Osmanlı İmparatorluğu 16 Ocak 1699'da imzaladığı Karlofça Antlaşması'ndan sonra sadece kuzeyde toprak kaybetmedi.
İmparatorluk, Yunan İsyanı ve Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ile çok geniş toprak kaybına uğradı.
Bunun başlıca nedeni Sanayi Devrimi'ni ıskalaması ve modernleşmede geç kalmasıydı.
Osmanlı İmparatorluğu çağın koşullarına tekabül eden ekonomik, sosyal, kültürel ve politik yenilenme sürecine girememesi bir yana, donanma, topçuluk ve diğer yeni silahlar, Napolyon ile başlayan yeni ordu düzenine dahi geçemedi.
Dolayısıyla son derece geniş toprak kaydederek gerileme dönemine girmesi kaçınılmaz oldu.
Bu arada Napolyon Mısır'a kadar geldi ama başka şeyler de vardı. Beraberinde orduda değişimi ve Avrupa'daki değişim havasını da getirdi.
Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için 1799'da gönüllü birliklerin başında Mısır'a gönderilen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır'ı kurtardı.
Hüsrev Paşa'yı bir biçimde kaçırtarak yerine Mısır Valisi oldu. Valiliği sırasında askeri, idari ve ekonomik reformlar yaptı.
Mesela Mısır'daki tüm toprakları millileştirdi, Nil Nehri'nden doğru sulama kanalları açarak tarıma önem verdi. Pamuk üretimini önceledi.
Bütün bunların toplamı Mısır'ın kalkınmasını sağladı. Öyle ki yalnızca 4 yıl içinde Mısır'ın yıllık gelirini 13 bin keseden 400 bin kese altına çıkardı.
Bu parayla kuvvetli bir donanma kurarken, Fransızların yardımıyla da "Cihadiye Birlikleri" adı altında modern bir ordu kurdu.
Yetinmedi; güç kazandıkça Osmanlı'nın zayıflığını da kullanarak Mısır'ın bağımsızlığına yöneldi.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın yaptığı hamlelerle Osmanlı'dan önce Mısır'ı modernleşme sürecine sokmuş olması Osmanlı Padişahı ve devlet erkanı için düşündürücü olmalıydı.
Tarihin hükmü değişimden yana çünkü.
Değişmeyen kaybediyor.
Geç kalan Osmanlı yenilgi almakta gecikmiyor; 1812'de Rusya'ya karşı kaybederek, 1817'de Mora'yı Yunanlılara vererek iki yenilgi yaşıyor.
1789 Fransız Devrimi'nden bu yana yaşanan "ulus devlet" eksenli ulusal bağımsızlık hareketlerinin kalkışmaları kadar, kapitalizmin Sanayi Devrimi ile oluşan yeni sermaye ve piyasa gücü hakimiyetinin yayılmacı karakterini bu bütünlük içinde ele almak gerekiyordu.
Bütün bu girişimler Osmanlı padişahlarını etkiliyordu.
III. Selim'in orduyu modernleştirme girişimleri, modern Avrupa silahlarıyla donatılan ve Avrupalı subaylar tarafından eğitilen Nizam-ı Cedit ordusunu kurması, 1807'de Kabakçı Mustafa önderliğinde yeniçerilerin isyanına ve III. Selim'in tahttan indirilmesine yol açtı.
III. Selim'in yerine tahta çıkarılan IV. Mustafa'nın kısa süren saltanatında Nizam-ı Cedit dağıtılacak, reformcular katledilecekti.
1808'de Alemdar Mustafa Paşa tarafından IV. Mustafa yerine II. Mahmut tahta çıkarıldı.
II. Mahmut 1827'de Yeniçeri Ocağı'nı kapattı. Tarihe Vaka-i Hayriye olarak bu kapatma sonrasında kurduğu Asakir-i Mansure-i Muhammediyye (Muhammed'in zafer kazanmış orduları) ordusu ile modern ordunun temellerini attı.
II. Mahmut Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasının ardından, 1828 yılında yayınladığı Kıyafet Nizamnamesi ile sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklayıp ceket, pantolon ve fes giyilmesi kuralını getirmiş ve kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıkmıştı.
Böylece hem günlük hayatın hem de Batı tipi modern ordunun savaş düzeninin başlıca ihtiyacı olan pantolon-ceket ve üniforma üretilmesi yanında, sarık yerine de iktidarın sembolü olarak fes üretilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştı.
Feshane 1833 yılında bu bağlamda kurulacak ve burada seri üretime geçilecektir. Feshane'de pantolon-ceket, üniforma ve fes yanında, milyonlarca düğme ve apolet de üretilir. Düğmeler ve apoletler aynı zamanda "temsili" devletin kamusal alanda kendini inşası için gerekli görülür
Bu dönemde yapılan bir başka reform da 1928 yılında, üniforması, donanımı ve örgütlenme şekli bakımından Avrupa standartlarında bir ordu olan Muhammediyye'nin yapısına uymadığı gerekçesi ile Mehterhane-i Hümayun'un kaldırılması ve yerine Muzika-i Hümâyun adında yeni bir askeri bandonun kurulmasıdır. Bandonun kuruluşunda başına bir İtalyan müzik adamı olan Donizetti Paşa getirilmişti.
II.Mahmut'un başlattığı reformlar, oğulları I. Abdülmecit (1839- 61) ve Abdülaziz (1861-76) saltanatlarında girişilen daha kapsamlı reformlarla sürdürüldü.
1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ve 1876 I. Meşrutiyet'e kadar uzayan ıslahat hareketleri başladı.
Modernitenin mekânı olarak Feshane
Feshane 1833 yılında çuha, askeri elbise üretimi, daha sonra battaniye üretimi için kurulan İngiliz sanayi tipi ilk fabrikadır.
Manchester, Liverpool ve Londra'dan tamamı dökme direkler üzerine, demontable, yani seri üretim, prefabrikatik, takılıp değiştirilebilir çelik ve cam fabrika modelinin ilk örnekleri getiriliyor.
Belçika'da dökülen direkler gemiler ve trenlerle taşınıp Defterdar semtinde kuruluyor.
Enerji buhar gücüdür. Kömür Belgrad ormanlarından trenle gelir. Silahtar'da şimdiki Bilgi Üniversitesinde Santral'da merkezi üretime daha sonra geçilir.
Bina 1850'de Londra'da kurulan Dünya Ticaret Merkezi "Kristal Saray'ın ve daha sonra New York'taki gökdelen modellerin ilk modeli olarak tasarlanıyor.
Makinalar tavandan geçen ortak millerin dönme hareketinden, makara, kasnak ve kayışlarla güç alıyor. Seri üretim, parça başı üretim yani kapitalizm, işçi ve ücret-saat hesabı çalışma modeli gelişiyor.
Böylece metalaşma başlamış oluyordu.
Hammadde temini
Yün, keçe ve çuha için temel hammaddedir. II. Mahmud Balkanlardan ve Trakya'dan Merinos koyunu getirtip, emekli askerlere çiftlikler kurdurur. Bugünkü Edirne peynirinin de hammaddesi olan süt üretimi bu yolla gelişir.
Yangın tehlikesine ve herhangi bir kıvılcıma karşı yünü ve binayı nemli tutma, Feshane içindeki direklerin içini boş tutma tedbiri alınıyor.
Toplumsal değişim ve siyasi gerilim
Osmanlı tarım toplumu ve savaş geliri üzerine kurulu bir ekonomik sistemdi. Ancak değişen dünyaya yani Sanayi Devrimi'ne ayak uydurmada geciktiği için gelir kaybeder.
Dış dünyaya dil-inanç üzerinden köprüler kuran etnik gayrimüslim iş insanları ticaret burjuvazisi olarak güçlenirken, toprak geliri ve aracı mültezim sistemi örgütlenmesine bağlı Müslüman varlıklılar ve ayanlıklar gelir kaybeder.
Yabancılar koli mili satmaya başlar. Satılan "İngiliz sicimi" sağlamdı. "Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl" sözü buradan gelir. Uzun lifli, pamuk yabancı malı yerli sermayeyi zorluyordu.
Rekabet edememe hali yerli Müslüman sermayedarları yabancı sermayedarlara karşı kışkırtıcı rol oynuyor.
Dışa açılmanın bir bedeli Yabancı-Müslüman eşitliği, hatta Islahat Fermanı ile başlayan, yabancılara ayrıcalık verilmesi ve ekstra vergi olan Cizre vergisinin kaldırılması Müslüman kesimde tepki oluşturuyor, moderniteye tepkinin, nefrete dönüşmesi böyle başlıyor.
Günden güne artan tepkiye karşın, bir tür sembolik modernleşmenin inşa edilmesi tutumu sürdürülüyor. Hatta "Suret" düşmanlığına rağmen Padişahın ve devlet büyüklerinin portreleri yapılmaya başlanıyor. Anlaşılan Batılılaşma değişmez bir tercih oluyor.
Mesela II. Mahmud'un iki resmi vardı. Biri sarıklı, samur kürklü, şalvar ve kuşaklı, ikincisi redingot, pantolon ve çizmeli, kafada fes… Bir gecede değişen bu gelenek-alışkanlık ve aidiyet, "istemezük" ve "din elden gidiyor" tepkisini doğuruyor.
Devlet mekanlarına Padişah'ın portresinin konulması kararı, sonrasında Atatürk resmi ve heykellerine uzanan, ama temelde "suret" düşmanlığının resim, sanat düşmanlığına giden yolun ilk taşları oluyor.
Bugün Feshane'ye saldıranların kıyafetlerine bakarsak, fes-sarık-şapka sembolleri çatışmasının aynı yerden beslendiğini görebiliriz.
Feshane ve Sanat
Fes sembol. Değişimin sembolü. Sembolleşme esprisinde iktidar sadece güç üzerinden kurulmuyor. İmaj üzerinden toplum, sembollerle, heykellerle kuruluyor. Mesela Atatürk heykelleri…
Osmanlı'da resim ve heykel aynı modernleşme süreci ile paralel gelişiyor.
Mühendishane-i Berr-i Hümayun için Paris'e gönderilen öğrenciler, topçuluk ve savaş haritası çizimi için sanat mekteplerinde perspektif çizimi öğreniyorlar. Manzara resmi geleneği ve gravür sanatı bu yolla gelişiyor.
Sonradan sembolik hegemonya üzerinden değer olarak fark edilen kültürel elitleşme bilinci, devlet ve burjuvazi nezdinde sanatın önemini ön plana çıkarıyor. 1883 Sanayi-i Nefise'nin kuruluşu ile sanat eğitimi Osman Hamdi öncülüğünde başlıyor. Son Halife, o zaman ki Şehzade Abdülmecid Efendi desteği ile Saray kültürü olarak yerleşiyor.
Cumhuriyetle, devlet merkezli devam eden süreç 1960'lı yıllarda bağımsız sanatçıların, kamusal alanda boy göstermesi ile 1968 kuşağının öncülüğünde özgürleşiyor.
1989 yılında bir grup sanatçı boş fabrika alanlarını yeni sosyal mekanlar olarak kullanmayı hak olarak talep ediyor. İlki Feshane'de gerçekleşen "seretonin" sergileri ile başlayan bu hareket kamusal hak arayışının- kamusal eşitlik boyutlu ilk hamlesi oluyor.
Bugün açılan, İBB'nin (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) restore ettiği yeni mekânda, sanatçılar bu yolu takip ederek ilk defa devlet veya özel sektör –piyasa ilişkisinin dışında sanat yapılabileceğinin deneyimini gerçekleştiriyor.
Evet, bir grup 68'li sanatçının eserleriyle içinde olduğu, 78 kuşağının 328 Sanatçısı 400'den fazla eseriyle 30 Haziran'da Feshane'de "Ortadan Başlamak" sergisinde buluştular. Buluşma 30 Eylül'e dek sürecek…
Neden ortadan başlamak?
Moderniteye, Post-modernistler tarafından 1980'den sonra yöneltilen eleştirilerin, temelde Neo-liberalizmin, tek kutuplu dünya hakimiyeti ile eşzamanlı olduğunun bilincindeyiz.
68 Kuşağının, reel sosyalizme karşı eleştirel tutum takınması, sosyalizm-özgürlükler ilişkisinin tanımı yanı sıra, Türkiye Devrimci Hareketinin konumunu da değiştirdi.
Mesela Mahirler Sovyet Sosyalizmini modern revizyonizm olarak nitelemekten kaynaklanan dünya ölçeğinde sosyalizminin her üç odağına(Sovyet sistemi, Çin Halk Cumhuriyeti ve Arnavutluk Halk Cumhuriyeti) karşı bağımsız tavır ve özgücüne dayalı bir mücadele ve devrim perspektifine çok daha güçlü vurgu yapma gereksinimi duydular.
Aydınlanmanın ve parti disiplininin merkezi bütüncül bakış açısı yerine premodern unsurların (yerellik, modern öncesi vb. arkaik düşünce ve dini unsurlar) geri çağrılması, bireysel özgürlük ve arzunun pompalanması, hepsinden önemlisi minörlük (dar ve küçük alan) çalışmaların entelektüel camiada toplumsallaştırılmasının önü açıldı.
Burada II. Dünya Savaşı sonrası ABD'nin, kültürel hegemonya olarak Avrupa ve tüm dünyada giriştiği büyük yayılmacı hamlenin, enternasyonal sosyalizme karşı propagandasını hatırlamalı.
Hollywood- Kültür Endüstrisi- Popülerleşme- Pop kültür, hepsi teknoloji destekli pazarlandı.
Şimdi bir yandan yeni dijital dünya ve robot teknolojileri, algoritmaların medya hakimiyetinde yaşam, modern düşmanı muhafazakarlığın paradoksunda bir arada yani Post-modern kolaj (parça para birbiriyle ilişki olmayan şeyleri bir araya getirme) olarak yaşanıyor.
Feshane'de süren "Ortadan Başlamak" sergisi üzerinden sonu baştan tanımlanamayan, ilk çıkış noktalarının mutlaklığına ve bilinen bir öngörünün sonucunu yaşamaya olan inançsızlıktan yola çıkarak bugünün gerçekliğine yönelmeyi denendiği anlaşılıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish