Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 18-19 Şubat tarihleri arasında Katar'ın başkenti Doha'da yapılan Afganistan toplantısı, Rus muhalif lider Navalni'nin ani ölümü ve Gazze'deki çatışmalar gibi daha önemli konuların arasında kaynadı gitti ve Afganistan'daki taraflardan hiçbirini de tatmin ve memnun etmedi.
Şöyle ki, Taliban ileri sürdüğü şartlar kabul edilmeyince toplantıya katılmaktan vazgeçti.
Taliban'ın şartı, toplantıya Afganistan'ın yegâne temsilcisi olarak katılmak ve diğer Afgan grupların toplantıya gelmesine mani olmaktı. BM bunu kabul etmeyince Taliban hükümeti toplantıya katılmaktan vazgeçti.
İlginçtir, Afgan muhalifler de toplantıya davet edilmedi, sadece bazı Afgan sivil toplum örgütlerinin temsilcileri toplantıda yer alabildi.
Böylece Doha'da savaşan iki Afgan grubun olmadığı bir Afganistan toplantısı yapıldı. Tabii ki bir netice de elde edilemedi.
Doha'daki toplantının Afganların beklentilerini karşılayamamasının nedenine gelince; öncelikle toplantının amacı, Afgan tarafları bir araya getirmek ve uzlaştırmak değil, aksine BM'nin Afganistan için özel bir temsilcisini seçmek ve Taliban'la ilişkiler konusunda komşu ve ilgili ülkelerle görüş alışverişinde bulunmaktı.
Başta Rusya olmak üzere bazı bölge ülkeleri Taliban'ın isteği üzerine Doha'ya heyet göndermediler.
Zira onlar için Taliban'ı küstürmemek, kendi çıkarları açısından oldukça önemli.
Ne de olsa İran, Rusya, Özbekistan, Tacikistan ve Türkiye gibi ülkeler yıllarca Kuzey İttifakı'nı Taliban'ı karşı destekledikleri halde istedikleri sonucu elde edemediler.
Böylece bükemediğin eli öpeceksin mantığından hareketle Taliban'la uzlaşma yolunu seçtiler.
1990'lı yıllardaki eski müttefiklerinin gözünden düşen Afgan muhalefeti bu kez 20 yıl boyunca sırtlarını dayadıkları Batı'dan da yüz bulamadılar.
Zira Batı, Afganistan'da 20 yıllık çabanın ardından yaşadığı fiyaskoyu eski Afgan rejiminin liderlerine yüklüyor.
Bu tamamen yanlış olmamakla birlikte fiyaskodaki sorumluluğun önemli bir kısmı da Batı'nın kendisine ait.
Afganistan'da dost ateşiyle ve yanlışlıkla yüzlerce hatta binlerce kez köyleri, düğünleri, cenaze törenlerini, hatta koyun sürülerini bombalayan NATO ve Amerikan uçakları, ülkeyi Taliban'dan temizleyeyim derken aksine onun ekmeğine yağ sürdü ve sonunda ülkeyi örgüte teslim ederek gittiler.
Olan da Batı'nın demokrasi vaatlerine ve eski karanlık günlerin geride kaldığına inanan azınlıktaki kentli aydın Afganlara oldu.
Yurt içinde üniversiteye hazırlanan, polis, subay, mühendis ve doktor olup ülkelerine hizmet etmek için başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede yüksek öğrenim gören binlerce Afgan genci 2021 Ağustos'unda çember sakallı karanlık bakışlı Taliban milislerinin bir çekirge sürüsü gibi ülkenin büyük kentlerini istila ettiğini görünce, arkadan hançerlenmiş gibi derin bir acıyla sarsıldılar.
Büyük bir fırsatı heba eden Afgan halkı, özellikle de azınlıktaki kentli kesim bugün içine girdikleri karanlıktan bir çıkış arıyorlar ama nafile.
Zira dünya kamuoyu artık onlarla ilgilenmiyor, ne de olsa daha acil, can alıcı sorunlar gündemde; Gazze'de can çekişen Filistinliler ve Rusya karşısında ölüm kalım mücadelesi veren Ukraynalılar gibi.
Anlaşılan o ki, dünya sahnesinde Afganların sırası geçti. Dünyanın onlarla tekrar ilgilenmesi için daha büyük bir şey, mesela ikinci bir 11 Eylül gerekiyor. Ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır.
Sovyetlerin 1989'daki çekilişinden sonra halının altına süpürülen Afgan sorunu, on yıl sonra 2001'de (1990'lı yıllardaki Ümraniye çöplüğü gibi) patladı.
2021'den sonra bir kez daha halının altına itilen Afgan pisliği bakalım bu kez ne zaman patlayacak.
Yapılması gereken, Afganistan'da tüm etnik grupların temsil edildiği geniş tabanlı yeni bir yönetimin kurulması.
Şu an önemsiz ve zararsız gibi görünse de Afganistan'daki sorun da en az Filistin sorunu kadar vahim, büyük ve tehlikeli sonuçlara gebe.
Sözün özü; Afganistan'da sorun köklü bir şekilde çözülmeden dünya huzur bulamaz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish