Bu yazıya konu olan fotoğraf, ilk bakışta oldukça sıradan bir toplu askeri fotoğraftır. Bir grup genç subay askeri düzen içinde poz vermektedir.
Ön sırada oturanların yaş ve görünümleri itibarıyla arkadaki gençlerin komutanları oldukları aşikârdır.
Biraz daha dikkatli baktığımızda, bu fotoğrafın bir askeri birlik personeli değil, de bir askeri okul veya kursa ait olduğunu fark edeceksiniz.
Aynı yaş grubunda genç subaylar, öğretmen ve idarecilerinin arkasında gururla poz vermektedir.
Bizim için bu fotoğrafı benzerlerinden ayırt eden ve önem kazandıran özelliği fotoğrafta boy gösteren subayların kimlikleridir.
Fotoğraf 1912'de Yıldız Sarayı'nda yeni açılan Harp Akademisi'nde çekilmiştir.
Önce Balkan Savaşları ve ardından I. Dünya Savaşı bu fotoğrafta poz veren kurmay subay adaylarının kariyerlerini temelden değiştirdi ve beklenmedik yerlere savurdu.
Ön sırada oturanların ortasındaki (Fotoğraftaki numarası: 1) Harp Akademisi Komutanı Yarbay İbrahim Halil (Sedes) müteakiben tümgeneral rütbesine kadar terfi edecek ama asıl şöhretini 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ile ilgili yazdığı 12 ciltlik eserle kazanacaktı.
Fotoğrafta başka geleceğin önemli askeri tarihçileri de bulunmaktadır. İkinci sıra soldan beşinci (4) Üsteğmen Tevfik (Bıyıklıoğlu) Türk Tarih Kurumu başkanlığını yapacaktı.
Oturanlardan sağ baştaki (5) Üsteğmen Rahmi (Apak) ise Kurtuluş Savaşı resmi askeri tarihinin önemli yazarlarından biri olacaktı.
Fotoğrafta geleceğin önemli komutanları da bulunmaktadır. Oturanlardan soldan dördüncü (2) Kolağası Ali İhsan (Sabis), üçüncü (3) Yüzbaşı İzzeddin (Çalışlar) I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda önemli komuta ve karargâh makamlarında görev yapıp muhtelif zaferlere imza atacaklardı.
Fotoğrafta Türk askeri tarihinin başka meşhurları da bulunmaktadır. Mesela üçüncü sıra sağ baştaki (6) Üsteğmen Çopur Neşet (Bora) Çanakkale'de Atatürk'ün emrinde karargâh subaylığı ve Kurtuluş Savaşı'nda ise İstanbul'da sarayda görev yaparken Ankara için istihbaratçılık ve silah kaçakçılığı yapacaktı.
Fotoğrafta her biri Türk askeri tarihine yaparak veya yazarak önemli katkılarda bulunmuş bu subaylardan çok daha ilginç karakterler de yer almaktadır.
İkinci sıra soldan üçüncü (7) Üsteğmen Nuri Said bu fotoğraf çekildikten bir yıl sonra Arap milliyetçiliği ile ilgili bir dava nedeniyle tutuklanacağını anlayınca Mısır'a kaçmıştır.
I. Dünya Savaşı esnasında İngiliz destekli Arap İsyanı'na katılmış, isyanın önemli kurmaylarından biri olmuştur.
Savaştan sonra önce Suriye'de sonra Irak'ta önemli askeri ve idari görevlerde bulunmuş, defalarca Irak başbakanlığı yapmıştır.
Nuri Said'in Irak siyasetinde en büyük düşmanı Bekir Sıdkı da bu fotoğraftadır (8).
Nuri Said'den farklı olarak Bekir Sıdkı, Osmanlı'ya I. Dünya Savaşı boyunca sadık kalmış, savaşın sonunda Suriye ve Irak ordularında general rütbesinde başarıyla görev almıştır.
1936'da Ortadoğu'nun ilk askeri darbesini yaparak Nuri Said'in dışişleri bakanlığı yaptığı hükümeti devirmiştir.
Irak'ı Türkiye'ye benzer bir ülke haline getirmek isteyen Bekir Sıdkı, bir suikast sonucu 1937'de öldürüldü.
1936'da darbecilerden kaçmayı başaran Nuri Said ise 1958'de bir başka askeri darbe sırasında öldürülecekti.
Fotoğrafta son anlatacağımız ilginç karakter ise ikinci sıra sağ baştaki (9) Üsteğmen Sudanlı Tarık'tır.
Aslında Çadlı bir kabile reisinin oğlu olan Tarık, babasının hacca giderken vefat etmesi üzerine Trablusgarb Valisi Recep Paşa tarafından evlat edinilmişti.
Çeşitli askeri okullarda eğitim gördükten sonra subay naspedilen Tarık Afrikalı olması ve üç yabancı dil bilmesi nedeniyle normal kıta görevlerinden ziyade istihbarat ve özel görevlerde istihdam edildi.
Kurtuluş Savaşı esnasında padişahın milli mücadeleye karşı kurduğu Kuvayı İnzibatiye'nin Harekât Şubesi Müdürlüğü'nü yaptığı için savaş sonrasında ülkeden kaçtı.
1935-37 İtalyan-Habeşistan Savaşı esnasında Vehib (Kaçi) Paşa ile beraber Habeşistan ordusunda görev yaptı.
Osmanlı'nın son döneminde çekilmiş bu toplu askeri fotoğraf, sadece kendi tarihimizi değil Osmanlı'nın hükmettiği diğer ülke ve halkların tarihinin de bir parçasını teşkil etmektedir.
Ancak ışık tutabildiğini söyleyemeyiz. Türk tarihçileri büyük ölçüde kendimizi ilgilendiren konu ve kişilere yoğunlaşırken geçmişte Osmanlı egemenliğinde kalmış ülke tarihçileri ise Osmanlı geçmişini görmezden gelmektedir.
Oysa hem ülkemizde hem de komşu ülkelerde insanlar yakın geçmişlerinde ne olduğunu ve atalarını merak etmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish