Sosyal medya platformlarını ve interaktif haber mecralarını ana akım medyaya alternatif olarak kullanan kişilerin sayısı günden güne artıyor.
Günümüzde, dijital özgürlükler ile demokratik normların iç içe geçtiği ve bu iki önemli unsurun birbirinden bağımsız olmadığını söylemenin yerinde bir tespit olacağı kanısındayım…
Sanal dünyanın ekosistemi adeta karda bırakılan ayak izlerine benzer.
Kısa süreli bir kapanmayla bu izlerin yavaş yavaş eriyip kaybolduğunu hisseden milyonların varlığı ise azımsanmayacak boyutlara ulaşmıştı.
Her kesimin günün sonunda sanal ve gerçeklik arasında medcezir yaşadığı birer yaşam koçu, gurme, filozof, yazar, avukat, ressam, dahi, aktivist, doğa ve pati dostu, seyyah, psikolog, spor ve güzellik uzmanı, hekim, insan hakları savunucusu, astrolog, araç kaplama ustası, hatta baş döndüren aforizmaların kuramcısı olduğuna inandığı sanal evrenin bir anda ortadan kalkmasıyla adeta sanal bir rüyadan gerçeğe uyandı.
Bu evrende sümüle edilen hislerimiz daha çok kabul görme, takdir edilme, beğenilme, bazen mutluluk kaynağı bazen para tuzağı; bilim, sanat, tasavvuf ve edebiyatla ruhumuzun beslendiği, kimisi için ekonominin sanal kapısı, arkadaşlık ve toksik ilişkiler yumağının bir kombinasyonu…
Daha da sayacağımız o kadar çok şey var ki!
14 yıllık bir serüvenin kısa da olsa yokluğu milyonlarca insanı derin bir vahada adeta boşlukta bırakmıştı.…
Yudumladığı kahvesini, gezdiği ören yerlerini, çocukluk arkadaşını, tırnağına sürdüğü ojesini, yeni çıkmış kitabını, evlenme teklifini, en sevdiği markanın reklamını, camide eda edeceği namazını, bahçesinde yaptığı reçelini, çiftçinin tarlasında pazarlayacağı mahsulünü, özlü sözlerle birilerine laf yetiştirildiği, en önemlisi de organ bağışı için arayışlarını ve SMA'lı hastalar için bağış toplayanların kendilerini gösterecekleri bir mecranın kapatılması kuşkusuz her kesim için tam bir yok oluş haliydi…
Sanal mecrada artık varlık gösteremeyen, camın arka planında görmek isteyip göremediği her anın paradoksa döndüğü bir zaman diliminin yaşanıyor olması kuşkusuz can sıkıcıydı…
Instagram ister eğlenceli ister eğitici içeriklerle karşımıza çıksın, markalar ve algoritmalarla bizi yönlendirsin, hayatın akışını izlemekten, sosyal yarenlerimizle iletişim kurmanın yanında, güncel gelişmeleri takip etmekten kullanıcıları asla vazgeçirmeyeceği çok açık…
Sosyal mecralar; sanal ve gerçeklik arasında kılcal bir alan kadar iç içe ve birbirine çok benzer…
Instagram'ın kısıtlanmasıyla 58 milyon kullanıcının bir günde düştüğü kocaman boşluk hali, kullanıcıların serotonin kaynaklarını adeta sömürmüş oldu…
İster ticari ister iktisadi ister psikolojik ister sosyokültürel açıdan bakalım; sosyal mecraların sadece sanal bir uygulamadan ibaret olmadığı çok açık.
Kimisi adeta iş yerinin kapatmış, kimisi tatil planlarını iptal etmiş; yayın evleri ve sinema sektöründe dahi Instagram'ın kısıtlanmasıyla lansmanlarının askıya alındığına dair gelişmeler yaşanmıştı.
Kuşkusuz Instagram dünyada en çok kullanılan üçüncü sosyal medya kanalı… Türkiye'de ise YouTube'un ardından ikinci sırada yer alıyor.
Kullanım bakımından dünya sıralamasında Hindistan, ABD, Brezilya ve Endonezya'dan sonra ülkemizde ortalama 58 milyon kullanıcıyla dördüncü sırada yer alıyor.
Gazetecilik Enstitüsü'nün 2024 Dijital Haber Raporu'na göre, Instagram haber alma ve paylaşma amaçlı kullanımda Türkiye'de yüzde 38'lik oranla YouTube'la birlikte zirveyi paylaşıyor...
Ez cümle, Instagram'ın bir fotoğraf paylaşım uygulamasından evrilip, algoritmasına yaşamın tüm dinamiklerini sığdıran bir evrene dönüşmesi kuşkusuz hafife alınmayacak bir konu…
Toplumsal bir tepkinin ise adeta gayrı resmi referandumla sonuçlanması, sosyal mecraların halktaki karşılığına ışık tutmuş oldu.
Peki; sanal evrende, bambaşka bir illüzyon ile farklı dünyaları seyre dalarken, algoritmaların seçtiği bir camın arkasından bakakaldığımız sanal kafeslerin tutsağı olmuyor muyuz?..
Yorumsuz!..
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish