Bir bakıma, Just Stop Oil (Sadece Petrolü Durdurun) aktivistlerinin iklim değişikliği konusunda haklı olup olmadığı, "hükümetin tüm yeni petrol ve gaz lisanslarını ve izinlerini durdurması" taleplerinde haklı olup olmadığı ya da siyasetçiler onları görmezden geldiği için yöntemlerinin gerekli olduğu konusunda haklı olup olmadığı gerçekten önemli değil.
Sadece öyle olduklarını, tamamen haklı olduklarını varsayalım. Bu tartışmaları burada bırakalım ve tüm bu doğrudan eylemlerin bizi nereye götürebileceğini düşünelim.
Protestoların etkisinin ve sayısının arttığını gördükçe, yetkililerin bu kişileri caydırmak için yapabileceği hiçbir şey olmadığı açıkça ortaya çıkıyor. Polis her yerde olamaz. Suella Braverman daha sert cezalar içeren yeni yasalar çıkarmaya bayılsa da bu yasalar, inançlarında bu kadar fanatik olan kişiler karşısında hiçbir işe yaramıyor ki bebek bezi giymiş halde asma köprüden sarkarak birkaç gün geçirmek için sizin de öyle olmanız gerekir. Just Stop Oil tayfası para cezasına çarptırılmak şöyle dursun hapse girmeyi bile umursayacaktır.
Hatta bazılarının siyasi mahkum oldukları gerekçesiyle otoyol durdurma eylemini açlık greviyle takip etmesi çok uzun sürmeyebilir ki bir anlamda öyleler.
Her şey biraz hararetli bir hal almaya başladı ve açıkçası korku, er ya da geç, öyle ya da böyle birilerinin öldürüleceği yönünde olmalı. Ve bu gerçekleştiğinde, barışçıl sarsıcı protestolar dönemi çizgiyi aşmış ve evriminde yeni bir aşamaya, bu yeşil militan hareketlerin kendisini toplumun geri kalanından ayırdığı daha çirkin bir aşamaya girmiş olacak.
Şiddet daha olağan bir hale gelecek. Şehitler verilecek. Amaçların araçları haklı çıkardığı hissi oluşacak. Davasında asil olan ve amaçlarına ulaşmak için kendisini barışçıl araçlara adayan çevre hareketi, sonunda birilerine zarar verecek. Niyetleri bu değil ama iş kontrolden çıkmaya başladı.
Can kaybının nasıl gerçekleşeceğini tam olarak bilemeyebilirsiniz ama gerçekleşme ihtimalini görebilirsiniz. Just Stop Oil'den Louise Harris'in M25 Otoyolu üzerindeki bir yol tabelasının tepesindeki videosunu izlediğimde, davası uğruna güvenliğini feda etmeye hazır, sıkıntılı ve kendini adamış genç bir kişi gördüm. Dünya, iklim acil durumu konusunda bir şeyler yapmazsa onun yaşındaki kişilerin yaşlanmayacağı konusunda son derece haklı. Yokoluş İsyanı adını doğru koymuş; bu, yok oluşla ilgili.
Öte yandan, önceki haftalarda Dartford Crossing protestocularının yaptığı gibi, amatörlerin yüksek otoyol tabelalarına ve köprülere tırmanması tabii ki güvenli değil. Emniyet kemeri taksalar ve önlem alsalar bile kazalar kaçınılmaz görünüyor. Altlarında hızla akan trafik olsun ya da olmasın, kolayca ölüme sürüklenebilirler. Kendilerinin ve potansiyel olarak başkalarının hayatını tehlikeye atıyorlar. Bu da doğru.
Ya da Insulate Britain hareketinin uzmanlığı olan oturma eylemleri de var. Haber bültenleri ve YouTube, yolları kapatıp sürücüleri öfkelendiren bu tür kişilerin videolarıyla dolu. Polisin oraya ulaşmasından önce belli bir ritüel var. Reflektörlü yeleklerini giyip arabaları ve minibüsleri durduracakları bir yol bulurlar, oturup pankartı çıkarırlar ve bir çeşit organizatör etrafta devriye gezer.
Daha sonra sürücüler, kuryeler ve çocuklarını okula götüren ebeveynler araçlarından inip onlara yer değiştirmeleri için yalvarır ve onlar da tabii ki bunu reddededer. Trafikte sıkışıp kalmış, bir yerde hayat kurtarmak için acele eden bir ambulans ya da itfaiye aracı olduğunda durum daha da gerginleşir.
Bir sonraki aşama olan pasif direnişteyse sürücüler genellikle yaşlı protestocuları sırt çantalarından ve ceketlerinden tutarak sanki cansızlarmış gibi kaldırıma sürükler. Bu şiddettir. Pankartlar bir kenara atılır.
Göstericiler özünde sadece pasif direniş sergiler ve asla karşı koymadan ayağa kalkıp kendilerini tekrar yere bırakırlar. Sonra bunu tekrar tekrar yaparlar ve sürücüler giderek daha fazla sinirlenir. Peki bu militan emeklilerden biri, bir inşaatçı tarafından kafasını kaldırım kenarına çarpacak kadar sertçe hırpalanırsa ne olur? Elbette kimse bunun olmasını istemez.
Protestocuların, yüzlerine varacak kadar vüctularının bir bölümünü otoyola yapıştırarak daha ciddi bir beladan kaçamayacakları derecede kendilerini hareketsiz hale getirmeleriyse başka bir varyasyon. Bazen öfkeli bir araba sürücüsü aracını yavaşça bir protestocuya yaklaştırarak onu yoldan "iteklemeye" çalışır. Bu güvenli bir yöntem olmadığı gibi yasal da değildir ve protestocu için tehlike bir kez daha açıktır.
Kendilerini dümdüz etmek üzere olan Range Rover sahibi dengesiz bir annenin karşısında oturacak kadar cesurlar ama tabii ki bu tür bir yüzleşme kötü sonuçlanacaktır.
Ve bu olduğunda daha fazla protesto, daha fazla gösteri, büyük ihtimalle daha fazla şiddet olacak ve aniden mesele artık sera gazları ve kapı altı rüzgar önleyiciler olmaktan çıkıp yurttaşlık hakları ve daha açık bir tür kültürel savaş; sokaklarda, küresel ısınma konusundaki görüşleri ne olursa olsun birilerine zarar veren bir savaş olacak.
"Terörizm" kelimesini kullanmaktan kaçındım çünkü gerçekten böyle bir şey olmayacak ama suçsuz kişilerin kaza, yanlış muhakeme ve talihsizlikle kendilerine ve başkalarına zarar vermesi ve trajedilerin yaşanması kaçınılmaz görünüyor ve bu iyi bir şey değil.
Normalde barışçıl ve insancıl bir ruha sahip çevre hareketindeki bazı kişilerin, insanlığın geleceğinin tehlikede olduğunu gördüğünde, kendi öfke ve davasının doğruluğuyla hareket ederek amaçların araçları haklı çıkardığına inanma tuzağına düşüp düşmeyeceğini ve ne zaman düşeceğini de merak etmek zorundayız.
Haklı olabilirler ve siyasi sistem onları riske atıyor olabilir. Peki ne olacak? Ya doğrudan eylem bir petrol rafinerisi, yol ya da havalimanı gibi mülklere yönelik şiddete dönüşür ve can kaybıyla sonuçlanırsa? Yıllar geçtikçe ve iklim krizi kritik bir hal aldıkça bunun bütünüyle mantıksız olduğunu düşünmüyorum. Bu da insanı gelecek için endişelendiriyor.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar
© The Independent