İpek Yolu çamura bulaştı

Bülent Güven Independent Türkçe için yazdı

Kuşak ve Yol, tarihi "İpek Yolu Ekonomik Kuşağı" ve modern "Deniz İpek Yolu" terimlerinin kısaltmasını temsil ediyor / Görsel: AA

Geçmişten günümüze hakimiyet alanlarını genişletmek ve diğer uluslar üzerinde söz sahibi olmak isteyen devletlerin, inşa ettikleri yollar üzerinden bu arzularını pratiğe döktükleri görülmektedir.

Tarihe dönüp bakıldığında bu duruma örnek teşkil edecek pek çok pratik göze çarpmaktadır.

Devletler belirli bir güce ve iddiaya sahip olduklarında asker, mal ve insan sevkiyatı için mevcut yol güzergahlarına yenilerini eklemiş veya var olanları daha bayındır hale getirme yoluna gitmişlerdir.

Geçmişte kapsamı karayollarından ibaret kalmayarak limanları ve günümüzde de hava yollarını kapsayan bu inşa ve bayındırlaştırma süreçlerine günümüzde dijital altyapılar da eklenmiştir.

Tarihe dönüp bakıldığında Roma İmparatorluğu döneminde, asker sevkiyatını kolaylaştırmak amacıyla kara Avrupa'sının farklı bölgelerine uzanan yollar inşa edildiği görülmektedir.

Ayrıca imparatorluğun, Akdeniz havzasındaki limanları kontrol altında tutarak özellikle Afrika ülkelerinde bulunan doğal kaynakları ve gıdaları ithal etmek için çaba gösterdiği de bilinmektedir.

Benzer şekilde Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaki güzergahları dışında Akdeniz ve Karadeniz üzerindeki hakimiyetini çeşitli politikalarla güçlendirmeye çalıştığı görülmektedir.

Özellikle İstanbul'un fethinden sonraki fetih politikalarının Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Akdeniz hakimiyeti üzerine yoğunlaştığı bilinen bir gerçektir.

Benzer şekilde İngiltere, İspanya, Portekiz gibi Avrupalı emperyal güçler, uzak doğuya uzanan deniz yollarını ve bu yollar üzerindeki limanları kontrol etmeyi en büyük hedefleri olarak belirlemiştir.

Son olarak, Almanya'nın 19'uncu yüzyılda Osmanlı toprakları üzerinden geçip Hindistan'a uzanması öngörülen demiryollarını inşa etme politikaları da hakimiyet pratiklerine örnek olarak gösterilebilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Günümüzün başat emperyal gücü olma iddiasını sürdüren ABD, dünya geneline yayılacak şekilde kurduğu askeri üsler, denizlerde konuşlandırdığı uçak gemileri ve stratejik işbirlikleri ile tüm liman, havalimanları ve karayollarını emperyal politikalarına hizmet edecek şekilde kullanmaktadır.

Yollar üzerinden inşa edilen benzer bir sömürgeci politika, dünyada üretilen mal ve hizmetlerin yaklaşık yüzde 20'sini üretme kabiliyetine sahip olması nedeniyle yükselen bir güç olarak görülen Çin'de de görülmektedir.

Çin, hem ürettiği malları dünyaya satarak dolaşımını sağlamak hem de dünyanın farklı yerlerindeki hammaddeleri ülkesine ithal etmek için İpek Yolu adını verdiği projeyi son 10 yıldan itibaren yüksek bir bütçe harcayarak hayata geçirmeye çalışmaktadır.

2012'de Çin Devlet Başkanlığını üstlenen Şi Cinping, Eylül 2013'te Kazakistan'ın başkenti Astana'da bulunan Nazarbayev Üniversitesinde gerçekleştirdiği konuşmaya şu sözlerle başlamıştır:

Bin yıllardan itibaren İpek Yolu güzergahındaki insanlar, günümüze kadar aktarılan bir dostluk hikayesi yazmışlardır. Geldiğimiz noktada Avrasya bölgesinde ekonomik ilişkileri geliştirecek, iş birliğini derinleştirecek ve kalkınmayı mümkün kılacak bir alanın oluşturulmasının zamanı gelmiştir.


Şi, konuşmasının devamında bu hedefe ulaşmak için atılması gereken altyapı projeleri gibi muhtelif adımları sıraladıktan sonra, konuşmasını, "İpek Yolu'nu tekrar canlandırmanın zamanı gelmiştir" cümlesi ile bitirmiştir. 

Şi Cinping'in bahsettiği tarihi İpek Yolu'nun, Marco Polo gibi gezginlerin kitaplarına da konu olmuş, orijinal hattı bugünkü Çin'den başlayıp Orta Asya'da Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan'dan geçip İran'a varan veya Hazar Denizi'ni kuzeyden dolanarak Türkiye ve Suriye'de son bulan bir güzergâh olduğu bilinmektedir.
 

aa.jpg
Görsel: AA

 

Güzergâh, bu iki ülkeyi geçtikten sonra Akdeniz üzerinden dünyanın ve özellikle de Avrupa'nın farklı bölgelerine açılan bir taşıma yolu olması nedeniyle önemli bir işleve sahip olmuştur.

15'inci yüzyıldan itibaren Portekiz, İspanya, Hollanda, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin uzak doğuya Hint Okyanusu üzerinden gemilerle gidip gelmeye başlamaları sonucu karayolu üzerine kurulu bu güzergahın ekonomik değerini kaybettiği görülmektedir. 

Bugün Çin'in uyguladığı bu projeye İpek Yolu ismini vermesinin arkasında bu tarihi gerçeklikler yattığı söylenebilir.

Çin, bu isimle birlikte emperyal hedeflerini tarihi bir kisve altına gizleyerek bir iletişim stratejisi gütmektedir.

Çin, İpek Yolu adı altında sadece eski tarihi İpek Yolu güzergahını canlandırmamakta, ülkenin doğusuna, batısına, kuzeyine ve güneyine açılan farklı güzergahlar inşa etmektedir.

Güzergahın bir ayağı Çin'den başlayıp Rusya üzerinden, son dönemde Ukrayna savaşından dolayı Türkiye üzerinden giderek Almanya'nın Duisburg şehrine ulaşan bir demir yoludur.

Bunun dışında Çin aynı zamanda dünyanın farklı ülke ve kıtalarında, Afrika'da Kenya'dan, Latin Amerika'da Arjantin'e kadar bu proje kapsamında birçok liman, demiryolu ve karayolu projeleri finanse etmektedir.

Çin'in planladığı yeni İpek Yolu'nun geçtiği güzergahtaki popülasyona bakıldığında ise, dünya nüfusunun yüzde atmışından fazlasına tekabül edecek bir rakama ulaşılmaktadır.

4,4 milyar insanın yaşadığı bu güzergahta dünyada üretilen mal ve hizmetlerin yaklaşık yüzde 30'u üretilmektedir.

Çin'in İpek Yolu projesinin önemli bir ayağını Türk ve İslam ülkeleri oluşturmaktadır.

Bu çerçevede projenin en önemli bölgesi Çin kontrolünde bulunan Sincan bölgesidir.

19'uncu yüzyılın ortalarına doğru Çin İmparatoru tarafından fethedilerek Çin topraklarına dahil edilen Sincan bölgesi, ya da Türklerin tabiri ile Doğu Türkistan, 19'uncu yüzyılın sonlarına doğru bölgeden elde edilen vergilerin harcanan askeri ve bürokratik masraflardan az olması sebebiyle, bölgeden çekilme politikalarını gündeme getirmiştir.

Fakat 1949'dan sonra komünist rejimin başa gelmesi ile Çin'in bölgeye ilgisi artmaya başlamış, bölgede hızlı bir işgal veya yerleşme politikası uygulanarak Han kökenli Çinlilerin bölgeye yerleşimi yoğunlaştırılmıştır.

Bu politika neticesinde bölgede Uygur Türkleri azınlığa düşürülmüştür.

Çin sınırları içinde kalan Türklerin yaşadığı Sincan bölgesinin harita üzerinde çizilen sınırlarına bakıldığında, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan ile sınır konumda bulunduğunu görmek mümkündür.

Bu bölgenin Çin'den ayrılma ihtimali göz önünde bulundurulursa Çin'in komşu olduğu ülke sayısının 14'ten 9'a düşmekte olduğu gerçeğiyle karşılaşılmaktadır.

Sincan, Çin'in periferisinde bulunan önemsiz bir bölge gibi görünmesine rağmen, Çin açısından Avrasya'ya açılan bir kapı olması itibarıyla hayati bir önem arz etmektedir.

Çin'in, Sincan bölgesinin kontrolünü kaybettiği durumda kendisi ve emperyal vizyonu için önemli gördüğü İpek Yolu projesinin Batı'ya giden yönünü gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı öngörülen bir gerçektir.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 2014 yılında İpek Yolu Projesini başlattıktan sonra Sincan bölgesini ziyareti esnasında yaptığı bir konuşmada sonraki dönemde Uygur Türklerine yapılacak zulmün işaretlerini vermiştir.

Şi, yaptığı konuşmada Uygur Türklerini kastederek, "Düşük kaliteli milletleri ve negatif enerji yayan insanları temizlemek lazım" sözlerini sarf etmiştir.

Şi'nin yaptığı bu ırkçı konuşmanın alt metninde Türklerin yaşadığı Sincan bölgesinin İpek Yolu projesi için hayati bir önemde olduğu gerçeği yatmakta, Uygur Türklerinin varlığı ve bağımsızlık mücadelesinin İpek Yolu projesi için tehlike arz ettiği okunmaktadır.
 

aa1.jpg
Fotoğraf: AA

 

Sincan bölgesi, sadece İpek Yolu projesi için değil, aynı zamanda Çin'in enerji politikaları için de büyük önem arz etmektedir.

Çin'in gaz ve petrol kaynaklarının yüzde 20'sinin, kömür kaynaklarının ise yüzde 40'ının bu bölgede bulunduğu bilinen bir gerçektir.

Sincan bölgesinin yılda 3500 saat güneş alması ile yenilenebilir enerji alanında rüzgâr ve güneşten elde edilecek enerji için de önemli bir konumda olduğu görülmektedir.

Buna ek olarak Tibet'ten sonra en fazla su kaynağına sahip olması nedeni ile bölgedeki su kaynakları enerji üretimi için kullanılmaktadır.

Bu perspektiften bakıldığında, Sincan bölgesinin bağımsız olması veya Çin'in kontrolünden çıkması Çin için kâbus mahiyetinde bir gelişme sayılabilir.

Ayrıca Sincan bölgesinde teknolojik ürünlerin üretiminde kullanılan nadir metallerin bulunduğunun da altı çizilmelidir.

Bölge aynı zamanda Çin'in Rusya ve Orta Asya'dan ithal ettiği enerji kaynaklarının Çin sınırında buluştuğu noktada yer alması nedeniyle stratejik önem taşımaktadır.

Central Asia Gas Pipeline isimli Orta Asya'dan gelen boru hattı Sincan'dan Çin sınırına girmekte ve buradan da Çin'in içinden başka bölgelere dağıtılmaktadır.

Çin'in İslam ülkelerine yönelik ilgisinin de İpek Yolu projesi çerçevesinde arttığı gözlemlenmektedir.

Örneğin Pakistan'da gerçekleştirilmesi planlanan 68 altyapı projesi için öngörülen yatırım miktarı 62 milyar dolar olup bu projelerin 32 tanesi şu anda bitmiş durumdadır.

Diğer yandan İran'ın 2003 yılında Batılı ülkeler tarafından ambargo altına alındığı dönemde, 2003 ile 2014 yılları arasında Çin ve İran arasındaki ticaret hacminin 5,6 milyar dolardan 51,8 milyar dolara yükseldiği bilinmektedir.

27 Mart 2021 tarihinde Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin İran ziyareti sırasında, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ile imzaladığı sözleşmelerde, Çin'in önümüzdeki 25 yıl içinde İran'da 400 milyar dolarlık bir altyapı yatırımı gerçekleştireceği konusunda mutabakat sağlanmış durumdadır.

Mutabakat sağlanan projelerin önemli bir kısmı uygulama aşamasına geçmiş durumda olup karşılığında, İran'ın Çin'e enerji kaynaklarının dışında diğer doğal kaynaklarını da ihraç edeceği konusunda anlaşmaya varılmıştır.
 


Çin sadece İran ile sınırlı kalmayarak muhtelif İslam ülkeleri ile çeşitli ortaklıklar geliştirmekte, Kuzey Afrika'da Mağrip ülkelerine dek uzanan geniş bir coğrafyada çeşitli proje ve yatırımlar gerçekleştirmektedir.

Irak'ta enerji kaynaklarına Çin'in 10 milyar dolarlık yatırımı bulunmakta, Mısır'da ise 18 milyar dolar tutarında Süveyş Kanalı'nın çevresinde serbest ticaret bölgesi kurmaktadır.

Suudi Arabistan'da yapılan yatırımların dışında, Suudi petrollerinin yüzde 25'i Çin'e satılmakta ve satılan petrolün parası dolar cinsi bir karşılıkla değil, Çin para birimi olan Yuan ile ödenmektedir.

Petrolün Yuan ile satılmasının uzun vadede ABD dolarının uluslararası rezerv para birimi olma konumunu zayıflatacağı düşünülmekte, Suudi Arabistan'ın petrol karşılığında aldığı Yuan ile Çin'den ürün satın alması bu görüşü desteklemektedir.

Çin'in İslam ülkelerine yaptığı bu yatırımlardan dolayı Müslüman ülkeler, Uygur Türklerinin maruz kaldıkları zulme ses çıkarmamakta, bunun ötesinde 2017 yılından itibaren kendi ülkelerinde bulunan Uygurları tutuklayıp Çin'e iade etme politikası gütmektedir.

Şu ana kadar İslam ülkelerinde tutuklanıp Çin'e iade edilen Uygur Türkleri için mücadele eden yaklaşık 700 aktivist Uygur Çin'e teslim edilmiştir.

Çin, Türkiye ile de yakından ilgilenmekte olup Türkiye'de 1000 civarında Çin kökenli şirketin faaliyet gösterdiği bilinmektedir.

Kars'ta Gürcistan üzerinden Hazar Denizine bağlanan tren hattının yapımında da rol oynamak isteyen Çin, Türkiye'deki üçüncü nükleer santralinin yapımında da yer almak istemektedir.

Ancak Türkiye, Çin ile bu tür projeleri yaparken, diğer İslam ülkelerinden farklı olarak Çin'e bağımlı kılınacak bir ilişki içine girmemeye dikkat etmektedir.

Doğu-batı dengesini göz önünde bulundurarak, iki bölgeden de kendisi için en iyi faydayı çıkarmaya çalışmaktadır.

İpek Yolu projesi gündeme geldiğinde batı ülkelerinde uyanan heyecan süreç içinde yerini karşı politikalara bırakmıştır.

Çin'in emperyal hedefleri netleştikçe, Batı'da da yani ABD ve Avrupa'da Çin'in İpek Yolu Projesine karşı yüksek bütçeli alternatif projeler geliştirilmeye başlamıştır.

Avrupa Birliği, Afrika ve Asya ülkelerine yönelik olarak Global-Gateway isimli proje ile ilk aşamada 400 milyar Euroluk bir altyapı projesi geliştirmiştir.

Daha kapsamlı bir altyapı projesinin ABD tarafından planlandığı bilinmektedir.

21'inci yüzyılda emperyal emelleri olan ülkelerin hedeflerini Rusya'nın yaptığı gibi sıcak savaşlardan ziyade, altyapı projeleri üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı bir gerçektir.

Hem ürünlerini satmak hem de ilgili ülkelerden üretimleri için gerekli hammaddeleri ithal etmek isteyen ülkeler, muhtelif projeler hayata geçirmekte, ayrıca projelerin finanse edildiği ülkeler borçlarını vaktinde ödeyemedikleri takdirde, projelere el koyularak bahsi geçen ülkeler daha bağımlı hale getirilmektedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU