Seçimlere sayılı günler kaldı. Önümüzdeki hafta sonu büyük bir merakla, heyecanla beklenilen seçimler gelecek ve geçecek.
Tabii seçimler ölüm-kalım savaşı değil.
İktidarın bu kadar paniklemesine, bu kadar hırçınlaşmasına, bu kadar ayrıştırmasına gerek yok.
Türkiye'de her sene seçim olur. Bundan sonra, 10 ay sonra da bir seçim daha var, belki arkasından bir erken genel seçim daha var…
Onun için birileri kazanır, halk "doğru kararı" verir, "yanlış kararı" verir; sonuçta kararını düzeltir.
Önemli olan sandığın sürekli olması; diktatörlüklerde olduğu gibi rafa kalkmaması.
Bu kadar gerilime gerek yok.
İktidarın bu kadar işi bir ölüm-kalım savaşına döndürmesine gerek yok.
Süleyman Demirel altı sefer gitti, yedi sefer geldi. Gidersiniz, gelenler beceremezse bir daha gelirsiniz.
Ama işte endişeler farklı, korkular farklı…
İnsan bunları da aşamadığında, bu sinir hali, yer yer paranoyaya kadar geliyor.
Bir de tabii arkadaşlar, ortada bir dalkavuklar, bir şebekler şebekesi var.
Allıyorlar pulluyorlar, yazıyorlar; Tayyip Bey'i öyle yanlış bilgilendiriyorlar, öyle yanlış bir şekilde sözde methediyorlar ki;
Halk arasında çok meşhur tabir var "Okum derken (…) demeye getiriyorlar."
Bunlardan birisi de Hulki Cevizoğlu.
Cevizoğlu'nun YouTube'da dolaşan bir söylemi var. Diyor ki:
Hazreti Muhammed Mustafa mezarından kalksa, parti kursa, aday olsa; Tayyip Erdoğan'dan daha fazla oy alamaz.
Yahu bu ne saygısız bir dil, bu ne terbiyesiz bir dil…
Yani bu öyle bir dil ki "Tayyip Erdoğan kadar oy alamaz" dediğiniz vakit;
Şu an AK Parti'ye oy vermeyenleri zaten külliyen kafir ilan ediyorsunuz.
Keza peygambere karşı olmak böyle bir şey.
Ayrıca "Tayyip Erdoğan kadar oy alamaz" dediğiniz vakit;
Bu sefer AK Parti'nin içindekilerin de bir kısmını -yani tamamı oy vermeyeceğine ve peygamber daha az oy alacağına göre- onları da yine dinin dışına itiyorsunuz.
Tabii siyasette ve toplumda deliler, şaklabanlar, hokkabazlar, madrabazlar, soytarılar eksik olmaz.
Her toplumda var.
Ama en önemlisi ne?
Eğer etrafınızda böyle insanlar varsa ve siz bu insanlara;
"Dur bakalım. Sus, böyle soytarılık yapma" demiyorsanız,
Bunları azarlamıyor, cezalandırmıyor, etrafınızdan ayrıştırmıyorsanız,
İşte en büyük kabahat sizde.
Burada sorun Cevizoğlu'nda veya her gün kendine göre methiyeler düzen AK Partili en üst düzeydeki yetkililerden, fazla yağdanlık yapan Abdülkadir Selvi'ye, Hasan Basri Yalçın'ye kadar, şunda bunda değil.
Kabahat, bunları etrafında toplayıp, bunlara prim veren, bunlara "dur" demeyende.
Eğer Sayın Tayyip Erdoğan'ın başına bir iş gelecekse bu zerzevat yüzünden gelecek.
Bir peygambere kadar uzanan dil, onu peygamberle yarıştıran bir dil…
"Yok efendim işte ben dinen demedim" de "Sosyolojik olarak dedim" de…
Yahu böyle bir şey olur mu?
Böyle bir farazi olur mu?
Böyle bir şey mümkün mü?
Onun için arkadaşlar, bu seçimin en kötü yanı bu.
Yani AK Parti öyle bir yerden başlayıp, öyle bir yere geldi ki 2002'nin o hararetli döneminde;
"Bu ülkede bir Müslüman demokrasisi inşa edilecek."
"Bu Müslümanlar gelecek, çalmayacak, çırpmayacak, hırsızlık yapmayacak."
"Adil bir düzen kuracak."
"Kimsenin inancına, yaşantısına, dünya görüşüne, hayat tarzına karışmayacak."
"Adalet olacak, hırsızlık olmayacak, refah adilce bölüşülecek."
Yapacakları buydu.
Bu kadar basit.
Ama bugün öyle bir paranoya, öyle bir heyecan, öyle bir hava var ki;
"Ülke bölünüyor", "yanıyor", "yıkılıyor", "güvenlik meselesi", "darbe"…
Yahu nereye gidiyorsunuz arkadaşlar?
Süleyman Demirel altı sefer gitti, yedi sefer geldi.
Bir seçim kaybetseniz ne olur?..
Seneye bir daha seçim var, belediye seçimi var.
Belki bir erken seçim var, bir daha gelirsiniz.
Bu kadar paniğe, bu kadar gerginliğe, bu kadar yanlışlığa gerek yok.
Hele hele bu etraftaki soytarılara, haddini aşanlara, haddini bildirmiyorsanız, bunun birinci sorumlusu sizsiniz.
Bunun birinci derecede bedelini ödeyecek de yine sizsiniz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish