Dibin dibi...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pinterest

Gülümsüyor, "Adam aç, sefil, hâlâ rakı, bira almaktan geri durmuyor" diye anlatıyor.

Alkollü içeceklere o kadar vergiyi niye keyiflerince yüklediklerini o gülümseme anlatıyor...

Bir de 'nankörlük' meselesi var. Aç, açıkta kimse yokmuş.

Yani iki açıklama birbirini yalanlıyor. Olsun... Bu memlekette tutarlılık aranmıyor artık. Tek tutarlılık, gelir dağılımı eşitsizliğinin ve yoksulluğun hızla derinleşiyor olması.

DİSK'in araştırma ekibinin yayımladığı bir araştırmaya göre emek iyice değersizleşiyor.

Araştırmada, 2020 yılı ilk çeyreğini 100 kabul ettiğimizde, 2022 ilk çeyreğinde GSYH cari fiyatlarla 100'den 232'ye çıkarken, emeğin geliri 100'den 184'e çıktı.

Böylece iki yılda toplam emek gelirleri parasal olarak yüzde 84,1 oranında artmış oldu.

Aynı dönemde sermaye gelirleri ise 100'den 261'e yükselerek yüzde 161 oranında arttı.

Özetle, sermaye gelirleri parasal olarak emeğin iki katı kadar artmış oldu. Emek, satın alma değeri bakımından mutlak olarak eridi. 

Hatırlarsınız, şimdi gülümseyerek insanların aç ve sefil olduğunu anlatan Tayyip Erdoğan, bir zamanlar da, "Pahalı köprülerden parası olan geçsin" diyordu.

Şimdi millet bırakın köprüden geçmeyi, mecbur değilse evinden çıkamıyor.

Akaryakıt fiyatları dudak uçuklatıyor. İstanbul'da, İzmir'de insanlar karşıdan karşıya geçemiyor, büyükşehirlerde mahallesinden çıkamıyor.

Artık yollar, köprüler sadece zenginler için yapılıyor. Birazını onlar veriyor, gerisini bizden alıyorlar. Ayrıcalıklı müteahhitlerine paraları tıkır tıkır ödüyorlar.

İş emeklilerin bayram ikramiyesine geldiğinde zam yapmayan iktidar müteahhitlere ödenen paya döviz yükseldikçe muntazaman zam yapıyor.

Eskiden yoksullar havalar ısındığında hafta sonlarında biraz tavuk alıp buldukları en yakın yeşilliklerde mangal yakardı, şimdi ekmeği zor almaya başladık.

Enflasyon hesaplamasında artık hangi kalemlere bakıldığını bile açıklamaya tenezzül etmeyen TÜİK palavra rakamlar yayınlamaya devam ediyor ve önümüzdeki temmuz ayında, kamu emekçilerine, emeklilere yapılacak komik maaş zammıyla cebimizden biraz daha para, soframızdan biraz daha lokma eksilecek.

Üstüne bir de dünyanın vergisini ödemeye devam edeceğiz. Vergi veriyoruz, bizim vergimizle saraylar yapıp o saraylarda ziyafetler düzenliyorlar, üzerine bir de küfür yiyoruz.

Cumhuriyet tarihinde böyle bir devir yaşanmadı. Sanıyorum Osmanlı'da bile yaşanmadı. En azından padişahlar küfür etmiyordu diye biliyorum.

Sokaklarda geziyorum, pazarları dolaşıyorum, esnafla konuşuyorum, insanlar kendilerini çok çaresiz hissediyor.

Çünkü sadece ekonomiyi bitirmediler. Bu ülkede çürük çarık da olsa ne kadar kamusal hizmet varsa hepsini bitirdiler.

Hastaneleri bitirdiler. Birer rant alanı olarak şehir hastanelerini diktiler ama içinde hekim, hemşire, sağlık memuru kalmadı. Vatandaşın ağzında diş kalmadı. Randevu hak getire. Kanser hastaları ameliyat olamıyor, aylar sonrasına randevu veriliyor.

Tüm bir halk gibi sağlık emekçileri, hekimler de çaresiz hissediyor. Kitleler halinde kamu sağlık sisteminden kaçıyorlar.

İdealist hekimler, sağlık çalışanları da artık lanet okumaya başladı. Kaçabilen ülkeden kaçıyor.

Bir insan ardına bakmadan memleketini terk eder mi? Gidiyorlar. Ve bir daha dönmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar.

Eğitim de bitti.

Çocukları iyi bir eğitim alsın diye her şeylerinden fedakarlık yapan ve kamu eğitimi dibe vurduğu için özel öğrenim kurumlarına mahkum olan aileler şaşkın. Özel okul ücretlerine inanılmaz zamlar geldi.

Üniversiteler hızla yok ediliyor. Üniversite yönetimlerine özellikle acayip acayip atamalar yapılıyor ve adeta üniversitelerin olan niteliği de yok olsun isteniyor.

Artık iktidarın bilimden, bilgiden ve bilinçten nefret ettiğine inanıyorum. Kesinlikle inanıyorum.

Herkes korksun, sinsin, yarı aç yarı tok işe gidip sermayeyi beslesin, yurttaşlık bilinci bu memleketten silinsin istiyorlar.

Üniversite mezunları işsiz. Bugüne kadar çok gence iş bulabilmesi için destek olmaya çalıştım, şimdiye kadar ricalarımı kırmayan hali vakti yerinde, yanında her zaman fazladan personel çalıştıran arkadaşlarım da artık gelecekten endişeli.

Pırıl pırıl gençleri işe yerleştirmeye yetemiyoruz.

Gençlerin umudunu kaybettiği bir ülkenin geleceği olur mu?

Geçen gün başarılı, iş deneyimi olan bir iç mimar kardeşimiz, askerlik dönüşü bir daha iş bulamadığını anlattı. Gencecik adam babasının eline bakıyor. "Abi şoförlük de yaparım" diyor.

Ben utanıyorum, başımı yere eğiyorum, yerli ve milli nutuklar atanlar utanmıyor.

Her biri kendi çocuklarına yurtdışında milyar dolarlık gelecek kuranların, bu memleketin 'yerli ve milli gençler'ine bu yaptıklarından yüzleri kızarmıyor.

Bahsettiğim genç kardeşimiz de önümüzdeki hafta bu ülkeden belirsiz bir geleceğe doğru gidiyor.

Anası, babası, emekçi insanlar. Çocuklarından ayrılmanın yükü onlara çok koyuyor.

Ve son olarak tüm bu hakikatleri dile getiren milletvekillerini parlamentodan atma niyetlerini açıkça dile getirmeye başladılar. Halkın iradesini yok saymayı normalleştiriyorlar.

Sizi bilmem ama ben çok öfkeliyim. Yurttaşı hamam böceğine eşitlemeye çalışan bir düzenin en ufak meşruiyeti olmadığından eminim.

Bize dibin de dibi olduğunu her gün bir daha ispatlayan bu düzeni insan haysiyetine uygun bulmuyorum ve kabul etmiyorum...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU