Herkes siyasete doydu, hatta kimileri boğuldu.
Kimi istifra eder halde, kimi "Hayır, son dakikaya kadar mücadeleye devam" diyor.
Umutlar, umutsuzluklar...
Tehdit, öfke, nezaket, asabiyet...
Seçim usulsüzlüğü iddiaları, sandığın güvenliği, rakamlar-istatistikler, sonra boşa düşen anketler...
Her şeye rağmen ekonomi ve mesela nakit avans limiti düzenlemesi ya da huşu içinde seyreden faizin sabit hali...
Veyahut Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Ey vatandaş birikmiş kredi kartı borçlarınızı devletimizin hazinesi bankalardan devralacak" SMS'i...
Peşi sıra gelen "Devlete olan borçların yapılandırılması için başvuru süresi bir ay uzatıldı" haberi...
Sonra HÜDA PAR'lı gazi meclise kadınların tepkisi, merkez medyanın yokluğunda ortaya çıkan Babala TV'nin liderleri buyur edişi, koca boşluğu giderişi...
Sonra vaatler, hakaretler, siyasi kampanyalar, ortadan karpuz gibi ikiye ayrılan ittifaklar...
Hepsi bir anda üstümüze üstümüze geliyor.
İki gün içinde halkın, Millet mi yoksa Cumhur mu diyeceği belli olacak.
Cumhuriyet tarihinin ilk kez düzenlenecek ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi sözler her geçen gün daha bir sertleşiyor.
Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, "Senin teröristlerle işbirliği yapan bir namert olduğunu herkese ispat edeceğim!" diyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bunu ispatlayamazsan namertsin, sen Kandil'den aldığın talimatla bunların parlamentoda odalarına gidip beraber yol haritasını çiziyorsun" yanıtı veriyor.
Çok tartışılan ve Erdoğan'ın da seçim dönemi kullandığı "Ama montaj ama şu ama bu" videosu için ise Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği erişim engeli getiriyor.
Siyaset yine caminin içine giriyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce kendisine yer verilmediği gerekçesiyle TRT'nin önünde basın açıklaması yapan Sinan Oğan, tercihini belli ettikten sonra TRT ekranına çıkıyor.
Ama bu kez propaganda konuşmasındaki "Faiz sebep enflasyon sonuç gibi ucube kavramlar" ifadesi yerine "Beni linç etmeyin. Bir Türk milliyetçisi olarak parlamentoyu alan cumhurbaşkanına destek vermekten daha doğal bir şey olamaz. Biz istikrara vurgu yapıp tercihimizi Cumhur İttifakı'ndan yana yaptık" diyerek Erdoğan'a oy istiyor.
Millet İttifakı'na desteğini duyuran, seçimden yaklaşık 1 yıl önce Kılıçdaroğlu için "Kazanırsa HDP desteği ile kazanır" diyen Ümit Özdağ ise "Sana Söz" deyip Kılıçdaroğlu'na destek videosunu yayınlıyor.
Millet İttifakı mecliste grup arayışına girerken "Gelecek-Saadet Birliği" isimli yeni bir tabela partisi kurup kurmamayı tartışıyor.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, iktidarın ekonomik performansını "muhteşem" olarak niteliyor.
KONDA'ya göre Erdoğan, AREA Araştırma'ya göre Kılıçdaroğlu anketlerde önde görünüyor.
Seçimin ikinci ayağına gidilirken tablo bu, üzerine konuşulacak mevzu çok.
Milliyetçi oylar gerçekten belirleyici mi?
Kılıçdaroğlu'nun kampanyası en baştan böyle mi seyretmeliydi?
Tencere daha hafif kaynasa bile SİHA'lı gemi dertleri unutturdu mu?
Kırsal kent kadar ekonomik krizi hissetmedi mi?
Dahası muhalefet Türkiye'yi 21 yıldır yöneten Erdoğan'ı hafife mi aldı?
Çok soru, çok cevap; "Mevzu Nedir?"de muhatap bu kez akademiden önemli bir zat.
Independent Türkçe soruyor, Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanı Prof. Dr. Ali Çarkoğlu yanıtlıyor.
"Anketler yazı-tura gibi, tahminlere inanmıyorum"
İlk soru KONDA'nın son anketiyle alakalı. Son çalışmaya göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'ın oyu yüzde 52,7, Kılıçdaroğlu'nun yüzde 47,3 olarak hesaplandı. Yüzde 8,2'lik kararsız bir kitle var. Kılıçdaroğlu, ikinci turu "vatan" vurgusu üzerinden bir nevi referandum olarak addediyor. Varsayımlar üzerine yorum yapmayı sevmediğinizi biliyorum ama yine de sorayım. İkinci turun nasıl sonuçlanacağı ile ilgili bir öngörünüz var mı?
Yok ama şu kadarını söyleyeyim. KONDA ya da bir başkası hiç fark etmez. Bu şirketlerin teknolojileri böyle tahminlerde bulunmaya yeterli değil. Onun farkında olmak lazım. "Yüzde 52 çıkarsa, ah ne güzel iyi oldu" demem.
Ben yine aynı şeyi söylerim. Bu sefer tutmuş olabilir ama yazı-tura gibi bir şey bu. Açıkçası tahminlere inanmıyorum. Çünkü zaten aradaki farklar son derece ufak. O açıdan tahmin yapmak da istemem. Ama yakın bir seçim olacağını bekliyor insanlar, bakalım göreceğiz. Belki olacak belki olmayacak.
"Kürt seçmenin sandığa gideceği belirsiz"
Peki Zafer Partisi'yle CHP arasında imzalanan protokolde kayyum meselesi ve "Türkiye'nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir" ifadesi dikkat çekti. HDP ve YSP'nin ne diyeceği merak ediliyordu. Bu maddeye tepki göstermekle birlikte -adını anmasalar dahi- Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu'na yönelik desteklerini sürdüreceklerini açıkladılar. Bu çağrı Kürt seçmende sizce nasıl yankı bulacak?
YSP ve HDP'den gelen açıklamaya baktığımda onların kafasının gayet net olduğu izlenimine kapıldım. Niye net? "Çünkü biz demokrasi için desteğimizi devam ettireceğiz" demeye gelen bir şey söylediler değil mi? Bu da çok net bir şekilde Erdoğan'a destek vermeyecekleri şeklinde yorumlanabilir.
"Kesinlikle Erdoğan'ın olduğu bir yönetim istemiyoruz" diye belirtti HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan...
Kendi seçmenine gönderdikleri mesaj "Erdoğan'ın karşısında durun, Erdoğan'ın karşısındakine oy verin" demektir bu. Ama tabii yeteri kadar çok sayıda vatandaş bu bölgelerde kırda ya da şehirlerde evlerinden çıkıp gidip sandıkta oylarını kullanacaklar mı? Mesele bu.
Sandığa gidilecek mi?
Evet, asıl mesele bu. YSP-HDP seçmeninin katılımı zaten düşüktü bölgede. Bundan daha düşük olur mu? Belirsiz açıkçası...
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar Independent Türkçe'nin yönlendirdiği bir soruda daha yüksek bir katılım beklediklerini, Kürt seçmenin bu şekilde bir irade göstereceğini söyledi. Ama tabii bu bir temenni…
Evet, temenni. Bakalım... Bölge hakkında bir tahminde bulunmak hakikaten zor. Seçmenin hâletiruhiyesini açıkçası bilmiyorum. Ama HDP özellikle seçmenini gayet iyi yönlendirebilen ve istediği yönde, istediği şekilde oy kullandırma kapasitesine sahip bir organizasyon.
Dolayısıyla bunu eğer istiyorlarsa hem katılımı artırabilirler hem istedikleri adaya yönlendirebilirler. Bu tabi önemli olacak bu seçim için.
"PKK ithamlarına kalp işaretiyle karşılık vermek doğru olmaz"
Kemal Kılıçdaroğlu'nun ikinci tura giderken pozitif başlayan seçim kampanyasının negatife evrilmesi, daha sert bir söylem tutturması elzem miydi? Örneğin iktidarın montaj olduğu ortaya çıkan, terör örgütü PKK'nın sanki Kılıçdaroğlu'na ve Millet İttifakı'na destek veriyormuş algısı yaratan bir video vardı. Bu video tek başına kampanyanın yönünün değişmesini mi sağladı?
Bakın bu kampanyanın almış olduğu bir karar. Bence ilk turda Erdoğan'ın beklentilerin tersine yüksek oy almasının başlıca sebebi tek taraflı olarak negatif kampanya yürütmüş olmasıdır. Bu video ilk turdan evvel de vardı.
Mesela AK Parti İstanbul mitinginde gösterilmişti...
Evet. O zaman siz bunu gördüğünüzde tepki verilmesi lazımdı. Biraz tabii geç kaldılar, o arada bir şey söylemediler. Hemen bir şey söylenmesi lazımdı. Gerçi miting seçimden hemen önceydi. Ama ondan evvel, yani film göstermeden de söyledikleri şey neydi?
"Siz PKK'yla iş birliği yapıyorsunuz" diyorlardı açık bir şekilde. En yüksek perdeden herkes Cumhur İttifakı'nın içerisinde sadece Erdoğan değil Devlet Bahçeli de aynı şeyi söylüyor. Siz bunlara sevgi ve kalp işaretleriyle karşılık vermekle yetinirseniz bu demek ki; yeterli olmuyor.
"Muhalefette hep birini ürkütürüz çekincesi var"
Şili'de Pinochet'ye karşı düzenlenen bir referandum vardı. 80lerin sonlarında, "No" hareketi... Bir tarafta hani benzetme amacıyla söylemiyorum ama Pinochet öbür tarafta ise Pinochet'in artık siyasetten çekilmesini isteyen Şili solu, sosyal demokrat kesimi, liberal kesimi… Ve o da çok renkli bir kampanyaydı mesela. Ama herhalde ülke olarak, zaman olarak, zamanlama olarak da farklılıklar etki edebiliyor öyle değil mi?
Şili örneği üzerine çok şey söyleyebilecek durumda değilim. Ama Türkiye için bildiğimiz şey şu. Türkiye ortamında PKK'yla aynı tarafta olduğunuzu söyleyen bir rakibiniz varsa mutlaka cevap vermeniz gerekir buna. Cevabı da kalp işaretiyle veremezsiniz, çok yanlış bir şey olur.
Çünkü biliyoruz Türk seçmeni bu konuya karşı son derece hassas. Eğer bu cevabın birilerini ürküteceğinden çekiniyorsanız, olmaz. Son dakikada dönerek de bunun etkisini bertaraf etmek kolay olmayacaktır. Şu anda yaptıkları biraz son dakika tedbirleri, bunun yeterli olması zor...
Ne kadar karşılık bulup bulmayacağı ne kadar inandırıcı olup olmayacağı zaten ikinci tur sonucunda ortaya çıkacak.
Bunun üstünüze yapışmasına engel olmanız lazımdı ilk baştan itibaren. Ama o zaman en büyük kaygıları "Birilerini ürkütürüz" düşüncesiydi.
"Çok fazla hesap yapmamak gerekiyor, Erdoğan yapmadı"
Kastınız Kürt seçmen, sağ seçmen, mütedeyyin seçmen, hani birkaç farklı denklem var. CHP başta olmak üzere Millet İttifakı belli grupları ürkütmekten çok mu endişe etti, çok mu ürktü?
Evet, Türkiye çok boyutlu siyaseti olan bir ülke. Elbette HDP seçmeni, Kürt seçmen, Kürt mütedeyyin seçmen, yok mütedeyyin ama Kürt olmayan seçmen…
Bunun gibi pek çok grup var ama ana prensiplerde kafanızın çok net olması lazım. O prensip nedir? Terörle iş birliği suçlamasını kesinkes reddetmeniz gerekir. "Biz reddettik" diyorlar tabii ama açıkçası o kadar başarılı olmadıkları ortaya çıkıyor.
Belki de kampanyayı bunun üzerine ilk baştan kurmak, bunu aradan çıkartmak gerekirdi son dakikada davranmak yerine... Bunu mu söylüyorsunuz?
Kampanyada hızlı hareket etmek kadar samimiyet de önemli. O açıdan bu samimiyet ilk aşamada verilen böyle hesapsız tepkiler falan da bunun bir parçasıdır. Çok fazla hesap yapmamak lazım...
Aritmetiğe çok takılmamak lazım…
Evet. Hesap yaparsanız genelde yanlış tarafa düşersiniz. Mesela açıkçası Erdoğan'ın pek fazla hesap yapmadan attığı bütün adımlar kendisine pozitif olarak yansıdı.
"Yükselen milliyetçilik dediğiniz 2018'e göre yüzde 1,9 puan fazlası"
Hesap derken seçim öncesi aslında bir de sanırım şöyle bir hesap vardı. Hani Kürt seçmenin -aslında sadece bu seçim için değil, bundan önceki seçimler için de geçerli bir unsur olageldi- belirleyici olabileceği... Fakat bu seçimde (ya da şu anda konuşulan bu) milliyetçi seçmenin bir ağırlığının olduğu, belirleyici niteliğinin olduğu görüldü. Öyle ya da böyle milliyetçi oy direnci sizce bu seçimde ne kadar etkili oldu? Ve ikinci turu nasıl etkiler?
2018 ile karşılaştırıldığı zaman milliyetçi parti diyebileceğimiz MHP, İYİ Parti, BBP ve sonra da Zafer eklendi bunun üstüne. Evet. Dışarıda bıraktığım birisi kaldı mı? Yok. Bu dört partinin içinde Zafer Partisi yoktu. Demek ki üç parti var. Üç partinin 2018'de aldığını 2023'e taşıyın, üzerine de Zafer Partisi'ni ekleyin. Milliyetçi oyların 2018 ile 2023 arasındaki fark 1,9 puan oluyor. Yani bu herkesin konuşmaya doyamadığı "yükselen milliyetçilik" denilen şey 1,9 puan fazla. 1,9 deyince size çok etkili bir kayma var gibi geliyor mu? Gelmiyor.
Ama az önce "Rakamlara çok takılmamak lazım" dediniz ya… Rakam haricinde yorumlarsanız?
Tamam mesela onu da şöyle yorumlayalım. Zafer Partisi yüzde 2,5 aldı değil mi?
Evet.
Zafer Partisi 2018'de yoktu, çıkardığınız zaman 1,9'u açıklıyor. Zafer Partisi niye var bugün? Bir konu üzerinden var: Suriyeliler. Bu konu 2018'de bu kadar üzerine vurgu yapılan bir konu değildi, büyük ihtimalle beş sene sonra da olmayacak.
Bu durum, bu seçime ait bir rüzgâr. Suriyelilerin hepsi dönmeyebilirler veya ülkemizde bundan sonra her zaman yüksek sayıda Suriyeli vatandaşımız olabilir. Bunu tartışmıyorum. Ama normalleştiği anda böyle bir partinin uzun dönemde ayakta kalmasını beklemeyiz. Niye? Çünkü başka konularda konuşmayan, başka konularda seçmenini harekete geçiremeyen bir parti intibası bırakıyor şu an için Zafer Partisi en azından.
Zafer Partisi'nin bakışı böyle kalmaya devam ederse, Suriyeli sorunu normalleştiği anda bu parti de kaybolacak. Dolayısıyla bir sonraki seçimde yüzde 30'a çıkmasını beklemiyorum milliyetçi partilerin. Bir de tabii şunu unutmayın. 2015'te olan oldu. Niye? Çünkü AK Parti'ye küsmüş, ekonomiden dolayı şikayetçi olan mütedeyyin-muhafazakâr seçmen İYİ Parti'ye oy vermek yerine MHP'ye oy verdi.
"İYİ Parti kendi potansiyel seçmenini kendi itti"
Seçim öncesinde MHP'nin -anketlerden bağımsız olarak söylüyorum- bu kadar oy toplayabileceği, bu kadar bir yüzdeye ulaşabileceği pek tahmin edilmiyordu doğrusu. Neden İYİ Parti'ye kayış olmadı peki sizce?
İYİ Parti'nin bıraktığı intiba aynı şekilde seçmeni ikna edecek bir intiba değildi. İYİ Parti masadan kalktı, masaya geri döndü vs. Potansiyel seçmenini aslında bir anlamda kendisi itmiş oldu. Bu bir hayal kırıklığıdır Millet İttifakı için.
Çünkü beklenti o değildi. Beklenti AK Parti'den kopanlar MHP'ye gitmek yerine milliyetçi tabandan gelmiş ama daha geniş bir merkez kitleye de hitap edebilen İYİ Parti'ye gideceklerdi. O da tabii Türkiye'de merkez siyasetini kuvvetlendirecek bir şey olduğu için daha denge getirecek bir gelişme olurdu. Halbuki şimdi ne oldu? En uçtaki bir partiden diğer en uçtaki aynı taraftaki partiye kaydı. Ve ortanın sağındaki seçmen rakamı üç aşağı beş yukarı değişmeden devam eder oldu. Halbuki beklenti neydi? Ortanın sağından ortaya doğru kayacak ve İYİ Parti tabanını genişletecek. Eğer öyle olsaydı Türkiye'de merkeze hâkim olan, hâkim olma potansiyeli taşıyan İYİ Parti yüzde 15-17 civarında olduğu zaman merkezin solundaki CHP ile birlikte gayet rahat dominant bir güç olmasalar da seçimi kazanmaya yetecek bir birliktelik kurulabilirdi. Ama kurulamadı.
"Ne Oğan'ın ne İnce'nin seçmeni partizan kimlikli değil"
Peki Ata İttifakı adayı Sinan Oğan bu yüzde 5,17'lik kimsenin paylaşamadığı oyu sizce nereden aldı? MHP ve İYİ Parti'ye kendine yakın bulmayan milliyetçiler mi, Muharrem İnce'nin çekilmesinin ardından oradan kopan seçmen mi? Nereden geldi bu oy sizce?
Açıkçası öncelikle şunu söyleyeyim. Bilmiyoruz. Bir araştırma yapmadık. Araştırma yapsaydık da yüzde 5'lik bir parti için bu kadar detaylı bir bilgi bulmak kolay değildir. Genelde çünkü yüzde 5'lik partiyi yüzde 5 bulmak yerine biz genelde yüzde 2-2.5 buluyoruz. Kararsızları falan dağıttıktan sonra oraya geliyor. Pek güvenemeyeceğiniz bir bilgidir. Ama spekülasyon yapabiliriz.
Hiç kimse örneğin Muharrem İnce yarıştan çekilmeden evvel Sinan Oğan'ın bu kadar oy alacağını tahmin etmiyordu. Herhalde Muharrem Bey'in seçmen tabanının önemli bir kesimi Sinan Bey'e meyletmiş olabilir. Fakat yine bildiğimiz başka bir şey var. Ne Muharrem Bey'in ne Sinan Bey'in seçmeni böyle sağlam, kendini adamış, partizan kimlikli seçmen değil. Bu gündemin içerisinde memnuniyetsizler tepki oyuyla hiçbir iki tarafın da adaylarına meyletmeden kendilerince bir mesaj verme gayreti içerisinde bu oyu verdiler. Yine bunun anlaşılmaz bir hareket olduğunu söyledim.
Zamanında da bu kadar yüksek olmasını beklemiyordum. Fakat her zaman rasyonel davranış gözlenmiyor. Muharrem Bey'in aday olmadığını bilmeyerek mi 240 bin kişi Muharrem Bey'e birinci turda oy verdi? Hayır, büyük ihtimalle bilerek, aday olmadığını bilmelerine rağmen.
Bir de yurtdışı oylar da var tabii.
O kadar olmayacağını tahmin etmek zor değil. Yurt dışından zaten yaklaşık 1 buçuk milyon oy var. Bunun önemli bir kısmı zaten Erdoğan'a gitmiş durumda. Oradan onun geldiğini tahmin etmiyorum. Bu kadar insan hiç anlamı olmayan bir oy kullanmış durumda. Keza yine "Sinan Bey'e oy verenler Sinan Bey'in kazanacağını düşünerek mi oy verdiler?" derseniz o da anlamlı değil. Neden? Çünkü hiç kimse herhalde Sinan Bey'in kazanacağını düşünmüyordu. İkinci tura kalmayabilirdi. Kalmasaydı o verilmiş oylar iyice heba olmuş olacaklardı. Çünkü Sinan Bey'in o zaman yapacak pazarlığı da kalmayacaktı. Anlatabiliyor muyum?
"MHP ve YDP yeni dönemde avantajlı, Oğan ve Özdağ'ın ileride ismi hatırlanmayacak"
Peki Sinan Oğan niye bu pazarlıkta Erdoğan'dan yana tercihini kullandı? Ya da Ümit Özdağ neden Kılıçdaroğlu'ndan yana tercihini kullandı? Her ikisinin de 14 Mayıs öncesinde hem Erdoğan'a hem Kılıçdaroğlu'na yönelik birçok aleyhte açıklaması var. İşte "Siyasal İslamcıdan milliyetçi olmaz" diyen bir bakış açısı var bir tarafta. Fakat Erdoğan'a destek veriyor 14 Mayıs sonrasında. Keza Ümit Özdağ da "Kılıçdaroğlu kazanırsa HDP'nin desteğiyle kazanır" açıklaması var. İki taraf neden böyle bir yol çizdi?
Açıkçası hiçbir fikrim yok. İnandırıcı bir şey söylemek mümkün değil, hikaye yazmak istemem. Ama gayet net görünen o ki; Oğan ve Özdağ her iki taraf da pazarlık yapıyor. Karşılığında bir şey aldıklarını düşünüyorlar. Benim kanaatim bundan beş yıl sonra, bir sonraki seçimde büyük ihtimalle bu isimleri hatırlamayacağız dahi. Niye? Çünkü bu pazarlıktan pek bir şey çıkması mümkün değil. Az seçmen var. Üstelik de bu şekilde partizan kimliğini muhafaza etmek çok zor.
Hani o açıdan belki şunu teslim etmek lazım. Cumhur İttifakı'nın ayrı listelerle seçime girmiş olması, MHP için Yeniden Refah için bunlar geleceğe yapılmış önemli yatırımlar. Çünkü kendi oylarını kendileri aldılar. Halbuki Millet İttifakı'nda bu çok daha zora girdi. Gelecek ve DEVA'dan hiç konuşmuyoruz bugün mesela. Yarın nasıl konuşacağız? Yarın konuşacak yine bir şey olmayacak.
"Erdoğan'ın yanından ayrılanlar silindi"
Tamamen 28 Mayıs'ta Kılıçdaroğlu'nun kazanıp kazanmamasına bağlı. Eğer kazanırsa belki de bunları çok uzunca bir süre konuşmayacağız. Çünkü herkes makamlarını, koltuklarını vesaire alacak ama uzak bir ihtimal gibi gözüküyor sanki?
Uzak bir ihtimal. Ben yine HAS Parti'yi hatırlatayım. Numan Kurtulmuş ve Mehmet Bekaroğlu'nu… Yani sol muhafazakâr-İslam karışımı bir siyaseti... Silinmişlerdi.
Türkiye Partisi, Abdüllatif Şener'in?
Tabii Abdüllatif Bey de yine aynı şekilde... Siyaset uzun soluklu bir şey. Kısa dönemli hesaplar yerine kendinizi uzun dönemli bir mücadeleye adayabilirseniz, öyle bir kaynağınız, öyle bir tabanınız varsa devam edebiliyorsunuz. Ama zaten bu iki parti içinde böyle bir tabanın varlığından söz etmek bence zor.
O zaman siz dört isim saydınız. Babacan'ı zikretmediniz ama Babacan, Davutoğlu, işte HAS Parti örneği, Türkiye Partisi… Erdoğan'ın yanından ayrılanlar siyaseten kendi kurdukları çatı altında başarılı olamıyorlar o halde, onu anlıyoruz değil mi?
Şu ana kadar görebildiğimiz henüz başarılı olmuş bir örnek yok açıkçası.
"İYİ Parti her şeye rağmen ayakta kalabildi"
Sahaya çekilmek istenen bir Abdullah Gül vardı fakat o da zaten hiç girmedi.
Evet. Şu ana kadar başarılı olmuş bir tek İYİ Parti örneği var. Bütün zorluklarına rağmen MHP'den koptu ama kendi başına ayakta kaldı İYİ Parti. Tabii ilk başta Kemal Bey'in vermiş olduğu büyük destekle bu mümkün oldu. İşte ödünç verilmiş milletvekilliklerinden başlayarak daha sonra ittifak içerisindeki iş birliğiyle. Her şeye rağmen yine beklentileri sağlayamamış olmasına rağmen yine de bu yüzde 10 hala önemli bir varlık Türk siyasetinde.
"Erdoğan kırsalın büyük kentler kadar zorlanmadığını herkesten iyi okudu"
Seçim öncesi gündemi belirleyecek konu başlığının ekonomi olabileceğini konuşuluyordu. Bununla da ilgili bir ifadeniz var. "Tencere daha hafif kaynasa da SİHA'lı gemi onu unutturdu" diyorsunuz. "Erdoğan'ın oyları ekonomik sorunların gündeme çok oturmadığı yerlerden geldi" diyorsunuz. Bu ifadeyle tam olarak ne kastediyorsunuz?
Bir Anadolu kentinde, Erzurum'da ya başka bir yerde; merkezde değil ama herhangi bir ufak yerleşimde mesela bir ilçede olduğunuzu varsayalım. Oradaki kiralar İstanbul kiralarıyla falan karşılaştırılabilecek durumda değil. Pek çok kişi bu ufak kent ve kasabalarda zaten kendi bahçesini, kendi tavuğunu yetiştiriyor. Pazara o kadar İstanbul'daki kadar bağlı değiller. Anadolu'daki fiyatlar da İstanbul fiyatları değil.
Yani daha kırsalda olanlar daha az etkilendi ekonomik krizden mi diyorsunuz?
Kırsal bir de kırsal olmasa bile küçük kasaba hayatı… Hele hele bir devlet memuriyetiniz var ya da kendi işiniz var, bir şekilde bir akar geliriniz de varsa… Bu gelir düzeyinin İstanbul'daki gibi on binlerce lira olması gibi bir zorunluluk yok. Dolayısıyla evet bir zorluk hissediyorsunuz. Soğanın fiyatı biraz artmış gibi geliyor size de. Kendi kasabanızda da İstanbul'daki kadar olmasa dahi artıyor. Ama büyük ihtimalle İstanbul'daki kadar büyük bir sıkıntı çekmiyorsunuz. Bunun farkında yeterince değildik. Ama Erdoğan bunu çok iyi okudu.
Bir de tabii buradaki kitleyi, başka heyecan verici bir kampanyayla kendine cezbetme kabiliyeti Erdoğan da var. Maalesef bu kampanyaya da gerekli cevabı veremedi Millet İttifakı.
Halihazırdaki sıkıntılardan ötürü Erdoğan, -yaklaşık 21 yıldır Türkiye'yi yöneten, 1994 belediye başkanlığını da sayacak olursak- bu kadar uzun süredir bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olan bir siyasetçi olarak çok mu küçümsendi sizce?
Ekonomi o kadar kötü durumda ki, bu ekonominin bu işe yeteceği fikri hakimdi benim kanaatim. Göz göre göre her gün televizyonda, saatlerce ana haber bültenlerinde SİHA'nın reklamı sayılabilecek haberler yapılıyordu. Bir sürü "uzman" televizyona çıkıp Kızılelma'nın teknik özellikleri hakkında saatlerce yorumda bulunuyordu. Şimdi bunun kampanyanın bir parçası olmadığını söylemek mümkün mü? Değil. "Bu uzmanlar neyin uzmanıdır, nereden geldiler?" falan diye hiç kimse düşünmediği gibi Millet İttifakı kendi seçim kampanyasında da "Yahu bu adamlara bir cevap vermemiz lazım" demedi.
Her gün Erdoğan'ın yeni savunma politikası ve silah endüstrisini öven saatlerce yayınlar yapılıyor ana akım medyada. Ve muhalefet bu konuda hiçbir şey söylemiyor. Söylediği zaman da ya küçümser pozisyonda bırakılıyor ya reddeder pozisyonda. Bu durum Türk halkında bir tepki yaratıyor tabii. Üstelik bu tepkinin geleceğini görmemek içinde hiç Türkiye'yi tanımamak gerekir. Niye?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çünkü bu Anadolu gemisi liman liman dolaşıp önünde kuyruklar oldu. Kuyruklar sadece İstanbul'da olmadı. İzmir'e gittiler İzmir Körfezi'nde de kuyruklar oldu. O gemiyi (TCG Anadolu) Türkiye'nin her yerine götürseniz her yerde kuyruk olacaktı. Niye? Çünkü bunun bir karşılığı var halk nezdinde. Bu karşılığı bertaraf etmeniz çok zor olabilir ama hiçbir şey yapmadığınız ya da sadece küçümser bir tavırla bu konuda konuştuğunuz zaman işlemiyor.
Ben kampanya eksperi değilim, kampanya yöneticisi de hiçbir zaman olmadım, olmayacağım da. Bu nasıl bertaraf edilirdi onu bilmiyorum. Ama hiçbir şey yapılmadığı bence aşikâr. Bu da işlemedi tabii. Yani ekonomistlerin çıkıp ekonomi ne kadar kötü olduğunu anlatmaları dahi yeterli değil. Çünkü zaten halk onu yaşıyor. Ama herkes aynı yoğunlukta yaşamıyor. Ama siz de sanki herkes aynı yoğunlukta yaşıyormuş gibi düşünüyor ve bu silah projeleri de zaten "maket" diye dışlıyorsunuz. Şimdi bunu söylediğiniz zaman tabii tepki yaratıyor.
"İnce için bu aşamada söylenecek bir şey yok"
Son soru. Muharrem İnce'nin sessiz kalmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Artık bu aşamada söylenecek pek bir şey yok diye yorumluyorum.
İkinci turun yakın oranlar çerçevesinde geçeceği yönünde bir algı var ya, o bakımdan İnce'nin bir işaret vermesi bir anlam teşkil eder miydi?
Unutmayın geçen sefer de böyle bir algı vardı. Pek de yakın olmadı. Bu sefer de yüzde 52'ye yüzde 47 deniyor. Bu teknoloji böyle tahminler yürütmeye yeterli değil...
© The Independentturkish