Sosyalist devrimin ülkeden kaçmaya zorladığı Rus yazarlar 1920'lerin ortalarından itibaren başta Fransa olmak üzere Avrupa'nın farklı noktalarında ün kazanmaya başlarken Marina Tsvetayeva'nın "Gorki bir dönem, Bunin ise dönemin sonudur" dediği İvan Bunin 1933'te Nobel ödülü aldı.
SSCB'nin ısrarına rağmen çok doğru iş yaparak geri dönmeme kararından vazgeçmeyince 1953'de Fransa'da "vatansız" kategorisinde hayatını kaybetti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Doktor Jivago romanını 1957'de kendisiyle röportaj yapan İtalyan gazeteciye veren Boris Pasternak, kendisine ertesi sene Nobel ödülü verileceğini nereden bilecekti ki?
Baskılar Pasternak'ı edebiyat alanındaki 1958 yılı Nobel ödülünden imtina etmek zorunda bırakmıştı.
Ve işte ondan sonraki süreçte Sovyetler Birliği salt "Sosyalist Gerçekliği" teorisi yazarı Mihail Şolohov'un Nobel ödülü alması için tüm imkanlarını seferber etmişti.
1965 Nobel ödülü sahibi Mihail Şolohov törende frak giymeyeceğini ve İsveç kralının önünde eğilmeyeceğini şart koşmuş ve şartları kabul görmüştü.
1970 yılında ödülünü almak için Aleksandr Soljenitsin'in ülkeden çıkışına izin verilmezken 1974'te gerçekleşen ödül töreninden sonra GULAG Takım Adaları yazarı doğrudan ABD'nin yolunu tutmak zorunda kalmıştı.
1998'de ülkesine dönen Soljenitsinoğluna 2002'de yaptığı düğüne Devlet Başkanı Vladimir Putin'i de davet etmişti ve Putin'e bir olayı anlatıyordu:
Bakkaldan votka aldığımda KGB hafiyeleri hissettirmeden arkadan bana iğne sokmuş, 2 saat sonra bayılmıştım.
Nobel ödülü almış 4 Rus yazardan 3'ü ülkeyi terk etmek zorunda kalırken Joseph Brodsky'ninki şimdiye kadarki son ödüldür (1987).
Mihail Şolohov'un konuşmasının edebi niteliklerinden daha ziyade siyasi nitelikte olması hep eleştirilmiştir ve bu eleştirilerde haklılık payı çoktur.
Üzerinden 50 sene geçtikten sonra edebiyat alanında 1965 yılı Nobel ödülü adaylarının sırasında şair Anna Ahmatova'nın isminin de olduğu ortaya çıkmıştı.
Alamaması edebiyat dünyasını hiçbir vakit dinmeyecek üzüntüye boğmuş çok güçlü bir kalem sahibi Ahmatova'nın kocası Nikolay Gumilyov, Stalin'in aydınları imha politikası çerçevesinde kurşuna dizilirken oğlu Lev Gumilyov, Türk tarihinin ve kültürünün en mühim araştırmacılarından biri olma niteliğini her zaman muhafaza edecektir.
Mihail Şolohov'un Nobel Ödülü KonuşmasıBana Nobel ödülünü vermiş İsveç Kral Akademisi'ne bu coşkulu törende bir daha teşekkür etmeyi zevkli bir borç sayıyorum.
Artık ben sadece mesleki hizmetlerimin değil, aynı zamanda bir edebiyatçı olarak şahsıma has özelliklerin uluslararası alanda kabulünün doğurduğu memnuniyet duygusuna açıklama fırsatına sahip oldum.
Ben bu ödülün bir Rus, bir Sovyet yazarına verilmesinden gurur duyuyorum.
Burada ben kendi vatanımın büyük bir edebiyat ekibini temsil ediyorum. Ben artık bu ödülün, roman türünün dolaylı yollardan bir onayının olmasından duyduğum memnuniyeti de ifade ettim.
Açık şekilde söylemem gerekirse son zamanlarda roman türünün yaşlandığına ve zamanın taleplerini karşılamadığına ilişkin yazılar okuyor, konuşmalar dinliyorum.
Ama her şeye rağmen gerçekliğin dünyasını daha dolgun biçimde kapsamaya ve tasvir yoluyla insanın yaşama yaklaşımını, onun yakıcı sorunlarına odaklanmasını, hemfikirlerinin ilgisini belirleme fırsatını roman oluşturuyor.
Roman, deyim yerindeyse kendi küçük 'ben'ini dünya düzeninin merkezi gibi görme girişimlerinin önünü keserken ağırlıklı olarak çevremizdeki kocaman yaşamı derinden kavramamız için önceden bizim yerimizi belirliyor.
Kendi doğası itibarıyla bu yazı türü, realist sanatçıya en geniş meydanı sunuyor.
Sözüm ona görevini sona erdirmesinden dolayı sanattaki birçok genç akım gerçekçiliği reddediyor.
Konservatizm eleştirilerinden çekinmeden realist sanatın inançlı bir yanlısı olduğumu ifade ediyorum.
Şimdi ağırlıklı olarak şekil alanında moda deneyimleri kastederek, sözüm ona Edebi Avangart'ı çok konuşuyorlar.
Bana göre gerçek Avangart yazarlar eserlerinde asrımızın yaşamının çizgilerini belirleyen ve yeni içeriğini ortaya koyan sanatçılardır.
Ve tümüyle gerçekçilik ve gerçekçi roman da geçmişin büyük ustalarının edebi deneyimlerine dayanıyor.
Ancak gelişirken tamamen yeni, derin ve çağdaş çizgiler edindiler.
Ben kendinde "hayatın yenilenmesi" fikrini taşıyan gerçekçilikten, insan refahı namına onda yapılan değişikliklerden bahsediyorum.
Haliyle ben şimdi bizim "sosyalist gerçekliği" dediğimiz gerçeklik türünden bahsediyorum.
Onun özelliği gerçeklikten kaçmayan, insanlığı gelişmeye yönlendirmek için verilen, milyonlarca insanın ortak amaca ulaşmasına yardım edecek mücadeleye çağıran, onun mücadele yolunu ışıklandıran dünya bakışının ifadesidir.
İnsanlık kendilerini yeryüzünün cazibesi dışına çıkarmış kozmonotlar misali ve adeta ağırlığın olmadığı bir ortamda kalmış yalnız fertler, bireyler olarak (kategorilere) ayrılmamıştır.
Biz yeryüzünde yaşıyoruz, yer yasalarının emrindeyiz ve İncil'de denildiği üzere, günümüz bu dünyanın şerri, kaygıları ve talepleri, en iyi geleceğe ümitleriyle dolup taşıyor.
Yeryüzünün muazzam nüfus katmanları ortak hedeflere doğru hareket ediyor, onlarla bölüp-parçalamaktan ziyade ağırlıklı olarak birleştirmeye yönelik ortak çıkarlarla yaşıyor.
Bunlar her şeyi kendi elleri ve beyinleriyle yaratan insanlardır.
Ben en yüksekteki kendi yazar onurumu ve kalemiyle emekçi halka hizmet fırsatını hiçbir şeyle sınırlamama özgürlüğünde gören yazarlardanım.
Her şey buradan neşet ediyor.
Bir Sovyet yazarı olarak çağdaş dünyada yazarın yerini nerede görmeme ilişkin kanaatlerim buradan çıkıyor ve şekilleniyor.
Biz rahat geçmeyen yıllar yaşıyoruz.
Yeryüzünde savaş isteyen bir halk yoktur.
Halkları tümüyle (savaş) ateşinin içine atan güçler vardır.
İkinci Dünya Savaşı'nın bitip-tükenmek bilmeyen yangınlarının külünün yazarın kalbini attırmaması mümkün mü?
Vicdanlı bir yazar nasıl olur da insanlığın onu imha etmeye sürükleyen güçlerine karşı çıkmaz?
Peki kendini Olimpus dağlarının zirvesindeki karşıt güçlerin savaşımının da üstüne kondurmuş ve Allah'ın verdiği insan meşakkatlerine kayıtsız birisinden farklı olarak insanlığın ufak bir parçası ve kendi halkının oğlu olan bir sanatçının vazifesi, görevi neden ibarettir?
İnsanlarla vicdanlı şekilde konuşmak, bazen acı olmasına rağmen insanlara erkekçe gerçeği söylemek, insanların kalbindeki geleceğe olan inancın yanı sıra, bu geleceği kurma yeteneği bulunan kendi gücüne inancı pekiştirmek.
Dünya sath-ı mailinde barış için mücadele vermek ve sözünün ulaştığı her bir yerde kendi sözünle mücadeleciler yetiştirmek.
Gelişim için can atan insanları doğal ve hayırsever girişimlerinde birleştirmek.
Sanat insanın aklına ve kalbine etki yapabilecek çok büyük bir güce sahiptir.
Her zaman bu gücü insanların kalbinde güzellikler oluşturmaya, insan için refah yaratmaya yönlendiren insanların sanatçılık hakkının olduğunu düşünmüşümdür.
Tarihin güzergahlarında benim öz halkım pürüzsüz yollardan ilerlemedi.
O güzergahlar yaşam mucitlerinin, izcilerin yolları oldu.
Yazar olarak ben her zaman yazdığım ve yazacağım her bir eserde hiç kimseye saldırmayan, ancak yarattığı şeyleri onurla korumayı, kendi özgürlüğünü ve şerefini, kendi seçimiyle kendi geleceğini kurma hakkını savunmuş bu emekçi halkın, kurucu halkın, kahraman halkın önünde eğilmeyi kendime görev bildim.
Kitaplarımın insanların daha iyi olmasına, kalplerinin daha fazla arınmasına, insan sevgisi uyandırmasına, hümanist idealler ve insanlığın gelişmesi mücadelesine yardımcı olmasını isterdim.
Bunu herhangi bir ölçüde başardıysam, mutluyum.
Bu salondakilerin hepsine şükranlarımı sunuyorum, Nobel ödülü almam vesilesiyle beni kutlayan ve tebrik gönderen herkese minnettarım.
1965