"Kapitalist kriz aşılamadı, kapitalist dünya ekonomisi de batmadı, ama süregelen krizin demokrasi aleyhine ağır sonuçları oldu"

Celalettin Can, Independent Türkçe için Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak ile konuştu

Kolaj: Independent Türkçe

Demokrasi tarihine baktığımızda birçok köşe taşı görüyoruz. Bunların hemen hepsi Avrupa’da ve başta ABD de dahil, Avrupalıların kurduğu ülkelerde ortaya çıkmış.

Prof. Çakmak ile kapitalist dünya ekonomisinin getirdiği krizin demokrasiye ağır sonuçlarını ve günümüzde yaşanan sorunları konuştum.
 

476711-412120451.jpeg
Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak, Celalettin Can'ın sorularını yanıtladı / Fotoğraf: Independent Türkçe 

 

Ahmet Hocam, bir çalışmanızdan okudum: 'Tarihte demokratikleşmenin derinleşmesi anlamında ilk önemli adım, İngiliz sanayi proletaryası tarafından atıldı. Haklarının verilmesini, taleplerinin yerine getirilmesini istiyorlardı. Bunun aracı olarak da bu tür hakları savunan siyasi partilerin kurulmasına imkân verilmesini istiyorlardı ve eğer bu parti veya partiler seçimlerde başarılı olurlarsa hükümeti onların kurmasının kabul edilmesini de istiyorlardı. Bu konuda önemli adımlar atıldı ve bu adımlar aynı zamanda dünyanın demokratikleşmesi açısından kayda değer adımlardı' diyorsunuz.

Neden İngiltere?

Bunun birçok sebebi var ve konunun tüketilmiş olduğunu hiç sanmıyorum. Mesela birçok kitap ve makale bunu ilk Sanayi Devrimi’nin İngiltere'de gerçekleşmiş olmasına bağlamaya çalışıyor. Bence bu tabii çok önemli ama İngiltere’deki demokratikleşme sadece buna bağlanamaz. Birçok faktörün üst üste gelmesi ve karşılıklı etkileşime girmesiyle oldu bu.

İki örnek verebilirim. Birincisi İngiltere daha onuncu yüzyılda Avrupa’da en yüksek kişi başına gelire sahip ülkeydi. İkincisi Magna Carta adıyla anılan sözleşme de İngiltere'de ortaya çıktı.
 

İngiltere Magna Carta Sözleşmesi (1215).jpg
İngiltere Magna Carta Sözleşmesi, 1215

 

Bunu uzatmak istemiyorum. Sadece demokrasinin ortaya çıkışını ve gelişmesini kısa yoldan kapitalizme bağlayan tezlerin eksik ve dolayısıyla hatalı olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Burada kapitalizm derken buna nasıl yaklaşmamız gerektiği de çok önemli. İngiliz sömürge imparatorluğu hesaba katılmadan sadece İngiltere’deki kapitalistleşme sürecine bakarak da anlayamayız olup biteni, dahası buna imkân veren şeyi, yani İngiliz ordusunun tüm rakiplerine üstün gelmesini sağlayan nedenleri ortaya koymadan da anlayamayız.


"Alman, İtalyan ve Japon faşizmi kaybetti"

Anlıyorum… İngiliz işçi sınıfı yukarıda kısaca değindiğiniz mücadelede başarılı oldu ve bu ülkede demokrasi -nispi de olsa- derinleşti, diyorsunuz.  Öte yandan bu süreç ilerlerken Avrupa'da komünist hareketler ortaya çıktı ve komünistler demokrasi ile yetinmediler, devletin de işçilere verilmesini istediler. Bu amaçla işçileri harekete geçirmeye çalıştılar. Sonuçta bir yandan dev kapitalist işletmeler ortaya çıkarken bir yandan da işçilerin mücadelesi yükseldi. Bu noktada şu soruyu sormanın anlamlı olduğunu düşünüyorum: İngiliz işçi sınıfı hareketi hem kronolojik olarak hem de içerik olarak işçi mücadelesinin başını çektiği halde neden İngiliz işçileri komünistlerin “işçi devleti” talebine sahip çıkmadılar?

Bu sorunun cevabının önemli bir unsuru İngiliz sömürge imparatorluğudur. Nitekim Almanya'da Bismarck işçilerin sosyal güvenlik hakları bakımından birçok ilke imza attığı halde Alman işçilerinin, en azından görece önemli bir kısmı, “işçi devleti” talebine sahip çıktılar. Çünkü Almanya istediği gibi bir sömürge imparatorluğu kuramadı.

Tüm bunların sonucunda bir yandan faşizm ortaya çıkarken bir yandan da Birinci ve İkinci Dünya savaşları çıktı. Bu savaşların sonucunda, bilindiği gibi Alman, İtalyan ve Japon faşizmi kaybetti. Sovyetler Birliği yanı sıra kazanan taraf ABD, İngiltere ve Fransa demokrasi bayrağını taşıdıklarından İkinci Dünya Savaşı’nın ardından demokratikleşme daha da yayıldı ve derinleşti.
 

Engels'in İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu adlı eseri sefalet, yıkım ve sömürünün içerisinden beliren işçi sınıfına dair bir çalışmadır..jpg
Engels'in İngiltere'de 'Emekçi Sınıfların Durumu' adlı eseri sefalet, yıkım ve sömürünün içerisinden beliren işçi sınıfına dair bir çalışmadır

 

"ABD'nin sömürge ihtiyacı çok sonraları ortaya çıktı"

Burada şu soruları sormak gerekiyor: İngiliz işçilerin komünistlerin “işçi devleti” talebine sahip çıkmamasıyla ilgili ‘İngiliz sömürge imparatorluğu’ söylerken, İkinci dünya savaşını kazanan tarafın demokrasi bayrağı taşıdığını söylediniz. Bu iki noktanın nedenlerine bir ölçüde açıklık getirseniz.

İngilizler gunboat (silahlı deniz gücü diyebiliriz belki) diplomasisi ile birçok ülkeyi serbest ticarete açılmaya zorladılar. Bunun sayesinde hem hammadde sağladılar hem de kendi malları için pazar buldular. Buna zora dayalı ucuz işgücünü de eklemek lazım. Bütün bunlar sayesinde kendi işçi sınıflarına taviz vermenin kaynağını buldular. “İngilizler baştan itibaren kendi işçilerini ehlileştirdiler” denir. İşte bu sömürge imparatorluğu sayesinde oldu.

Buna commonwealth ülkelerine ve özellikle de Amerika’ya göç hareketlerini de eklemek lazım. Almanya Bismarck zamanında dünyanın ilk sosyal güvenlik haklarını verdiği halde Alman işçileri ayaklandılar. Çünkü Almanların sömürge imparatorluğu oluşamadı. Nitekim birçok yazar Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını buna bağlar, yani Almanya'nın da dünyanın paylaşımından pay almayı talep etmesine. ABD o kadar büyük ve doğal zenginliklere sahip bir ülke idi ki başlangıçta sömürge ihtiyacı pek yoktu, bu ihtiyaç çok sonraları ortaya çıktı...

Buna ABD'de kapitalizmin yerleşmesi için alaşağı edilmesi gereken pre-kapitalist yapıların olmadığını da eklemek gerekir. Dolayısıyla yine bu yazıda belirttiğim gibi Kızılderilileri katlettiler ve bütün bir kıta, tüm zenginliği ile önlerine serilmiş oldu. İngiltere ve Fransa ise sömürge imparatorlukları kurabilmiş olduklarından kendi işçi sınıflarını “ehlileştirecek” kaynaklara sahiptiler.

Dolayısıyla bu üç ülke de belli ölçülerde de olsa demokrasiyi kurdular. Tabii bunun Avrupa'daki Aydınlanma hareketi gibi kaynakları da var ama esas olan işçi sınıfının siyasi talepleridir ve hak ettiği önemin yeterince verilmediği bir husus olarak İngiliz ordusunun gücünün kaynaklarının ortaya konmasıdır.
 

İngiliz sömürge askerleri Afrika'da.jpg
İngiliz sömürge askerleri Afrika'da

 

Gelelim iki dünya savaşının da kazanılmasında tayin edici rol oynayanlardan ABD’ye…

Kıta büyüklüğünde ve büyük doğal kaynaklara sahip bir ülke ABD. Avrupa’dan göç ederek ABD’nin oluşumunda rol oynayan Avrupalı insanlar, zaten kapitalizm anlayışına sahiptiler ve boğuşmak zorunda oldukları bir feodalizm yoktu. Sadece Kızılderililer vardı ve silah üstünlüğü sayesinde onları da kolayca etkisizleştirdiler.

Doğal kaynaklar için oraya buraya saldırmalarına da gerek yoktu ve giderek büyüyen bir nüfusa sahip olduklarından yüksek gümrük duvarlarının arkasında muazzam bir sınai güç inşa ettiler.

Bu sınai güç de gidişatı belirliyor… Ayrıca böyle bir sürecin faşizme pek ihtiyacı yoktu. Dolayısıyla demokratik bir rejim kurabildiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokratikleşme daha da ivme kazandı.
 

Sovyet Devrimi 1917.jpg
Sovyet Devrimi, 1917

 

"II. Dünya Savaşı'nın sonrasındaki refah dönemi…"

Gelelim sebeplerine…

İşte sebepleri: 1917 Ekim Devrimi SSCB'de: “sosyalist” bir rejim yarattı. ABD ve Avrupa bu rejimin kendi ülkelerine yayılmasından korktular. O nedenle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendi işçilerini memnun etmeye çalıştılar. Zaten iki dünya savaşı ve aradaki büyük kriz bu ülkelerin işçilerini fena halde hırpalamıştı.

ABD ama özellikle İngiltere ve Fransa kendi halklarını savaşmaya ikna edebilmek için savaş sonrası ile ilgili vaatlerde bulundular. Daha iyi ücret, daha gelişkin sosyal güvenlik gibi vaatlerde bulundular. Savaştan büyük çapta ölümler ve sakatlıklarla çıkan halkın karşısında bu vaatleri yerine getirmekten başka çareleri de yoktu, buna komünizm tehlikesini de eklersek…

Belki de asıl önemli faktör şu: Büyük dünya savaşları askeri teknolojilerde büyük gelişmeler sağladı. Bu bilginin savaştan sonra sivil hayata uygulanması ile ortaya muazzam bir üretim çıktı ve bunların çoğu yeni tüketim malları idi. Bunların satılabilmesi için kitlelerin alım gücünün yükselmesi gerekiyordu ve artan verimlilik de zaten bunu mümkün kılıyordu. İşte bunların hepsi bir araya gelince İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasındaki refah dönemi ortaya çıktı.
 

II. Dünya Savaşı yenilgisinden sonrası İtalya'dan.jpg
II. Dünya Savaşı yenilgisinden sonrası İtalya'dan

 

Ne var ki iş bundan ibaret değildi.  İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen ve yıkım yaşayan ülkelerin inşası meselesi var.

Evet, bundan ibaret değildi. Almanya, İtalya ve Japonya yeniden hızlı bir büyüme dönemine girdiler. Bina yapmayı bilen birinin binasını yıkarsanız onu kolayca yeniden yapar ve bunu demokratik rejim çerçevesinde yaptılar. Dolayısıyla kapitalizmin tipik özelliklerinden olan aşırıüretim durumu ortaya çıktı.


Kapitalizmin kaçınılmazı olan aşırıüretim krizi bunu takip etti… Bütün bu gelişmelerin demokrasi ve demokratikleşme açısından toplam sonucu ne oldu?

Demokrasi biraz daha gelişme imkânı buldu. Ne var ki Almanya, İtalya ve Japonya’yı savaşta yenmek yeterli olmadı. Bu ülkeler (işin içinde ABD desteği gibi faktörler de olsa bile) yeniden ayağa kalktılar ve demokratik ortamda yaptılar bunu. Böylece yeniden paylaşım meselesi yeniden ortaya çıktı ve bu sefer bu ülkeleri savaş alanından çıkarmak mümkün olmayınca 1970’den itibaren süregelen kriz ortaya çıktı.
 

Nagazaki ve Hiroşima'ya atılan atom bombası sonrası (1945).jpg
Nagazaki ve Hiroşima'ya atılan atom bombası sonrası, 1945

 

"Sahaya Rusya, Çin ve Hindistan gibi oyuncular çıktı"

1970’lerde ortaya çıkan kriz aradan geçen elli küsur yıl içinde nasıl yönetildi? Gelinen noktada özellikle Türkiye’de sonuçları ne oldu, konunun bütünlüğünü sağlama açısından kısaca açıklasanız…

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 1970’lerin krizi abartılıyor. Çünkü 1970 sonrası 1970 öncesi ile karşılaştırılıyor. Oysa İkinci Dünya Savaşı sonrasından 1970’e kadar geçen dönem bir istisnadır. Bu yazıda belirtmeye çalıştığım nedenlerle bir istisnadır. Şimdi bunu ölçü almak doğru değildir. Bu istisna dönem sona erince arkasından gelen dönemin performansı haliyle daha düşük oldu.

Öte yandan 70 sonrasında 1930’ların krizi ölçüsünde işsizlik de olmadı. İşçilerin reel ücretleri sanıldığı kadar düşmedi Kuzey ülkelerinde. Çünkü Güneyden gelen ucuz ücret malları maddi yaşam standartlarının fazla düşmemesini sağladı. 1970 sonrası krizi değerlendirmek için hesaba katmamız gereken önemli bir unsur da neoliberal küreselleşmedir. Neoliberal küreselleşme tüm ülkelerde (Kuzey Kore ve Küba hariç) yeni bir orta sınıf yarattı.

Bu sayede mesela diyelim ki sembolik bir tarih olarak 1980 öncesinde kendi içinde farklılaşmakla birlikte alım-gücü iyi sınıfların oranı 1970 öncesinde yüzde 20 iken şimdi yüzde 30’a çıktı. Bu yoksulluğun artması ve derinleşmesi ile birlikte meydana geldi. Türkiye'de de böyle oldu. TÜSİAD geçenlerde yaptığı bir açıklamada 30 milyonluk bir orta sınıf yarattık dedi. Buna 1-2 milyon daha üst sınıfı ve 50 milyon yoksulu eklersek tablo tamamlanmış olur.

 Elli küsur yıldır süren kriz yönetiminin Birinci ayağı, devletin elindeki imkanların sermayeye aktarılması, yani özelleştirmeyle yoluyla karlı bir sermaye birikimi sağlamak oldu.

İkincisi ise, sahaya yeni oyuncuların, yani Rusya, Çin ve Hindistan'ın çıkması oldu. Bunlar büyük nüfuslardı ve gerek ucuz işgücü yoluyla ve gerekse pazar olarak karlı sermaye birikiminin devamına katkıda bulundular.

1970 sonrası süreçte demokrasi bazı yaralar aldı ama ayakta kalabildi ve hala karizması en yüksek alternatif olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak, kapitalist kriz aşılamadı ama kapitalist dünya ekonomisi de batmadı.
 

Çin'de fabrika işçileri.jpg
Çin'de fabrika işçileri

 

"Dünya ekonomisi batmadı ama ağır sonuçları oldu"

Bu nasıl oldu ve nasıl olabiliyor?

Başlıca dört sebeple Kuzey işçileri dayatılan tedbirleri kabul ettiler: Sosyalizm mücadelesinin zayıflaması, sınıfın bileşiminin değişim sürecine girmesi, Çin sopası ve işsizlik.


Teşekkürler Ahmet Hocam.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU