Günümüzde Yezidiliğin en önemli uzmanlarından biri olarak kabul edilen, kendisi aylarca hem Irak'ta hem Kafkasya'da ve hem de Avrupa'da Yezidi toplulukların içinde yaşamış olan Philip G. Kreyenbroek, yine bir başka Yezidi uzmanı ve kendisi de Yezidilik dinine mensup olan, ayrıca Yezidi dini metinlerini de derleyen Xelil Cindi Reşo'nun birlikte yazdıkları, Tanrı ve Şeyh Adi Kusursuzdur adlı kitaplarına şu cümlelerle başlıyorlar;
Yezidiler küçük bir Kürt topluluğudur. Bu topluluğun mensupları, her ne kadar İslami kültür onların daha önceki tarihlerinde önemli bir rol oynamışsa da, genellikle kendilerini Müslüman olarak görmezler. (s.23)
Bu tespitten yola çıkarak iki şey söyleyebiliriz;
- Bugün onlar kendilerini nasıl görüp isimlendiriyor olsalar da Yezidilerin kökenlerinin en önemli kaynaklarından biri İslami kültürdür.
- Yezidiler bugün kendilerini, İslami kültür dairesi içinde görmüyorlar ve kendilerini Müslüman olarak kabul etmiyorlar.
Burada ilginç bir durum daha da vardır ki, Yezidilerin etrafında yaşayan, etnik kökenleri ne olursa olsun Müslüman, Hristiyan ve Yahudi dinlerine mensup insanlar da, onları Müslüman olarak kabul etmiyorlar. Ayrıca mezkur dinlere mensup ilahiyatçılar, yanlış ve haksız bir algıdan kaynaklı olarak, onları "Şeytanparêz", yani "Şeytana Tapanlar" olarak değerlendiriyorlar.
Bu yanlış ve haksız algının nasıl komşu dinlerin ilahiyat bilgilerine ve hatta günlük kullanımlarına sirayet ettiğini kısaca şu şekilde izah edebiliriz.
Yezidilik kavramının kökeni ile ilgili çok farklı görüşler olduğunu ve esasen tartışmanın da oradan çıktığını daha önce belirtmiştim. Bu görüşlerden bir tanesi de; Yezidî isminin, eski İran dinlerindeki "iyilik-güzellik" tanrısı olan "İzed" veya "Yezdan" kelimesinden geldiğidir.
Bu anlayışa göre; kötülük, iyiliğin zıddı olarak var olmaya devam edecektir. İyiliği yaratan ile kötülüğü oluşturan tanrı aynı tanrı değildir ve olamaz. Bundan dolayı en büyük tanrı kendi tanrısal görevlerini görecek yedi tane melek yarattı. Bu meleklerin en büyüğü ve önemlisi Azazil'dir. Azazil'in diğer bir ismi Melek-i Tavus'tur..
İşte bu Melek-i Tavus, Müslümanların Şeytan diye adlandırdıkları, Adem'e secde etmeyen melektir. Oysa Yezidiliğe göre Azazil, yani Melek-i Tavus, Allah'ın nurundan yaratılmıştır. Adem'e secde etmemesi Allah'a olan güçlü inancından kaynaklanmaktadır ve haklıdır.
Ayrıca Allah'ın yapmak istemediği bazı görevleri, bunlar şer/kötülük olsa da yapmak zorundadır. Bundan dolayı kutsaldır ve saygı duyulması gerekir. İşte diğer dinler ile Yezidiliğin en önemli çatışma noktası da budur.
Zerdüştçülükten çok daha eski olan Yezdanilik dini, Yezidiliğin kökeni açısından çok makul bir tez olarak görünüyor. Ve esasen son elli yıldaki özellikle Yezidi aydın ve araştırmacıların yaptığı değerlendirmelerde de önemli bir yer tutmaktadır.
Eğer bizzatihi Yezidilerin dini metinleri olarak kabul edilen Kavil ve Beyit'lerde yüzlerce kere Yezid bin Muaviye'yi telmih eden işaretler olmasaydı, bizim de onları Yezdaniliğe bağlamamız icap ederdi. Ancak aşağıda izah etmeye çalışacağım gibi, bu tez Yezidiliğin asıl dayanağı açısından çok zayıf bir tezdir.
Yezidilik inancının kökenleri ile ilgili, bundan başka görüşler de vardır. Kimi araştırmacı ve yazar, onları, Haricilerin İbahiye kolundan ayrılan, Basralı Yezid b. Üneyse'ye isnat edilen Yezidiyye mezhebine bağlamaktadır. Ahir zamanda Arap olmayan bir peygamberin geleceği ve İslam şeriatını ortadan kaldırıp, kendisine gökten başka bir kitap geleceği görüşünü savunan bu mezhebin kurucusu ve tezlerine Yezidilik kavil ve beyitlerinde kesinlikle rastlanmadığından, bu tez hiç rağbet görmemiştir.
Bir başka görüşe göre, Yezidilerin ataları İran'ın Yezd şehrinden Kürdistan'a gelmişlerdir ve bundan dolayı onlara Yezdî'den bozulma Yezidi denilmiştir. Oysa Yezd bugün de vardır ve orada böyle bir inanç emarelerine dahi rastlanmamaktadır.
Aynı şekilde, onları Babil'in İzida tapınağına ya da Mısır Tanrıçası İsis'e bağlayanlar da olmuş. Bunların dışında, özellikle Yezidi aydınları Êzî ve Êzîd'in Yezdan kelimesinin Kürtçeleşmiş halinden doğduğunu, Yezdan'ın da Kürtçede "Yê Ez Dayî" yani "Beni veren, beni yaratan"dan kaynaklandığını iddia etmişlerdir.
Bunun da herhangi bir tarihsel kökeni olmamasına rağmen, siyasi, sosyolojik ve psikolojik bir değeri ve önemi vardır.
Nasıl mı?
Yaklaşık olarak yüz yıl öncesine kadar Yezidiler tamamı ile kapalı, kendi içine dönük, batınî ve başka nazarlara uzak bir şekilde, yoğun olarak Irak Kürdistan Bölgesi'nin Şeyhan, Laleş, Baedrê ve Sincar/Şengal dağı etrafındaki köy ve kasabalarda yaşıyorlardı. Daha küçük bir kısmı Suriye'de kalan Kürdistan bölgesinde ve yine bir kısmı da Türkiye sınırları içerisinde idiler.
IKYB'de bulunanlar yine yoğunluklu olarak kendi bölgelerinde yaşamaya devam ederken, Türkiye sınırları içindekilerin büyük bir kısmı yüzyılın başında Ermenistan ve Gürcistan'a, geri kalanın da büyük bir kısmı 1980'den sonra Avrupa'ya göç ettiler.
SSCB'nin etkinlik alanına göç edenler, kısa bir zamanda hem okuma ile tanıştılar hem de Sovyetler Birliği'nin azınlıklara olan kültürel yardımlarından istifade ettiler. Böylece Sovyetler Birliği'nde, tarihi çok da yazılı metinlere dayanmayan, ama sözlü ve kültürel bir rönesans yaşandı.
Sovyet Kürtleri, Sovyetlerin değişik devletlerinde etkin oldular.
Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan vb. ülkelerdeki bu etkinlik özellikle de, daha rahat uyum sağlamalarından kaynaklı olarak Yezidi Kürtlerde ortaya çıktı.
İşte bu süreçte gerek gazete ve dergilere, gerekse ansiklopedi ve kitaplara yazı yazan Yezidi Kürt aydınları, Yezidilerin tarihini ve köklerini olabildiğince uzağa götürdüler. Tosinê Reşid'in "Êzdiyati" adlı kitabı buna çok iyi bir örnektir.
Zaten birer Yezidi olarak İslami kültür ve tarihi kaynaklardan uzak olan bu aydınlar, birer Marksist olmaları itibarı ile İslam'a herhangi bir olumlu atıfta bulunmaları beklenemezdi.
Ayrıca Müslümanların onların başına getirdiği felaketler, kıyım ve katliamlar sözlü olarak her gün evlerinde tekrar edilen canlı hikayeler idi.
Vahdettin İnce'nin; "Abbasiler zamanında bir topluluk tutacak kendini Yezid b. Muaviye'ye nispet edecek, bu mümkün değil. Adamı doğrarlar Alimallah" demesi, kendisinin de, bu tarih bilgisinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
Zira Yezidiler, son Şengal/Sincar katliamına kadar onlarca kere katliama uğramışlar zaten. Nurcan Baysal adında bir gazeteci hanım "Ezidiler: 73. Ferman, Katliam ve Kurtuluş" (İletişim Yayınları) adında bir kitap dahi yazmıştır.
73 rakamının tarihi belge ve kitaplarla ne kadar uyuştuğunu bilemem, ama benim görebildiğim kadarıyla bu insanlar, son 700 yılda her 20 yılda bir, büyük veya küçük bir katliama uğramışlar. Bedreddin Lu'lu'nun saldırılarından bu yana bir çetele tutulacak olursa bu kolaylıkla görülebilir. Bu işi tarihçilere bırakalım.
Yezdiliğin kökenlerini eski tarihlere götürmeye çalışan başka bir anlayış da, Kürt siyasi hareketlerinden sirayet etti. İlk olarak 1963 yılında KDP'den ayrılan YNK'ye Yezidiler arasından da bir teveccüh oldu ve Şeyh Hüseyin liderliğinde onlarca Yezidi genci YNK saflarına katıldı.
YNK'nin İran ile olan ilişkileri derin, girmeye gerek yok. Ama buralarda karşılaşan Yezidiler ile Şii'leri aynı çatı etrafında tutmak yönünde çok ciddi entellektüel çabalar olduğunu biliyorum.
Ve üçüncü olarak da, Yezidiler Avrupa'da Türkiyeli Alevilerle karşılaştılar. Hem siyasi hareketlerin içinde hem de sivil ve demokratik kitle örgütlerinde. Bir taraf Hz. Hüseyin'in katlini hemen her dakika yüreğinin derinliğinde hissederken, karşısındakinin onun katilini kutsayan biri olması, elbette ki büyük bir çatışma sebebiydi.
Bunun da bilindiği gibi olmadığını, Yezidiliğin, Yezdan'dan geldiğine dair dergilerde, gazetelerde ve sosyal medya mecralarında uzunca makaleler yazdılar, TV'de söylediler.
İşte siyasi, sosyal ve psikolojik sebepler dediğim bunlardır. Elbette bunlar kaynaklarıyla birlikte örneklendirilebilir. Ama mevzuumuz bu değil. Ben daha çok Yezidilik inancıyla devam etmek istiyorum.
Aslında Yezidilik inancında, ezeli ve ebedi olan, her şeyi dünyayı, göğü ve kainatı yaratan tek bir tanrı vardır:
O Allah, Xweda, Xuda ve Heq diye adlandırılır.
O bütün kainatın, insanın ve cinlerin, dünya ve ahiretin tek yaratıcısıdır.
O yemez, içmez ve bütün insani vasıflardan münezzehtir.
O'dur tapılmaya ve sevilmeye layık olan.
Her şey O'nun bilgisi ve iradesi iledir.
Görüldüğü gibi İbrahimi dinlerin tanrı anlayışına uygundur bu inanış.
İslam'a göre 99 ismi olan Allah'ın Yezidilere göre bin bir ismi vardır (Kimi kavillere göre ise üç bin). Yezidiler, aşağıda isimlerini ve görevlerini sayacağım meleklere de ilahi vasıflar atfediyorlar.
Ancak Yezidilere göre O'nun, yani Xweda'nın dünyadaki işlerini gören 7 büyük melek vardır.
Bunların her biri, haftanın bir gününde yaratılmıştır ve her birinin ayrı bir görevi vardır. Her bir Melek'in dünyada bir tecellisi, gökyüzünde de sembolü vardır.
Buna göre;
- Azazil yani Melek-i Tavus; pazar günü yaratılmış, yeryüzündeki tecellisi Şeyh Adi ve Yezid'dir. Görevi, hem bütün meleklerin reisidir ve hem de kainat ondan sorumludur. Gökyüzünde ise Güneştir.
- Derdayil, pazartesi günü yaratılmıştır, yeryüzündeki temsilcisi Şeyh Bekir'dir; görevi, hırka sahibi ve din öğreticisidir, gökyüzünde ay olarak görünendir.
- Mikail, salı günü yaratılmış, yeryüzündeki tecellisi Fahreddin, görevi, felekleri yaratan ve insanlara rehberlik eder. Gökyüzündeki sembolü Merih/Venüs'tür.
- İsrafil, çarşamba günü yaratılmış olup, yeryüzündeki mücessem hali Şeyh Hasan, gökyüzündeki sembolü Utarid, görevi ise, kalem, kitab ve vahiy sahibi olmasıdır.
- Cebrail, perşembe günü yaratılan bu meleğin görevi, İslam ile çok uyumlu bir şekilde olup ilahi mesajları iletir. Yeryüzündeki sembolü Siraceddin, bozulmuş haliyle Sicadin, gökyüzündeki sembolü ise Müşteri/Jüpiterdir.
- Şemkayil, cuma günü yaratılan bu meleği yeryüzünde Şeyh Şems, gökyüzünde Zühre yıldızı temsil ederken görevi de; hayat kaynağı ve rızık verendir.
- Azrail, cumartesi günü yaratılan bu melek de İslami inanışa çok uygun bir şekilde görevi ölüm meleği olmasıdır. Yeryüzünde Nasırdin tarafından temsil edilirken gökyüzünde Zuhal yıldızıdır...
(Yaşar Kaplan, Günümüz Yezidiliği, Nubihar Yayınları)
Yezidiliğin ilk iki temel inanç esaslarını bu şekilde açıkladıktan sonra konuyu burada bağlayalım ve haftaya hem diğer iman esaslarını, hem ibadet şekillerini hem de adet ve gelenekleriyle devam edelim...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish