Orta sınıf, demokrasi ve Türkiye

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

Sonradan modernleşen toplumların en önemli siyasal sorunlarından biri demokrasinin yetersizliği ya da hiç olmamasıdır.

Bu yönde yürütülen tartışmalarda eğitimli bir toplum, kentlileşme, hoşgörü kültürü, hukukun üstünlüğü gibi değerleri büyütmeye vurgu yapılır.

Demokrasinin sadece siyasal bir rejim değil, aynı zamanda toplumsal bir kültür, bir yaşam biçimi olduğu kabul edilirse, bu değerler elbette ki gereklidir.

Ancak burada önemli olan bu değerlerin nasıl oluşturulabileceğidir, yoksa bu değerler kendiliğinden var değildir. 

İşte o zaman da başka olgular çıkmaktadır karşımıza.

Marx'tan mütevellit maddi hayatın koşullarının kültür hayatına ait değerleri biçimlendirdiği düşüncesi burada önemli hale gelmektedir.

Marx'ın belki de bilime en büyük katkısı ekonomik olan ile toplumsal olan arasında keşfettiği ilişkidir.

Evet, toplumsal ve siyasal değerler ekonomiden yani hayatın maddi temellerinden bağımsız değildir, daha ileri gidersek büyük ölçüde ona bağımlıdır, yani -idealize edersek- sosyoloji ekonomiye tabidir.

Bundan tam 2 bin 300 yıl önce Yunan filozof Aristo demokrasiyi, onun deyimi ile "politeia"yı ekonomi ile ilişkilendirerek orta sınıfı demokrasi için zorunlu bir koşul olarak görmüştür.

Aristo'ya göre demokrasi bir orta sınıf rejimidir. Sosyal bilimlerde -bütün zaman ve mekanlarda- geçerli bir doğrunun olmadığı kabul edilir.

Oysaki Aristo'nun orta sınıf ile demokrasi arasında kurduğu ilişki bugün de geçerliliğini korumaktadır.  

Atina'da demokrasinin alt yapısını tüccar sınıf oluşturmuştu, bugün de demokrasi aynı sınıfa dayanmaktadır.

Batı'da önce ticarete dayanan bir tüccar sınıf oluşmaya başladı daha sonra sanayi devrimi ile birlikte sanayiye dayanan bir burjuva sınıfı çıktı ortaya.

Sadece demokrasi değil batı medeniyeti adına ne tür değerler (modernleşme, hukukun üstünlüğü, birey, milliyetçilik) varsa tümü tüccar/orta sınıfa aittir.

Günümüzde orta sınıfın güçlü olduğu ülkelerde demokrasinin güçlü olduğunu; orta sınıfın zayıf olduğu ülkelerde ise demokrasinin pek olmadığını görmekteyiz. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Peki orta sınıfı bu kadar değerli kılan şey nedir?

Orta sınıf ekonomik açıdan özerk, entelektüel anlamda kendi kendine yeten, kişisel yarar yanında kamu yararını da gözeten ve doğası gereği hümanist bir sınıf kabul edilmektedir.

Bu niteliğinden olsa gerek Aristo, orta sınıfın erdemli bir sınıf olduğunu kabul eder.

Orta sınıf iki aşırının ortasıdır ne sadece kendisini düşünen zengindir ne de başkası adına çalışan yoksul.

O hem bireysel çıkarını düşünen hem de kamu yararını gözeten yani iki aşırılığın ortasında yer alan, itidalli sınıftır. 

Orta sınıf, her şeyden önce Montesquieu'nün "kuvvet kuvveti durdurmazsa özgürlük olmaz" şeklinde formüle ettiği özgürlük alanını oluşturan sınıftır.

Thomas Hobbes'un yedi başlı canavar olarak gördüğü devletin devasa gücünü elinde tutan siyasal iktidara karşı dengeleyici bir kuvvete ihtiyaç vardır ki özgürlük olsun.

Demokratik sistemlerde iktidarı baskıcı bir rejim olmaktan çıkaran bu dengeleyici güç, sivil toplumdur.

İşte orta sınıfın güçlü olduğu toplumlarda düşünsel ve çıkar grupları örgütlenerek siyasi iktidarın elinde tuttuğu bu devasa güce (devlet) karşı dengeleyici bir aktöre dönüşür.

Kendi çıkarını korumak adına siyasete katılan düşünsel ve çıkar grupları toplumun istekleri doğrultusunda şekillenmiş bir yönetimin oluşmasına zemin hazırlar.

Orta sınıf ya da tüccar sınıfın demokrasi için oynadığı rol konusunda Barrington Moore'un çok açıklayıcı bir tespiti vardır.

Moore, "Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri" isimli çalışmasında dünyanın değişik ülkelerinde yaşanmış kapitalist devrimleri inceler.

Moore yaşanmış 3 ayrı devrim biçiminden bahseder: Burjuva devrimleri, sosyalist (işçi/köylü) devrimler ve devlet eliyle gerçekleşen devrimler. 

Moore İngiltere, Fransa ve ABD'deki burjuva devrimlerinin demokrasi; Rusya ve Çin'deki işçi/köylü sosyalist devrimlerinin ise diktatörlük ile sonuçlandığına vurgu yapar.
 


Peki neden burjuva devrimleri demokrasiyi getirdi de işçi/köylü devrimleri diktatörlük ile sonuçlandı?

Moore, bunu iki ayrı sınıfın niteliği ile açıklar:

Burjuva sınıfı güçlü bir kültüre sahipti, bu kültür demokrasiyi doğurdu; ezilmiş, hor görülmüş işçi/köylü sınıfı da zayıf ve öfkeli bir kültürü temsil ediyordu, bu kültür de diktatörlük üretti.  


Bir de Almanya ve Japonya'da olduğu gibi devletin öncülük ettiği devrimler vardır.

Devletin gücünü dengeleyecek yani kuvvetin kuvveti durduracağı bir orta sınıf/burjuva sınıfının olmadığı ya da devlete bağımlı olduğu bu devrimler de kaçınılmaz bir şekilde otokratik yönetimler ortaya çıkardı. 

Bizdeki devrim Almanya ve Japonya'daki devrimlere benzemektedir.

Osmanlı'daki ekonomik yapı güçlü bir tüccar sınıfın ortaya çıkmasına izin vermedi, Osmanlı'da her şey devlet tarafından denetlenmekteydi.

Modernleşmeye öncülük edecek böyle bir sınıf olmadığı için de Osmanlı'da halk değişim sürecinin dışında kaldı.

Bundan dolayı da 1923'te kurulan cumhuriyet zorunlu bir şekilde devlete dayandı.

Yeni devletin modernleşmeye öncülük edecek bir burjuva sınıfına ihtiyacı vardı, onu da ta İttihat ve Terakki döneminden başlamak üzere devlet kendi eliyle inşa etmeye çalıştı; devletten bağımsız güçlü bir sermaye sınıfı oluşamadı.

Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hala bir tarım ülkesi olan Türkiye'deki tüccar ve orta sınıf hem zayıf hem de devlete bağımlı kaldı.

Zayıf ve devletten beslenen bir orta sınıf da siyasi iktidara karşı sesini yükseltemez, bu eşyanın tabiatına aykırı.

Dikkat edilirse Türkiye'de cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren büyütülmeye çalışılan sermaye sınıfı ne zamanki ete kemiğe büründü, o zaman da siyasi iktidardan pay alma talebinde bulundu.

Çok partili hayata geçiş için Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü'nün meclise verdikleri "Dörtlü Takrir" sermaye sınıfının demokrasi talebi anlamında sembolik bir öneme sahiptir.

Yanı sıra, Turgut Özal iktidarı döneminde ekonomi ve sosyal yaşamda gerçekleşen değişim ve dönüşüm orta sınıfı daha belirgin hale getirmiştir, bu da bu yıllarda demokrasi yönündeki talepleri arttırdı.

Sonuç olarak; "Bugün Türkiye'de demokrasi ne kadar güçlü?" sorusunu; "Orta sınıf ne kadar güçlü?" sorusu ile cevaplamak gerekir.

Türkiye'deki demokrasi sorununa asıl bu perspektiften yaklaşılmalı. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU