87 yaşlı dünyaca ünlü Azerbaycanlı yazardan bir şeylerin intikamı mı alınıyor?
Hayır, Engizisyon döneminin Avrupa'sı veya Stalin SSCB'sinin 1937 yılında değil, 2024 yılının Azerbaycan'ında ülke başsavcısına yazılmış bir mektuptan söz ediyoruz.
Buyurun:
Sayın Bay Başsavcı!
80 yaşımın içindeyim, Bay Başsavcı.
Tanınan bir aydınım. Azerbaycan okurunun sevgi ve rağbetini kazanmış onlarca kitabın yazarıyım. 30'un üzerinde ülkede kitaplarım basıldı. Tüm bunlara rağmen, 8 seneden fazladır, sevdiğim vatanımda kimliksiz ve haksız-hukuksuz yaşamaya mahkûm edildim. Kimliğime savcılıkça el konmasından dolayı yapmam gereken günlük işlerde çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorum.
Şahsıma karşı sergilenen bu yaklaşımın sadece yasadışı değil, aynı zamanda insanlık dışı ve ahlak dışı bir tutum olduğunu ilginize sunarken, 8 küsur seneden bu yana süren bu soruşturma vurdumduymazlığının, nihayet sonlandırılması için gereken kararı alacağınıza inanmak istiyorum.Saygılarımla,
Ekrem Eylisli
Evet, Azerbaycan'ın sadece düz yazı edebiyatının değil, aynı zamanda kitap ve dergi yayıncılığının da simge isimlerinden biri 8 küsur seneden bu yana süregelen soruşturma çerçevesinde el konulmuş kimliğini geri almanın, sokakta kimliğiyle yürümenin, günlük işlerini kimliğiyle yapabilmenin ve nihayet doğup büyüdüğü köye kimliğiyle gidebilmenin (uçağa kimliksiz binememe durumu) mücadelesini veriyor.
Bunun sebebinin okurları ilgilendirmesinden doğal ne olabilir ki?
Aralık 2012...
Rusça dergide Ekrem Eylisli'nin "Taş Rüyalar" isimli romanı yayınlanınca kızıl kıyamet kopmuştu.
Kıyametin sebebi Eylisli'nin, 1980'lerin sonlarında Bakü'de etnik temelde yaşanan karmaşalarda Azerbaycanlıların, Ermeni kökenli bir dizi vatandaşı katletmesine ilişkin bazı olayları edebi eserine yansıtmasıydı.
Eseri kaleme aldığı için kendini tamamıyla haklı sayan Ekrem Eylisli'ye gazete sayfalarından ve TV ekranlarından yapılan saldırıların dozu artınca, Devlet Başkanı İlham Aliyev kalem sahibini daha önce verilmiş "Halk Yazarı" unvanından mahrum etti.
Eşi ve oğlu işten atılan Eylisli'nin kitapları kütüphane raflarından indirilmekle kalmayıp, tabuta konan bir kısım kitabı klarnet eşliğinde mezarlığa götürülerek toprağa verildi.
Televizyon ekranlarına çıkıp kendini savunmaya çalışan Ekrem Eylisli'yi Türkiye'den ve Batı'dan da bazı çevreler destekledi.
Örneğin Aydın Engin'in açıklama okuduğu toplantıda bir yazarın romanından dolayı kaldığı baskıların nasıl şaşkınlıkla karşılandığını çok iyi hatırlıyorum.
Muhtemelen farklı hesapların içindeydi ki, Ekrem Eylisli Azerbaycan'da "Baylar, bayanlar, bu bir belgesel değil, romandır" demek yerine, "Yazdıklarım gerçekleri birebir yansıtıyor ve eserimin arkasındayım" diyerek ateşin üzerine benzinle gitti ve yine muhtemelen belirli hesaplar içinde olmasından dolayı konuyu gündemde tutmaya çalıştı.
O vakit bana da "Taş Rüyalar" romanına ilişkin yazı kaleme almam ricasında bulunulmasına rağmen ben Devlet Başkanı Aliyev'in hoşuna gitmek isteyen kesimin "Taş Rüyalar"ın bir roman olarak tartışılmasını engellediğini gördüğüm için, milli duyguları kabartarak romana edebi bir eser olarak yaklaşılmadığını belirtmiş ve aslında edebi eser olarak analiz edilmesi durumunda zayıf bir yapıt olduğunun ortaya çıkacağını ve yazarın da tartışmaların acı bağırsak gibi uzayıp gitmesini istemeyeceğini ifade ederek teklifi geri çevirmiştim.
Mart 2014'te Estonyalı Türkolog, Kur'an'ın ve Yunus Emre'nin Estoncaya çevirmeni şair Uildis Berzinş, "Taş Rüyalar"ın Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildiğine ilişkin haberi bana gönderdiğinde durum anlaşılmıştı.
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Arif Acaoğlu ile yaptığım röportajın başlığı "Ben 'Taş Rüyalar'ı Ekrem Eylisli'nin yazdığına inanmıyorum" olunca, galiba Eylisli'ye en büyük iyiliği yapmıştım.
Zira edebi bakımdan Eylisli'nin yazar kariyerine asla yakışmayan "Taş Rüyalar" ile ilgili tartışmalar o mülakattan sonra gündemden düşümüştü.
Ta ki 2016 yılı ilkbaharında ABD'deki uluslararası bir toplantıya gitmek isteyen Ekrem Eylisli'nin Bakü Havaalanı'ndan geri çevrilmesine kadar…
Başsavcılığın başlattığı soruşturma çerçevesinde kimliğine el konulan dünyaca ünlü Azerbaycanlı yazar, bugüne kadar kimliğini alamaması gerekçesiyle başsavcılığa yukarıda özetini sunduğumuz dilekçeyi vermek zorunda kaldı.
Oysa, her bir kalem sahibinin en büyük cezası yazdığı eserin kamu vicdanı tarafından kabul görmemesidir ve Ekrem Eylisli'nin "Taş Rüyalar" romanı da zayıf bir edebi eser olarak ciddi edebi çevrelerce benimsenmedi.
Onun için başta Devlet Başkanı Aliyev olmak üzere, yetkililerin ve kurumların Eylisli'ye ceza kesmeleri yersiz ve gereksizdir.
Ciddi edebi değeri olmayan bir yapıttan dolayı yazarı cezalandırmak ne demek arkadaş?
Azerbaycan düz yazı edebiyatının asi kalem sahiplerinden biri, Ekrem Eylisli "hep alengirli yollardan yürümeyi kendine meslek edinmiş bir yazar" olarak tanımlıyor.
Daha 30 yaşındayken başında bulunduğu yayınevinde, bir süre sonra ise dergide gerçekleştirdiği devrimler, edebiyat tarihine altın harflerle yazılmışken Azerbaycan Türkçesinde yazılmış ve dünyanın her bir diline tereddütsüz çevrilebilecek 10 düz yazı yapıtının en az 3'ünü Eylisli kaleme aldı.
Yazar ve yayıncı karakterindeki devrimcilik zaman zaman evrenselciliğe evrilip Bakü'de ve Erivan'da meydanlara çıkmış kitlelerin "samimiyetine inanamayacağını" ifade etmekten çekinmemesi, Çetin Altan'ın "zar-zurtçu şovenistler" dediği, "nasyonalist" türlerin Eylisli'ye karşı saldırılarını getirmişti.
Ancak bu kısa boylu adam kendisini nitelendiren özelliklerden hiçbir vakit geri adım atmadı; onu yalnızlaştırmak isteyenler agresifleştikçe sevenleri de hiçbir zaman kendisini yalnız bırakmadı.
Ve şimdi yozlaşma öyle bir evreye vardı ki, kimliğini isteyen dünyaca ünlü bir yazarın "iktidar tarafından bağışlanması gerektiğini" yazan-çizen arsızların sayısı da gün geçtikçe artıyor.
1968 yılında Aleksandr Soljenitsın, Rusya Yazarlar Birliği üyeliğinden atıldığında yönetime yazdığı mektupta "Beni zaten en üstteki kurum olan SSCB Yazarlar Birliği üyeliğinden atmıştınız. Bu yüz karalığı size yetmedi mi ki şimdi Rusya Yazarlar Birliği'nden atıyorsunuz?" diye ironi dolu bir cümle sarf etmişti.
87 yaşındaki, dünyanın 30 ülkesinde kitapları basılmış bir yazarın kimliğinin elinden alınarak günlük en sıradan işlemleri yapamaz duruma getirilmesi hangi yüzyılın eseri olabilir acaba?
Hadi yeryüzünü bir kenara koyduk, yaşamın olduğu varsayılan herhangi bir evrende böyle bir durum söz konusu olabilir mi?
Yanlış biliyorsak, düzeltilsin lütfen: Bir insanın kimliğine sadece cezaevine düştüğünde el konulmuyor mu?
Öyleyse eserleri 30 ülkede ışık yüzü görmüş bir yazar neden içerde değil de dışarda?
Şahsım olarak Ekrem Eylisli'nin "Taş Rüyalar" romanını hiçbir zaman ciddi edebi eser olarak görmedim, bundan sonra da görmeyeceğim ve benim gibi düşünen binlerce okurun varlığından da adım gibi eminim.
Ama bir yazar, bir yayınevi ve bir dergi yöneticisi olarak, Azerbaycan edebiyatı için Stalin'in o korkunç 1937 yılından sonra yapılmış olumlu işlerin mühim kısmının altından Ekrem Eylisli imzasını silmeye girişmek Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşından başka bir şey olmayacaktır.
Evet, belki Eylisli "Nobel-mobel" düşüncesiyle bir roman kaleme almış olabilirdi. Ancak o romanın okur nezdinde hiçbir karşılığının olmaması Eylisli gibi muhterem kalem ustasının en büyük cezasıydı zaten.
Bu durum değil 87 yaşında bir yazarın, 17 yaşındaki bir gencin bile kimliksiz dolaşmasına sebebiyet veremez, vermemeli.
1937'yi en acı şekilde yaşayan Azerbaycan'ın bir daha aynı suda yıkanmaya çalışması gerçekten esef doğuruyor...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish