Wagner grubu lideri ve Kremlin'in kadim dostu Yevgeni Prigojin'in güçlerinin Rusya'daki ayaklanması beklenmedik bir sapma değil. Meksika kartellerinde, Japon Yakuzası'nda veya tarih boyunca herhangi bir suç örgütündeki gibi Rusya elitleri arasındaki anlaşmazlıklar da sıklıkla şiddetle sonuçlanıyor. Taraf değiştirenler, enerji yöneticileri ve diplomatlar da dahil iç halkadan düzinelerce ama düzinelerce Rus'un, Kremlin'le ters düştükten sonra kendilerini defalarca sırtlarından bıçakladığı veya pencereden aşağı atladığı iddia ediliyor.
Öte yandan bazıları, eşsiz bir konuma sahip 62 yaşındaki eksantrik ve toksik Prigojin'in delirdiğine dair dikkat dağıtan bir hikayeyi ön plana çıkarmaya başladı bile. Tedarik zincirindeki başarısızlık ve Ukrayna'daki toprak ve insan kayıpları nedeniyle Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov'a karşı, patlama noktasına gelen şikayetleri ve kıskançlığı Prigojin'i çileden çıkardı. Eski bir Kremlin yetkilisi, Financial Times'a şöyle dedi:
Şalteri attı ve öfkeye kapıldı.
Fakat bu kriz tek bir kişiyle alakalıysa, bu kişi Vladimir Putin'den başkası değil. Kriz, onun Rusya'sını etkiliyor. Bu, zaten zayıf haldeki kurumların 1999'dan bu yana Putin'in yönetimi altında istikrarla erozyona uğramasıyla ilgili. Kriz, Putin'in inşa etmekten ziyade metastazına izin verdiği kişiselleştirilmiş, işlevsiz ve kanunsuz bir ülkenin kusurundan ziyade özelliği. Kriz daha geniş kapsamda, görünüşe göre dünya çapında hatırı sayılır miktarda seçmeni büyüleyen ve aklını çelen güçlü lider yönetim modelinin kaçınılmaz başarısızlıklarını ortaya koyuyor.
Olayların hızlı temposu Putin'in Rusya'daki bağımsız gazeteciliği yok etmesiyle birleştiğinde, son birkaç günde Rusya'da yaşananların önemini değerlendirmeyi ve birçok meselenin aslını öğrenmeyi zorlaştırıyor. Rus silahlı kuvvetlerinin muazzam üstünlükteki boyutu, büyük ölçüde aynı ordudan seçilmiş Wagner güçlerinin ideolojik bağlılıklarıyla birleşince, iki taraf arasında iç savaş yaşanma ihtimali neredeyse imkansız bir hal alıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Putin, Prigojin'in "ihanetini" Vladimir Lenin'in Ekim 1917'de iktidarı ele geçirmesine benzetti. Ancak Prigojin hiçbir zaman iktidarı ele geçirmeye çalıştığını iddia etmedi. Duygusal patlaması, daha çok istediğini elde etmeye alışkın zengin ve dengesiz bir adamın ağır silahlarla öfke nöbeti geçirmesine benziyordu. Prigojin öfkeliydi çünkü Rus generallerin Ukrayna'da süregelen başarısızlığının, Afrika ve Latin Amerika'nın değerli doğal kaynaklarını yağmalamak için istihdam ettiği 10 bin tecrübeli savaşçı dahil, kendi küresel ticari çıkarlarını fiziken yok ettiğine ve lekelediğine inanıyordu.
Putin, eski tetikçisini alenen ölümle tehdit ettikten sadece birkaç saat sonra Prigojin'in (belki de Wagner liderinin bilme ihtimali olan sırların, zamansız ölümü ya da hapsi halinde açığa çıkmasını engellemek için) ülkeden ayrılmasına izin verdi. Prigojin halihazırda Putin'in vasalı olan Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko'nun himayesi ve gözetimi altında.
62 yaşındaki Prigojin, Lukaşenko'nun korumalarından ve ABD'nin yakalanması için koyduğu ödülü kazanmak isteyen ödül avcılarından kaçabilirse profesyonel yardım almalı. İnternette yayımladığı bir dizi dehşet verici videoda çılgınca dengesiz, öfkeli ve tuhaf davranışlar sergiliyor. Prigojin'in hararetle savunduğu, bir Wagner savaşçısının kaçak olduğundan şüphelenilen bir kişiyi balyozla öldürdüğü videoyla arasına Kremlin bile mesafe koymuştu.
Öfke kontrolü sorunu yaşayan bazı kişiler duvarları yumruklayıp delikler açar ya da daha iyisi, derin nefes alıp 10'a kadar saymayı öğrenir. Öte yandan Prigojin, ağır silahlı paralı askerlerden oluşan birliklerini, dünyanın en büyük nükleer silah stoğuna, 4. en büyük nükleer reaktör ağına ve kimi uzmanların hem sivil hem askeri amaçlı biyolojik deneyler yürütüldüğünden şüphelendiği bir dizi gizli laboratuvara sahip bir ülkeyle belirsiz bir savaşa sürükledi.
Putin'in kaba saba ve şiddet yanlısı eski restoran işletmecisi Prigojin'i ulusal bir figür statüsüne yükseltmesi ve suç örgütü olduğu iddia edilen organizasyonunu Rus dış politikasının merkezine yerleştirmesi, birçok kişinin hatalı biçimde demokrasiden daha verimli ve kararlı olduğuna inandığı bu tür kişiliğe dayalı otokrasilerin kalbindeki çürümeyi gösteriyor.
Mütevazı düzeyde bile olsa uzmanlığa ve halka adanmışlığa sahip kamu personeli ve seçilmiş yetkililer arasındaki bir fren ve denge sistemi yerine Putin, en azından bir kısmını Sovyet sonrası yıllarda yükselen yağmacılar arasında bir güç simsarı görevi gördüğü günlerden topladığı korkmuş takipçilerinin karşısında, masanın başında oturuyor.
Onlarca yılın ardından sürecin yerini tamamen kişilik aldı. Patron, yerine getirilmesi gereken emirler veriyor. Eleştiri istemiyor. Gerçek bir avantaj ve dezavantaj değerlendirmesi yok. Zorbaya karşı gelirseniz Prigojin gibi sürgün edilir, yolsuzluğa karşı çıktığı için 10 yılını gulagda geçiren oligark Mihail Hodorkovski gibi hapsedilir ya da Putin'e cephe alan eski Rus yetkililerden oluşan üçlüye mensup havayolu yöneticisi Nikolay Gluşkov gibi öldürülürsünüz.
Daha da kötüsü, güçlü lider yönetimi çoğu zaman kararlılık ya da verimlilikten ziyade felaketle sonuçlanıyor. Bu, Putin'in Rusya'sında yıkıcı bir savaşın başlamasının yanı sıra tüm Slav dünyasında derin ve uzun sürecek yaralar açılması anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'deki denetimsiz tek adam yönetimi ülke ekonomisini öyle bir darmadağın etti ki rotayı değiştirmek ve önde gelen ekonomistlerin tavsiyelerine uymak bile yatırımcıları rahatlatmaya yetmiyor. Hindistan'da Başbakan Narendra Modi'nin şovenist otokrasiye kayması ülkenin demokratik itibarına zarar verirken Hindu-Müslüman bölünmüşlüğünü de tehlikeli biçimde şiddetlendirdi. Çin'de, Macaristan'da, Filipinler'de, İsrail'de ve diğer yerlerde, çağdaş güçlü liderlerin yozlaşmış ahbap çavuş kapitalizmini görünüşte zorunluluktan benimsemesi eşitsizliği daha da kötüleştiriyor, inovasyona yatırımı caydırıyor ve elitleri göçe teşvik ediyor.
Gerçek şu ki otokrasi sıklıkla başarısızlığa uğrar. Akademisyenler Dan Reiter ve Allan C. Stam, 20 yıl önce kitap halinde yayımlanan çığır açıcı çalışmada 19. ve 20. yüzyılları kapsayan 170 yıllık bir dönemdeki demokrasilerin girdiği savaşların yüzde 76'sını ve başlattıkları savaşların yüzde 93'ünü, otoriter yönetimlerinse sadece yüzde 46'sını kazandığını ortaya koydu.
Demokratik sürecin incelikleri ve liderlerin seçmenlere karşı hesap verebilirliğinin kriz zamanlarında bile daha iyi kararlar alınmasını sağlaması şaşırtıcı değil.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Mehmet Demir
© The Independent