Seçimlerin kaybedilmesi muhalefet cenahında büyük bir infiale yol açmamış görünüyor.
Halbuki seçimlerden önceki süreçte, bunun bir kader seçimi olduğu söylenerek seçimlerin hayati ve tarihi yönüne dikkat çekilmekteydi.
Üstelik Millet İttifakı kazanacağından emindi ve ilk turda bu işi bitirerek ülkeye baharlar getireceğine söz veriyordu.
Peki cepte görülen seçim ne oldu da kaybedildi?
Bu soruya cevap verebilmek için seçim sürecini ana hatlarıyla gözden geçirmekte fayda var.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
16 Nisan 2017'de yapılan referandumla hükümet sistemi değişti. Yeni sisteme göre ittifaklar kuruldu ve ilk seçimler 24 Haziran 2018'de yapıldı. Seçimlerden Cumhur İttifakı galip çıktı.
Ancak ertesi yıl 2019'da gerçekleştirilen yerel seçimler Millet İttifakı için önemli bir fırsat kapısı açtı.
CHP-İYİ Parti iş birliği ile İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde yakalanan başarı muhalefet cenahında gelecek genel seçimler için büyük bir umut yarattı.
"İstanbul'u kazanan, Türkiye'yi kazanır" sözleri sıkça dillendirildi. Ayrıca tek aday üzerinde anlaşarak seçime girmek, muhalefetin sonraki yıllardaki iş birliği modelinin temelini oluşturdu.
2020-2021 yıllarını kapsayan Pandemi döneminin siyasete en büyük etkisi ekonomi üzerinden gerçekleşti.
Enflasyon oranlarının küresel çapta yükselmesinin yanı sıra, hükümetin ekonomi politikasında köklü bir değişikliğe gitmesi, hayat pahalılığını siyasetin ve toplumun en önemli meselesi haline getirdi.
"Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur" önermesi çokça dillendirilir oldu ve muhalefetin 2023 genel seçimlerine yönelik umutlarını arttırdı.
Keza bu dönemde AK Parti'den koparak iki yeni partinin ortaya çıkması da iktidarın zayıflayacağına dair algıyı besledi.
AK Parti'nin oyları günden güne düşerken, 2022'nin başında altılı masanın kurulması muhalefetin bir araya gelerek seçimleri kazanması yolunda çok önemli bir adım olarak görüldü.
Seçim yılı olan 2023'ün başında gerçekleşen iki büyük depremin, hükümeti oldukça yıpratacağı düşünüldü ve artık seçimlerin kesin surette muhalefet tarafından kazanılacağı algısını güçlendirdi.
Esasen, tüm bu süreç, muhalefetin yalnızca ortak aday üzerinde anlaşarak, çok bir şey yapmasına gerek olmaksızın seçimleri kazanacağı düşüncesini öne çıkardı.
Bu çerçevede aslında seçimlerden sonra yapılması gereken şeyler, sanki seçimler kazanılmış gibi kamuoyuna açık biçimde yapılmaya başlandı.
Ne var ki, seçim kanunda yapılan değişiklik, büyük bir heyecan yaratarak ortaya çıkan altılı masadaki motivasyonu gözle görünür biçimde azaltmıştı.
Uzun saatler boyunca süren toplantılar sonunda yapılan birkaç sayfalık açıklamalar, masa hakkındaki şüpheleri besledi.
"Merak etmeyin 13. Cumhurbaşkanı bizim adayımız olacak" vurgusuyla biten bu metinler, toplumda heyecan ve umut yaratmaktan uzaktı.
Buna rağmen, kamuoyunda masanın çalışma ve iletişim yöntemlerine ilişkin dile getirilen eleştiriler dikkate alınmadı.
Bu minvalde, büyük beklentilere rağmen adayın açıklanmasının, bu ismin yıpranmasına neden olacağı gerekçesiyle bu beklentilere kulak tıkandı.
Süreç sonunda, aday olarak açıklanan kişi Kılıçdaroğlu olunca, bu sürecin söylendiği gibi olmadığı ve samimi olmayan müzakereler yürütüldüğü ortaya çıktı.
Zira 21 yıldır milletvekili olan ve 13 yıldır genel başkanlık yapan bir kişinin daha ne kadar yıpranabileceği sorusu muallakta kaldı.
Hakeza küçük muhafazakâr partilere verilen vekil sayıları ve 3-6 Mart krizi masada söylenenden farklı bir sürecin üzeri örtük biçimde yürütüldüğünü ortaya çıkarmış oldu.
Tüm bu süreç, Millet İttifakı'na duyulan güveni oldukça sarstı. Seçmeni ikna etmenin bir numaralı koşulu olan güven duygusu yaratma pratiği son derece büyük bir yara aldı.
Zira süreçte liderler arasında Cumhurbaşkanı adaylığı için hiç isim konuşulmadığı, milletvekili seçimlerine ilişkin pazarlık yapılmadığı, bakanlıklar için bir çekişme yaşanmadığı gibi esaslı konularda kamuoyuna söylenenlerin pek de doğruyu yansıtmadığı ortaya çıkmış oldu.
Böylece, güçlü bir tek adam figürü karşısında, kendi içindeki problemleri çözememiş, pastadan pay kapma niyetiyle hareket ettikleri algısı belirginleşmiş ve bu bağlamda kamuoyu önünde çekişmeler yaşayan 8 kişilik heyet, ülke yönetimi için güven veren bir profil oluşturamadı.
Hülasa, Millet İttifakı'nın bu samimi olmayan tutumu ve toplumun beklentilerini kale almayan iletişim yaklaşımı, masanın ve onun adayının Erdoğan karşısında güçlü bir alternatif olamamasının temel nedenlerini teşkil ettiği söylenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish