Evli kadınların yalnız kızlık soyadlarını kullanabilmeleri hayırlı olsun

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Anayasa Mahkemesi'nin aldığı bir kararla artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınlar, eşlerinin soy isimlerini kullanma mecburiyetinde kalmayacaklar.

Bundan önce kızlık soyadlarını ve ilaveten eşlerinin soyadlarını kullanabiliyorlardı. Ama artık isterlerse sadece kendi kızlık soyadlarını kullanabilecekler. 
 


Tabii ki bu, çok olumlu bir gelişme. Yıllar önce parlamentodayken meclise bu kanun teklifini vermiştim.

Ama ne yazık ki o dönemki siyasi partiler -içlerinde çok ileri çok demokrat, çok kadın haklarından yana olanlar da dahil- bunu görmezden geldiler ve işleme koymadılar. 

Şimdi de siyasi partilerin verdikleri bir kanunla değil, açılan bir dava sonucunda Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir karar sonucunda kadınlarımız bu haklarına kavuştular. 

Hayırlı uğurlu olsun. 

Çünkü kadın olsun, erkek olsun her insanın bir şahsi kimliği, bir ismi var. 

Bu şahsi kimliğini, ismini, kişiliğini bir başkasına ipotek etmesi, onun kişiliğinin altına saklaması, insan haklarına uygun bir şey değil. 

Ne yazık ki bu kadınların ilk karşılaştıkları haksızlık değil. 

Dünya kurulalı beri, kadın-erkek cins ayrımcılığı, erkek egemen toplumun şekillenmesi maalesef kadınlara çok acı bir hayat tecrübesi yaşattı.

Cumhuriyetten sonra iş başına gelen Kemalist kadrolar da kadın haklarında kendilerince birçok adım attıklarını söylediler. 

Ama iki büyük yanlışları, iki büyük hataları, iki büyük eksiklikleri çok yakın zamanlara kadar devam etti. 

Bunlardan birisi kadınların kendi inançlarıyla, kimlikleriyle eğitim alabilme haklarıydı.

Kamuoyunun kısaca başörtü sorunu olarak tanıdığı sorun.

Bu, en büyük demokrasi eksikliğidir.

Çünkü yıllarca "Dindar, gerici yobaz insanlar, kızların, kadınların okumasını istemiyorlar. Onları eve hapsediyorlar" dediler.

Ama gün geldi bu kadınlar, bu kızlar kitleler halinde binler, on binler, yüz binler milyonlar halinde okumak istediler. 

Bu sefer de onlar bunu engellediler.

İkinci bir mesele de Batı'dan aldıkları bütün kanunları, bütün uygulamaları aynen uygulayan bu kadrolar kadınlara soyadı hakkını da vermediler. 

Çünkü geleneksel İslam toplumunda kadının da bir hükmü şahsiyeti var ve kadın kendi ailesinin, yani bugünkü ifadeyle kızlık soyadı ile anılır, bilinir. 

Bütün İslami kaynaklarda da böyledir. 

"Şunun eşi", "bunun eşi" denmez. İlk zikredilen "filanın kızı", "filan ailenin mensubu" gibi, onun esas aidiyeti neresi ise, doğuştan getirdiği aidiyet ne ise, bugünkü tabirle soyadıyla anılır.

Soyadı Kanunu 1934'te çıktı, malumunuz.

Bu kanundan evvel, her ailenin, her kişinin mensup olduğu yapıyla ilgili, lakabı veya o isimler kullanılırdı. 

Her aile bu şekildeydi; benim de öyle. Ailemizin, büyüklerimizin, dedelerimizin mensup oldukları bir aşiret var, bir aile var, onun ismi var lakabı var, ve adla anılırdı. 

Soyadı kanunundan çıktıktan sonra da Avrupa'dan alınan bu kanun aynen uygulandı. 

Kadınlar da erkek egemen kültürde, erkeğin ismini almaya mecbur bırakıldı.

Onun aile kütüğüne kaydoldu. 

Böyle birçok yanlış uygulama var.

Ben parlamentoya gider gitmez, birilerinin zannettiği gibi sadece din, diyanet veya Kürt meselesiyle ilgili değil, çevreden sağlıktan, eğitimden tutun, kadın haklarına kadar birçok konuda kanun teklifi hazırladım ve sundum. 

Onurla, şerefle hatırlamaktan memnun olduğum bu hazırlığım da kadınların kendi kızlık soyadlarını kullanabilme hakkıyla ilgiliydi. 

Allah'a şükür bu, bugün mecliste hallolmadı ama Anayasa Mahkemesi bu hakkı tanıdı. 

Kadınlarımıza hayırlı uğurlu olsun.

Bundan sonra her kadın; -hatta her erkek, erkek de kadını soyadını alabilir, isterlerse çocuklar da- özgürce kendi isimlerini kendileri koyarlar, kendilerini tanımlarlar. 

Hayırlı, uğurlu olsun.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU