NEDEN DOÇ. DR. ÖMER BAYKAL?
teZafer Partisi, bir yıl önce Ümit Özdağ'ın genel başkanlığında kuruldu. Ana söylemini mülteci karşıtlığı üzerinden geliştirdi ve günün sonunda hem Özdağ hem de Zafer Partisi, adından sıkça söz ettirmeye başladı. Peki, yeni bir parti olsa da bu kadar gündemde dükalmasının sırrı ne?
Bu sırrı çözmek için, Türk siyasi hayatı ve siyaset sosyolojisi üzerine önemli akademik çalışmalar yapan Bartın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Baykal'la konuştuk.
Ümit Özdağ, Zafer Partisi'ni kuralı bir yıl geride kaldı, bu süre zarfında parti yaptıklarıyla konuşulan bir parti oldu. Zafer Partili son bir yılı değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?
Zafer Partisi'nin "konuşulan parti" olması önemli, çünkü kendisini ana akım partilerin dışında konumlandırıyor. Ya da söyledikleriyle biraz o akım partilerin dışarısında. Tabi bunun artıları ve eksileri var. Artısı; bir boşluğu doldurmasıdır. Türkiye'nin gezer-yüzer bir oyu vardır. Genelde yüzde 7-8 bandına tekabül ediyor.
Zaman zaman Türkiye siyasetinde bazı partiler dikkat çekici çıkışlarıyla bu gezer-yüzer oyları hegemonyası altına alırlar. Hemen akla ilk gelen Genç Parti örneğidir. Fakat buradaki problem şudur: bu tip deneyimler çok uzun erimli ve sürdürülebilir olmazlar.
Burada durum sadece bu gezer-yüzer oylara talip olmadan öte, ideolojik anlamda "sek" bir söylemi ifade etmesidir. Bu noktada kendisini diğer partilerden önemli ölçüde ayrışıyor. Politik konumunun en önemli enerji kaynağı ise göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenen milliyetçilik ve popülizmdir.
Türkiye hemen yakınında çökmüş bir devletin oluşturduğu toplumsal, politik ve ekonomik neticeleri ile karşı karşıya. Bu durum sadece göç edenler değil, göçe maruz kalan ülkenin unsurlarıyla da ilgili.
Siyasi aktörler de bu sorunlara çözüm üretmek için vardırlar. Zafer Partisi de bu sorunlu alanı kendisine siyasi bir retorik olarak üretmiş ve kendisini onun karşısına konumlandırmaktadır.
"Zafer Partisi rijit söylemi bilerek kullanıyor"
Göçmen karşıtlığı ile milliyetçi söylemi sentezlemiş durumda?
Milliyetçilik kendisini öteki üzerinden tanımlar. Bu milliyetçiliğin temel kodlarından bir tanesidir. Dolayısıyla ben ve o, biz ve öteki formu milliyetçiliğin merkezindedir.
Bunu bugün en rijit, en sert bir şekilde ortaya koyan parti olarak karşımıza Zafer Partisi çıkıyor. Bunun farkında mı? Tamamen farkında. Bunu bilerek mi yapıyor? Bunu bilerek yapıyor.
Peki bu durumun bir siyasi parti açısından sakıncaları yok mu?
Belki de bir yönüyle kolayı seçiyor. Siz ana akımın dışına çıktıkça, ideolojik dozunuzu yükselttikçe aynı zamanda kitleselleşme problemini de yaşarsınız. Ya da, bu yapısal problemler aşıldığı zaman adeta boşa düşersiniz. Bu önemli midir? Belki orta ve uzun vade için partiler için önemlidir.
Zafer Partisi için önemlidir. Ama kısa vadeli, bir yeri doldurmak zorunda. Zaten kendisi gibi kurulmuş yeni partiler var. Kendisini bir yere konumlandırmak mecburiyetinde ve en pragmatik olanı tercih ediyor. Aynı zamanda en ideolojik olanı seçiyor.
Bu durum onu kısa vadeli ön plana çıkartacak ama ne kadar sürdürülebilir tartışmalı. Fakat şunu söylemek lazım mülteci sorunu bugünden yarına çözülemeyeceğine göre belli bir süre ekmeğini yiyeceğe benziyor.
"Periferinin merkeze gelmesinden rahatsız olanlar…"
Yapmak istediği, mülteci karşıtı söylemin çok ötesinde yani?
Türk siyasetinin temel özelliği pragmatik olmasıdır. O da pragmatik bir üslup geliştiriyor ve bir karşıtlık üzerinden kendisini konumlandırıyor. Bir şeyden muzdarip olmayla ilgili bir şey Zafer Partisi. Reel-politik bir çözümleme yaparsak aynı zamanda toplumsal bir unsurunu da açıklamamız lazım.
Şerif Mardin Hoca'nın bir ifadesi var, önce onun altını çizelim. "Türkiye'nin en başarılı ideolojisi milliyetçiliktir".
Türkiye'de milliyetçi olmayan bir siyasi parti var mıdır? Yoktur. Ana akım partiler bile belli bir dozajda bir tür milliyetçiliği kendi içinde barındırmaktadır. Bugün AK Parti'de de kendi içinde konumlandırıldığını görüyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi içerisinde de görüyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde de.
2002'den itibaren Türk siyasetinin iki ana akım partisi oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi. CHP'yle beraber AK Parti siyasetin iki domino edici partisiydi. 2007'den sonra MHP'yi de bu sürece dahil edebiliriz. Bir dördüncü unsur olarak da HDP çizgisi eklenebilir. Bunların hepsi milliyetçiliği kendi içinde barındırıyor mu? Evet, kendi içlerinde barındırıyor.
Bu sürecin ürettiği rahatsızlıklar farklı siyasi alternatif partiler üretti. Bunlardan bir tanesi de Zafer Partisi'dir. Zafer Partisi'nin AK Parti'den muzdarip olduğu konular var, CHP'den var, MHP'den var, İYİ Parti ‘den ve nihai olarak HDP'den.
AK Parti kendisini muhafazakar bir siyasi parti olarak ifade ediyor fakat öz olarak, bir dip dalga olarak kendisini İslamcılık ana damarıdır. Bugün tamamen kentli bir sosyoloji ile karşı karşıyayız.
Bu kentli sosyoloji içerisinde, AK Parti ve Zafer Partisi düalizmini çözümlemek için söylüyorum, AK Parti'nin oynadığı dominant rol, İslami unsurları kamusal alana taşımadaki başarısı, iktidar ilişkilerine dönüştürme gücü, ekonomiye tahvil etme kapasitesi, toplumsal anlamda dinin ve dindarlığın görünüşü, Özal'la başlayan Refah Partisi ile devam eden, AK Parti ile zirve yapan sınıfsallaşma olgusu seküler kesimlerde ciddi bir rahatsızlık uyandırmaktadır. Periferide kalan insanların merkeze doğru taşınması, sosyolojik anlamda hatta siyasal olarak da merkezi kast ediyorum, karşısında bir çok insan muzdarip. Dünyevi karakterli, seküler insan… Dolayısıyla Zafer Partisi'ni bir yönüyle Adalet ve Kalkınma Partisi'ne karşı bir tür rahatsızlığın tezahürü olarak okuyabiliriz.
"Zafer Partisi'nin CHP'ye muhalefetinin kodları, CHP'nin dilini terk etmesine tepkide saklı"
Bu son söylediklerinizin CHP açısından geçerli olduğu söylenirdi, bu değişti mi?
AK Parti'nin dominant rolü siyaseti de dönüştürüyor. AK Parti dönüştürücü bir parti olarak aradan geçen süre zarfında Cumhuriyet Halk Partisi'ni de görece dönüştürdü. Lider partisi olarak Ümit Özdağ'ın taşıdığı rolün altını çizelim.
Ümit Özdağ, devletçi bir yapının tezahürü. Üzerinde Soğuk Savaş döneminin kokusu var. Babası Muzaffer Özdağ asker ve Türkiye'deki darbe geleneğinin önemli aktörlerden birisi. Bu bağlamda, Zafer Partisi de aslında Kemalist bir retoriği bizlere tekrarlıyor. Zafer Partisi Kemalist söylemin bir tür restorasyonudur.
Bu noktada Zafer Partisi 21. Yüzyılda resmi ideolojinin ataletine, gevşemesine bir tür tepkinin adıdır. Ümit Özdağ'ın söylemlerini Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaşadığı dönüşüme, terk ettiği sert dile bir tür muhalefet olarak okuyabiliriz.
"Zafer Partisi'nin MHP'ye tepkisi, 'ülkücü siyaset bağlamında' değerlendirilebilir"
Milliyetçiliğin "amiral gemisi" olan MHP açısından durum nedir?
Mustafa Çalık Hoca, "Milliyetçi Hareket Partisi, devletin partisidir" der. Yani MHP temel düzlemde devletçi refleksler gösterir. Bugün, MHP'nin bir ittifak içerisinde AK Parti ile beraber olmasından duyulan rahatsızlık tabanda da kendisini göstermiş vaziyette; kendisini milliyetçi, ülkücü olarak ifade eden insanların bir kısmı İYİ Parti'ye, orada yer bulamayanlar Zafer Partisi'ne doğru gitmeye başlamıştır.
Ülkücü siyaset bağlamında duyulan bir tür tepki olarak okuyabiliriz Zafer Partisi'ni. AK Parti-MHP arasındaki geçişkenliğin benzeri CHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi arasında da yaşanıyor
Peki İYİ Parti ne yapmak istedi?
Zafer Partisi Bağlamında altı çizilmesi gereken bir diğer aktör İYİ Parti. İYİ Parti, Zafer Partisi'nin aksine başka bir yolu tercih etti.
Marjinal kalmak yerine kitleselleşme yoluna gitti. Yani Batılı bir parti konumuna evirilmeye başlıyor. Kentlilik ve Batılılık bu partinin dikkat çekici iki unsuru.
2018 ve 2019 seçimleri bize bunu söylüyor. Bu aynı zamanda aslında tipik olarak CHP'de de karşımıza çıkıyor. Zafer Partisi'nin analizini yaparken araya İYİ Parti'yi de katmak lazım. Onu da anlamak lazım. Çünkü MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi ve CHP arasında geçişlilik var.
İYİ Parti, Batılı kenti bir parti olarak sağ siyaset başta olmak üzere farklı odaklardan oy almayı başardı ve bunu sürdürüyor. Bir tür "platform partisi" fakat besleyici damarı ülkücü çizgi.
İdeolojik doz arttıkça kitleselleşme azalır. İYİ Parti bunu yapmadı. Dozajı azalttı. Hatta bir şeyler de söylememe pahasına. Bugün İYİ Parti ne söylüyor dediğimiz zaman zihnimizde bir şeyler netleşmiyor. Ama Zafer Partisi'nde netleşiyor. Bu ideolojik olduğu kadar reel-politik tercih; İYİ parti kitleselleşme amacını hedefliyor; Zafer Partisi ise ideolojik bir parti görünümünde.
Türkiye'nin politik bölünmüşlüğü sadece ideolojiler üzerinden okunamaz. Bunun en önemli tespitini erken dönemde rahmetli Erol Güngör Hoca yapmıştır.
Türkiye'nin bölünmüşlüğü aynı zamanda kültürel kodlar üzerinedir. Ne demek istiyorum, somutlaştırayım. Türkiye'de ortalama bir İslamcının, ülkücünün ya da muhafazakarın hayat tarzına, aile ilişkilerine, tüketim kalıplarına, karı-koca ilişkilerine, yaşam tarzına bakın bir benzerlik görürsünüz. Dolayısıyla kabaca "Türk sağı" dediğimizde bunlar arasında bir geçişkenlik vardır. Ama bir CHP'li farklı bir formu temsil eder. Örneğin iki sene önce bir CHP'li ayakkabıyla camiye girmişti.
Bu medyaya yansımıştı. Mesela hiçbir ülkücü, İslamcı ya da muhafazakâr bunu yapmaz. Camiyi bir ibadethane olarak görür. Dolayısıyla kültürel kodlar açısından MHP ile AK Parti'nin yakınlaşmasını anlayabiliyoruz. Fakat bu kültürel kodlara sığmayan insanlar mevcut ve bu ayrışma kopuşu tetikliyor; bugün dikkat ederseniz MHP'nin oy oranı düşmeye başladı. Huzursuz olanlar İYİ Parti ve Zafer Partisi'ne kaymaya başlıyor.
Sadece, "Göçmenlerden rahatsız olanların oyu Zafer Partisi'ne kayıyor" demek eksik kalıyor yani?
Zafer Partisi'ni sadece göçmen karşıtlığına indirgemek, oraya dedike etmek bizim için tek başına yeterli değil. Dünyada da yükselen bir göçmen karşıtlığı var. Ama Avrupa'da aynı zamanda İslamofobi de var. Benzer bir durum ülkemizde de oluyor.
Göçmen karşıtlığını muhafazakarlıkla mündemiç olan İslami kimliğe karşı bir tür bir reaksiyon olarak da okuyabiliriz. Bu ötekileştirici dilin bir başka tezahürü de alttan alta Kürt kimliğine karşı gelişen hınçtır. Ama çok şükür devlet aklının dönüşümü, İslami kimliği sahip olduğu birleştirici güç ve toplum içinde mündemiç demokrasi kalibresi olası bir çatışmayı engelledi.
Türkiye'nin aklı selimi bu göçmen karşıtlığını da aşacak, bastıracaktır.
"Milliyetçilik zaten seküler bir şey… Ama Türkiye'de İslamcılıkla iç içe geçtiği için sadece seküler formda karşımıza çıkmasını engelledi"
Son yıllarda ‘Seküler Milliyetçilik' kavramını daha çok duymaya başladık, Bu Zafer Partisi üzerinden kendine bir toprak bulmuş olabilir mi?
Milliyetçiliğin kendisi zaten dünyevi ve seküler bir şey. Milliyetçilik, modernitenin unsuru olarak kendisini tarihsel olarak dini karşısına konumlanmıştır.
Milliyetçilik ve ideoloji arasında düalist bir form mevcuttur; milliyetçilik yükseldikçe din geriler. Ama bunun istisnaları vardır. Ve zaman zaman dindarlık milliyetçiliği besler ki biz buna teoride proto-milliyetçilik diyoruz. Bunun dünyadaki örnekleri olarak Polonya ve İsrail ilk aklımıza gelenlerdir; Türkiye de ilginç bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
1990'larda Atatürkçülük, 2000'lerde ulusalcılık olarak karşımıza çıkan milliyetçilik seküler form içerisinde. Milliyetçiliğin Türkiye'de her zaman için dünyevi bir karakteri ve formu vardı. Tek parti dönemi bunun aşikar bir görünümüydü. Fakat bunu ortadan kaldıracak başka bir şey oldu. İslamcılık-milliyetçilik-muhafazakarlık sık sık iç içe geçti ve milliyetçiliğin sadece seküler bir form olarak karşımıza çıkmasını engelledi.
Herkesin milliyetçi olduğu yerde reel-politik düzlemde milliyetçilik de ayırt edici olamaz, yapılması gereken milliyetçilik dozajını arttırmak olacaktır Zafer Partisi ve Özdağ'ın yaptığı da biraz budur.
© The Independentturkish