Kürtler yerel seçimlerde ne yapacak?

Bayram Zilan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye siyaseti, yeni bir seçim arifesinde. 

AK Parti, CHP'ye kaptırdığı belediyeleri geri almak isterken, DEM Parti de belediyeleri kayyımlardan geri almak istiyor. Seçimlerin ana gündemini ise Cumhurbaşkanı seçimlerinde olduğu gibi "ittifaklar" oluşturuyor.

Peki, Türkiye'de siyasi partiler neden ittifak yapmak zorunda kalıyor?

Sorunun en kestirme cevabı cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirmiş olduğu yüzde 50+1 zorunluluğu. Partilerin hiç birisi tek başına yüzde 50'yi geçemeyince başka partilerle ittifak yapmak zorunda kaldı.

Batı demokrasilerinde "uzlaşma kültürü" oldukça yaygın. Batı toplumu ve siyaset eliti ittifak yapmaya alışkın.

Uzlaşma, bir kültür olarak yaşanıyor. Ne var ki Türkiye siyasetinde ittifak, daha çok "rant paylaşımı" üzerinden yürüyor.

Normal bir demokraside ittifaklar, tarafların makul olana doğru ideolojik ve siyasi esneklik göstermesinin önünü açar. Türkiye'de ise ideolojik ve siyasi esneklik değil, "rant esnekliğinin" önü açıldı. İttifak görüşmeleri "kimin neyi alacağı" üzerine inşa ediliyor. 

Bu durum, haliyle siyasi partilerde bir "kimlik melezleşmesine" neden oluyor. Özgünlük giderek yok oluyor. Kuruluş ilkeleri, duruş, siyasal karekter ve söylemde bütünlük buharlaşıp uçuyor.

Bugün ne AK Parti eski AK Parti. Ne de CHP eski CHP.

Burada özünü korumayı başarmış 2 partiden söz etmek mümkün.

MHP ve Dem Parti.

MHP'nin durumu net. Son 4 seçimde de AK Parti ile ittifak yaptı. Türkiye sathında ideolojik yayılma gösterdi. Artık siyasette belirleyici. Kazanan taraf.

Dem Parti ise hem ideolojik hem de siyasi anlamda kaybediyor.

İttifak görüşmelerinde partnerleri onlarla fotoğraf karesi bile vermekten çekiniyor.

"Cumhur İttifakı - Millet ittifakı" ikileminin en çok "kriminalize edilen" partisi.

Peki, bunun sebebi tek başına AK Parti'nin MHP ile ittifak yapmasının oluşturduğu "milliyetçi atmosfer" mi?

Dem Parti'nin hataları yok mu?

Elbette var.

Bu hata 17 Mart 2015'te Selahattin Demirtaş'ın tek cümle ile biten grup toplantısında söylediği "seni başkan yaptırmayacağız" cümlesi ile başladı.

Oysa AK Parti, o sözlerin ifade edildiği dönemde "demokrat muhafazakâr" ideolojisini sürdüren, uzlaşmaya açık, reform ve barış çabaları olan bir partiydi.

Kaldı ki eksiği gediğiyle de olsa "çözüm süreci" bu ülkenin başına gelen en hayırlı şeydi ve bunu Erdoğan'ın partisi AK Parti başlatmıştı.

Leyla Zana'nın tabiriyle bu işi çözerse gerçekten Erdoğan çözebilirdi.

Ne var ki, Dem Parti, 17 Mart 2015'ten sonra mevcut siyasi iktidar ile çok derin bir ayrılık sürecine girdi ve bir daha geri dönülemeyecek bir biçimde diyalog kapılarını kapattı.

Oysa dönemin HDP'si o tarihte "Türkiyelileşme" hedefiyle Karadeniz'den bile oy almayı başarmış, oyunu yüzde 13'lere çıkarmıştı. 80'nin üzerinde belediye kazanmıştı.

Önü açıktı. Dağ ve silah ile arasına mesafeyi koyup demokrasi ve barışa tutundukça Batı'ya açılıyor, Türkiye'nin Ana Muhalefet Partisi olma kapısını aralıyordu.

Sebebini bugün bile hâlâ tam olarak anlamadığımız bir şekilde Erdoğan ve partisi AK Parti ile yollar çok keskin bir biçimde ayrıldı.

HDP, yeniden kendi "mücavir alanına" döndü. Parti yeniden Türk solunun egemenliğine girdi. "Kürdî" çizgiden uzaklaşıldı. Kürt halkının taleplerinin "ikincil" kalma geleneğine devam edildi.

AK Parti ile "kazan-kazan" dönemi yerini muhalefet ile "kaybet-kaybet" dönemine bıraktı.

Kaybeden "Kürt halkı" oldu.

Kazanan HDP'nin "konforlu elitleri" oldu. 

Belediyelerin tamamına yakınına kayyım atandı. Türk Solu elitizminin hayalci devrimciliğinin yakıtı yine Kürt gençleri oldu.

Ne var ki bugün Kürt toplumu 2015'teki toplum değil.

Dem Parti'nin göremediği ve açmaza düştüğü nokta da tam olarak burası.

Diyarbakır merkezli Kürt Çalışmaları Merkezi'nin geçen aylarda yapmış olduğu "Barometre Araştırmasından" düşünenler için ibretlerle dolu sonuçlar çıktı.

20 ilde, 1492 Kürt ile yüz yüze yapılan anketin sonucuna göre her 100 kişiden sadece 18'i doğduğu şehirde yaşamıyor. Bu sonuç bizlere Kürtlerin yıllardır sürdürdüğü "iç göçün" büyük oranda bittiğini gösteriyor. Yani yeni nesil Kürtler artık "yerleşik bir hayat" yaşıyor.

Yerleşik bir hayat yaşamak; entegre olmak, konforu bırakmamak, az risk almak ve daha az bedel ödeyerek başarmak anlamlarına geliyor.

Kürt seçmende siyasal talep, "bedel ödemeden kazanmak" üzerine kurulu.

En belirgin siyasi talep, ne özerklik, ne bağımsızlık. Temel talep "Kürdî" kalmak, Kürk kimliğini korumak ve Kürt kültürü ile yaşayabilmek.

Karşımızda artık bedel ödemekten yorulmuş, canını, malını, konforunu kaybetmeden, yerleşik düzenini bozmadan siyaseten "var olmak" isteyen ve kazanan taraf olmayı arzu eden bir Kürt seçmen kitlesi var.

Tüm bu veriler Dem Parti'nin yeniden düşünmesine ve yeni bir siyaset üretmesi gerektiğine salık veriyor.

Yazı yazıldığı esnada Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun'un gönderdiği son araştırması da yukarıda vurgulanan Kürtlerin "yeni siyasi eğilimini" doğruluyor.

İstanbul'da 1002 Kürt seçmen ile yapılan yüz yüze ankete göre "Dem Parti kendi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayını çıkartmalı" diyenlerin oranı yüzde 69,6 çıkmış.

Yani her 3 kişiden 2'si "kendi adayımızı çıkartalım" diyor. 

Bu veri, Kürtlerin başkaları için siyasi bedel ödeme dönemini kapatmak istediğini gösteriyor.

Peki, Dem Parti yerel seçimlerde ne yapacak?

Yine kendisi ile fotoğraf karesi bile vermekten kaçan, yan yana basın açıklaması yaparak kamuoyuna görünmekten korkanlar ile ittifak yapmaya devam mı edecek?

Yoksa seçmenini dinleyip kendi adaylarıyla mı seçime girecek?

Yeni bir paradigma ile "kazan-kazan" dönemini başlatarak iktidar dahil tüm taraflarla yeniden diyalog kanalları mı aralayacak?

Yoksa "kaybet-kaybet" dizisinin 3. sezonunu mu gösterime sokacak?

Kürt seçmenin Dem Parti ile köprüleri atmasına ramak kaldı.

Ortada Kürtler açısından büyük bir "siyasi temsiliyet" krizi var.

Bu seçimler Dem Parti için köprüden önceki son çıkış.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU