"Eser ve hizmet siyaseti"

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Tyler Comrie

Tayyip Erdoğan şu sıralar söylemini "eser ve hizmet siyaseti" üzerine kuruyor.

Çok iddialı: Eser ve hizmet siyaseti!..

O halde ben şimdi size yarattığınız 'eser'i güzelce bir anlatayım...

En sonda söyleyeceğimi en baştan diyeyim de gerisini isterseniz dinleyin, isterseniz devam etmeyin.

Eseriniz koskoca bir çöplüktür.

Evet, Recep Tayyip Erdoğan ve onun iktidar kadroları Türkiye'yi koca bir çöplüğe çevirmiştir.

Bu çöplüğün içinde tüm bir toplumun ciğerleri, tabiri caizse ruhu çürümektedir...

Nasıl mı?

Anlatıyorum...
 


2023... Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu üzerinden bir yüzyıl geçmiş...

Bu 100 senenin son 20 senesinde Recep Tayyip Erdoğan hükümranlığı var.

Bu son 20 sene, tüm bir ülkenin; dededen, nineden torunlara dört ya da beş kuşak tüm bir toplumun yarattığı tüm ortak değerlerin, kamuya ait tüm 'eser'lerin satıldığı bir dönem oldu.

Satma da denemez, bu durumu tam olarak karşılayan ifade 'peşkeş çekme' olabilir.

Cumhuriyet'in yarattığı, halkın alın teri, göz nuruyla kurulmuş olan tüm fabrikalar, tesisler, limanlar, rafineriler, kamuya ait araziler, binalar, tek tek lojmanlar, hatta dağ, taş, orman, su pınarları 'birileri'ne peşkeş çekildi.

'Hepimizin' olan her şey, 'birilerinin malı' haline geldi.

Düşünün, hayırsız evlat bir gün birilerini getiriyor, evinizdeki koltukları, yatağı döşeği, buzdolabını falan haraç mezat satıyor. Öylece dımdızlak kalıyorsunuz!..

Aynı ona benziyor. İnanılmaz bir yağma dönemi...

Halka ait tüm değerler yok pahasına satıldı ama yine de Hazine'ye bir para girdi sonuçta. 60-70 milyar dolar civarı...

Peki ne oldu o paraya?

Elde avuçta ne varsa satılmasına rağmen, Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde 130 milyar doların altında olan dış borç bugün 500 milyar dolara yaklaşıyor.

Üstelik, Merkez Bankası'nın elindeki rezerv, başka deyişle 'ihtiyat akçesi', başka deyişle 'kefen parası' da buharlaştı, hatta 'eksi'ye geçildi...

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti bürokratları dünyada tefecilerin kapısında turlayıp yüksek faizle borç arıyor.

Peki, tüm bu süreçte bu buharlaşıp giden paralarla ne yapıldı?

Hiçbir şey!

"Yol yapıldı" diyorlar...

İyi de o yolları, köprüleri geçiş garantisiyle yerli ve yabancı akbabalara yaptırdınız. Siz yapmadınız.

Olan yine bize oldu, milletçe haraca bağlandık.

Antika çağların Türk söylencesi Deli Dumrul 21'inci yüzyılda hayat buldu.

Geçenden 30 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe!..

Aynısı tek bir yolcusu olmayan, yani dünyanın en saçma havalimanlarında da geçerli.

Ve meşhur şehir hastaneleri...

Halka ait araziler yandaş müteahhitlere verildi, bu müteahhitler Hazine garantisi ile borçlanıp kredi aldı, hastaneleri yaptılar, şimdi yine kendilerine garanti edilmiş olan parayı tıkır tıkır alıyorlar.

İçinde doktor yok ama biz tüm bir millet olarak bu hastaneleri işleten müteahhitlere bu sene 30 milyar liraya yakın para ödeyeceğiz!

Evet, doktor yok çünkü hepsi kaçıyor. Kaçabilen yurtdışına, gerisi özel hastanelere gidiyor.

Kamu hastanelerinde doktor kalmadı.

Şimdi bir de ilaç kıtlığı baş gösterdi. Geçen gün Balıkesir'de bir kadını kedi ısırdı, koca Balıkesir'de kuduz aşısı bulamadılar. Kadıncağız çaresiz bekliyor...

Basit bir iş değil bu. İki ay önce Bitlis'te 10 yaşındaki Mustafa kuduzdan öldü. Evet, Cumhuriyet'in yüzüncü yılına iki ay kala!

O çok övünülen dev şehir hastaneleri falan, hiç kimse, hiçbir şey yapamadı!..

'Eser'miş!.. Bir eseriniz 'kuduz' işte...

Dönelim yine başa...

Her şeyi sattılar, zaten borçlu olan memleketi çok daha büyük borca batırdılar, hatta sadece bugünümüzü değil, 'garanti ödeme' diye geleceğimizi de borçlandırdılar...

Peki, ne oldu bu paraya? Nereye gitti?

Görünen kısmı şu: Çamlıca Tepesi'nde ağaçları kesip kimsenin gitmediği dev bir cami yaptılar.

Bir de bol miktarda saray yaptılar. Ankara'da Kaçak Saray, Ahlat'ta Kışlık Saray, Okluk Koyu'nda Yazlık Saray... Vahdettin Köşkü'ne dünya para...

Daha adını sayamadığımız o bir sürü sarayda verilen ziyafetler, ejder meyveleri, Medine hurmaları, manda yoğurtları, kestane balları...

Başka?

Kıyak maaşlar, makam araçları...

İyi de bütün bunları üst üste koyun, yine o milyar dolarları izah edemezsiniz.

Olan şudur: Bir menfaat piramidi kurulmuştur ve en tepeden aşağıya doğru, ki bunun içinde dev şirketler ve hiyerarşik devlet bürokrasisi kadar dini cemaat ve tarikatlar da vardır, bu fukara milletin alın teri, göz nuru iç edilmiştir.

Borçlanılan para ve 20 senede halkın yarattığı tüm değerler zimmete geçirilmiştir, evet, ama iş bununla da sınırlı değil.

Tüm bir halk mutlak olarak yoksullaşmıştır. Masamızdan lokmamız çalınmıştır.

Tarihte ilk defa, dünyanın çok müstesna, çok ayrıcalıklı bir toprak parçası olan Anadolu'da 'açlık' sorunu baş göstermiştir.

Bakın, çok ciddi bir durumdan söz ediyorum: Açlık...

Ve büyük kısmımız aç kalmamak için zehir yiyoruz.

En başta, Türkiye'nin bir çöplüğe döndüğünü söylemiştim ya...

Evet, bu esas olarak manevi bir çöplüğü ifade ediyor ama memleketimiz fiziken de çöplük haline geldi.

Bir yandan dünyanın en tehlikeli atıklarını, çöplerini ithal etmeye başladık, bir avuç akbaba insanımızı, havamızı, suyumuzu zehirliyor.

Bir yandan da dünyada insan yerine konan hiç kimsenin yemediği hububatı, mısır şurubunu, zehir hükmündeki gıda maddelerini sırf ucuz diye ithal edip bize yediriyorlar.

Çöp yiyoruz! Zehir yiyoruz...

Ve 'zehir' demişken...

Başka zehirler de giriyor topraklarımıza...

Kamunun kaynaklarını yağmalayanlar, çark bir şekilde dönsün, ülkeye bir şekilde para girsin de nasıl girerse girsin diye her yola tenezzül etmeye başladı.

Ülkemizi dünya uyuşturucu rotasının ana arteri haline getirdiler.

Çok müminiz ya, dünyada alkole en ağır vergiyi uygulayan ülkeyiz ama sokaklarda her cinsten, her bütçeye göre uyuşturucu, her çeşit zehir satılıyor.

Yoksulluk, işsizlik ve sefalet koşullarında ruhu çürüyen toplum, aklını da kaybetti.

Özellikle geleceği elinden alınmış olan gençlik uyuşturucu müptelası olmaya başladı.

Gencecik insanlar sokaklarda ölüyor.

Hapishaneler yetişmiyor. Yenileri yapılıyor.

Saraylar ve camiler dışında bu iktidarın kayda değer bir 'eser'inden söz edeceksek eğer, o hapishanelerdir işte.

Yenileri de yetmiyor. Siyasi tutsaklar dışında tüm mahkumları afla, pandemi izniyle, özel kanunla falan salıp duruyorlar ama dışarıda insani bir düzen, yapacak bir iş olmayınca ne olacak?

Bir hapishane devridaimi var. Çıkan geri dönüyor.

Anası babası hapiste, yuvalara terk edilmiş dünya kadar çocuk var...

Bakın, Cumhuriyet'in yüzüncü yılını idrak ettiğimiz ilk günlerde bir haber patladı:

Yuvalarda kalan ufacık çocukların nasıl uyuşturucu ve fuhuş batağına düşürüldüklerini anlatıyordu o haber...

Çocuklar diyorum!

13-14 yaşında çocuklar!

Son 20 yılda adım adım kurulmuş olan çark öyle vicdansız ki çocuklara musallat oluyor.

Tarikatlarda, yuvalarda, sokakta, hatta aile içinde...

Leş gibi bir toplumsal yapı doğdu... Haysiyetini kaybetmiş yığınlar... Her bakımdan çöplüğe dönmüş bir ülke...

Yitik çocuklar...

Ortada bir 'eser' mi arıyorsunuz?

Eseriniz budur işte...

...

Ve daha söylenecek çok şey var, nefesimiz yettiğince söyleyeceğiz...

Şimdilik hoş çakalın.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU