Karikatür, sadece eğlence unsuru değil, aynı zamanda toplumun nabzını tutan ve derin analizler yapabilen bir sanat dalıdır.
Özellikle Türkiye'yi ve Türkiye'nin politik gündeminin geçmişten günümüze ne kadar yoğun ve hararetli dinamiklere sahip olduğunu düşündüğümüzde; karikatür sanatının, yıllardır hem toplumun sesi hem de siyasetin eleştirmeni olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.
Toplumun her kesiminden insanın içten bir kahkaha ile okuyup, kendinden bir şeyler bulacağı karikatürler, toplumun aynası gibidir.
Peki, bu mizahi sanatın ardında yatan toplumsal analizleri ne kadar fark ediyoruz?
Türkiye'nin karikatür dünyasında bir gezintiye çıkarsak eğer karşılaşacağımız sonuç bu mizahın aslında toplumsal analizle oldukça girift bir şekilde iç içe olduğu olacaktır.
Yapısal olarak karikatür, ilk baktığımızda basit bir çizim gibi görünse de aslında çok katmanlı bir anlatı biçimidir.
Gerçekçi bir anlatımdan ziyade deforme edilmiş mizahi bir anlatımı hedefler, bir yandan güldürürken diğer yandan düşündürmeyi amaçlar.
Bu amaca karikatürün sarkastik yapısı da oldukça hizmet etmektedir.
Bu çift taraflı yapısal dönüşüm, oldukça olağan bir sohbetin veya bir anlatının, birdenbire derin bir hayat dersine dönüşmesi gibidir.
Türkiye'de de karikatürler, tam da bu etkiye ve derinliğe sahip olarak karşımıza çıkar.
Özellikle mizah dergileri ve gazetelerdeki köşe karikatürleri, uzun bir süredir siyasi konjonktür denklemleri değişse de sosyal ve politik meseleleri yalın ve bir o kadar da çarpıcı bir dille halka sunuyor.
Bu sanatı özel kılan ise, toplumun çeşitli sorunlarını tek bir karede ya da birkaç satırlık bir diyalogla çözümleyebilmesidir.
Temelde basit bir çözüme dayanan fakat farklı neden-sonuç ilişkileri sonucu bir düğüm haline gelen sosyal veya siyasi problemler, karikatürlerin sarkastik bakış açısının farklı betimlemeler ile yorumlanmasıyla okuyucuya derin ve belki de at gözlüklerinden sıyrılmış bir bakış açısını veriyor ve yorum fırsatı doğuruyor.
Tarihsel perspektifte Türkiye'deki karikatür sanatının olgunlaşmasını incelediğimiz zaman temellerinin minyatür sanatına gittiğini söylemek çok da yanlış olmaz.
Minyatürde tasvir, çizimler üzerinden yapılır, fakat boyutsal derinlik sağlanmasa da daha gerçekçi betimlemeler karşımıza çıkar.
Karagöz oyunlarında kullanılan figürler "karikatürize" edilmiştir ve mizahi deformasyonlar karşımıza burada çıkar.
Cumhuriyetin ilk yıllarında batılılaşma paralelinde çizim ile yazılar bir araya gelmeye başlamış; tasvirler daha olgunlaşmıştır.
Bütün bu olgunlaşma dönemlerinden sonra günümüze doğru geldiğimizde ise, Türkiye'de karikatür denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Oğuz Aral karşımıza çıkar.
Gırgır dergisi ile bir döneme damgasını vuran Aral, Türkiye'deki sosyal sınıf farklarını, kentleşmeyi, işçi sorunlarını ve daha nice toplumsal meseleyi çizgilerine ustalıkla taşımıştır.
Üstelik bu meseleler, sadece bir eleştiri olmanın ötesine geçip mizahla harmanlanmış, toplumu bir yandan güldürüp diğer yandan düşündüren bir forma bürünmüştür.
Yalın, halka hitap eden ve halk için orada olan çizgiler ve anlatımlar; yakın dönem Türk karikatür sanatının en temel örneklerinin başında gelir.
Bu bağlamda baktığımızda, karikatür, özellikle "politik" bir sosyal kültür yapısına bürünmüş ülkemiz siyaset arenasında da etkili bir silah haline gelmiştir.
Türkiye gibi siyasi dalgalanmaların sık yaşandığı ülkelerde, karikatüristler her zaman olayların en ince detaylarını yakalayarak, siyasilerin göremediği ya da görmek istemediği gerçekleri gözler önüne sermiştir.
Aslında siyasi gündemin iç yüzünü halka yöneltmeli bir tasvirle açmanın bir diğer yoludur da diyebiliriz siyasi karikatürlere.
Örneğin, Latif Demirci'nin ünlü karakteri "Mıstık" Türkiye'nin en çetrefilli siyasi dönemlerinde bile olayların iç yüzünü mizahi bir dille yansıtmış, halkın nabzını tutmayı başarmıştır.
Ayrıca bu mizahi anlatım, sosyal gerginlik yaratan konuları da daha sakin bir şekilde ele alabildiği için gerilimden uzak kalarak yine betimlemelerini ve aktarımlarını ortaya koyabilmiştir.
Karikatüristlerin siyasi mizahı, halk için bir nevi terapi gibidir.
Özellikle politik belirsizlikler, ekonomik krizler ya da toplumsal kutuplaşmalar arttıkça, mizah ve karikatür toplumun sıkışmış duygularını açığa çıkaran bir araca dönüşür.
Bu bağlamda, birçok popüler mizah dergileri de bu görevi üstlenerek, siyasetin en keskin eleştirisini yaparken bile toplumun yüzünü güldürmeyi başarmıştır.
Bir başka deyişle, "ağlanacak hale gülmenin" sivri, eleştirel ve oldukça insani bir yüzüdür politik karikatür mizahı.
Ancak bu mizahi dil, her zaman iktidarlar için rahatlatıcı olmamıştır. Karikatürlerin, iktidarları hedef alan sert eleştirileri nedeniyle Türkiye'de karikatüristler zaman zaman baskı altına alınmış, karikatürler mahkemelik olmuş ve bazıları sansürlenmiştir.
Bu durum da aslında karikatürün ne kadar güçlü bir ifade aracı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Bir çizginin bile ne kadar büyük bir etki yaratabileceğini görmek, sanatın özgürlüğü savunma işlevini en iyi şekilde ortaya koyar.
Karikatür konusu olan gündem sadece siyasetle sınırlı değildir; Türkiye'de gündelik yaşamın ironik detayları da sık sık mizahın konusu olmuştur.
Şehrin trafiği, çay tiryakiliği, komşu dedikoduları, mahalle kültürü ve daha birçok sosyal öğe karikatüristlerin elinde birer mizah malzemesine dönüşür.
Selçuk Erdem'in ve Yiğit Özgür'ün eserleri, tam da bu gündelik hayatın tuhaflıklarını ve çelişkilerini yakalayan çalışmalardır.
Gündelik hayatın koşturmacası içerisinde kimi zaman doğrudan ve dolaylı karşılaştığımız absürtlükleri göz ardı edebiliyoruz fakat odağımız doğru şartlandığında farkındalık hissiyatı tam olarak bizimle olabiliyor.
İşte karikatür sanatının esas amacı da bu farkındalık hissiyatını gerginlikten en uzak formuyla gözler önüne sermesidir.
Örneğin, bir minibüs şoförünün arka arkaya çaldığı kornalar ya da apartman komşularının birbirlerine fırlattığı laf sokmalar, bu karikatürlerde mizahi bir dille betimlenir.
Bu karikatürlerin içeriğinde çoğu zaman doğru farkındalık duygusunu yakalayıp kendi hayatımızla özdeş anlar anımsamak da şüphesiz yaşadığımız durumlardır.
Karikatürler, sıradan anların içindeki absürtlüğü ortaya çıkardığında, okuyucular üzerinde hem eğlenceli hem de düşündürücü bir etki yaratmaktadır.
Özellikle Türkiye gibi farklı kültürlerin ve alışkanlıkların bir arada yaşadığı bir toplumda, karikatürlerin yakaladığı detaylar hem özgündür hem de herkesin kendinden bir parça bulabileceği unsurlarla doludur.
İşte bu öznelliği ve nesnelliği aynı anda taşıyarak anlamını ve etkisini kuvvetlendirebilmesi de karikatür sanatının benzersiz özelliklerinden şüphesiz birisidir.
Günümüzde karikatür sanatının evrimi, gelişimi ve yaygınlığının pekişmesi dijital dünyanın etkisiyle hız kazandı.
Günden güne, sosyal medya platformlarında karikatürler hızla yayılmakta, mizah daha geniş kitlelere ulaşmakta.
Özellikle Instagram ve Twitter'da Erdil Yaşaroğlu ve Yılmaz Aslantürk gibi karikatüristler, dijital platformların sunduğu imkanlarla daha hızlı ve interaktif bir şekilde sanatlarını icra ediyorlar.
Yukarıda bahsettiğimiz öznellik ve nesnellik çatısı altında ilgi toplayan karikatürler; hızlı bir şekilde yayılma ve gündemin nabzını güncel olarak tutma olanağına sahip oluyor.
Böylelikle bu dijital çağda karikatür, toplumsal olaylara anında tepki verebilme gücüne sahip olmuştur.
Eskiden haftalık mizah dergilerinde takip ettiğimiz karikatürler, şimdi saniyeler içinde binlerce kişiye ulaşabiliyor.
Mizahın yayılma hızı arttıkça, toplumdaki olayların yansıtılması da pozitif korelasyon doğrultusunda daha dinamik hale geldi.
Bu durum hem toplumun mizahla olan ilişkisini hem de karikatür sanatının etkisini güçlendirmiştir.
Türkiye'nin karikatür dünyası, toplumun ruhunu, siyasetini, çelişkilerini ve günlük hayatın ironik detaylarını yakalayan bir pencere gibidir.
Her çizgi, her espri aslında büyük bir toplumsal analizin parçasıdır.
Mizah, bu toplumun en güçlü dayanaklarından biridir; çünkü gülmek sadece bir rahatlama yöntemi değil, aynı zamanda toplumun kendiyle yüzleşme biçimidir.
Karikatürler de bu yüzleşmeyi, samimi ve eğlenceli bir dille yapmamızı sağlar.
Bir karikatür karesinde sadece bir anın değil, Türkiye'nin uzun ve karmaşık hikayesinin saklı olduğunu görmek ise sanatın ne denli güçlü olduğunu gösterir.
Türkiye'nin karikatür dünyası sadece bir gülümseme değil, bir düşünme daveti; her espri, içinde yaşadığımız toplumun sessiz ama güçlü bir yankısıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish