4 soruda Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri: Bölgeye sağduyunun hakim olmasını kimler, neden engelliyor?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

1.  Azerbaycan'ın 19 Eylül'de başlattığı 24 saatlik "terör operasyonu" başarıyla sonuçlanınca Rus "Barış Gücü" kontrolündeki bölgede yaşayan Ermenilerin Ermenistan'a total göçü başladı. Peki Rusya, neden 200 küsur seneden bu yana desteklediği Ermenilere sahip çıkmadı? "Barış Gücü"nün fonksiyonu neyden ibaret? Rusya medyasının ve Rus aydınların bu husustaki değerlendirmeleri ağırlıklı olarak nasıl?

SSCB 1965 yılında Türkiye'ye karşı "soykırım" toplantıları düzenlenmesine izin verince basın ve edebiyat da bu konuya kendi "armağanları" sunmakta geç kalmamıştı.

Örneğin Andrey Bitov'un 1969'da Moskova'da basılmış "Ermenistan dersleri" kitabında "soykırım" iddiaları işlenmiş ve "mağdur Ermeni" imgesi yaratılmaya çalışılmıştı.

Sovyet Politbürosu'nun 19 Şubat 1985'te yaptığı gizli toplantıda "soykırım"ın 70'inci yılına ilişkin SSCB sath-ı mailinde anma toplantılarının düzenlenmesi için Ermenistan Komünist Partisi önerisinin görüşülmesine rağmen, Politbüro üyelerinin çoğunun Türkiye lehinde konuşmalar yapmasından dolayı hiçbir karar alınamamıştı.

Ne ilginçtir ki, o toplantıdan tam üç sene sonra 19 Şubat 1988'de Azerbaycan sınırları içindeki Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi yönetimi Ermenistan'a ilhak kararı almıştı ve o dönemde basının ezici çoğunluğu Ermenileri desteklerken, yazarların, sanatçıların ve bilim insanlarının önemli kısmı da aynı yolu takip etmişti.

Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan ayrılarak ikinci bir "Ermeni Devleti" kurulmasının ideoloğu ise Moskva'da yayımlanan "Literaturnaya Gazeta"nın (Edebiyat gazetesi) Ermenistan muhabiri Zori Balayan'dı.

Kendisi 1983 yılında bastırdığı "Ocak" isimli kitabında ayrılıkçı-bölücü hareketler için açık çağrılar yapmıştı.

1991-1994 yıllarında Rusya ve Ermenistan'ın açık desteğiyle Azerbaycan topraklarının bir kısmı ayrılıkçı güçlerce işgal edilirken Rusya basını bu hareketleri desteklemiş, aydınların çoğu suskun kalmış, bir kısmı ise "İkinci Ermeni Devleti"nin kurulmasına destek vermişti.

Azerbaycan yaklaşık 30 sene Ermeni işgali altında kalmış topraklarını kurtarmak için 27 Eylül 2020'de operasyon başlattığında Rusya basınında durum farklıydı.

Çünkü basının ezici çoğunluğu Kremlin'in kontrolü altındayken bizzat Rusya Devlet Başkanı Putin'in onayıyla yapılan operasyonlar sırasında basının ve aydınların aldığı pozisyon ağırlıklı olarak Kremlin'in pozisyonundan farklı değildi.

Operasyonun ana amaçlarından birinin Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ı devirmek olmasından dolayı Vladimir Putin'in söylediği "Operasyon Azerbaycan'ın kendi topraklarında yapılıyor, onun için herhangi müdahalede bulunamayız" sözleri herkes için bir manifesto niteliğindeydi.
 


2.  200 seneden beri Kafkasya'da Ermenileri kendi çıkarları için kullanan Rusya'nın basınının bir anda "Ermeni karşıtı"na dönüşmesinin sebebi neydi, burada bir çelişki yok mu?

İşin ilginç yanı da işte burası. Bu durumun ortaya çıkmasını nedeni büyük ölçüde Nikol Paşinyan'ın Mayıs 2018'de Rusya yanlısı iktidarı sokak gösterileriyle devirerek iktidara gelmesiydi.

O günlerde Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev de "Sarkisyan'ın devrilmesinde kendisinin önemli rolünün olduğuna" işaret etmişti.

Fakat bir süre sonra Paşinyan'ın aslında George Soros tarafından desteklendiğini ve bundan dolayı Kafkasya bölgesi için tehlike arz etmesine ilişkin sözler gerek Rusya gerekse Azerbaycan yönetimince sık telaffuz edildi.

44 günlük savaşın son saatlerinde Nikol Paşinyan "başta İskender füzeleri olmak üzere, Rusya'dan aldıkları silahların hiçbir işe yaramadığını" söyleyince ilişkilerin bozulma sürecinin startı verildi.

Kremlin'in patronu birbiriyle savaşmış iki ülkeyi de kontrol halinde tutmaya çalışırken Nikol Paşinyan, AB ve ABD yanlısı politikaları hızlandırdı.

Kremlin'i asla tatmin etmeyen bu durum basın üzerinde Paşinyan'a saldırıları da güçlendirdi. Aynı yolu Azerbaycan'ın iktidar güdümündeki medyası da izledi.

Gelinen noktada Ermeni ayrılıkçı güçlerinin Dağlık Karabağ'daki elebaşılarının Bakü yönetimince tutuklanması ve Rus "Barış Gücü" kontrolündeki Ermeni vatandaşların bölgeyi total şekilde terk etmesi önemli ölçüde "Kremlin'in Paşinyan'dan intikam alma operasyonu" olarak nitelendirilir.

Bu ihtimali Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in 5 Ekim'de İspanya'nın Granada kentinde yapılacak AB Zirvesi'ne gitmekten vazgeçmesi de güçlendiriyor.

Zira zirve sırasında AB Devlet ve Hükümet Başkanları Komisyonu Başkanı Charles Michel, Fransa Devlet Başkanı ve Almanya Başbakanının da katılımıyla Aliyev'in, Ermenistan Başbakanı Paşinyan'la bir araya gelmesi bekleniyordu.

Türkiye kaynakları Aliyev'in bu buluşmayı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılmasının istenmemesinden dolayı reddettiğini ifade ediyor.

Oysa BM ve Avrupa Parlamentosu'nda son olaylardan dolayı Azerbaycan'a karşı yaptırım taleplerinin seslendirildiği bir ortamda yönetimin orada olması ve ithamları çürütmesi bakımından iyi bir fırsat olabilirdi.

Nitekim 6 Ekim 2022'de yapılmış Prag Zirvesi'nde AB liderleri ile Erdoğan, Aliyev ve Paşinyan aynı masa arkasında hararetli pozlar vermişti.

Son operasyonlar ülkede "tam anlamlı zafer" olarak nitelendirilirken, bölgeye yakın ilgi duyan ülkelerle temastan neden kaçınılsın ki?

6 Ekim 2022 Prag Zirvesi'nden 20 gün sonra Vladimir Putin iki lideri de Soçi'ye davet ederek "Ben buradayım" mesajı vermişti.


3.  Medyanın propaganda silahının ötesinde bir fonksiyon sergilemesi bu süreçlerde ne derecede etkili oluyor ve özellikle Rusya'ya ne kazandırıyor?

Ukrayna ile savaş Ermeni gazeteci-yazarların Rusya medyasında ve ne kadar şaşırtıcı olsa da Putin üzerinde önemli ağırlığa sahip olduğunu ortaya koydu.

24 Şubat 2022'de savaşın başlamasıyla bu medya "Ukrayna'nın başının kısa sürede ezilerek Kiev’e bayrak dikileceğini" iddia ederken bugün Ermenistan'la ilişkiler çerçevesinde aynı yol izleniyor ve "Ermenistan'la ilişkilerin sonlandırılmasına ilişkin" Kremlin tehdidi de bu medya üzerinden savruluyor.

Derin devlete bağlı medya kurumları eskiden olduğu gibi, Azerbaycan'ın 19 Eylül operasyonunu "Türkiye'nin kışkırttığını ve desteklediğini" ifade ediyorlar.

Güya 4 Eylül Soçi buluşmasında Vladimir Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "'Tahıl Koridoru'nun açılması" önerisini geri çevirince Erdoğan düğmeye basarak Ermenilerin tamamını Azerbaycan topraklarından temizleme operasyonunu başlatmıştır.

Diğer yandan ise Batı'nın bölgede Paşinyan'ı ayakta tutmasının imkansızlığına ilişkin geleneksel tezler tedavülde dolaştırılıyor.

Türkiye'nin sürekli gündemde tuttuğu "Zengezur Koridoru" konusu ise sadece Rusya basınında değil, Ermenistan basınında da "Erdoğan hükümetinin Turancı politikalarının simgesi" olarak nitelendiriliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Türkiye'nin garantörlüğü bulunan Nahçıvan'ı ziyaret ederek önemli anlaşmaların altına imza atması bu bakımdan yeni bir hamle olarak değerlendiriliyor.


4.  Aydınların devre dışı kalarak yönetimlerin güdümündeki medyanın kışkırtıcı rol oynaması bölgedeki barış girişimlerini olumsuz etkilemeyi sürdürecek mi?

Ermenilerle Müslüman Türkler arasındaki ilk çatışmalar 1905 yılında Karabağ'da yaşanmıştır.

Çarlık Rusya'sının bölgedeki bir genel valisi tarafından perde arkasından provoke ettirdiği olayları gören Azerbaycanlı şair Mirza Ali Ekper Sabir, "Beynelmilel" şiirinnde "İki millet, iki yoldaşın bir vatanda asırlarca dostluk içinde yaşadığına" dikkati çekerken, "Fitne-i iblis-i melun'un aniden aşikar olarak" dostluğu bozmak istemesine vurgu yapmış, eline beyaz bayrak alan ünlü Ermeni yazar Ovanes Tumanyan köy köy dolaşarak vatandaşlarını teslim olmaya davet etmiştir.

Yani bu kadar sağduyulu bir yaklaşım sergilemiştir her iki toplumun kalem sahipleri.

Bu sağduyuyu sergileyerek "Hayalci politikalar yüzünden 20'nci yüzyılı kaybettik" diyen çok sevdiğim Ermeni yazar Hrant Matevosyan'ın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

1980'lerin sonlarında Bakü'de Ermenilerin katledilmesine ilişkin roman kaleme almış Azerbaycanlı yazar Ekrem Eylisli'nin kitapları tabuta konarak zurna davulla mezarlığa götürüldü, "ihanet"le suçlanan Eylisli'nin titrleri elinden alındı.

Mevcut ortamda rahmetli Çetin Altan'ın "Zart-zurtçu şovenizm" diye nitelendirdiği kışkırtıcılık aydın insan sağduyusunun ön plana çıkmasını engelliyor. Bu ortamın oluşmasını dikta yönetimler de istemiyor.

Gelişmelerin zafer naraları atılarak veya mağlubiyet suçlamalı salvolar yağdırılarak sağlıklı şekilde tartışılmasının imkanı halihazırda bulunmuyor.

Hele "zafer" kelimesini fantastik ibarelerle şişirerek yöneticileri esir alan dalkavukların mevcut olduğu ortamda asla böyle bir şey asla olamaz.

Yöneticiler izin verse bile, onlar izin vermeyecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU