Kadın peygamberler meselesi (1)

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Hz. Meryem'İn kurtuluş ezgisi söylerken bir tasviri / Görsel: Wikipedia

Son günlerde, diyor Tanrı,
Bütün insanların üzerine Ruhum'u dökeceğim.
Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar.

(İncil, Elçilerin İşleri 2:17-18)
 

Bu adamın (Filipus'un) peygamberlik eden, evlenmemiş dört kızı vardı.

(Elçilerin İşleri 21:9)


Kadının toplumdaki konumu binlerce yıldan bu yana tartışılagelmiştir. Bazı istisnalar göz ardı edilirse hemen bütün din ve inançlarda kadının sosyal statüsü erkeklerden daha geride ve alt seviyededir.

5 bin yıllık uygarlık tarihinin çok kısa bir döneminde erk yani siyasi iktidar sahibi olmadan toplumsal konumu ön planda olan kadın, insanlığın avcılık toplayıcılık devrinden bu yana imtiyazlı yerini erkeğe kaptırmıştır.

Dolayısıyla kadının hüküm sürdüğü o kısa dönemi tanımlamak için anaerkil demek kusurludur.

Zira kadının elinde hükmünü icra edecek bir iktidar-devlet aygıtı ve zor kullanacak bir ordusu yoktur.

Oysa egemenliği yani iktidar erkini (bir çeşit devlet aygıtını) ele geçiren erkeklerin şiddeti ve zorbalığı esas alarak topluma, dolayısıyla kadına hükmetmesiyle birlikte başlayan ataerkil toplum günümüze kadar devam etmiştir.

İngiliz bilim insanı George Thomson (1903-1987), eski Ege toplumları özelinde bu değişimi araştırıp ana imtiyazlı toplumdan erkek egemen topluma geçişle birlikte ortaya çıkan inanç, sosyokültürel değişimlere ilişkin bolca örnek sundu.

George Thomson. Tarihi Öncesi Ege.jpg
George Thomson
'Tarihi Öncesi Ege'

"Tarih Öncesi Ege: Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler" isimli kitabında Batı uygarlıklarına kaynaklık eden tarihöncesi Ege'yi toplumsal, sanatsal ve felsefi yönleriyle incelemek için yıllarını verdi. 

Thomson, bu çalışmasında Tunç Çağı'na denk düşen dönemde Ege'de anaerkil toplum düzeni, toprağın kullanım biçimlerini, kentlerin gelişimi ve destanın doğuşunu inceledi.

Benzer değişimleri Nil (Mısır), İndus (Hindistan) ve Mezopotamya uygarlık havzalarında da araştırıp bulmak mümkün.

Görülen o ki üç semavi dinin ortaya çıkışına dair kıssa, rivayet ve efsanelerde kadınlar genellikle ikinci derecede, hatta daha geri planda yer almakta; "Kadın Peygamberler" meselesi de bu temelde tartışılmaktadır. Birkaç örnek verelim: 

Akademisyen Doç. Dr. Selim Özarslan, bir makalesinde şöyle bir iddiada bulunuyor: 

İslam kelâmında tartışılan konulardan biri de peygamberin cinsiyetidir. 'Peygamberlerin erkeklerin ötesinde kadınlardan da olabileceğini söylemenin, kadınların devlet başkanı, hâkim/yargıç ve imam olup olamayacağı sorunuyla bir ilişkisi var mıdır?' diye düşünmüştük.

Gördük ki, peygamberlerin cinsiyetiyle söz konusu sorun arasında bir ilişki bulunmamaktadır. O halde kadınların peygamber olabileceğini söylemek, bugün Müslüman kadınların hiçbir sorununu çözmediği gibi, kuru kelâmî bir tartışmadan öte bir anlam ifade etmemektedir. Olgusal olmayan entelektüel/zihni bir tartışmadan ibarettir.

Nübüvvet meselesi, Kelâm'ın en önemli ana konuları arasında yer alır. Bu bağlamda nübüvvete ilişkin meseleler Kelâm kitaplarında bir bölüm olarak yer aldığı gibi, müstakil çalışmalar da yapılmıştır. Her iki durumda da peygamberlerin özelliklerinin ayrıntılı bir şekilde değinilmiştir. Bu özellikler şöyle sıralanabilir: İnsan olmak, gaybı bilmek, günahsız (ismet-masum) olmak ve peygamberlerin cinsiyeti.

Bu özellikler arasında en az üzerinde durulanı ve o ölçüde de az bilgi/malumat verileni de peygamberlerin hangi cinsten (erkek mi kadın mı) olduklarıdır. Bu noktada ya konuya hiç değinilmemiş yahut çok az bahsedilmiştir.

Peygamberlerin cinsiyeti hususunda Hanefi Maturidiler ile Eş'ariler arasında anlaşmazlık vardır. Her iki kelâm okulu geçmiş bütün peygamberlerin erkek olduğu hususunda hemfikirdirler. Ancak Eş'ariler ile Zahiriler, kadınların da peygamber olabileceklerini ileri sürerler.

Buna karşılık Maturidiler kadın olmanın peygamber unvanıyla gönderilmeye engel teşkil ettiğini ileri sürerler. Çünkü peygamberlerin hak dine davet için ortaya atılması gerekmektedir. Hâlbuki tesettürü/örtünmeyi lazım gelen kadın bu haliyle ortaya atılamayacak dolayısıyla peygamberliği hak etmeyecektir. 

Risalet ve Nübüvvet başka bir deyişle peygamberlik, görevi/doğası gereği kadınlardan çok erkeklere daha uygundur. Allah tarafından bu göreve erkeklerin seçilmesinin birçok hikmetinden söz edilebilir.

Davet görevini yerine getirmek için insanlarla bir arada bulunmak, onlarla açık ve gizli şekilde görüşmek, uzak yerlere tebliği ulaştırmak için seyahat etmek, inkârcıların kötü muameleleriyle karşılaşmak, ordular hazırlayıp idare ve komuta etmek, savaşın zorluklarına katlanmak ve buna benzer birçok sıkıntı ve problemlere göğüs germek kadınlardan ziyade erkekler için daha elverişlidir. Oysa kadın ruhi ve fiziki açıdan erkeklere nazaran daha nazik bir yapıya sahiptir.

Ebu'l Hasan El Eş'ari (ölümü 936) 'Senden önce de, şehirler halkından kendilerini vahiy ettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik' (Yusuf suresi 12/109) ayetine dayanarak kadınlardan da nebiler gönderildiğini fakat resuller gönderilmediğini iler sürmüştür. Gelgelelim Eş'ari Kelâmcılarının en meşhurlarından olan Fahreddin el Razi bu delili reddederek Maturidilerle aynı fikri paylaşmıştır.

Zahiri mezhebinin önde gelen bilginlerinden Endülüslü İbn Hazm (ölümü 1063) ise Eş'arilerin görüşünü benimsemeyerek şöyle bir ayırım yapmaktadır:

'Kadınlar resul değil, nebi olarak gönderilmişler. Çünkü nebi kelimesi, 'Allah'tan kesin bilgi alan' manasındadır. Bu kelimenin zahiri yani sözlük anlamından hareketle resul-nebi kavramları arasında anlam farkı vardır. Dolayısıyla Allah'tan melekler aracılığıyla kesin bilgi alan Hz. Meryem, Hz. Musa'nın annesi, Ümmü İshak olarak bilinen Hz. Sâre ve Firavun'un eşi Hz. Asiye gibi kadınlar resul değil ama nebidirler.
 

Aysel Aydın'ın Kadın Peygamber isimli romanı.JPG
Aysel Aydın'ın
'Kadın Peygamber'
isimli romanı

Böylece Eş'arilerin yukarıda bahsedilen ayette geçen "erselne" (gönderdik) fiillinden hareketle, "gönderilen erkeklerin resul oldukları" sonucunu çıkardıkları anlaşılıyor.

Kadınlara ise melek vasıtasıyla aksi düşünülemeyecek kesin bilginin verildiği, dolayısıyla bu kadınların da enbiya olarak kabul edildiğini ileri sürüyorlar.

Mesela Meryem'e elçi olarak Cebrail gönderilmiştir. Hani, melekler demişlerdi:

Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yarattı ve bütün dünya kadınlarına tercih etti.

(Âl-i İmrân 3/42)
 

(Peygamber Musa'nın anasına); Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik/bildirmiştik: Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak.

(Tâ Hâ 20/38) 1
 


Hayrunnisa Keklik, yüksek lisans tezinde aynı konuyu kadın bakış açısıyla şöyle ele alıyor:

…Cinsiyetin getirdiği kabiliyetler açısından kadınların nübüvvete elverişli olmadığı ifade edilmektedir. Ancak tam burada 'Cinsiyet faktörü tüm kadınlara ya da tüm erkeklere aynı kabiliyetleri mi getirmektedir?' sorusunu sormak gerekmektedir.

Din âlimi Muhammed Hamdi Yazır'ın ifadelerine baktığımızda zihninde, pek çok İslam âlimi gibi erkek kabiliyetleri ve kadın kabiliyetleri şeklinde iki kategori bulunduğunu görmekteyiz.

Böyle bir genelleme yapmak mümkün olsa da genellemelerin istisnalarının bulunabileceği göz ardı edilmemelidir. Söz gelimi bir kadın bir erkekten daha kuvvetli olabileceği gibi, bir erkek de bir kadından daha müşfik olabilir. Nitekim örneklerle izah ettiğimiz gibi, savaşçı ve hükümdar kadınlar bu istisnai duruma emsal teşkil etmektedirler.

Kadının peygamberliği meselesinde iki farklı yaklaşım ve bu iki yaklaşımın görüşlerini ispat etmek için öne sürdükleri delillere çalışmamızda yer verdik. Sonuç olarak aslında her iki tarafın da muhkem delilleri bulunmadığını, görüşlerini sebr-u taksim (mantık yoluyla bir şeyi ispatlama) yöntemi ile ispat etmeye çalıştıklarını ifade edebiliriz. 

Yani her iki görüşteki İslam âlimleri, karşıt görüşün delillerini çürüterek kendi görüşünün doğruluğunu kanıtlama çabasında olmuşlardır. Mesela kadının peygamberliğini kabul etmeyen İslam âlimleri, karşıt görüşün ortaya koyduğu vahiy almış olan kadınları delil göstermesini, aslında orada vahiy alma ile arıya, yeryüzüne, gökyüzüne… vs yapılan ilham türünün kastedildiğini, dolayısıyla bu ilham türü vahyin kendisine geldiği kadınları peygamber yapmayacağını ifade etmektedirler. 

Kadının peygamberliğini kabul eden âlimler ise kendilerine vahyolunan kadınların bu vahyin kesinliğine dair olan inançlarını ayetlerden örneklerle açıklamış ve bunun ilham türü vahiy olmadığını, zira içerisinde nebevî vahyin kesinliğini barındırdığını söylemişlerdir. 

Yine kadının peygamberliğini kabul eden İslam âlimleri, karşıt görüşün öne sürdüğü ancak kendilerine vahyolunan erkeklerden peygamber geldiği yönündeki ayetlerin resuller ile mukayyet (sınırlı) olduğunu, zaten kadınların resul değil nebi olabileceklerini savunduklarını belirtmektedirler.

Bu noktada kadının peygamberliği konusuna nebi ve resul ayrımı meselesi dâhil olmaktadır. İslam âlimlerinin nebi ve resul tanımlarına baktığımızda genellikle spesifik tarifler ile karşılaşmaktayız. Bu tanımlar nebi ve resul ayrımı yapılıp yapılamayacağı noktasında önce iki gruba ayrılmış, daha sonra da kendi içlerinde vahyin geliş biçimi, vasıtası, içeriği gibi hususlarda da muhtelif tarifler ortaya çıkmıştır. 

Biz bütün bu tanımlar ve Kur'an-ı Kerim'in nebi ve resul lafızlarını kullanımı ışığında nebi ve resul ayrımı yapmanın doğru olacağı ve bu ayrımın da vahyin içeriğine göre kendisine şer'î hüküm vahyolunan şahsın resul; kendisine ilahi hikmet vahyolunan şahsın ise nebi olacağı kanaatine varmaktayız.

 

Remzi Karahancı'nın benzer başlıklı bir kitabı.jpg
Remzi Karahancı'nın
benzer başlıklı bir kitabı

Bunun yanında vahiy almak, tebliğde bulunmak, mucize göstermek gibi peygamberlere ait özelliklerin Hz. Meryem'de bulunup bulunmadığına baktığımızda Hz. Meryem'in vahiy aldığı ve kendisinde olağanüstü bazı olaylar cereyan ettiği nass ile sabittir. Fakat bu olağanüstü olaylar adlandırılırken onun nebî mi yoksa velî mi olduğuna göre değişiklik arz etmektedir.

Ancak kendisinin Cebrail vasıtasıyla vahiy aldığı ve Cebrail'in hangi durumlarda, kimlere vahiy getirdiği göz önünde tutulduğunda Hz. Meryem'in peygamber olduğu görüşü kuvvetle muhtemel olmaktadır.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki incecik iplerin birleştiğinde kopmaz bir halat oluşturması nev'inden Hz. Meryem'in de peygamberler ile ortak pek çok vasfının bulunması onun bir peygamber olduğunun kuvvetle muhtemel olduğunu göstermektedir.

Peki, Allah Teâlâ kendisinden bu kadar zikretmekte olup niçin peygamber olduğunu zikretmemiştir?

Bu soruya Zemahşeri'nin bir sözü ile cevap verebiliriz: 'Lafın tamamı insanın ahmağına söylenir.'

Şunu da ifade etmeliyiz ki; peygamber olan bir şahsın peygamberliğini kabul etmemek, peygamber olmayan bir şahsa peygamberlik nispet etmekten daha az tehlikeli değildir. Dolayısıyla peygamberler ile ortak pek çok vasfı bulunan bir şahsın peygamber olmadığını söylemek, bu riski göze almak demek olacaktır. 2

 

İsmail Çetin Korkmaz, Kadın Peygamber Debora'yı konu edinmiş.jpg
İsmail Çetin Korkmaz, Kadın Peygamber Debora'yı konu edinmiş

 

Hüsameddin Ekmel, kadın peygamberlerin varlığını kabul etmekle birlikte böyle bir tartışmayı gereksiz sayıyor:

Kadın peygamber gönderilmiş olsa ne olur olmasa ne olur? Nihayetinde bizler Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına toptan iman etmiş insanlarız.

El Cevab: Kadın peygamberler yoktur. Yani şu an için… Bir zamanlar vardıysa da çoktan Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Bundan sonra da gelmeyeceği açıktır. Keza; bu gibi sorular, gündelik hayatımıza pek de etki etmeyeceği için gereksiz sayılabilir. Ancak; dinimizin kadına olan yaklaşımıyla ilgili bazı farklı yorumları ortaya koymak bakımından önemli olabilir. O sebepten anlatayım bari:

Bu husustaki görüşler; sanılanın aksine muhteliftir. Ehl-i sünnet ve'l cemaat dairesindeki din adamlarımızın çoğunluğu, kadın peygamberin olmadığı konusunda hemfikir görünürken ciddi bazı din adamları ise bunun aksini de iddia etmişlerdir. İşin komik tarafı; iki tarafın da kendi görüşlerine; aynı ayetleri delil göstermeleridir.

Mesela; Nahl suresi 43. Ayet-i kerimesinde buyrulur ki: 'Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum lâ ta'lemûn. / Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.' Burada geçen 'ricalün' kelimesi çoğunlukla erkekler manasında yorumlanmasına rağmen, aslında kelime manası olarak kadınları da içine almaktadır.

İşte bu ve benzeri ayetlerde kullanılan 'rical' kelimesini erkek manasında alan tefsirciler, kadın peygamber gönderilmemesinin delili olarak bu ve benzeri ayetleri gösterirken, kelimenin kadınları da içine alması sebebiyle bir kısım tefsirciler de aksini iddia ederek, kadın peygamber de gönderilmiştir demişlerdir. 

Yine kadın peygamber gönderilmesine karşı çıkan bir kısım ulema, buna sebep olarak:

Kadın peygamber tartışmasını içeren bir başka kitap. .jpeg
Kadın peygamber
tartışmasını içeren
bir başka kitap

Peygamberlik ağır bir meslek olduğu için zayıf yaradılışlı kadınlara uygun olmadığı; kadınların peygamberliğin gerektirdiği sabır ve mücadele azmine sahip olmadıkları; kadının biyolojik yapısının peygamberlik vazifesine engel olduğu; hayız nedeniyle kadınların peygamberlik vazifesine belirli günler ara vermek zorunda kalacakları; söz konusu günlerde imamlık yapamayacakları, oruç tutamayacakları hele hamileyken bu vazifeyi yürütmekte büsbütün zorlanacakları gibi birtakım gerekçeler öne sürmüşlerdir.

Mesela ehlisünnet imamlarından İmam Maturidi'nin görüşü bu yöndeyken, yine bir ehlisünnet imamı olan İmam Eş'ari, Hz. Havva, Hz. Sare, Hz. Musa'nın valideleri, Hz. Hacer, Hz. Asiye ve Hz. Meryem annelerimizin peygamber olduklarını söylemişlerdir. 

Kadınlardan peygamber geldiğini savunanlar, görüşlerine delil olarak Buhari ve Müslim'de geçen bir hadisteki: 'Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem bint İmrân ile Firavun'un karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur...' ifadesini sunmuşlardır. 

Kadınlardan da peygamber gönderilmiş olabileceğine dair delil olarak öne sürülen en güçlü ayet ise Âl-i İmran 42'dir. Ayetteki: 'Hani melekler de: Ey Meryem! Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve âlemlerin kadınları üzerine seçti; demişlerdi' ifadesi, Hz. Meryem'in vahiy aldığına yani peygamber olduğuna işaret etmektedir denmiştir. 

Kurtubî de: 'Sahih kavle göre Hz. Meryem, Peygamberdir. Çünkü ona melek vasıtasıyla vahiy gelmiştir' diyerek bu görüşe katıldığını beyan etmektedir. 3

 

Cumali Sibel'in aynı konudaki bir kitabı.jpg
Cumali Sibel'in aynı konudaki bir kitabı

 

Yazar İbrahim Sediyanî, bu hususta bir kitap yazmış; 12 Ocak 2021 tarihli Independent Türkçe gazetesindeki makalesinde ise tartışmaya daha farklı bir açıdan yaklaşmıştır: 

Bu çalışmada, peygamberler konusu, peygamberlerin yaşamları ve mücadeleleri, 'kadın gözüyle' ve 'kadın bakış açısıyla' anlatılmıştır. Her ne kadar elinizdeki bu kitabın yazarı bir erkek ise de, yine de bu çalışma, 'Din ve Peygamberler' konusunun feminal bakış açısıyla kaleme alınıp işlendiği bir çalışma olmuştur.

Ataerkil ve erkek egemen bir zihniyetle yazılan her türlü metinde kadınlara düşen pay her zaman için haksız duruma düşmek, gölgede kalmak, erkeklerin kölesi olmaktır. Ataerkil zihniyet ve erkek egemen anlayış, insanlık için bir felâkettir. Dünyadaki bütün kötülüklerin ana kaynağıdır. Irkçılığın kaynağı budur. Milliyetçiliğin, kavmiyetçiliğin kaynağı budur. Adaletsizliğin kaynağı budur.

Dinler ve dinler tarihi, ataerkil bir zihniyetle ve erkek egemen bakış açısıyla yazılmış ve günümüze gelmiştir. Dinlerin ilk çıkış noktaları böyle olmamış olsa bile, sonradan insanlar ve devletler eliyle ataerkil bir hüviyete büründürülmüş, erkek egemen bir şekle sokulmuştur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

25 yıllık yazarlık hayatı boyunca kadın konusunu ilk defa 2017'de ele alan İbrahim Sediyanî'nin yaşam tarzı oldukça ilginç.

  • Henüz internet hatta bilgisayarın olmadığı bir dönemde Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz illerini 2 yıl boyunca ilçe ilçe gezip isimleri değiştirilmiş köylerin eski isimlerini araştırıp bir kitapta toplamıştır.
     
  • Hac esnasında sel felâketine kapılmış ve Kâbe'yi sular altında görmüştür.
     
  • Pakistan'daki 87 bin kişinin hayatını kaybettiği korkunç depremden sonra tek başına oraya gidip bütün malvarlığını ve birikimini Keşmir bölgesindeki depremzedelere bağışlamıştır. 
     
  • Mavi Marmara hadisesine ilaveten Somali'deki açlık ve kuraklık felâketine uğrayan insanların yardımına koşmuştur. 
     
  • Arakan'daki katliama hatta soykırıma tanıklık etmiştir.

Sediyanî; Türkiyeli ünlü bir enerji firmasından aldığı iş teklifi üzerine tam yetkili "İdari İşler Şefi" sıfatıyla Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat yakınlarında kurulan ve 200'ü Türkiye vatandaşı, 400'ü de Türkmenistan yerlisi olmak toplam 600 kişinin çalıştığı kampta işbaşı yapmış ve aralarında Stalin döneminde Kafkasya'dan Türkmenistan'a sürgün edilen Kürtlerin de bulunduğu kamp hayat tarzını, erkek egemen olmaktan çıkarıp kadınların karar alıp yönettiği bir sisteme dönüştürmüştür.

Sediyanî o günleri şöyle anlatır: 

Orta Asya ülkesi Türkmenistan'da, ülkenin başkenti Aşkabat (Aşkâbâd) yakınlarında bir devlet kurmuştum. 'Anaerkil' (matriarşat) bir devlet hem de 'feminist' (jinekokrat) bir devlet.

Sadece 3 ay yaşadı ama tarihin belki de ilk anaerkil devleti, ilk feminist rejimi idi.

Aralık 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında Türkmenistan'da kurduğum Aşkabat Feminist Cumhuriyeti'nin hikâyesini inanıyorum ki büyük bir ilgiyle ve şaşkınlıkla okuyacaksınız.


Bu ilginç serüvenin ayrıntıları için bahsedilen makaleyi okuyabilirsiniz. 

NOT: Giriş bölümü sayılan makalenin devamında, Sediyanî ile yapılan iki bölümlük röportajın yayımlanmasını bekleyelim. 

 

 

Kaynakça:

1.  Doç. Dr. Selim Özarslan, "Peygamberlerin Özelliklerinden Erkek Olmak ve Düşündürdükleri", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, X/2-2006, sayfa 109-121.
2.  Hayrunnisa Keklik, "Kelâm'da Kadının Peygamberliği ve Hz. Meryem", Yüksek Lisans Tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı-Kelâm Bilim Dalı, Haziran 2018.
3.  Hüsameddin Ekmel, "Kadın Peygamber Var mıdır?", Genç dergisi, Aralık 2013, sayı 87.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU