Irak Kürdistan bölgesinde kadın cinayetleri ve Süleymaniye’de “lanetliler mezarlığı”na gömülen kadınlar

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Giderek yaygınlaşan kadınlara yönelik cinayet ve şiddet olayları nedeniyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından eleştirilmektedir. Karşı çıkıp uyaranlar arasında yerli ve yabancı örgütler de bulunmakta.

Bunlardan biri olan Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) teşkilatı, 3 Temmuz 2024 tarihinde aile içi şiddetin önlenemediğini, hakkını aramak isteyen kadınların olmadık bürokratik ve toplumsal engellerle karşılaştığını, onları koruması gereken IKBY iktidarının ise sadece kadına şiddet konusunda değil, aynı zamanda tecavüz ve cinayet vakalarında da başarısız kaldığını belirtmekte.

Aynı kuruluşun hazırladığı raporda şu tür tespitler bulunuyor:

  • * Kürdistan Federal bölgesinde aile içi şiddetin önü alınamıyor. Şiddet ve tecavüz failleri gereğinde cezasız kalabiliyor veya çok az cezayla bu suçtan sıyırabiliyor. Dolayısıyla adalet sağlanamıyor, hak yerini bulmuyor.
  • * Kürdistan hükümeti, canilerle tecavüzcülere karşı yasaların öngördüğü cezaların gereğini yerine getirme konusunda ağır, kusurlu ve ihmalkâr davranabiliyor.
  • * Hükümet bilhassa aile içi şiddet kapsamına giren öldürme, tecavüz, dövme, feci şekilde yakma (ateşe verme) olaylarında caydırıcı cezalar verilmesi hususunda görevini yerine getirmiyor.

Af Örgütü (Amnesty), insan hakları alanında faaliyet gösteren 57 avukat ve aile içi şiddetten kurtulmuş/kurtarılmış 15 kadınla yüz yüze görüştükten sonra sözü geçen raporunu hazırlamış.

Amnesty, şiddet kurbanı kadınlar için kurulmuş “kadın sığınma evleri” denilen mekânları gezdikten sonra, buraların “hapishanelere” benzediğini; en azından buralardaki yaşam koşullarının iyileştirilmesi, gerekli hizmetlerin sunulması ve kadınların desteklenmesi için yeterli mali yardım yapılması gerektiğini sıralıyor.

Amnesty ve bağlantılı insan hakları savunucularına göre; şiddete ve tecavüze maruz bırakılan kadınların haklarını arama noktasında karşılaştıkları başlıca engeller ise şöyle:

“Davacı kadınların, ilgili resmi makamlara bizzat başvurup şikâyet etmeleri şarttır. Savcılık şikâyet dilekçesinden sonra harekete geçip söz konusu aile içi şiddet vakası hakkında soruşturma açabilir.

Şikâyet dilekçesi, aynı zamanda kadının resmi/kurumsal himaye görmesi ve sığınma evine alınması açısından da elzemdir. Gelgelelim bazı kadınlar, şikâyetin yargıya intikal etmesi halinde kendilerinin ölümcül tehdit ve tehlikelere maruz kalacaklarından korkuyorlar.”

Bir de meselenin yargı erkiyle ilgili tarafı var. Yargıçlar, toplumun muhafazakâr-tutucu anlayışına karşı durma noktasında kararlı davranmıyor. Kimi zaman uzlaşmacı, bazen kusurlu ve ihmalci davranabiliyorlar.

“Aile birliğine öncelik tanımak” demek, kadına yeterli koruma şartını görmezden gelmek anlamına da gelebiliyor. Bu ise saldırgan tarafın kollamasına ve işlenen suça uygun düşen cezanın verilmemesine yol açabiliyor.

Amnesty, sosyal hizmetler alanında çalışan bir görevlinin (Kürt memur) tanıklığını da aktarıyor:

“Gerçekte kadınlar mahkemeye başvurmaktan çekiniyorlar. Çünkü başvuru makamında şöyle bir soruyla karşılaşıyorlar: Ne yaptın ki başına bu iş geldi?”

Oysa insan hakları ölçütlerine göre; mağdurların/kurbanların sorgu ve ifade alma sürecinde bu tür sorular sorulamaz, sorulmamalıdır.

Öte yandan kadın sığınma evlerine kabul edilmek, kadınların kurtulup özgürlüğe kavuştukları anlamına da gelmiyor. Öyle ki sığınma evinde kalan kadınların dışarı çıkması, bir yerden diğerine gitmesi, telefon ve internet gibi iletişim araçlarını kullanmaları oldukça kısıtlıdır.

Amnesty, prensipte belli sınırlamalar olmasını normal karşılamakla birlikte aşırı baskı ve kısıtlamanın insanın özgürlüğünü zorla engelleme anlamına geleceğine işaret ediyor.

Kürdistan Hükümetinin resmi verilerine bakılırsa 2022 yılında 44, bir sonraki yılda ise 30 kadın cinayeti kayda geçmiştir.

Kürdistan'daki sıkı kanun müeyyidelerine rağmen her sene onlarca kadın cinayeti yaşanıyor. Fotoğraf-AFP.jpg
Kürdistan'daki sıkı kanun müeyyidelerine rağmen her sene onlarca kadın cinayeti yaşanıyor. Fotoğraf: AFP


“Kürdistan bölgesinde kadın haklarına ilişkin önemli yasalar çıkarıldığını, söz gelimi 2011 yılında kararlaştırılan yeni kanunların Irak’ta bile benzerinin bulunmadığını” belirtip bu durumu sevinçle karşılayan İnsan hakları savunucuları yargı ve adalet düzleminde bazı boşluklar olduğunu söylüyorlar.

Örneğin aile içi şiddet kapsamında ‘kadının arzusu hilafına eşinin zorla cinsel ilişki kurması” fiilinin “tecavüz” diye nitelenip ağır ceza alması gerekirken, bu gibi durumlarda erkek en fazla 3 yıllık bir cezaya çarptırılabiliyor.

Yargıdaki bir diğer boşluk ise şudur: Şiddet, tecavüz ve öldürme olaylarında, kararını vermeden önceki ara dönemde mahkeme bir “uzlaşma mühleti” belirliyor. Af Örgütü, bu “uzlaşma mühleti”nin kaldırılmasından yanadır.

Erkek egemen zihniyet ile gelenekçiliğin ve aşiretçiliğin yaygın olduğu Irak (ve Kürdistan) bölgelerinde 2022 yılında gerçekleşen 21 bin vakanın %80’i kadınların maruz kaldıkları şiddetin ürünüydü. 2023’te ise toplam 13 bin 800 aile içi şiddet olayı kayda geçti. Bunun %73’ü kadınların mağduriyeti hakkındadır.

Süleymaniye’de namus cinayetleri mezarlığı

Fransız Haber Ajansı AFP, Kürdistan bölgesinin kültür merkezi ve “İstanbul’u” sayılan Süleymaniye’de edindiği bilgilere dayanarak Saywan Tepesi Mezarlığı’nı ziyaret edip izlenimlerini yazdı.

Mezarlık dört bölüme ayrılmış. Kimilerince “Lanetliler Kabristanı” olarak anılan mezarlığa gömülenlerin birinci bölümünde yatanlar, namus meselesi sonucu katledilmiş kadınlardan oluşuyor. Yaşları 15 ila 45 arasında değişen bu kadınların sayısı 1000 civarında.

Kadın hakları savunucusu bir aktivist, mezarlıkta açıklama yapıyor. Fotograf-AFP.jpg
Kadın hakları savunucusu bir aktivist, mezarlıkta açıklama yapıyor. Fotograf: AFP


İkinci bölümdekiler, namussuzluk (namusunu kaybetme, tecavüze uğrama) yüzünden ailesinin lanetine/gazabına uğramaya dayanamayıp intihar eden kadınlara ait. Katletme olayı veya intihar, “lekelenen namusu temizlemenin” yöntemi sayılıyor.

Namussuzluk suçlamasıyla katledilen kadınlar gece yarısı mezara defnediliyorlar. Fotoğraf- AFP.jpg
Namussuzluk suçlamasıyla katledilen kadınlar gece yarısı mezara defnediliyorlar. Fotoğraf: AFP


Üçüncü bölüm, “gayrimeşru” çocuk doğurması yüzünden katledilen genç kızlarla cesetleri gözden ırak vadi, kayalık veya ormanlık alanlara atılan akranlarının (yaşıtlarının) kalıntılarına ayrılmış.

Adını vermeyen insan hakları savunucusu bir kadın ziyaretçi, böyle bir olaya bizzat tanık olmuş. Katledilen genç kızın cesedinin ardına düşmüşler: Araya sora, cesedin görevlilerce kırsal alanda bulunup Adli Tıp merkezinin morguna alındığını anlamışlar.

Sonraki süreçte belediyeye teslim edilen ceset, “lanetliler kabristanına” defnedilmiş. Katledilen kızın bazı yakınları bu süreci yakından izlemiş ancak cesaret edip sahiplenememişler.

Dördüncü bölüme gömülenler ise kimi kimsesi olmayanlar.

Lanetliler Mezarlığı'nın tepeden görünüşü. Kaynak-Jusur post. .jpg
Lanetliler Mezarlığı'nın tepeden görünüşü. Kaynak: Jusur post


Arapça yayınlanan Irak merkezli Şafak News Ajansı sitesine konuşan Susan isimli ziyaretçi, erkek kardeşi tarafından katledilen bacısının mezarını her ay ziyaret ettiğini söylüyor. Öldürülen kız kardeş üniversitede okurken bir talebe arkadaşıyla tanışıp sevgili olmuşlar.

Damat adayı, iki kez kız istemeye gelmesine rağmen baba ve erkek kardeşten ret cevabı almış ama sevgilisiyle ilişkisini devam ettirmiş. Bu gizli ilişki ortaya çıkınca da kızcağız gecenin bir vaktinde erkek kardeşi tarafından öldürülmüş. Babası katledilen kızını bizzat gömmüş ama kız kardeşi Susan ile annesinin mezarlığa gitmelerini yasaklamış.

Kadın hakları savunucusu Tanya Kemal, kadın cinayetleri hususunda son derece dertli:

“Son on yılda 1000 kadar kadın bu şekilde katledildi. Demek ki burada kadın hakları hususunda beklenen ilerleme ve düzelme yok. Her cinayet davası gelip âdet, gelenek ve görenek engeline takılıyor.

Kadınlar, en yakın erkek akrabalarınca katledilmekle kalmıyor, cinayet sonrasında bile itibarları beş paralık ediliyor. Lanetliler Mezarlığı’na gömülmenin başka açıklaması olamaz.

Kuşkusuz, kadın cinayetlerinin birçok sosyoekonomik nedeni var. Bunların başında ise bazı kanunlarla geleneklerin yanlış yorumlanması veya hatalı biçimde uygulanması geliyor.”

Kadın hakları savunucusu Muhammed Kerim ise şöyle diyor:

“Süleymaniye emniyet teşkilatı bu tür şiddet ve cinayet olaylarına karışanları yakalamak için elinden geleni yapıyor. Ne yazık ki katillerin bir kısmı bölge ve ülke dışına kaçabiliyor.

Polis, böyle hallerde arazi arama taraması yaparak cesetleri toplayıp adli mercilere teslim etmekle yetiniyor.

Gerçekte yargı erki de gerekeni yapıyor. Gelgelelim tutucu aşiret yapısı, erkek egemen zihniyetine hizmet eden gelenek görenekler gibi toplumsal engellerle karşılaşabiliyorlar.”


İsimsiz mezarların anlamı

Mezar taşlarında isim ya da soyadı bulunmuyor. Doğum ve ölüm gibi ayrıntılar da... Kaç kişinin öldürülüp defnedildiğine dair güvenilir bir veriye de rastlanmıyor.

Orada çalışan Osman Salih, AFP muhabirine “15 yıldan bu yana yaşları 13 ila 50 arasında değişen 15 kadının defnedildiğini” söylüyor. Bunların çoğu ya boğma ya yakılma ya da öldürme yoluyla hayatlarını kaybetmişler.

Lanetli Kabristan’a gizlice gömülen meçhul kurban kadınların durumunu kamuoyuna anlatıp kabul ettirmek için uğraşan Rozkâr İbrahim (33 yaşındaki aktivist kadın) AFP muhabiriyle söyleşisinde şunları anlatıyor:

“Cinayet (namus-şeref) kurbanı kadınların akrabaları, defin töreni ve taziye merasimine gelmiyorlar. Zaten kimseler bilmesin ve görmesin, bilhassa yakın akrabalarının görmesi halinde mezarları yerle bir edilmesin diye gecenin karanlığında defin işlemi tamamlanıyor. Aslında kural gereği hiçbir erkek, kadın veya çocuk mezar taşına isim yazılmadan defnedilemez, burada tam aksi yapılıyor.”

YNK’nin hükümran olduğu Süleymaniye’deki isimsiz mezarlara “Hayat/Yaşam” adının konulmasını, Celal Talabani’nin oğlu ve dönemin Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani buyurmuş.

Rozkâr bize katledilenlerin isimlerini, mezarlara yazılı rakamlara bakarak bulmanın mümkün olduğunu söylüyor. Mezardaki rakamla Adli Tıp kurumuna gidildiğinde kayıtlardan kimin kim olduğu anlaşılabiliyor.

Süleymaniye Adli Tıp Kurumunda 21 yıl boyunca müdürlük yapmış olan Barzan Muhammed, cinayet yöntemlerinin vahşi olduğunu ve kurbanların son derece ürkütücü hale getirildiklerini belirterek ayrıntılı bilgiler veriyor:

“Kadın cinayetlerinin çoğu ateşli silahlarla gerçekleşiyor. Kimi zaman tek bir kurşun, çoğu zaman da şarjördeki tüm kurşunlar kullanılıyor. Ellerle veya iplerle boğulan kadınlar da bulunuyor. Kimi zaman öldürüldükten sonra ateş verilip yakılanlara da rastlanıyor. Yakmaktaki amaçları failin yaptığına ilişkin ipuçlarını ortadan kaldırmak oluyor.”

Aile içi şiddetten güç bela kurtulmuş olan Binnaz (33), kocası tarafından ağır biçimde darp edilmiş. Mecburen baba evine sığınmış. Bu sefer de erkek kardeşi iki çocuğunun gözü önünde başına tabancayı dayayarak ‘gitmezsen seni öldürürüm’ tehdidiyle eşinin yanına tekrar göndermiş. Daha sonra kadın başka bir diyara firar edip kurtulabilmiş.”

Aşiret ve gelenek baskısı

Birleşmiş Milletler verilerine göre 45 milyon nüfuslu Irak ölçeğinde bir milyondan fazla kadın ve genç kız, özellikle kriz dönemlerinde bir şekilde şiddet yahut tecavüze maruz kalmaktadır.

Aile içi şiddet ve namus cinayetlerini önlemek ya da cezalandırmak için çıkarılan kanunların yeterince uygulanamamasının iki ana sebebi var: Aşiret ve töre baskısı.

Mevcut durumda 6 milyon 500 bin nüfusa ulaşan Kürdistan’da insan ve bilhassa kadın haklarıyla ilgilenen birçok hukukçu ve sivil oluşumun ortak tespitine bakılırsa yakalanan suçlu faillerin/katillerin yeterli ceza almamaları, bölgedeki yargıyı etkileyen siyasi nüfuz ve aşiret baskısından kaynaklanıyor.

Bazı siyasi kesimlerle ilgili aşiretler, kanunda öngörülen cezaların verilip hemen tatbik edilmesi yerine bu tür şiddet, cinayet ve tecavüz hadiselerinin sulh (tarafların anlaşması) yoluyla kanuni çerçevenin dışında halledilmesi için devreye giriyor ve icabında çeşitli yollarla baskı da yapabiliyorlar.

Aşiret ve ailelerin kendi aralarında anlaşarak davadan vazgeçmeleri yahut mağdur kadına (ya da akrabalarına) diyet ödemesi durumunda dava düşüyor. Kimi gelenekçi çevreler de ‘ailenin adı, namusu lekelenmesin, el içinde rezil olmasın” diyerek şiddet, tecavüz veya cinayetin üstünü kapatarak el altından anlaşabiliyorlar.

Eski kadın milletvekili Şadî Nevzad, konu hakkında eleştirel bir yaklaşımla konuşuyor:

“Kadın cinayetlerine ilişkin dosyalarda belirlenen cezalardan sıyrılıp kurtulma faaliyeti halen devam ediyor. Aile içi şiddet hususunda çıkarılan kanunda bazı boşluklar, açık ve gedikler söz konusudur.

Mesela şiddet ve tecavüz gibi hadiselerin bir sır olarak saklanması ve kamuoyu ile paylaşılmaması, önemli bir eksikliktir. Mağdur kadına karşı yapılmış bir haksızlıktır.

Evet, kadınların haklarıyla yakından ilgilenen hükümet daireleri ve benzeri kurumlar vardır. Ancak bu kurumlar, her bir suç dosyasını yakından takip edebilecek durumda değiller. Ayrıca öngörülen cezanın tatbikini araştırıp izlemek de her zaman mümkün olmayabiliyor.

Özellikle emniyet ve polis merkezleri, bu tür olayları izleyip denetlemek veya kusurları gidermek ve uyarıda bulunmak konusunda tecrübesizler. Bu gibi meseleler uzmanlık isteyen işlerden sayılır. Emniyet kadrolarının tamamının konuya ilişkin seminerlerden geçirilip eğitilmesi ise mevcut ortamda imkânsızdır.

Dahası var: İlgili resmi kurumlar, bu gibi hadiseleri bir kamu meselesi/davası olarak ele almıyorlar, almak istemiyorlar. Sanki aile arasındaki şahsi bir meseleymiş gibi olaya yaklaşıyorlar.

Şiddete maruz kalan bir kadın anlatmıştı: ‘En yakınımdaki polis karakoluna gidip şikâyet etmek istedim. Ancak polisler, ‘şikâyet etmen halinde adın kötüye çıkar, rezil olursun’ diyerek beni ikna etmeye çalıştılar.’

Keza kadın sığınma evleri de bütçe, ekonomik ve sosyal zorluklar, personel yetersizliği ve pederşahi koruma zihniyeti sonucu başka türden bir hapishane olmuşlar.

Örneğin yargıç kararıyla sığınma evlerine alınan kadınlar, yine yargıç kararı olmadan bu yerlerden ayrılamıyor; özgürlükleri kısıtlanıyor; günlük hayatta topluma karışamıyorlar.

Kurban/mağdur kadın, kendisi için çok önemli insanlarla yüz yüze görüşemiyor. Onları sığınma evine davet edemiyor.”

Kadın hakları savunucusu Hodank Süleymani meselenin bir başka yanına dikkat çekiyor:

“Kadınlara karşı suç işleyenler ya aşiretlere ya da bazı siyasi partilere sığınarak cezadan kurtulma peşindeler. Hayli yaygın olan bu eğilimi göz önüne alan iktidar kurumları, çoğu zaman suçluyu takip edip yakalayamıyor. Polis zoruyla suçluyu almaya kalktığında, icabında karşı tarafın silahlı adamlarıyla kanlı çatışmalar yaşanabiliyor.”

Af Örgütü, hükümetin kadına şiddete dair verilerinin yetersiz olduğu kanısını taşıyor. 2022’de 40 (veya 44), 2023’ün ilk yarısında 30 kadının katledildiği resmi kayıtlara geçmiş. Ancak bu verilerin doğru olup olmadığını izleyip ortaya çıkaracak siyasi iradenin olmadığı yönünde de eleştiri yöneltiyor.

Kürdistan’da aile içi şiddete karşı mücadele konusunda uluslararası kurumlarla ilişki kurmakla görevlendirilen Koordinatör Dindar Zebari, independent arabia muhabiri Basim Fransis’e aşağıdaki bilgileri veriyor:

“Aile içinde kadına yönelik şiddetle mücadele hakkında 2011 yılında çıkarılmış olan 8 sayılı kanunda değişiklik yapmaya çalışıyoruz. Açık ve eksik kısımları tamamlamak amacındayız. Ayrıca zorla evlendirme, geçici evlilik gibi hususları engelleyecek ek maddeler de koyacağız.

Şimdiye kadar çocuk evliliklerine ilişkin 300 vaka tespit ettik. 2023 yılında 18 bin aile içi şiddet dosyası elimize geçti. Bunun 14 bini mahkemeye intikal etti.

Kürdistan bölgesinde 5 kadın sığınma evi bulunuyor. Sığınma evinde 22’si yabancı olmak üzere kalan kadın sayısı 91. Seks tüccarlarının ağına düşen mağdur kadınlar için ayrı bir sığınma yuvası da var.

Aile içi şiddetle mücadele için toplam 29 büro kurduk. Bir seyyar ekibimiz de muhtemel mağduriyetleri önlemek veya müdahale edebilmek için sürekli hareket halinde.”

Kürdistan’daki boşanmaların önemli bir kısmı eşini aldatma fiilinden kaynaklanıyor. Diğer nedenler de uyumsuzluk, yaş farkı, anlaşmazlıkların büyümesi, ekonomik kriz vs şeklinde sıralanıyor.

2017-2023 yılları arasında boşanma oranı %18’den %27’e yükselmiştir. Yıllık ortalama boşanma davası sayısı 9 bin olarak tespit ediliyor.

Birbirine zıt iki gelişme daha yaşanıyor Süleymaniye’de: Mağdur kadınların hakları için konuşmaya teşvik eden evrensel ölçekli “ME TOO” hareketinin manevi teşvikiyle hareket eden onlarca kadın hakları savunucusu kadın-erkek oluşum kuruldu. Kadınlarla dayanışma için faaliyet gösteren bazı erkek dernekleri de hemcinslerini şiddet kullanmaktan caydırmak için kadınlara yardımcı olmaya çalışıyor.

Buna karşılık aynı şehirde kurulan Kürdistan Erkekler Birliği ise kadın eşlerinden eziyet-şiddet gören yüzlerce mağdur erkeğin sesi olmaya çalışıyor. “Yumuşak görünüşü altında kadınlar yırtıcı sırtlanlar gibidirler” diyen erkek yöneticiler, eşlerine dayak atmaktan vazgeçirmek için, kendilerince “eli maşalı” denilen türden kadınların belli bir eğitimden geçirilmesi gereğini vurguluyorlar.

Kadınlarından şiddet gören erkeklerin gösterisi-Süleymaniye.jpg
Kadınlarından şiddet gören erkeklerin gösterisi-​​​ Fotoğraf: Independent Türkçe

Kaynakça:

1-) https://www.independentarabia.com/node/594411/, AFP, 3 Temmuz 2024.

"منظمة العفو" تندد بالتساهل مع مرتكبي جرائم العنف الأسري في كردستان.

2-) https://www.independentarabia.com/node/592486/, 27 Haziran 2024.

قتل النساء في كردستان... زيارة "مؤلمة" لمقبرة السليمانية

3-) https://www.independentarabia.com/node/597131/, Basim Fransis, 12 Temmuz 2024.

العنف الأسري في كردستان... القانون يصمت والعشيرة تنتصر

4-) https://jusoorpost.com/ar/posts/40137/, 27 Haziran 2024.

5-) https://www.aljazeera.net/misc/2014/1/13/, 13 Ocak 2014.

في كردستان العراق.. اتحاد للرجال ضد "عنف المرأة.

6-) https://www.annaharar.com/arabic/politics/internationa/24122022125829612, 31 Aralık 2022.

7-) https://www.alarab.co.uk/ar/, 14 Şubat 2018.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU