Rüstem İbrahimbeyov: Yaratıcı insanın aldığı pozisyon; toplumu ya aydınlığa götürür veya karanlığa sürükler

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Oscar ödüllü Azerbaycanlı yazar, senarist, yönetmen Rüstem İbrahimbeyov, 10 Mart 2022'de Moskova'da hayatını kaybetti / Fotoğraf: Murad Orujov-Sputnik

Oscar ödülü sahibi Rüstem İbrahimbeyov, devleti işgal etmiş feodal döküntüsü bitlere, kurtçuklara, yarasalara karşı mertçe savaşmıştı.

Bir yazar ve yönetmen olarak 1995 yılı Oscar ödülü sahibi Rüstem İbrahimbeyov'u Independent Türkçe okurlarına bir daha tanıtma girişiminde bulunmaya gerek kalmadan doğrudan şunu ifade etmemiz gerekir:

İbrahimbeyov son 200 yıldan bu yana tartışılan "Yazar kendi zamanının siyasi-toplumsal olaylarında pozisyon almalı mı?" sorusuna hiçbir kuşkuya yer koymadan "Tereddütsüz almalı" şeklinde yanıt vermiş ve önce Azerbaycan ve Rusya, ardından ise dünya ölçeğindeki okurlarının kalbinde bu pozisyonuyla taht kurmuş bir kalem sahibi.

Bu bakımdan Rüstem İbrahimbeyov, yakasını toplumsal olaylardan kenara çeken kalem sahiplerini sorumlu tutan Jean-Paul Sartre'ın yaklaşımına asla eğip bükmeden olumlu yanıt vermiş bir sanatçı olarak tarihteki yerini aldı:

Yazarın elinde çağından kaçmak için hiçbir olanak bulunmadığına göre, kaçmaya kalkışacak yerde onu sımsıkı kucaklamasını istiyoruz; çağı onun tek şansıdır: ikisi de birbiri için yaratılmışlardır…

Balzac'ın 48 günleri karşısındaki kayıtsızlığına, Flaubert'in Komün olayı karşısındaki korkulu anlayışsızlığına, 'yazık olmuş!' diyoruz; ama onlar için yazık olmuş: Önlerine çok büyük bir fırsat çıkmış, ama onlar bunu bir daha yakalayamamak üzere kaçırmışlar. Biz ise çağımızın hiçbir şeyini kaçırmak istemiyoruz…

Yazar çağının içinde, bir duruma yerleşmiş olarak yer alır: Her sözün yankıları vardır, elbette her sessizliğin de... Ben Flaubert ile Goncourtları, Komün'ün (1871) ardından gelen kanlı cezalandırma dalgasından sorumlu tutarım, çünkü bunun engellenmesi yönünde bir satır bile yazmamışlardır.

Bu onların işi değildi, denecek. Calas davası Voltaire'in işi miydi? Dreyfus'ün mahkûmiyeti Zola'nın işi miydi? Ya da Kongo'nun yönetimi Gide'in işi miydi? Bu yazarların her biri, yaşamının özel bir anında, kendi yazar sorumluluğunu, doğru olarak değerlendirmiştir. Alman işgali de bize kendi sorumluluğumuzu öğretti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Rüstem İbrahimbeyov (5 Şubat 1939 Bakü-10 Mart 2022 Moskova) edebiyat dünyasına adım attığı günden Sovyetlerin madalyalar ve kırmızı bayraklarla süslenmiş  şaşaalı yaşamını değil doğup büyüdüğü Bakü'nün arka mahallelerinin manzaralarını  öykülerinin sayfalarına taşıyarak Dostoyevski'nin "Zavallı İnsanlar" romanını okuduktan sonra duygularını "İlham perisi bodrum katlarında ve çatı katlarında ikamet edenleri seven ve "Bunlar da insandır, sizin  kardeşlerinizdir" diye ortaya koyan eleştirmen Vissarion Belinski'nin sözünü dinleyerek, o arka mahallelerin ve sokaklarını yaşamını tüm çıplaklığıyla okurun gözünün önüne sermişti.

İşte o mahallelerde, o sokaklarda, o daracık evlerde yaşananların edebiyat sayfalarına taşınması "sosyalist gerçekliği" kuramının taleplerine uymadığı için sadece "Bu Güney Kentinde" isimli uzun öyküsü değil, o öykünün senaryosu temelinde çevrilmiş aynı isimli film de SSCB yönetiminin onayına rağmen, Azerbaycan yönetiminin sansürüne maruz kalmış, çözüm yolu filmin en baş kısmına "Bu olaylar 1969 yılından önce yaşanmıştır"(Haydar Aliyev'in Azerbaycan Komünist Partisi'nin başına getirilmesinden evvel-M.A.) sözlerinin yazılmasıyla  bulunmuştu.
 

 

"Bu Güney Kenti"nde filmiyle SSCB sath-ı mailinde büyük üne kavuşan Rüstem İbrahimbeyov'un, 1970'li yıllarda SSCB'nin bir dizi kentinin tiyatrosunda oyunları sahnelenmiş, farklı sinema stüdyolarında onun senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı filmler çevrilmişti.

Ancak buna rağmen İbrahimbeyov hem bilinç altında babasından kalma "rejimin barışmaz muhalifliğini" korumuş, hem de SSCB'de ismi bile yasaklanmış Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'yle (28 Mayıs 1918, 27 Nisan 1920) ilgili kaleme aldığı ve Bakü'deki Rus Dram Tiyatrosunda sahnelenen Ultimatom isimli piyesi birkaç hafta sonra sessizce repertuvardan çıkarılmıştı.
 

 

Seneler sonra bağımsız Azerbaycan'da Musavat Partisi yöneticilerine "Siz Sovyet zamanında hiçbir şeyden haberdar değilken Musavat yönetimini Azerbaycan seyircisiyle ben buluşturmuştum" dediğinde sözünün önünde hiç kimse tek kelime söyleyememişti.

Nitekim 2013 yılında muhalefetin tek adayı olarak cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladığında toplumun demokrasiye inanan kesimlerinin tamamını kendi etrafında kenetlemeyi başarmış, ancak Rusya vatandaşlığından dolayı adaylıktan vazgeçmek zorunda kalmıştı.

Azerbaycan'daki feodalist-faşist grubun ideoloğu Ramiz Mehdiyev'in yönlendirdiği ve Rüstem İbrahimbeyov'un Azerbaycan'a yaptığı katkıların milyonda birini bile gerçekleştirme yeteneği bulunmayan milletvekili mazbatası sahiplerinin, Ord. Prof. Dr. unvanı taşıyanların kendisine saldırdığı dönemlerde bendeniz "İbrahimbeyov'a karşı yeni bir yüzkarası örneği" başlıklı yazı yazarak "zart-zurtçulara" yerlerini göstermişti.

2011 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı, çalışmalarını hep takdir ettiğim Ertuğrul Günay'ın, Antalya Altın Portakal Film Festivali sırasında Rüstem İbrahimbeyov'a Yaşam Boyu Onur Ödülü vermesi kuşkunuz olmasın ki, onu en çok sevindiren olaylardan biri olmuştu.
 

 

Oscar Ödülü sahipliğinden daha önce Altın Portakal Ödülü sahipliğini her fırsatta gururla dile getirmesi de bundandı.

En önemli isteklerinden biri düz yazı yapıtlarının Türkçe yayımlanmasıydı.

Başarılı iş adamı ve edebiyatı-sanatı-kitabı çok iyi bilen aydın dostum Taleh Bagiyev, onun bu isteğini birlikte hayata geçirmemizi önerdiği sırada yaşadığım kıvanç duygusunu asla unutmam.

Düz yazı yapıtlarını 8 kitap halinde çevirip bitirdiğimde Rüstem İbrahimbeyov hayatta değildi maalesef.

Birkaç ay sonra "Bu Güney Kentinde"Türkçe ışık yüzü gördü, diğer 7 kitabın da yayımlanacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın (editör arkadaşımız Şefika Babayeva'nın gösterdiği titizliği ayrıca not etmem gerekir).

Rüstem İbrahimbeyov'un 10 Mart 2023'te Bakü'de gerçekleştirilen sene-i devriye töreninde öteki kitaplarının yanı sıra, Bu Güney Kentinde'nin de sergilenmesi üzüntümüzü bir nebze de olsa dindirmişti. Kızı Fatime'yi selamlıyorum.

Hayatını kaybetmesinin üzerinden geçen aylar-yıllar Rüstem İbrahimbeyov'un yazarlığının-yönetmenliğinin yanı sıra, aydın kişiliğinin toplumun gözünde daha değerli hale gelmesini sağlıyor.

İşte yaratıcı insanın ölümden sonraki yaşamının en büyük teminatı da bu değil mi?

Yaratıcı işler elit karakterli insanlara hastır, kendi rahatlığı için "toplum" kavramına tüpüren zavallı lümpenlerin değil.

Rüstem İbrahimbeyov elit karakterli yaratıcı insanın ta kendisiydi.

Hayatını kaybettiğinde Independent Türkçe kendisiyle ilgili yazı yayımlamıştı.

Şimdi ise 1995 yılında Oscar ödülü aldığı filmin romanı olan "Güneşli Örgü"nün en son kısmını Independent Türkçe okurlarına sunmanın sırası geldi.

Güneşli Örgü

Ben kendi amaçlarımı düşünüyordum. Kuşaklar boyunca benden daha iyi yazan yazarlar dünyaya gelmişti; benim çağdaşım olan yazarlar tarafından yeteneğin ürünü olan binlerce kitap kaleme alınıyor ve bundan sonra da sayısız mükemmel eser yazılacaktır.

Fakat çevresinde büyüdüğüm insanlarla ilgili bildiklerimi dünyada benim dışımda kimse bilmiyor, arkadaşlarım benim kendileriyle ilgili sahip olduğumdan daha az bilgiye sahipler.

Biz birbirimizi sevmiş, nefret etmiş, ezip geçmiş. Gıpta etmiş, satmış, uzaklaştıktan sonra yeniden yakınlaşmıştık. Ne olursak olalım birimiz ötekimizden ne iyi ne de kötü durumdaki sıradan insanlar gibi davranıyorduk ve   yan yana yaşadığımız bu yıllar boyunca biz uyumlu, zamanın yıpratamadığı herkesten ziyade benim anladığım bir ilişkiler sistemini  kurmuştuk: herkes kendi fragmanını, bütünün içinde kendi parçasını biliyordu  ancak her şeyi tam kapasitesiyle anlayan bir  tek bendim.

Ve bu bana mütevazi yeteneklerimi abartmadan Allah'ın her günü beyaz kağıdı önüme koyarak kaleme sarılmamı sağlıyor. Bunu ben yapmayıp da kim yapacaktı? Soru hayatımı rahatlatıyor. Ve şimdi sırları meçhul o dünyanın kapısı önünde durmazdan önceki   gecede o korkunç deneyimden geçtikten sonra aniden kendimde ilginç bir eminlik hissettim--birkaç saniyeliğine ben şimdiye kadar yaşanmışların, bundan sonra yaşanabileceklerin ve elbette ki, her gün gözümün önünde peş peşe değişerek geçmişle geleceğin kesişme noktasında hızla yok olan olayların anlamına ulaştığımı düşündüm.

Keskin neşteriyle bakışım birkaç saniyeliğine zamanın dalgalı ve sonsuzluğa kadar geniş yüzeyini açarken kesim çizgisi duyguların, içgüdülerin, ümitlerin, niyetlerin büründüğü pembe renkli hazineyi açıyor, yılları ve on yılları, olayları, mutlulukları, korkuyu, arzuları, kuşkuları çevik şekilde geride koyarken bunları ortaya çıkaran nedenleri izah edilemez bir sıralama içinde peş peşe diziyordu.

Ben sadece açıklığa kavuşamayan yerlerde ilişip kalıyordum ve polis karakolunda geçirdiğim tek gecenin verdiği deneyim senelerden bu yana yaşamımızı, yazdığım ve üzerinde kafa yorduğum bir şeyi açıklığa kavuşturuyordu.    

Örneğin ben seneler önce Arkadaş'ın doktora tezini savunması sırasında   gerekli olan deneyi yapma ricasında bulunmak için neden herkesten güçlü babasına değil de Marat'a gelmesinin nedenini anladım.

O zaman Marat da dahil olmakla bizim hepimiz bunu babasının himayesinden bir defalık imtina etmiş Arkadaş'ın aşırı prensip sahibi olmasıyla ilintilendirmiştik. Babasından ricada bulunması için kendini bir daha zorlayamayan Arkadaş, ondan birkaç sene önce Vika'yı elinden aldığı Marat'ı tercih etmişti.  


Marat'ın kendisine yardımcı olmayı reddetmeyeceğini o zaman fena bir psikolog olmayan Arkadaş'ın bilmesine rağmen esas sorun bu değildi: Arkadaş babası karakterdeki insanların hayatları pahasına bile ihlal etmedikleri kuralların emri altında bulunduklarını biliyordu.

Arkadaş için bu kadar değerli olan bir deney gönüllü olarak da yapılabilirdi. O yıllarda hiç kimse petrol çıkarılmasına ilişkin devletin belirlediği rakamın aşağı düşürülmesine dair talimat verme sorumluluğunu kendi üzerine almaya cesaret edemezdi.

Komünist Parti hala güçlüydü ve bundan dolayı kimseyi affetmezdi. İşte bundan dolayı 'Prensip sahibi' Arkadaş babasına söylemeyi uygun bulmamıştı- onu yönlendiren çetin karakteri değil de serinkanlılıkla yaptığı hesap-kitaptı.

Ve şimdiye kadar benim dışımda hiç kimse bunu anlamamıştır. Hatta Arkadaş bile. Çünkü bilinçaltının derinliklerinde aşırı kurnaz, hareket ve davranışlarında ise her zaman özveriliydi.

O, Sovyet iktidarının ortaya çıkardığı yeni, karmaşık Homo Sapiens tipidir: sürekli faaliyette bulunan radyoaktif ocaklar gibi genetik değişimler de aralıksız pompalanan ideolojik etkilerin sonucunda ortaya çıkmıştı. 

Beni mezarlığa getiren anıların çok da hoş olmayan düşünceler yüzünden kafamdan sıkıştırılarak çıkarıldığını anladım. Ancak o anda Arkadaş'ın ne dediğine  kulak kabartırken rahatladım: düşünce ve duygularımdaki değişiklik dışardan empoze edilmişti--Arkadaş kendi babasını anlatıyormuş.

Yaş   arttıkça ebeveynlerin önündeki suçluluk duygusu her bir normal insanda güçleniyor: bağımsız insanlar haline geldikçe onlara daha az ilgi gösterdiğimizi,derinden sevmediğimiz ve ilgilenirken az zaman harcadığımızı sık sık düşünürüz..

Biz annesini erken kaybetmiş ve kadının hayatının son yıllarında üvey babasının yüzünden onunla sert tartışmalara girmiş İşşbitirici'yi çok iyi anlıyorduk.Biz ona içimizden acıyor ve kalp acılarını hafifletmek adına sık sık kadını iyi sözlerle anıyorduk.

Ancak yaşamı boyunca babasından nefret eden ve haklı olarak onun ipliğini pazara çıkaran Arkadaş'ı bir anda sarsan neydi?  

Her buluşmamızda o bize babasının halk karşısındaki hizmetlerinin haksız yere unutulduğunu kabul ettirmeye çalışıyordu. Bu kez o babasının nasıl da bir örnek aile reisi olduğuna bizi ikna etmeye   karar vermişti. 

Hepimiz Arkadaş'ın babasının hayatını nasıl kaybettiğini biliyorduk ve bundan dolayı hiçbirimiz onu suçlamazdık. Ancak şimdi İşbitirici (onun için şartlar oluşalı artık çok olmuştu) sert şekilde Arkadaş'ın sözünü kesti.

'Senin baban gibi insanlar öldüğünde- o, acımasız bir eminlik içinde' dedi;  'Allah rahmet eylesin' demeyip de  Allah'tan günahlarını affetmesini diliyorlar. İşte bunun için: 'belirli sebeplerden Allah şimdiye kadar afetmemişse, şimdi babanın taksiratını affetmesi için içelim'

Arkadaş İşbitirici'ye itiraz etmedi, babasıyla ilgili anılarında kararlı bir çizginin olmasına rağmen saatler sonunda erişmiş olduğumuz durum bir anda kayboldu...

Daha kısa süre önce bu cadde Avakyan ismini taşmaktaydı; taksi bulmak ümidiyle yüksekliğin alt kısmındaki bu caddeden biz yeteri hızla gazete-kitap yayınevinin yerleştiği yere iniyorduk.

- "Ermeniler nasıl oldu da korkunç bir hata yaptı?"

- "sanki İşbitirici benim gizemli düşüncelerimi yanıtlamak için" dedi

- "Şimdi biz tüm dünyaya petrolümüzü satacaktık. Bakü'nün tüm ticareti onların elindeydi. Onlar hangi akılla bu Karabağ savaşını başlattılar? Karabağ'ın sahibinin onlar olmadığı düşünülebilir miydi? Sovyetler Birliği'nde boğma votka yapma hakkı bir tek onlardaydı ve bunun için bir de ücret alıyorlardı." 

- "Onlar olmadığı bir ortam durum can sıkıcıdır"

- "Marat derinden nefes aldı ve biz Bakü'yü terk etmiş Ermeni arkadaşlarımızı yeniden hatırladık." (Kuşkusuz, mezarlığa gitmeden önce İşbitirici'yle onların da şerefine içmiştik.) 

Arkadaş beklenmeden yalpaladı ve Marat'ın boynuna asıldı. Ben Alik'e  seslendim, o, hızını aldı, yan yana geldiğimizde ben kendisini kucakladım.

- "Ne yapıyorsun sen? 

- O, şefkatle kıkırdarken beni aniden yükselen tozlu rüzgârdan sakladı.

- Seni nasıl sevdiğimi keşke bilseydin, -onun omuzlarını sımsıkı kendime çektim.

- "Biliyorum" dedi ve konuyu değiştirdi. 

- "İyi konuştuk ama."

- "Evet."

- "Eskisi gibi..."

- "Benim için ne gibi değerler ifade ettiğini anlamıyorsun",

- "Ben aşırı telaşlandım: insanlara olan güvenimi kaybedersem yazamayacağım."

- "Neden anlamıyorum?" 

gözüyle işaret etti.

- "Ben senin eserlerini okuyorum. Onların ise okuduğu hiçbir şey yoktur" 

kafasıyla önde gidenleri işaret etti.

- "Mutlucuk'u karşılamaya gider miyiz?"

Beklenmeden sordu ve burada ben tam zamanında Stockholm'a uçup gitmiş Mutlucuk'u hatırladım. 

- "Elbette ki, gideceğiz".

- "Alik canlandı, organizyona ilişkin düşünceleri onun vücudunu tamamen sarmıştı."

- "Pekala. İşbitirici'ye dönüyor, iki-üç saat nöbet tuttuktan sonra havaalanına gidiyoruz demek ki. Ben onun saat 10'da ineceğini öğrenmiştim..."

- Gecenin yerde kalan kısmının programını herkese ilan etmek için Alik adımlarını hızlandırdı.

Ben herkesin biraz daha gerisinde kalarak yürüyordum; Ay'ın ve tek-tük yıldızın loş ışığında onlar acele etmeden giderek güçlenen rüzgâra karşı yürürken sanki sadece kendileri için seslenen akıcı melodinin sedaları altında bu yandan öbür yana şaşırtıcı bir uyum içinde gidip-geliyor ve acele etmeden yürüyorlardı. 

Ben Himalay'da yaşayan ve oradan bizi kurtarmaya çalışan Gezeğen Kozmik Bekçileri'nin (onların gerçek mevcudiyeti ne kadar da mükemmel bir şey olurdu), insanların davranışlarından memnun kalmamak için ne kadar esaslı nedenlerinin olduğunu düşündüm…

Kuşkusuz, biz daha iyi olabilirdik. Ancak kuşkusuz, kalite bakımından insanlığın içeriğinin de   tek tipli olmaması, farklı insanların olması gerekir: iyisi de, kötüsü de, kutsalı da, alçağı da, dehası da, budalası da...

Çünkü bin yıllar boyunca yaratılan ve bir ideal olarak bilince yerleşen (ve maalesef gerçek hayatta hiçbir vakit karşılaşmadığımız) genelleştirilmiş İnsan imgesi hepimizin katılımıyla yaratılmış olup milyonlarca imgeye  kendine has çizgi, özellik verilmiş ve verilişi devam etmektedir.

İşte ondan dolayı genel, kolektif fizyonomimizin azcık cazip olması için herkesin daha iyi olması gerekmesine rağmen yıldızlı gök kubbesinin altında her şey yerli yerindedir.

Hele-hele İnsanlığın var olma ihtimalinin bundan asılı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda bunun elzem olduğunu görmekteyiz--bizi bağrına basmış Yer Gezeğeni bilinçsizliğimiz yüzünden ölüm çizgisindedir.

Bu ise acıklı bir durumdur- tüm zorluklara rağmen insanın hızlı yaşamı cazipliğini kaybetmemiştir.

Ve evde ufak soğan dışında bir şey bulunmadığında kapının açılacağına ve birilerinin elindeki şarap şişesiyle senin kapından içeri gireceğine dair ümit vardır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU