İsveçli aktör Alexander Skarsgård bir başka Viking macerası ile karşımızda: The Northman (2022).
Tıpkı, The Vikings (Vikingler) dizisinden bildiğimiz Floki rolündeki küçük kardeşi Gustaf Skarsgård gibi.
***
The Northman filmi metinlerarası göndermeler etrafında billurlaşmış bir yapım.
Metinlerarasılık şu anlama geliyor: Bir metin, yani herhangi bir eser, kendi anlamını büyük ölçüde atıfta bulunduğu ya da ilham aldığı öteki metinlere borçludur (Innes, 2013: s. 161).
Bugün, metinlerarasılık kavramını bize kazandırdığı için postyapısalcılığa bir teşekkür borçluyuz. Berna Moran (1994) Hocamızın da belirttiği üzere;
Yapısalcılık sonrasında (postyapısalcılığa İ. B), yapılanın, daha önce yazılmış yapılandan bağımsız, tek ve özgün olamayacağı, her metnin kendinden önce gelen metinlerle ilişkili olduğu (intertextuality) ortaya konuldu. Bir anlamda, metinleri meydana getiren daha önceki metinlerdir deniyordu. Çünkü yazar yansıtmak istediği gerçeklikle baş başa kalamaz, araya girmiş başka metinler vardır ve gerçekçi (bir eser İ. B) bu olguyu ne kadar gizlemeye, hissettirmemeye çalışırsa çalışsın, yazar başka metinlerin gerçekliği yansıtma yollarını sergilemekten kurtulamaz. Bundan ötürü (metinleri İ. B) gerçeklikle değil kurmaca metinlerle bağlar kurarak okumamız bekleniyor (s. 98-99).
Burada, metin derken, önemli bir noktayı atlamamak lâzım. Metinden kastım anlamlı her şeydir. Sadece üzerinde yazı olan bir kâğıt değil.
Bir esere bazen çalıntı demek veya birinin sözünü alıp kendinin kılmayı denemek de zor.
Zira metinletarasılık orijin, nihai bir öz, tekillik, telos ve orjinallik gibi iddiaları da akamete uğratıyor.
Kitap metaforunu kullanacak olursak, bir kitap, başka kitaplardan meydana gelir.
"İnsan bir hikâyeyi ancak hikâye anlatarak tarif edebilir" diyen Neil Gaiman'ın manidar ifadesi bu anlamda bizim açımızdan ayrı bir önem kazanıyor (2019, s. 625).
Bu yazıda da iki amacım var: İlki, metinlerarasılık sayesinde, The Northman filminin öteki metinlerden ari, orijinal ve nihai bir yapıt olmadığına dikkat çekmek.
İkincisi ise, metnin, yani, The Northman filminin bir arada dokunduğu öteki metinleri (ya da iplikleri) takip etmek.
İleriki bölümlerde de göreceğiniz gibi The Northman'ın anlatısal örgüsü İskandinav mitolojisinden ve tarihinden ipliklerle dokunmuş.
Bu örgüyü oluşturan iplikleri çekip bakarken bilhassa iki ipliğe dikkat edeceğiz: Kurt ve ayı sembolü. Bakalım bu iplikleri izleyerek nerelere varacağız.
***
The Northman, metinlerarası referanslara rağmen (ya da onlar sayesinde!), kalıplaşmış tiplemelerden uzak, sıra dışı bir intikam filmi.
Bu karanlık öykü kayıp ve "delilik" gibi iki tema etrafında örülü.
Delilik dediğime de bakmayın. Delilik burada bildiğimizden, aşina olduğumuz rasyonaliteden farklı bir rasyonalite.
"Delilik" kısmen intikam arzusundan kaynaklanan bir Berserk öfkesi, daha doğrusu, savaşırken öfkeden "çılgına" dönmek demek.
Filmin ana karakteri Prens Amleth de dövüşürken öfkelendiği zaman kontrolünü kaybediyor ve ne yaptığını bilmiyor. Kayıptan kastımsa katledilen bir ailenin yokluğu.
Mannerbünde
Yıl 895. Viking Kralı Aurvandill, çıktığı denizaşırı fetihleri takriben, eşi Kraliçe Gudrún ve varisi Prens Amleth ile Hrafnsey adasında yeniden bir araya gelir.
Filmi bir araya getiren ilmekler kutsal mekânda düğümleniyor: Aurvandill ve müstakbel Prens Amleth, kralın soytarısı Heimir'in yönettiği bir ayin ardından erginleşirler.
Bu erginleşme ritüeli ile amaçlanan aslında Prens Amleth'in yetişkinliğe geçmesi ya da onun tahta çıkış sürecini hızlandırmaktır.
Baba ve oğul, elleri ve ayakları üzerinde, kendilerinden geçene kadar - kurtlar gibi - ulurlar.
Bu sahne; Mircea Eliade (2006) açısından son derece tanıdıktır. Çünkü:
Kurdun ritüel amaçlı taklidi özellikle askeri erginlenme törenlerinin ve Mannerbünde'lerin (erkekler cemiyeti), yani gizli savaşçı tarikatlarının ayırt edici niteliklerinden biridir (...) Ritüel tarzında veya esrime halinde kurt-adamlık inançları (...) Cermenlerde bulgulanmıştır (s. 21, 23).
Ritüelin sabahı ise herkes için tam anlamıyla bir felakettir. Aurvandill'in üvey kardeşi Fjölnir Kral'ı öldürür ve kraliçe Gudrún'u kaçırır.
Prens Amleth ise saklanarak kıl payı ölümden kurtulur ve intikam yemini eder.
Nedense bu kaçış teması bana Norveç Kralı Harald Hardrada'yı anımsatmıştır:
Harald henüz 15 yaşında katıldığı Stiklestad Savaşı'yla (1030) gelen bozgunun ardından canını kurtarmak için Kiev Kralı Yaroslav'ın (Bilge Yaroslav) himayesine girer.
İnsan tehlikeli zamanlarda her türlü çareyi deniyor demek ki.
Neyse, Harald epey zaman Yaroslav'ın maiyetinde savaşır ve kralın gözdesi haline gelir.
The Northman filminin ilerleyen bölümünde de Amleth'i doğuda, Rus diyarındaki Vikingler ile beraber savaşırken görüyoruz.
Amleth bu filmde acaba Garðaríki Saga'daki Harald'ın ayak izlerini mi takip ediyordu?
Gelinen noktada, Amleth tam bir Berserk öfkesi içinde savaşan bir Viking'dir.
Eski Kuzey kaynaklarına göre Berserk, vecd halinde çarpışan savaşçılardır.
12 ve 13'üncü yüzyıllarda yaşamış İzlandalı tarihçi Snorri Sturluson'a inanılacak olursa, bu savaşçılar zırh giymeden, üzerleri çıplak, gözlerini kan bürümüş vaziyette en önde çarpışırlardı.
Dinler tarihi yorumlarına bakacak olursak, söz konusu savaşçılar savaşta sergiledikleri gücü ve cesareti kendilerini özdeşleştirdikleri ayı veya kurt kültlerinden almaktaydılar.
Nitekim filmde de Amleth, ayı (Berserkr) ve kurt (Ulfheðnar) arasında salınmaktadır.
Amleth'in kesinkes bir Berserk veya Ulfheðnar olduğuna insanın inanası gelmiyor.
Çünkü her ne kadar da Amleth'in Rus topraklarında yapılan ayinde kurt gibi uluması Eliade'nin vurguladığı kurt kültünü andırsa da kaçak Prens doğuda etrafı yağmalarken ayı kültü mensubu bir Berserk gibi hareket etmektedir.
Amleth belki de iki farklı kültü bünyesinde barındıran bir savaşçıydı. Ya da önceleri bir Ulfheðnar iken zamanla bir Berserk savaşçısına dönüşmüştü.
Kesin olan bir şey varsa, bütün bunları bir araya getirdiğimizde, Amleth bir savaş kültüne mensuptur.
Zaten, filmin sonlarına doğru, prens "Ben Amleth ayı-kurt" der. Eliade de bu olguya dikkat çeker ve "Berserkir erginlenmeleriyle kurt adamlara dönüşüm arasındaki simetriye birçok kez dikkat çekilmiştir" der (2006, s. 35).
Burada bizim açımızdan önem arz eden konuysa, bir savaşçı kültü üyesine yakışacağı üzere, Amleth'in kudurmuş bir vaziyette çarpışmasıdır. Bu durum da her şeyden önce, bir inanç meselesidir.
Ayılar
John Haywood, okuması gayet zevkli olan kitabı Kuzeyliler: Bir Viking Efsanesi'nde neredeyse yapıbozumcu bir duyarlılıkla Valhalla vaadinin çoğu Viking savaşçısını pek de sanıldığı kadar korkusuz kılmadığına dikkat çeker.
Evet, savaşta elinde kılıçla ölüp Vallalla'ya avdet etmek, bir Einherjer, yani Odin'in seçilmiş savaşçısı olmak, Vikingleri bir nebze rahatlatmışsa da, bu Kuzeyli savaşçıların esas istediği savaştan sağ çıkmak ve zaferin meyvelerinin tadını çıkarmaktı.
Çünkü Kuzey insanının anlam-değer yapılarını oluşturan unsurların başında ün kazanmak geliyordu (2020, s. 21).
Şan ve şerefle karşılaştırılınca, bir Viking için, öteki şeyler onlar kadar önemli değildi.
Başka türlü söylersek, gelecek nesillere hikâye bırakabilmek bir Viking'in varoluş sebebiydi ve bu bağlamda birilerini öldürmek gibi bir eylemin bile bir Viking'in hayatına anlam katması muhtemeldi.
Ne de olsa "öykü anlatmak, birilerini kendi tarafına çekmek için çok iyi bir yoldur" (Gaiman, 2019: s. 168).
İşte bu minval üzere, Haywood'un haklı olarak da işaret ettiği gibi, savaşta ölüm sadece fanatik Odin düşkünleri olan -filmdeki Prens Amleth gibi- vahşi savaşçılar için arzu edilen bir şeydi.
Odin'in savaş sırasında ölen kahraman savaşçıları i muharebe meydanından toplayıp kendisine yarenlik etmeleri için Valhalla'daki ihtişamlı sarayına götürdüğünü anlatan efsaneler vardır (Page, 2009: s. 31-32).
Bu efsanelere göre, savaşçıların kumandanı ve koruyucusu Odin'e bu iş sırasında, yarı tanrıça olan Valkürler yardım ederlerdi.
Valkürler'in işi ölülerledir. Valkür (Valkyria) sözcüğü ('savaşta katledilmiş olanlar' anlamına gelen valr sözcüğü ile 'seçmek' anlamına gelen kiósa fiiliyle bağlantılı -kyria ekinden oluşur) 'savaşta katledilenleri seçen' anlamına gelmektedir (Page, 2009: s.10, 116).
İskandinavlar için varoluşsal bir öneme haiz bu kadercilik Viking mitlerinde de kolayca göze çarpmaktadır.
Savaşta elinde kılıcıyla katledilen savaşçıların hangilerinin Valhalla'ya alınacağına karar verme gücü, insanlara değil, Odin'e ve Valkürler'e aitti (Crossley-Holland, 2016: s. 24).
Ezcümle bir Viking, öleceği zamanı kendi seçemezdi. Sorun, sadece bir zaman meselesiydi.
Dolayısıyla, Viking dünyasında kahramanca ölüm ayrıcalıklı bir dinsel deneyime dönüşmektedir (Eliade, 2003: s. 181).
Bazı Vikingler, savaşa gitmeden önce, vahşi savaşçılar gibi kendilerini transı andıran bir öfkeye sokuyorlar (burada berserksgangr, 'kudurmak' demek), uluyup kalkanlarını ısırıyorlar, bu öfkenin kendilerini yaralarının acısından koruyacağına inanıyorlardı.
Savaş başladığı zaman ise bu Berserkler uluyup ağızlarından köpük saçarak hasımlarını korkudan felce uğratırlardı (Crossley-Holland, s. 197).
Duruma bakılacak olursa, bu tür savaşçılar katliam için savaşırlar ve hiç kimseyi bağışlamazlardı.
Zırh kuşanmamaları ve kendi güvenliklerini hiçe saymaları onları dehşet verici rakiplere dönüştürüyordu.
Ancak savaşçılar kaçınılmaz olarak arzuladıkları şiddetli ölümü tadıyorlardı (Haywood, s. 21).
Anlaşılan, savaşta bir Berserk olmak pek o kadar da güvenli bir yol değildi.
***
En başa dönecek olursak, Nors savaş kültüründeki ayı figürü, The Northman'i baştan sona kat eden birkaç iplikten biridir.
Eliade'nin de bizi uyardığı gibi, ayı sembolü "ritüelle yırtıcı hayvana dönüşme" ve "askeri erginlenme" açısından Hint-Avrupa savaş ideolojlerinde bilinen uygulamalardan biridir (2006, s. 21-22).
Eski Cermenler toplumlarında -ki Vikinglerin kuzeyli Cermenler gibi ii olduğunu unutmayalım (Kennedy, 1963)- "yırtıcı hayvan-savaşçılara berserkr, yani tam karşılığıyla, "'ayı kılığında (serkr) savaşçılar denirdi" (Eliade, s. 22).
Eliade'nin ışık tuttuğu Mannerbünde'ler ve Berserkler arasındaki bir diğer önemli bağlantı da Odin'in ilham verdiğine inanılan ve bu ayı-savaşçıların ruhlarına egemen olan kuduz ama kutsal öfke Wut'tur (Eliade, s. 33).
Wut'tan türetilen Wotan adının, yani Odin'in, çılgınlık veya coşku anlamına geldiğini savunanlar da vardır.
Bir diğer deyişle, Tanrı Wotan'ın adı, tam karşılığı "öfke, çılgınlık" olan vut teriminden türetilmiştir.
Zaten, Wotan ve Odin isimleri aynı savaş Tanrı'sına göndermedir. Yani iki Tanrı'nın da göndergesi aynı ve birdir.
Wodan/Wotan'a tapanlar Batı Cermen halkları iken Odin inancı mensupları daha çok Kuzey Cermenleri, yani, Vikinglerdir.
Vut, genç savaşçılara özgü dinsel deneyimdir: Bu deneyim saldırgan ve dehşet saçan bir öfke nöbetiyle onların insanlığını dönüştürüyor ve onları kudurmuş etoburlarla özdeşleştiriyordu (Eliade, 2003: s. 181).
Vaktiyle Kuzey'de bulunmuş Hristiyan rahip Bremenli Adam, Odin'in adını "Wodan, id est furor" diye aktarır ki bu da öfkenin benliğini ele geçirdiği bir Berserk'in çılgınca savaştığı kanısını daha da pekiştirir (Schjødt, 2011: s. 272).
Prens Amleth ruhuna Wut'un, furor heroicus'un sahip olduğu (bir) Cermen Berserkr'ini hatırlatmaktadır (Eliade, 2006).
Amleth "ruhunu furor heroicus'un ele geçirdiği birisi" değildir sadece. "Vahşi ve yenilmez bir savaşçı" olan Amleth'in "insani hiçbir yanı" yoktur (Eliade, 2006).
Uzun lâfın kısası, "insani yasalar ve âdetler artık bu savaşçılar açısından bağlayıcı değildir" (Eliade, s. 23).
Kim bilir, belki de başka şeylerin yanı sıra, biraz da kaybedecek bir şeyi olmadıkları için bu savaşçılar korkusuz ve korkunçtular.
Demek oluyor ki, Viking toplum yapısında "savaşçı güç işlevlerini tek başına Odinn temsil etmekte"dir (Dumézil: 2012: s. 277).
Odin'in savaşçılar ve Berserklerin Tanrı'sı olduğunu da filmde özellikle Odin'in yolladığı iki kuzgun -Huginn and Muninn- sayesinde Amleth'i düştüğü gafletten kurtarırken görüyoruz.
Buna ek olarak, Odin'in işgal ettiği bu konuma referansla, Berserkler ve Valhalla'daki Einherjer efsanesi arasında yakın bir ilişki olduğunu iddia edersek abartmış sayılmayız.
Filmin sonunda Amleth intikamını alır ama elinde kılıcıyla ölür. Bu açıdan bakacak olursak, filmin bir Einherjer hikâyesi anlatan bir tarafı da vardır.
Bir Berserk olan Amleth olağan ve dünyevi bağlardan kurtulmuştur ve artık bir Valkür'ün kucağında Valhalla'ya giden bir Einherjer'dir.
Nihayetinde Odin tarafından bir Einherjer olarak seçilmek "büyük bir şeref ve başarıdır" (Page, s. 42) ve Odin óskasynir dediği bu savaşçıları -ki "sevgili oğullar" veya "oğulluk" anlamına gelir- bağrına basar (Lindow, 1987: s. 182).
İşte bu yüzden kimi savaşçıların Valhalla'yı arzulamalarını ya da Odin'in, Viking çağının en sevilen ilâhı olmasını yadırgamamalı (Schimmel, 1999: s. 82).
Bilhassa Georges Dumézil, "İzlanda destanlarındaki genç savaşçı grupları berserkir'lerde (...) Odin'in savaşçı takipçilerinin efsanevi birliği Einherjar'ın gerçek yaşamdaki karşılığını da görmüştü" (Ginzburg: 2007, s. 258).
Berserkler sadece tarihsel anlatılarda değil kahramanlık şiirlerinde ve destanlarda da övülmüşlerdir (Egil'in Saga'sında, Berserk çılgınlığına dair özellikle anılmaya değer bir bölüm vardır) ve onların sadece var olmaları bile Odin'e olan inancın sürmesini sağlamıştır (Crossley-Holland, 2006: s. 337).
Ancak, saga ve efsanelerde epey Berserk hikâyesi olduğundan, bunların hepsini tek tek burada aktarmaya kalkmak bu yazının boyutunu aşar.
Bundan dolayı Berserk efsanelerinin birkaçına yer vermek daha makul olacaktır.
Ynglinga Saga'da, Snorri Sturluson'un anlattıklarına inanacak olursak, Berserkler savaş başlar başlamaz:
Zırhları olmadan ileriye atıldılar, köpekler ya da kurtlar kadar kızgındılar, kalkanlarını ısırdılar, ayılar ya da vahşi boğalar kadar güçlüydüler; bir yumrukta insanları öldürdüler ve ne ateş ne de demir onlara zarar verebildi (Crossley-Holland, 2006: s. 336-337).
Viking efsanelerinin bulunduğu Ortaçağ'dan kalma Nesir Edda ve Şiir Edda'da geçen Hyndla'nın Şiiri'nde (Hyndluljóð) de adı geçen 12 Berserkr'i tek tek görmek mümkündür: Hervard ve Hjorvard, Hrani ve Angantyr, Bui ve Brami, Barri ve Reifnir, Tind ve Tyrfing ve iki Hadding (Crossley-Holland, 2006: s. 197).
Publius Cornelius Tacitus, Procopius ve diğer Antik dönem tarihçileri de eserlerinde, kendilerini bir savaş tanrısına adamış ve son derece başına buyruk şekilde hareket eden özel Cermen savaşçı topluluklarından bahsetmişlerdi.
Buna ilaveten, konumuzla alakalı olduğu için, efsanevi Cermen öfkesini (furoris Teutonici) ilk kez Romalı şair Marcus Annaeus Lucanus'un Pharsalia adlı eserinde dile getirdiğini belirtmekte yarar var (Gress, 1994: s. 204).
Hyndla sayesinde adını öğrendiğimiz 12 Berserk aslında bu toplulukların Viking halefleriydi (Crossley-Holland, 2006: s. 336).
Şiir Edda'daki Thor ve Harbard (Hárbarðsljóð) şiirini okurken kadın Berserklerin varlığından haberdar oluyoruz.
Bu da bize İskandinav toplumsal cinsiyet yapısı ile ilgili genel ama şaşırtıcı olmayan bir fikir veriyor.
Thor ve Harbard'da Tanrı Thor, "Læsey Adası'nda Berserk kadınlarının canını aldım. Yapmadıkları kötülük kalmamıştı, cadılık yaparak insanların duyularını ellerinden alıyorlardı" der (Munch, 2020: s. 122).
Tanrı Balder'in cenaze töreninde ise, Odin'in görev verdiği dört Berserk'e tanık oluyoruz (Munch, s. 100).
Aynı şekilde, Şiir Edda'da büyülü bir kılıcın anlatıldığı Tyrfing Efsanesi'ni okurken, karşımıza Bolm Adası'nda Arngrim adında güçlü bir Berserk çıkar.
Arngrim'in tıpkı bir Viking gibi yakışıklı ve cüsseli olduğunu anlıyoruz (Munch, s. 100).
Arngrim, Svarflami adlı bir başka Viking'in topraklarını yağmalarken Svarflami ile karşı karşıya gelir.
Svarflami Arngrim'i hedef alır ve onu öldürmek için Tyrfing adlı efsanevi kılıcı savurur. Ama kılıç sadece Arngrim'in kalkanına çarpıp kalkanın bir kısmını kesip atar.
Gelgelelim, tam bu esnada Tyrfing'in ucu toprağa gömülür. Bunu fırsat bilen Arngrim Svarflami'nin kolunu yakaladığı gibi Tyrfing'i kapar ve kılıçla hasmının bedenini baştan aşağı ikiye böler.
Daha sonra kılıç 12 oğlundan biri olan Angantyr'e miras kalır. Bu 12 oğul az önce yukarıda isimlerini saymış olduğumuz Berserk kardeşlerdir.
Arngrim'in oğulları daha çocukken bile katıldıkları Viking baskınlarında ünlerine ün kattılar.
Ancak ara ara bu kardeşler, Berserk damarları tutunca, kendi adamlarını bile katlediyorlardı.
Kuduz öfke patlamalarının önünü almak için Arngrim'in oğulları Berserk öfkelerinin kaynamaya başladığını hissettikleri anda hemen gemilerinden ayrılıp karaya çıkarlar, hınçlarını kayalıklardan ya da ormandaki kütüklerden çıkarırlardı.
Hiçbir kral onlarla ters düşmeyi göze alamazdı, çünkü vahşilikleri ve gaddarlıklarıyla herkesin gözünü korkutmuşlardı (Munch, s. 144).
Kurtlar
İkinci baskın hayvan figürü de hatırlayacağınız üzere kurttur.
Efsanelerde sık sık karşımıza çıkan kurt simgesi yıkım ve saldırganlık gibi karanlık ve dehşet verici çağrışımları vardır.
Başka birçok savaşçı topluluğunda olduğu gibi, kurt sembolü, İskandinav halkları arasında da yerleşip kökleşmiştir.
Ayrıca, filmden de anımsayacağınız gibi -mesela Amleth'in kardeş katili amcası Fjölnirk nazarında- kurt ve güvenilmezlik eş anlamlı kelimelerdir.
Dahası, ritüelle bir kurt postu giyerek edinilen kurt adamlık inançları Ortaçağ'da büyük bir yaygınlık kazanır ve kuzey bölgelerinde 19'uncu yüzyıla dek süregelir (Eliade, 2003: s. 182).
Hiç kuşkusuz, İskandinavlar için kurt, ekseriyetle kötücül bir yaratıktı. Her şeyden önce, Ragnarök, yani dünyanın sonu, kurtların saldıracağı bir çağdı.
Ragnarök geldiğinde kurtlar güneşi ve ayı yakalayıp yutacak ve Tanrılar ile karanlığın kuvvetleri arasındaki bu eskatolojik savaşta Odin'in ölümü dev kurt Fenrir'in elinden gelecektir.
Bununla birlikte, Odin'in Geri ve Freki adlı iki evcil kurdu, yıkıcı kurt sembolizmi ile tezat oluşturmaktadır.
İzlanda sagalarında, olur da bir kahraman, kurtlar ve başka yırtıcı hayvanlarla dolu bir rüya gördüğünde, o kahramanın saldırıya uğrayıp öldürülmeye yazgılı olduğunu anlarız (Lönnroth, 2015: s. 389).
Kurt, kartal ve kuzgun ile birlikte, Kuzey edebiyatındaki üç geleneksel savaş canavarlarından biriydi.
Savaşta kim kaybederse kaybetsin, kurt her zaman kazanan olurdu (Crossley-Holland, 2006: s. 313).
Bununla birlikte:
Bir savaşçılık ideolojisiyle uyum içindeki böylesi ritüeller ve inançlar sonucunda kaçakların, göçmenlerin ve sürgünlerin kurtlarla özdeşleştirilebildiği düşünülebilir. Bu kanun kaçakları hayatta kalabilmek için genç savaşçı çeteleri kuruyor, yani tam anlamıyla 'kurtlar' gibi davranıyorlardı (Eliade, s. 21).
Filmin başına dönersek, prensin inisiasyon ritüelinde babası ile beraber kurtlar gibi uluması ve yeni erginlenmiş bir kurt olarak kanun kaçağı (skogarmaor) durumuna düşmesi, Amleth'i bir Ulfheðnar, yani, kurt-savaşçı addetmemize olanak sağlayan kuvvetli bağlamsal bir delil gibi okunabilir.
Çünkü "ritüel tarzında veya esrime halinde kurt-adamlık inançları (...) Cermenlerde bulgulanmıştır" (Eliade, s. 23).
Ulfheðnar, aynı zamanda "kurt postlu adamlar" adıyla da bilinirdi (Eliade, s. 22).
Şunu da söyleyelim ki "Torslunda'daki ünlü tunç levhada, bir savaşçının kurda dönüşmesi görülebilir" (Eliade, s. 22).
Nitekim filmde Rus topraklarında yapılan ayin de hemen mevzubahis tunç levhayı akla getirmektedir.
Ayini yöneten yaşlı savaşçı Torslunda levhasındaki Odin'i andırırken, Amleth ve diğer Vikingler kurda dönüşen savaşçıları canlandırmaktadırlar.
Acaba Amleth'in beraber yağmaya çıktıkları çete üyeleri de kendisi gibi kaçak mıydı?
Özellikle yaşanan bazı tarihsel olaylar Vikinglere yakıştırılan kurt-adam deyimini doğrulamaktadır.
991 yılında Nors-Vikingler ve Anglo-Saksonlar arasında gerçekleşen Maldon Savaşı'nı kaleme alan şair de Vikingleri "Savaş-Kurtları" olarak betimler:
Savaş-Kurtları ilerledi,
Viking savaş çetesi,
kulak asmadılar suya, Pante'nin batısına doğru,
denizciler ıhlamurdan kalkanlarını ışıltılı
suyun üzerinden karaya çıkmak için taşıdılar.(Martin Arnold, 2021: s. 1)
Böyle olmakla birlikte, kurt-savaşçıların farklı kişilerden mürekkep bir portre sunduğuna dikkat çekmekte yarar var.
Zira ayı-savaşçının aksine kimi kurt-savaşçılar sadece öfkeleri ve güçleri ile değil, zaman zaman, hız ve çeviklikleriyle de dikkat çekerlerdi.
Bu savaşçıların keşif kolu işlevi gördüklerini, ustaca pusu kurduklarını ve düşmana vurup kaçmakta gayet başarılı olduklarını bugün artık biliyoruz.
***
Bazen en hızlı yol, Neil Gaiman'ın dediği gibi, en uzun olandır.
Kaderiyle savaş halindeki Amleth'in intikam alması için uzunca bir zaman geçmesi gerekecektir.
Amleth, üvey amcasının hayatta olduğunu ve yeni yeni iskân edilmeye başlanan İzlanda'da hüküm sürdüğünü öğrenir.
Bunun üzerine, ondan intikam alabilmek için, hemen İzlanda'ya yelken açan bir gemide kölelerin arasına karışır ve tamamen kendi menfaatine aykırı bir şekilde İzlanda'nın yolunu tutar.
Boyu posu yerinde olduğu için Fjölnir'in onu hemen kölesi yapar.
Amleth o kadar değişmiştir ki annesi bile onun gözlerinin içine bakmasına rağmen oğlunu tanıyamaz.
Oysa karşısındaki oğludur. İster istemez Euripides'in Elektra tragedyasında kardeşi Orestes'i tanıyamayan Elektra geliyor insanın aklına.
Hâl böyle olunca, öz annesi bile Amleth'in gözüne yabancı gözükmeye başlar. Bu hal bir süre devam edip gider.
Hikâyenin sonrasıysa tipik, malumun ilamı bir intikam anlatısı şeklinde kurgulanıyor: Tevekkülle zorluklara katlanan Amleth annesini, üvey kardeşini ve üvey amcasını öldürüp babasının öcünü alır.
Bu süreçteki öteki mitik göndermeler ve William Shakespeare'in Hamlet'ine yapılan metinlerarası göndermeleri atladığımı sanmayın. Onlar başka bir yazının konusu.
Vampirler
Ve geldik HBO'nun yayımladığı True Blood (2008-2014) dizisine.
True Blood, Louisiana'nın Bon Temps adlı muhayyel bir kasabasında cereyan eden modern bir vampir hikâyesidir.
Charlaine Harris'in romanlarından uyarlanmış. Doğaüstü karakterlerle dolu bu dizide kimler yok ki: Kurt adamlar, kılık-değiştirenler, nekromansi denilen ölüleri dirilten veya ölülerle iletişim kuranlar, kötücül bir Baküs perisi (Maenad), cadılar, Brujolar, periler, Neo-paganlar ve dizinin olmazsa olmazı vampirler.
True Blood'ın en müstesna karakterlerinden biri ise yine aktör Alexander Skarsgård'ın Viking rolü ile hayat verdiği Eric Northman'dır.
Northman 2 bin yaşında bir vampirdir. Önceki, daha doğrusu, insan hayatında Viking Kralı Ulfrik Northman'ın oğludur.
900 senesinde, kötü ruhlu arkaik bir vampir olan Russell Edgington, maiyetindeki kurtları (ve kurt adamları) beslemediği için Kral Ulfrik Northman ve Kraliçe Astrid'i katleder.
Eric, şans eseri, orada bulunmadığı için bu katliamdan kurtulur ve kalan ömrünü True Blood'ın belki de en menfur karakteri haline gelen Russell Edgington'dan ailesinin intikamını almaya vakfeder.
Burada ilginç sayılabilecek bir nokta da şu olabilir: Kral Ulfrik'in ismindeki Ulf'un kurt demektir. Acaba Kral'ın adı, Northman hanedanı ile kurt efsanesi arasında bir ilişkiye mi delalettir?
Kesin bir hükme varmak zor. Yine de kurt efsanesinin gerek Antik gerekse Ortaçağ İskandinavya'sında da bütün hakikati ile yaşamakta olduğunu fark edebiliyoruz.
Ayrıca, Eliade'nin "kurt çevresinde örülmüş dinsel yapının arkaikliği tartışma götürmez" tespiti de yabana atılmamalıdır (1994, s. 31).
Dizide Eric Northman ve diğer Vikingler İngiltere'yi yağmalarken bir başka Antik vampir Godric, savaşırken nefes niyetine dehşet ve cinnet soluyan Eric'ten son derece etkilenir.
Ertesi gece Eric ve arkadaşlarının peşine düşer. Önce Eric'in iki yoldaşını öldürür. Sonra da Eric'i bir vampire dönüştürüp onu ölümsüz kılar.
Öte yandan, Makyavelizm ve Maltusçu felsefe arasında gidip gelen 3 bin yıllık vampir Russell Edgington, emrine amade kıldığı kurt adamları saf tuttuğu Adolf Hitler'in hizmetine verir.
İkinci Dünya Savaşı'nda Eric ve yaratıcısı Godric ise Nazi-karşıtı bir konum benimsemişlerdir.
İlerleyen zamanlarda, Eric'i rastladığı yerde kurtları ve kurt adamları öldürürken görüyoruz.
Konumuzu dağıtmayalım. Dizi bizi nereye savuracak diye merak ederken, bin yıllık takibin ardından Eric Northman, babasının katili Russell'ı öldürür ve intikam arzusu gerçekleşmiş olur.
Tüm bu bağlamsal benzerlikler -yani Skarsgård'ın her iki yapımda da kan davası gütmesi, eşine ender rastlanır bir vahşilikle etrafa felaket saçması, intikam uğruna olmadık fedakârlıklar yapması veya Northman ismi ile müsemma bir Viking olması- The Northman filmini True Blood dizisine bir giriş saymamıza yetmez.
Kısacası, The Northman, ne True Blood'dan önce gelir ne de onun doğuşunu ve başarısını hazırlar.
Yine de tüm bu örtüşen tema, karakterler ve izlekleri es geçip onları sırf tesadüf olarak niteleyemeyiz.
Nitekim, oyuncu Skarsgård da bu benzerliğin rastlantıdan ibaret olmadığını itiraf eder (Romano, 2012).
Skarsgård, henüz bir Viking filmi çekmeye vakıf olamamanın içinde bir ukde olduğunu açıklamıştı (Romano, 2012).
Şunu da unutmamak gerekir ki, Skarsgård çocukluk günlerinden beri tutkulu bir Viking tarihi ve İskandinav mitolojisi okurudur (Soto, 2022). İşte Amleth'in öyküsü budur.
Kaynakça:
Annemarie Schimmel. Dinler Tarihine Giriş. Kırkambar, 1999.
Martin Arnold. Savaş Kurtları. (S. Onat, Çev.). Selenge, 2021.
Pierre Bauduin. Vikingler. (İ. Yerguz, Çev.). İkinci baskı. Dost, 2019.
Georges Dumézil. Mit ve Destan I - Hint-Avrupa Halklarının Destanlarında Üç İşlev İdeolojisi. (A. Berktay, Çev.). Yapı Kredi Yayınları, 2012.
Mircea Eliade. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. Cilt II: Gotama Budha'dan Hıristiyanlığın Doğuşuna. (A. Berktay, Çev.). Kabalcı, 2003.
Mircea Eliade. Zalmoksis'ten Cengiz Han'a: Daçya ve Doğu Avrupa Folkloru ve Dini Üzerine Karşılaştımalı Bir İnceleme. (A. Berktay, Çev.). Kabalcı, 2006.
Neil Gaiman. Amerikan Tanrıları. 5. Baskı. (N. Elçi, Çev.). İthaki, 2019.
Carlo Ginzburg. "Cermen Mitolojisi ve Nazizm". İçerisinde Carlo Ginzburg (der.) Efsaneler, Amblemler, İzler: Morfoloji ve Tarih. (M. Moralı, Çev.). (s. 253-288). Kırmızı Yayınları, 2007.
David Gress. From Plato to NATO: The Idea of the West and Its Opponents. The Free Press, 1998.
John Haywood. Kuzeyliler: Bir Viking Efsanesi. (E. Erbatur, Çev.). İnkılap, 2020.
Kevin Crossley-Holland. İskandinav Mitolojisi: Viking Mitlerinde Tanrılar, Kahramanlar, Canavarlar. (S. Kaytan, çev.). Say Yayınları, 2016.
Paul Innes. Epic. Routledge, 2013.
Arthur Garfield Kennedy. "The Indo-European Language Family". İçerisinde Lee, Donald Woodward (Der.) English Language Reader: Introductory Essays and Exercises. Dodd, Mead, 1963.
John Lindow. "Valhǫll". İçerisinde, Mircea Eliade (Der.) The Encyclopedia of Religion. Cilt 15, (s. 181-182). Macmillan, 1987.
Lars Lönnroth. "İzlanda Sagaları". İçerisinde, Stefan Brink ve Neil Price (Der.) Viking Dünyası, (s. 382-391). Alfa: 2015.
Berna Moran. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3: Sevgi Soysal'dan Bilge Karasu'ya. 2. Baskı. İletişim Yayınları,1994.
Peter Andreas Munch. İskandinav Mitolojisi: Tanrılar ve Kahramanların Efsaneleri. (A. Eliuz, Çev.). 2. Baskı. Maya Kitap, 2020.
R. I. Page. İskandinav Mitleri. (İ. Yılmaz, çev.). Phoenix Yayınevi, 2009.
Nick Romano. "True Blood 's Eric Northman vs. The Northman: Alexander Skarsgård says similarities aren't a total coincidence". Entertainment. Nisan 13, 2022. Yazının alındığı kaynak: https://ew.com/movies/alexander-skarsgard-the-northman-true-blood-eric-northman-similarities/
Donna Rosenberg. Dünya Mitolojisi: Büyük Destan ve Söylenceler Antolojisi. (K. Emiroğlu ve diğerleri, Çev.). 3. Baskı. İmge, 2003.
Jens Peter Schjødt, "The Warrior in Old Norse Religion". İçerisinde Gro Steinsland ve diğerleri (der.) Ideology and Power in the Viking and Middle Ages: Scandinavia, Iceland, Ireland, Orkney and the Faeroes, (s. 269-295). Leiden & Boston: Brill, 2011.
Kaly Soto. "Alexander Skarsgard's Viking Dream". The New York Times. Nisan 14, 2022. Yazının alındığı kaynak: https://www.nytimes.com/2022/04/14/movies/alexander-skarsgard-the-northman.html
i Valhalla’nın bu seçilmiş savaşçıları bir yandan dünyanın sonunu getirecek apokaliptik savaş Ragnarök’ün gelip çatacağı günü beklerken, bir yandan da bu nihai savaşa hazırlanmak için her gün kendi aralarında savaşırlardı. Birbirleriyle çarpışırken hayatını kaybeden bu savaşılar günün sonunda dirilirlerdi (Crossley-Holland, s. 25). İşin aslına bakılacak olursa, Kuzey halkları söylencelerinde acımasız bir kaderi vurgularlar. Bu öykülere göre, çevrelerindeki her şey önceden belirlenmiştir, bu yüzden de sorgulamadan ve isyan etmeden kaderlerini kabul ederler (Rosenberg, 2003: s. 327). Her ne kadar da İskandinav savaşçıları kaderci olsalar da bunun aynısını Tanrılar için söylemek zor: Viking Tanrıları, “Ragnarök’ün kendileri için kaçınılmaz bir son olduğunu bilirler, zira yapılacak olan son savaşta yenilecekleri onlara önceden haber verilmiştir. Fakat buna rağmen, savaşa hazırlanmaya devam ederler. İskandinav Tanrılarının büyüklüğünün, işte bu kaçınılmaz yazgıya boyun eğmeyi reddetmelerinden ileri geldiği dile getirilir” (Page, s. 120). Kısacası, içinde bulundukları karamsar dünyada bile insani özelliklerle temsil edilen Viking Tanrıları genellikle ölümlüler gibi davranıyorlardı (Bauduin, 2019: s. 40).
ii Yine de Kuzey ve Cermen halklarının inanç ve mitolojilerini bir ve tek addetmek bana göre hatadır. Çünkü tüm Vikingler kuzeyli olsa da bütün kuzeyliler Viking değildi.
*Başını kaşıyacak vakti olmamasına rağmen beni kırmayıp bu yazıyı okuyan kıymetli hocam Bekir Azgın'a ne kadar teşekkür etsem azdır.
İbrahim Beyazoğlu, Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisi ve gazetecidir. İ[email protected]
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish