Anayasanın 4. maddesi üzerinde fırtınalar kopuyor. Taraflar birbirlerine ağza alınmayacak hakaretler, hatta küfürlerle cevap yetiştirmeye çalışıyor.
Peki, nedir bu 4. madde; nasıl geldi, neler oldu?
Türkiye'nin, ta 1808'ler ve 1856'lardan beri yani Senedi-i İttifak’tan, Islahat Fermanı'ndan, 1876'daki ilk anayasa ve meclis tartışmalarına kadar bir anayasa hikayesi var. Ondan sonra II. Abdülhamid döneminde uzun bir müddet, 1908 II. Meşrutiyet’e kadar başka anayasa tartışmaları yaşandı. O günden bugüne de bu tartışmalar bitmedi.
Anlayacağınız, en az 200 yıldır bir anayasa yapmaya çalışıyoruz ama bir türlü toplumun tümünü kucaklayacak, memnun edebilecek veya uzlaştıracak bir anayasa yapamıyoruz.
Anayasa nedir? Anayasalar, bir toplumun birlikte yaşama şeklini belirleyen toplumsal uzlaşma metinleridir. Bu kadar kısa ve net. Eğer bir toplumun büyük bir kısmı bu anayasadan memnun değilse, bir uzlaşma yoksa, halk içinde mağdur kişiler ve topluluklar varsa, bunun adı anayasa değildir. Kısaca, dayatmadır, totaliterliktir, diktatörlüktür.
4. madde ne diyor?
4. madde, “Anayasanın bir, iki ve üç numaralı maddeleri değiştirilemez” diyor. Peki, bu bir, iki ve üç numaralı maddelerde neler var?
I. Devletin şekli: MADDE 1- Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4- Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. |
Şimdi sakince bu işin başına sonuna bir bakmaya, biraz incelemeye çalışalım.
İlk tartışılması gereken şey, ister Fransız anayasası ister İsveç, ister Çin, ister Suudi Arabistan anayasası olsun, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu belirten bir anayasada kayıt ve şart millete koyulabilir mi, koyulamaz mı?
“Suudi Arabistan dedin, e zaten cumhuriyet değil, krallık; bir dayatma var” diyeceksiniz. Kabul. Buna benzer diğer devletlerde de aynı. Hatta adına cumhuriyet denilen İran'da da aynı. Bu, Kuzey Kore'de, Küba'da da böyle: Şartlar var.
Çünkü egemenlik kayıtsız, şartsız, millette değil. Ama gidip görmediyseniz de televizyonlarda yüzlerce defa izlediniz, gördünüz; bizim Büyük Millet Meclisimizin hemen üst duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazar. Dolayısıyla millete kayıt ve şart dayatılamaz.
Egemenliğin kayıtlı ve şartlı olduğu yerlerde de rejimin adı cumhuriyet değil.
Birinci tartışma konusu budur: En önemli tartışma konusu millete kayıt ve şart konulabilir mi, konulamaz mı?
İkinci tartışma konusu da şu: “Siz işte bunu böyle söylüyorsunuz ama aslında siz padişahçısınız, siz cumhuriyete karşısınız, siz gericisiniz, yobazsınız, şeriatçısınız; siz bunun altına sığınarak ilk üç maddeyi değiştireceksiniz.”
Değerli arkadaşlar, millet isterse, eğer egemenlik ondaysa, her şeyi değiştirebilir.
Peki, bugün tartışılan ne?
Değiştirilmek istenenler neler? İstenmeyenler ne?
Böyle demagojiye, mugalataya lafı gizlemeye gerek duymadan sakin sakin tartışalım. Tabii bunu tartışmadan evvel bir şey daha ortaya koyalım; bu anayasanın, halka, halkın egemenliğine kayıt ve şart koşan, halkın elini kolunu, ağzını, dilini bağlayan bu 4. madde ne zaman konuldu, biliyor musunuz? 1980 darbesinden sonra Kenan Evren ve faşist generallerin yaptıkları anayasada konuldu.
Dediğim gibi, Türkiye'nin çok uzun, 200 yıldan fazla bir anayasa hikâyesi var, oralara kadar gitmeyeceğim. Şu an Tayyip Erdoğan'ın sarayında büyük ihtimalle kayyım olarak bulunan, kimin kayyımıdır onu da bilmiyorum, Mehmet Uçum, “Bu kurucu neslin gelecek kuşaklara bir kontrol mekanizmasıdır” diyor.
Ve CHP'lilerin de ısrarla her fırsatta dillendirdikleri şu var: “Kurucu irade bu cumhuriyeti böyle kurmuştur, böyle irade etmiştir, bu asla değiştirilemez, buna müdahale edilemez.”
Kurucu irade kim?
Şimdi oradan başlayalım.
1921'de bir Teşkilat-ı Esasiye Kanunu var. Bu Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda asla bir kayıt ve şart yok. Gazi Meclisi'nin yaptığı 1921 ilk anayasa olarak kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu. 1924'te daha detaylı bir anayasa var, orada da bu maddeler yok. Hatta 1923'te Türkiye Cumhuriyeti şeriatçı bir İslam devleti olarak kuruldu. Hem de başında halife olan bir cumhuriyet olarak kuruldu.
Nasıl şeriatçı? İşte açıp baksınlar 1924 Anayasası'na, “Devletin dini İslam'dır” diyor. Bir de 29 Ekim 1923'te bir halife, Abdülmecit Efendi var ve yine o anayasanın bir maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevi şeriat kanunlarını uygulamaktır” diyor. Kurucu irade tarafından, başında halife olan şeriatçı bir İslam Cumhuriyeti olarak kuruldu.
Doğruydu yanlıştı, bir daha öyle olsun bu tartışmalara girmiyorum. Ama önce bir doğru tarih bilgisi lazım. Daha sonra 1928'de değişiklikler yapıldı fakat 1937'ye kadar laiklik ifadesi yok. Mustafa Kemal Atatürk, ölmeden bir yıl önce laiklik anayasaya konulmuş ve sonra yine birçok değişiklik yapılmış. 1960'da bir darbe olmuş; o darbede de yine “4. madde değiştirilemez” maddesi yok. Bakın 1921, 1924, 1928, 1937, 1960-61 anayasasında da böyle bir madde yok.
Peki, bu madde ne zaman girmiş anayasaya?
Kenan Evren'in 1980 darbesinden sonra 1982 anayasasında.
“Biz işte Kenan Evren'in darbeci anayasasını değiştirmek istiyoruz” deniliyor. Kusura bakmayın ama -tabir belki çok olmasa da- yalan atıyorsunuz. Kenan Evren'in koyduğu maddeyi ve en önemli maddeyi değiştirmiyorsanız anayasayı niye değiştiriyorsunuz? Ne için? Yani tekrar Recep Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapmak için mi değiştiriyorsunuz? Veya halkın gözünü boyamak için 3-5 tane eften püften maddeye dokunmak için mi değiştiriyorsunuz? Zaten defalarca değiştirilmiş; 26 diyen var, 27 diyen var, 28 diyen var… Var da var.
O zaman niye yeni bir anayasa tartışması gerekiyor? Bir; millete, milletin egemenliğine kayıt ve şart konulamaz. Değiştirilemez madde olmaz. İki, bu değiştirilemez maddesini Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, 1960 darbesinin arkasındaki Alparslan Türkeş, Turgut Özal… hiçbiri değiştirmemiştir.
Kenan Evren bu maddeyi değiştirmiştir. En önemli ve ne yazık ki daha AK Parti yandaşları veya İslami kesimden bazı tarih, coğrafya, felsefe, sosyoloji, yurttaşlık bilgisi bilmeyen tipler, daha yeni yeni bunu dillendirmeye çalışıyorlar.
Yıllardır söylüyorum, yazıyorum; bu değiştirilemez maddesini Kenan Evren koydu. Gelelim ondan sonrasına. İlk üç maddeye, değiştirilemez maddelerine; arkadaşlar kimse “padişahlık olsun” demiyor. Bugün bir padişah olsaydı bunun en büyük muhalifi İslamcılar olacaktı. Tıpkı Mehmet Akif Ersoy gibi, Said Halim Paşa gibi, Said Nursi gibi…
Saray zaten daha 1900'lerde, 1850'lerde, 30'larda, 20'lerde, 60'larda tamamen halktan kopmuştu. Padişahların çocukları olduğu gibi, işte Batı müziği dinliyor, Batı opera ve sanatıyla ilgileniyor, hatta birçoğu içki içiyordu. Halife Abdülmecit Efendi'nin kendi hayatına bile baksanız, çocukları hepsi seküler, hepsi batılı tarzda.
Bugün bir padişahlık olsaydı bunun en büyük muhalifi İslamcılar olacaktı, ben de dahil. Onun için padişahlık isteyen yok. “Efendim bunlar cumhuriyet düşmanı” diyorlar; yalan atıyorsunuz.
İki, başkenti Ankara'dır. Yahu kimsenin Ankara'yla alıp veremediği bir şey yok. “Başkent Çorum’a gitsin” diyen yok. Ama bu millet isterse, gerek duyarsa Çorum'a da götürebilir, Kastamonu'ya da götürebilir. Çünkü bunlar, bu milletin, bu halkın şehirleri ve buralı olan insanlar da ortak kardeşlerimiz, vatandaşlarımız.
“Efendim Almanlar, iki Almanya birleşir birleşmez, sembolik olarak bile olsa başkenti Berlin'e götürdüler.”
E sizde de o tarih bilinci varsa siz de bunları düşünürsünüz. Ama bürokratik olarak, mekân olarak kimsenin Ankara'yla bir kavgası yok. Böyle bir şey niye gerekli olsun? Tabii dediğim gibi, sembolik ve tarihi hafıza ile ilgili bir İstanbul canlanması olursa, bu başka bir şey; bu da Ankara düşmanlığı değil.
Bir başka faktör, “Devletin dili Türkçedir.” Devletin dili olmaz, resmi dili olur. Türkçe zaten olacak, mecbur. Başka diller de olur; Kürtçe de olur, başka bir topluluk varsa o da olabilir. Yani dünyada 11, 15, 16 adet resmî dili olan ülkeler var.
Laiklik, sizin dediğiniz gibi bir dayatmaysa, İslam'la kavgaysa, zaten cumhuriyet kurulalı böyle bir kavga var. Onun da bir tanımını yapmanız lazım. Doğru düzgün, din-devlet barışması lazım, halkla devletin barışması lazım ve Kürt meselesini, Alevi meselesini çözmeyecek hiçbir anayasada yeni anayasa değildir. Diktatörlüğün devamıdır.
Onun için böyle padişahçı, cumhuriyet düşmanı, Ankara düşmanı gibi demagojilerle bu işi atlatamazsınız, götüremezsiniz. Atatürk milliyetçiliği. Bunu zorla halka dayatamazsınız. Nedir Atatürk milliyetçiliği? Açın bakalım. Hiç kimse tabu değil.
Hazreti Peygamber'in tartışıldığı bir yerde, Hazreti Musa'nın, İsa'nın tartışıldığı bir yerde demokratik, işte efendi, nezaket içerisinde Atatürk milliyetçiliğiyle kanunları da tartışılır. Mesela bugün bir şapka kanunu, hiç kimse şapka takmıyor. Cumhurbaşkanı da şapka takmıyor. Kanunun emri halbuki takması lazım. E demek ki siz tartışmadan bunu atmışsınız.
Onun için arkadaşlar, sükunetle halkın tamamının tasvip etmediği, uzlaşmadığı bir yeni anayasa zaten olmaz; ama böyle tilkiliklerle, hatta çakallıklarla topu başka sahalara sürmek de doğru bir şey değildir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish