Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna sayılı saatler kaldı. Bu pazar, 28 Mayıs 2023 günü ikinci tur seçimleri yapılacak.
Tabii Recep Tayyip Erdoğan'ın yarım puana ihtiyacı var ve kendisi açısından kolay bir seçim. Ama tabii siyaset sürprizlere açık, ne olacağı belli olmaz.
Peki bizim gibiler için?
Türkiye'de hak, hukuk, adalet, demokrasi, Kürt sorunu, Alevi sorunu, dış politika, siyasi mahkumlar, haksızlıklar, yolsuzluklar… bunlarla ilgili sıkıntıları olan ve beklenti içinde olan kişiler için ne değişecek?
Cumhurbaşkanı adaylarını dışarıda tutarak söylüyorum;
Bir tarafta Devlet Bahçeli, Mustafa Destici, Sinan Oğan,
Bir tarafta Meral Akşener, Koray Aydın ve Ümit Özdağ.
Her iki tarafın da kırmızı çizgileri var.
Bizler, bir yeni anayasaya bekliyoruz, demokratikleşme bekliyoruz, Kürt sorununun çözülmesini bekliyoruz…
Ama önümüze koydukları ne?
Önümüze koydukları "Anayasanın ilk dört maddesi değişmeyecek", "66'ncı madde değişmeyecek", "Siyasi bir af olmayacak", "Bütün göçmenler dışarı gidecek"…
Kırmızı çizgiler açık ve net.
Siyaseten öyle bir domuz bağı ile bağlanmış durumdayız ki o tarafa doğru tepensek de yine boğuluyoruz, bu tarafa doğru tepensek de boğuluyoruz.
HDP'nin 2015 seçimlerinde 6 milyon küsur oyu vardı. Artan seçmenlerle beraber bu sayı orantısal olarak bugün 7 buçuk, 8 milyon civarında olmalıydı.
Ama öyle bir noktaya düştü ki bugün, o 13,12 oy 8,8'e düştü.
Seçimlerden evvel şunu söylüyorduk;
Bu seçimleri HDP + HDP dışındaki Kürt oyları belirleyecek.
Ne oldu?
Türk milliyetçiliği şaha kalktı.
Devlet her zamankinden daha sağa yanaştı.
Ve iki taraf da hangi şartta kazanırsa kazansın, o 6 milyon (yani 2015'in rakamıyla 6 milyon, bugünün rakamıyla 8 milyon; dışarıdakileri de eklerseniz 13 -14 milyon) oyla elimize bir gazoz bile geçmedi.
Bu kadar başarı (!), bu kadar uzak görüşlülük, bu kadar yetenek (!) demek ki ancak Kürt siyasetçilere mahsus.
Elindeki 6 milyon oyla pazara gidiyorsun, bir gazoz alamıyorsun.
Her halükarda, hangisi kazanırsa kazansın…
Ve hala istifa etmiyorsun.
Hala öz eleştiri vermiyorsun.
Hala abuk subuk laflar ediyorsun.
Marjinal Türk soluna teslim oluyorsun.
Toplumun ne kadar marjinal unsurları varsa bunlarla oturup kalkmayı da marifet sayıyorsun.
Tabii arkadaşlar Türkiye'de düzen öyle bir şekilde kuruldu ki geçen bir yazımda, konuşmamda da belirttim;
45 senedir aynı oyunu oynanıyor...
1978'den bugüne kadar;
Şiddet, terör, silah, PKK gerekçe gösteriliyor;
"Vatan elden gidiyor", "Ülke bölünüyor", "Türkler yok oluyor", "Türklük tanımı siliniyor", "Dinciler geliyor", "Şeriatçılar geliyor", "Diğer terör örgütleri geliyor" diye bir strateji oluşturuluyor;
Milletin gerçek gündemi; işsizliği, yolsuzluğu, haksızlığı, eşitliği, adaleti konuşması engelleniyor.
Ve düzen devam ediyor.
Şimdi şunu diyebilirsiniz:
Yahu adamlar işlerini iyi biliyorlar. Yani ‘Ankara seni görmek ister her bahtı kara' diyor ama yani görenin bahtı kararıyor. O Ankara'nın derin mahfillerini bir düzen kurmuş, kendine göre çok akıllı. Peki Türk siyaseti niye bu ateş ne oluyor?
Bu PKK, silah, şiddet, devam ettiği müddetçe, bu oyunun bu şekilde devam edeceği açık ve net.
Türkiye'de Kürt siyasetini cendere altına almış derin Ankara ilintili bu siyaset devam ettiği müddetçe mevcut düzen de devam ediyor.
Bu sefer de öyle oluyor.
Ve ben bunu yıllardır söylüyorum.
Arkadaş Türkiye'de silahlar PKK'nin bu yanlış siyaseti durdurulmadıkça, durmadıkça bu oyun devam edecek.
Ha bunun derin ilişkilerini kim irdeliyorsa, açıklıyorsa açıklasın.
Uğur Mumcu biraz irdelemeye çalıştı, canıyla ödedi.
Ve Türkiye'de mevcut iktidarı en fazla eleştiren Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Ruşen Çakır, Bekir Ağardır, sevgili dostum Mehmet Altan ve birçok insan… Maalesef "Silahlar dönemi bitti" şu, bu falan söylüyorlar. O da geç ve bir kısmı, hepsi de değil.
Ama açık ve net olarak bu oyunu bozacak bir hamle yapmıyorlar.
Birinci muhatap bugün bu sarmalı oluşturan silahtan vazgeçmeyen, şiddetten vazgeçmeyen siyasettir.
İşte daha dün akşam bile Recep Tayyip Erdoğan Sivas mitinginde neredeyse 5 dakika Kandil'deki PKK üst yöneticilerinin açıklamalarını beyanatlarını izletti millete.
Ona lazım olan ne malzeme varsa altın tepside sunuluyor.
Birisi diyor ki; "Kapalı kapılar arkasında bize af sözü verdiler."
Biri diyor ki "Seçimin ertesi günü zindanlar boşalacak."
Öbürü diyor ki "Eğer Erdoğan'ın faşist düzeni değişmezse iç savaş çıkacak."
Türkiye'de bu siyasal iklimin oluşması için ne lazımsa ellerinden geleni yapıyorlar, söylüyorlar.
Bu oyunu bir kısım aptallar görmüyor.
Yani kendine yazar, çizer, aydın, Kürt siyasetçi diyen aptallar bu 45 yıllık tiyatroyu görmüyor.
Zekası, aklı, bilgisi yetmiyor. Benim gibi söyleyenlere küfrediyor.
Ama bir kısım da şeytanlar var ki, görüyor, biliyor; bilerek yapıyor.
Karşılıklı paslaşıyor. Ankara'nın derin mahfilleriyle karşılıklı olarak paslaşıyor.
Defalarca dedik; HDP'nin, PKK'nin bu siyaset çizgisi bu şekliyle, ilintisi devam ettiği müddetçe Ankara'da hiç kimse açıktan bir ilişkiye giremez. Bir siyaset oluşturamaz.
Bunu defalarca söyledik.
Ve bu Türkiye demokrasisini zehirler.
Hiçbir şey yapamazsınız.
Bundan sonra da yapamazsınız.
Ama ne hikmetse bu oyunu bozabilecek kişiler ve güçler bile bu oyunun birer aktörü haline geldiler.
Eğer bu oyunu açıkça deşifre etmiyorsanız ve tavır almıyorsanız ya aptalsınız ya da hainsiniz. Başka bir seçeneği yok.
Bir sonuç var ortada. Biz 6 milyonun üzerinden gidelim yine;
6 milyon oyla pazara gitmişsiniz, bir gazoz bile alamamışsınız.
Sizin o yüksek siyasetiniz, büyük siyasetiniz…
Hesap sorulmalı.
Ama kim, kimden, nasıl hesap soracak?..
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish