Geçen haftaki yazımda "Türkiye yüzyılı" vizyonunu değerlendirirken özgünlük, yaratıcılık, inovasyon kavramlarıyla beraber kamusal alanda açık toplum anlayışının egemen olmasının önemine dikkat çekmiştim. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim.
Türkiye'nin 21'inci yüzyıla deyim yerindeyse damgasını vurabilmesi için bilimde, sanatta ve felsefede "hazır sonuçları alan" bir ülke konumundan çıkması gerekir. Bu da ancak Türkiye'nin bilgiyi üreten bir ülke konumuna gelmesiyle mümkün görünüyor.
Bilimin yapıldığı, bilginin üretildiği kurumların başında üniversitelerin geldiği malum. Yalnız Türkiye'nin dünyada ilk yüze giren tek bir üniversitesi dahi yok.
Böylesi bir tablo, "Türkiye yüzyılı" vizyonuyla örtüşmüyor. Türkiye'nin dünyada ilk yüz içinde yer alan bir üniversitesinin olması kanımca devlet politikası olmalıdır.
Oysa, Türkiye'nin seçkin üniversitelerinin kütüphaneleri için bütçeden ayrılan kaynaklar dahi maalesef yetersiz.
Hiç olmazsa bir üniversitemiz böylesi bir hedef için -dünyada ilk yüz içinde yer alma- desteklenebilir.
Öte yanda, temel bilimlerde başarı sağlamadan bir ülkenin "hazır sonuçları alan" ülke konumundan çıkması neredeyse imkânsız.
Türkiye'nin temel bilimler alanında deyim yerindeyse süper ligde oynaması gerekir. Bir ülkenin rekabet gücünü belirleyen faktörler arasında temel bilimlerin çok ama çok önemli bir yeri vardır.
Oysa üniversitelerimizin fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimler alanındaki bölümlerine ilginin seviyesi yok denecek kadar düşük.
Esasında söz konusu bölümlere ilginin artması da tek başına bir anlam ifade etmiyor. Ülkemizin parlak beyinlerinin temel bilimlere ilgi duyması ve yönelmesi ideal olanıdır.
O halde parlak beyinlerimizi temel bilimler alanına yönlendirecek özendirici politikalar geliştirmeliyiz. Türkiye'nin bu sorunu mutlak suretle çözmesi gerekir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Son yıllarda ülkemiz siyasi gündeminde oldukça popüler olan bir kavram var; "beka sorunu."
Temel bilimlerde halihazırda yaşadığımız sorun işte böyle bir sorun.
Dolayısıyla, "Türkiye yüzyılı" vizyon belgesinde biyoloji, fizik, kimya, matematik ve yer bilimleri gibi temel bilimlere ilişkin apayrı bir başlık açılması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yanda, bir "Türkiye yüzyılı" vizyonundan söz edebilmemiz için ülkemizin küresel ölçekte büyük bir yumuşak güce sahip olması gerekir.
Yumuşak gücün unsurlarından biri ise bir ülkedeki entelektüel sermayenin, insan sermayesinin düzeyidir.
Kanımca öncelikle eğitim sistemimizin herhangi bir ideolojik görüşü temel almadan çağımızdaki değişimin hızına uyum sağlayabilecek, hatta değişime yön verecek bireyler yetiştirmek üzere biçimlenmesi gerekir.
21'inci yüzyılda değişimin hızının çok arttığı aşikâr. Eğer değişime yön veremezsek yön verenlerin takipçisi olarak kalmamız şaşırtıcı olmayacaktır.
Değişimin takipçisi olan bir Türkiye'nin içinde bulunduğumuz yüzyılda insanlığa bir iz bırakması düşünülemez. Değişime yön vermek yaratıcılık gerektirir.
O halde yaratıcılığı kültürümüzün adeta kurucu bir öğesi haline getirmek için çok çaba sarf etmeliyiz.
Evet, toplumumuzda yaratıcılığı teşvik eden bir kültürü yaratmak öncelikli hedeflerimiz arasında yer almalıdır; ve siyasilerimiz her fırsatta yaratıcılığın önemine dair topluma mesajlarını vermelidirler.
Türkiye çok büyük potansiyeli olan bir ülkedir. Türkiye'de hemen hemen her alanda yetişmiş çok değerli bilim insanları, sanatçılar ve felsefeciler vardır.
Başarıya giden yolda ortak akıl çok ama çok önemlidir. Ülkemizde ortak aklı işlettiğimiz sürece başaramayacağımız hiçbir şey yoktur.
Ortak aklın en iyi işlediği rejim ise insan hakları ve özgürlüklerine dayanan çoğulcu demokrasidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish