İsrail ile Gazze arasında 7 Ekim Cumartesi günü başlayan çatışmalar; sadece iki blok arasında sınırlı kalmadı, çevre ülkeler ve Ortadoğu dengelerini derinden etkileyen bir sürecin başlangıcını teşkil etti.
Sadece iki blok arasında kalmayan bu süreç, dünyadaki diğer devletlerin Ortadoğu'ya yönelik politikalarını hızlıca uygulamaya geçirebileceği bir fırsat olarak görüldü.
Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin paydaşı olmak isteyen devletlerin bu sulara inmesi, ABD'nin verdiği mesajlar, Rusya'nın siyasi tutumu, Çin'in denge siyaseti, Gazze jeopolitiğinin taşıdığı anlamın görünenin çok daha üstünde olduğunu teyit etti.
İsrail, Gazze'ye yönelik başlattığı abluka ile yalnızca Gazze içinde sınırlı değişim değil; Ortadoğu içinde siyaset, güvenlik ve demografik alanlarda yeni dönemin kapısını aralanmaya başladı.
Arap Baharı sonrası özellikle son yıllardaki bu kapsamlı değişimin son halkası olan Gazze süreci; bölge içindeki dinamiklerin nasıl ele alınması gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Jeopolitik olarak Filistin'e komşu devletlerin daha öncelikli diplomasi ağına dahil olan bu süreçte Mısır'ın göstereceği siyasi tavır, bölgenin geleceğindeki statükonun nasıl şekilleneceğinin de önünü açacaktır.
Gazze saldırıları ile beraber, ablukanın sadece askeri bir operasyondan ziyade, İsrail ve Mısır arasında geçmişten bugüne devam eden Gazze'nin tahliyesi konusunu yeniden gündeme getirdi.
Gazze'nin tahliye edilerek, buranın İsrail adına daha güvenli ve tehdit içermeyen bir forma kavuşması, yani Gazze halkının transferi, bölge içindeki hassas siyasetin hangi dengeler üzere kurulduğuna dair soru işaretleri oluşturdu.
İsrail'in yıllardır fiziki bir mücadele içinde olduğu Gazze'nin, Filistinlilerden arındırılarak normalleşme kapsamında farklı bir toprak parçasına taşınması, İsrail için sadece siyasi bir hamle değil.
Hem demografik olarak değişimle de facto bir işgal gerçekliği oluşturacak hem de savaşı Gazze sınırlarının ötesine taşıyacaktır.
Buna ek olarak, İsrail'in uzun zamandır yürüttüğü enerji stratejileri için de güvenli bir liman olacaktır.
Elbette İsrail'in Gazze'ye yönelik bir stratejik planlaması olduğu gibi Mısır'ın da öngördüğü riskler ve fırsatlar var.
Mısır için, Gazzelilerin Sina'ya sürülmesi artık savaşın Mısır topraklarına taşındığı anlamına geliyor.
Gazze'nin İsrail ve Mısır arasında tampon bir bölge olarak kalması, Mısır siyasetinde İsrail'e karşı en büyük denge unsurlarından biri olarak göürülüyor.
Gazzelilerin Sina'ya tahliyesi gibi bir durum söz konusu olması, Mısır'ın dış politikasındaki güvenlik doktrinlerinin de hızlı bir değişim yaşaması anlamına gelecektir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Mısır'ın istemeyeceği bu durum, Abdulfettah es-Sisi'nin açıklamalarında da kendini gösteriyor.
Filistinlilerin Sina'ya tahliyesinin beraberinde Batı Şeria'dan Ürdün'e tahliyeleri de getireceğini düşünen Sisi, İsrail'in eğer isterse Filistinlilerin Negev'e tahliyesinin yapılabileceğini ifade etti.
Yerinden edilmenin Negev'e olması, Mısır için sıkışan Gazze sürecinin yeniden işgal edilmiş topraklarda kalması anlamını taşıyacaktır.
Mısır ve Ürdün'ün "mülteciye hayır" söyleminin tam da bu bağlamda okunması gerekir. Mısır, BM raporlarına göre 9 milyon mülteciyi ülkesinde ağırlıyor. Yüzde 40'ı Sudanlı olan bu toplulukta Suriye ve Yemenliler de var.
Aynı şekilde BM raporlarına göre Ürdün'de 3,7 milyon mülteci yaşaıyor ve bunlar ağırlıklı olarak Iraklı, Suriyeli ve Çeçenlerden oluluyor.
Bu bölgelerde yaşayan mülteciler iç savaş dolayısıyla göç etmiş olup, ülkelerindeki iç kriz bittiğinde geri dönecek kitlelerdir.
Ancak Filistinlilerin mülteci olarak Mısır'a ve Ürdün'e göç etmeleri, İsrail'in işgal gerçekliğini bu sahalara taşıması ve buraya geri dönüşün olmaması anlamına gelir.
Gazze Şeridi Mısır'ın varlığı ve siyasi sistematiği için hayati önem taşıyor. Bu bölgenin İsrail'in eline geçmesi, Sina'yı Mısır adına savunulamayacak bir hale getirebilir.
Aynı gerçeklik, Batı Şeria için de geçerli. Bu bölgede İsrail'in varlık göstermesi, Ürdün'ün devamlılığı adına büyük bir tehdit olur.
Mısır ve Ürdün, Filistinlilerin bölgede kalmasını sağlayarak hem jeopolitik hem de tarihsel anlamını kaybetmek istemeyecektir.
Filistin meselesinin temel konularından birinin "geri dönüş" olduğu ve 75 yıldır işgal altındaki topraklara geri dönemeyen Filistinlilerin varlığı düşünüldüğünde; Mısır ve Ürdün'ün "mülteci istemiyoruz" söylemi, esas olarak çözümü henüz sağlanamamış geri dönüş ve toprakların mülkiyeti konularında işgalin derinliğini artırmamaya yöneliktir.
İnsani koridor konusu başta olmak üzere, Filistinlilerin tahliyelerinin bölgede dengeleri nasıl değiştireceği konusu daha sağlıklı ve geleceğe dönük başlıklarda incelenmeli.
Diplomatik adımların hem krizi sonlandıran hem de Filistinlilerin geleceğini güvence altında tutan zeminlerin üzerine inşa edilmesi, bölge barışı için hayati önem taşıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish