Okullar açılırken herkes mutsuz

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İlk ve orta dereceli okullar bu hafta eğitim ve öğretime başlıyor. 

Hatta birinci sınıflar ve bazı özel okullar, eğitime bir ön hazırlık olması amacıyla geçen hafta eğitime başladı.

Türkiye'de, hem ilk ve orta eğitim kurumlarında hem de üniversitelerde milyonlarca öğrenci var.

Memleket öyle bir duruma geldi ki anasınıfı, kreş dediğimiz okul öncesi eğitim de ciddi rakamlara ulaşmış durumda.
 


Çılgınca bir okuma, eğitim-öğretim seferberliği var.

Aileler ellerinde, avuçlarında ne varsa bunları çocuklarına yatırıyorlar.

Çocuklarını anaokullarına, kreşlere yolluyor; imkanları ölçüsünde özel okullara, dershanelere gönderiyorlar, farklı etkinliklerde başarı kazanabilmeleri için çeşitli kurslara kaydediyorlar.

Ve tüm bu sürecin sonunda da büyük bir çaba göstererek üniversiteye gönderiyorlar.

Tabii, üniversiteye gidene kadar ya yapılan hazırlıklar, harcanan paralar, verilen emekler çok büyük derecelere ulaşmış durumda.

Peki, sonuçta ne oluyor?

Elbette insan bu kadar büyük emek verdikten sonra onun semeresini, ürününü alabilirse, geriye tatlı bir yorgunluk kalır.

Bu tatlı yorgunluk tabiri de Türkçenin en güzel ifadelerinden biri.

Çok yoruluyorsunuz, çok zaman harcıyorsunuz, çok büyük emek veriyorsunuz ama sonu iyi bitiyorsa bu size tatlı bir yorgunluk olarak yansıyor.

Ama ne yazık ki tatlı bir yorgunluk değil, büyük bir cefa var.

Bu kadar emekten sonra gençler, çocuklarımız, ilk ve orta okulu, liseyi bitiriyorlar.

Zaten o liseyi bitirdikleri vakit, rahmetli büyüklerimizin dediği gibi, “bir dilekçe bile yazmasını öğrenemeden mezun oluyorlar.”

Mesleki hiçbir formasyon sahibi olmuyorlar.

Hadi neyse üniversiteye gitti diyelim;

Mühendisler, avukatlar, iktisatçılar, işletmeciler… aklınıza hangi branş gelirse gelsin;

İnan edin, üniversiteyi bitirdiği zaman neredeyse hiçbir şeye yaramadan bitiriyorlar.

Hiçbir mesleki tecrübeleri, deneyimleri yok.

Ve bu süreçten sonra da yıllarca bir iş arama devresi başlıyor.

Şu an sokaklarımız milyonlarca diplomalı işsizle dolu.

Ben de dahil… Gençliğimde, inşaat mühendisliği fakültesini bitirdiğim ilk yıllarda “hiçbir şey bilmiyordum.” 

Hayatla, pratikle, o mesleğin uygulamalarıyla ilgili bomboş bir şekilde bir öğrenci yetiştirme, hazırlama süreci var.

Tabii ki diplomalı da olsa bir şey bilmeye kimse para vermiyor.

Kaldı ki bilenler için de belli bir iş sıkıntısı var.

Çünkü Türkiye'nin büyüme hızı son 10 yıldır yerinde sayıyor.

Bu ne demek?

Yeni fabrikalar, sanayi tesisleri, ithalattan ihracata kadar her türlü işte yeni alanlar yeterince açılmıyor.

İşte büyümenin durması demek bu.

Durum böyleyken de ciddi bir bunalım söz konusu.

Gençler mutsuz.

Bu sadece kendi hataları değil.

Elbette belli bir kısmı onların hatası: Kendilerini yetiştirerek, hayatın içine girerek değil, bir hayal aleminde yetişiyorlar.

Ama bu, çok büyük oranla düzenin hatası.

Öyle bir düzen kurulmuş ki insanlar 12-15 sene sürekli okula gidiyorlar ve sonuçta büyük bir çoğunluğu bir şey bilmeden, bir şey öğrenmeden mezun oluyor.

Halbuki Almanya, Fransa gibi, dünyada sanayileşmiş, belli bir noktaya gelmiş ve kendini kanıtlamış ülkelerde, öğrencilerin yüzde 65-70'i meslek okullarına gidiyor.

Bugün Türkiye'de bir klima ustası, bir marangoz, bir sıhhi tesisatçı, bir motor ustası gibi ara eleman dediğimiz insan bulunamıyor.

Halbuki Avrupa'da 17-18 yaşlarında meslek lisesini bitiriyor, en fazla iki sene de bir meslek yüksekokuluna gidiyor ya da o konuyla ilgili bir staj görüyor; 20 yaşında en az 2 bin euro maaşla hayata başlıyor.

Bizde ise çılgınca herkes çocuğunu doktor, mühendis yapmaya çalışıyor.

Olmuyor, olamıyor.

Tamamen yanlış bir eğitim sistemi var.

Ve Türkiye'nin şu an en büyük sorunu ne Kürt sorunu, ne Alevi sorunu, ne hak, hukuk, ne de demokrasi… 

Tabii bunların hepsi de büyük sorunlar.

Ama Türkiye'nin en büyük sorunu eğitimdir.

Hiçbir şey öğrenmeden yetişen milyonlarca genç var.

Türkiye bunu tersine çeviremezse bu sosyal bunalım daha da artacak.

Her evde bir veya birkaç tane saatli bomba var.

Öğrenciler mutsuz.

Gençler mutsuz.

Anne ve babalar mutsuz.

Toplum mutsuz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU