Kesin rakam tartışmalı da olsa sayıları milyonları bulan Türkiye'deki göçmenler, 28 Mayıs'taki seçimlerin başlıca konularından biri.
Muhalefet, iktidara geldiği takdirde tüm göçmenleri en geç iki yıl içinde sınır dışı edeceğini söylerken, iktidar partisi de oy kaybetme kaygısıyla göçmenlerin aşamalı olarak ülkelerine geri gönderileceğinden söz ediyor.
Peki ya göçmenler bu konuda ne düşünüyor?
Türk siyasetçilerinin kendileriyle ilgili açıklamalarından kaygı duyuyorlar mı, ülkelerine dönmeye hazırlar mı?
Türkiye'deki göçmenleri üç gruba ayırmak mümkün.
Birinci sırada en kalabalık grubu oluşturan Suriyeliler var ki göçmenler içerisinde en rahat olanlar onlar.
Gerek Türkiye'de gerekse sınırın öte tarafında TSK'nın kontrolündeki bölgede yaşayan Suriyeliler, Ankara'nın himayesinde ve sorumluluğu altında olduklarını bildiklerinden gayet rahat durumdalar.
Ayrıca Suriyelilerin büyük bir kısmı geçmiş yıllardan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim başarısına şahit ve alışık olduklarından bu kez de onun kazanacağına kesin gözüyle bakıyorlar, o yüzden muhalefetin açıklamalarını pek önemsemiyormuş gibi görünüyorlar.
İkinci sırada yer alan Afganlar kendi içlerinde iki gruba ayrılıyorlar. Birinci grupta yer alanların çoğu emlak karşılığı vatandaşlık aldıkları için siyasi açıdan hiçbir kaygı duymuyorlar. Ne de olsa atı alıp Üsküdar'ı geçen, onlar.
İkinci sırasının ikinci grubundakileri ise sayıları yüz binleri bulan kaçak Afganlar oluşturuyor. Esas kaygılı olan, gelecek endişesi duyan, onlar.
Zira her biri, memleketlerine gönderdikleri paralarla geride bıraktıkları onlarca fertten oluşan kalabalık ailelerine bakıyorlar. Para gönderemedikleri takdirde, ailelerinin perişan olacaklarının farkındalar.
Bu insanlar Türkiye'de kaçak oldukları için en ağır işlerde en düşük ücretlerle çalışıyorlar, ortalama kazançları aylık 400-500 dolar arasında değişiyor.
Ama Türk lirasının döviz karşısındaki değer kaybından dolayı her ay dolar olarak ellerine daha az para geçiyor.
Ayrıca kaçak Afganlar, Suriyelilerden farklı olarak -ellerinde herhangi bir geçerli belgeleri olmadığı için- mülteci olarak da kabul edilmiyor, dolayısıyla BM ve diğer kurumlardan göçmen yardımı da alamıyorlar.
Afganistan'a gelince; gerçi Taliban'ın 2021 yazında iktidara gelmesinden sonra bu ülkede savaş ve çatışma durdu, huzur ve güven ortamı sağlandı.
Ama işsizliğin pençesinde kıvranan Afganistan'da insanların durumu giderek kötüleşiyor.
Çalışabilir yaştaki erkeklerin çoğu yurt dışına gittiği için Afgan köylerinde deyim yerindeyse in cin top oynuyor, geride kalan aileler ve yaşlılar, yurt dışındaki çocuklarının gönderdiği paralarla geçinmeye çalışıyorlar.
Bugünlerde Afgan olmak kolay değil. Gidenler de dertli kalanlar da. Türkiye'de kaçak olarak çalışan genç bir Afgan, 3 yıldır hemen her gün 10 saat çalıştığı halde evlenmek için gereken 10 bin dolarlık başlık parasını denkleştiremediğinden yakınırken, ülkesinde kalan bir başka Afgan genci köyünden çektiği videoda "Burada iş yok, tek yaptığımız can sıkıntısından yolları arşınlamak. Siz İran veya Türkiye'de çalışan gençler orada sadece karın tokluğuna çalışsanız da sakın geri gelmeyin, burada iş yok" diyerek yurt dışına giden gençlere sesleniyor.
Göçmenlerin sınır dışı edilmesinden kaygı duyan bir başka kesim de yıllardır Türkiye'de yaşayan Türk asıllılar.
Bunların başında da çocuk bakıcısı, hasta bakıcısı, ev hizmetçisi ve kuryelik gibi işlerde çalışan Türkmen ve Özbek kökenli soydaşlar geliyor.
Akıcı Türkçe konuşan ve Türkiye'yi ikinci vatanları olarak benimseyen bu insanlar gerek hükümetin gerekse muhalefetin Türkiye'de yabancılar arasında bir ayırım yapmamasından yakınıyorlar.
Onların beklentisi, Türk asıllı oldukları için kendilerine ayrı bir statünün tanınması, diğer bir deyişle süresiz oturma ve çalışma izninin verilmesi.
30 yılı aşkın bir zamandır Türk dünyasının birleşmesi ve bütünleşmesi için çalışan Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk asıllıların taleplerine kulak vermesi gerekiyor.
Yoksa TİKA, TRT-AVAZ, Diyanet, YÖK ve Türk-Konseyi gibi kurumların yıllardır yürüttüğü çabalar boşa gidebilir.
Elbette dünyada birçok ülke, kendi soydaşlarına birtakım ayrıcalıklar ve haklar tanırken, Türkiye'nin de aynı yolu izleyeceğini ummak, fazla bir beklenti olmasa gerek.
Nitekim Almanya, ikinci dünya savaşından sonra bugünkü sınırlarının dışında kalan tüm Almanlara vatandaşlık hakkı tanırken, İsrail dünyanın neresinde bir Yahudi varsa hepsini toplayıp kendi ülkesine yerleştiriyor.
Elbette Türkiye'nin o kadar cömert davranması gerekmiyor. Sadece Türkiye'ye çalışmaya gelen Özbek, Türkmen, Kazak, Kırgız ve Uygur gibi Türk asıllı soydaşlara süresiz oturma ve çalışma izni vermesi yeterli olacaktır.
Unutmayalım ki, bizimle aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan bu insanların gönülleri de bizimle. Onları küstürürsek, Türk dünyası hayaline de veda edebiliriz.
Zira, Bosna'dan Doğu Türkistan'a kadar uzanan geniş Türk coğrafyasını kazanmanın yolu, sadece o bölgelere gidip cami, üniversite, yol, köprü ve AVM yapmaktan değil, gönülleri kazanmaktan geçer.
Afganistanlı bir Türkmen gencinin de dediği gibi, Türk kökenli olup da Türkiye'de rahatça yaşayamadıktan sonra, Türk dünyasından söz etmenin bir anlamı olur mu?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish