Bayrak bilinci

Dr. Yüksel Hoş Independent Türkçe için yazdı

Er İgor Zdanov'un Türk askerini öldürmesi, Plevne 1877

 Bize çok ters gelse de ABD'de olmuş bir meseleyle başlayalım. Birisi 89'da ABD bayrağını yakar ve yargılanır. Berat eder. Berat kararını veren üst mahkemenin içtihadı şudur:

Bayrak özgürlüğün sembolüdür o özgürlük sembolü yakmayı da kapsar. Bir sembol asla temsil ettiği kavramdan kutsal olamaz.


Bayrak bazı ülkelerde kutsal, bazılarında sadece önemli bir sembol, bazılarında ise gurur kaynağıdır.

Brunei Bayrağı, bir Sultanlık bayrağıdır. Halkında çok ciddi bir coşku sebebi değildir. Tanıştığım hiçbir Brunei vatandaşında bayraklarına dair bir kutsallık görmedim.

Monako, Liechtenstein, San Marino gibi mikro ülkelerin de bayraklarının da halklarında pek bir kutsallığı yoktur.

Bunların da bazısı monarşik prensliklerin kalıntıları ya da eski krallara tabi soyluların topraklarıdır.

Umman Sultanlığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ülkelerin de bayrakları refahından dolayı bir "gurur" sembolüdür. Refahını yitirdiklerinde bu bayraklar da onlar için bir sembol olmayacaktır.

Lübnan gibi yapay ve birbirine eklemlenmiş etnisitelerin oluşturduğu ülkelerin bayrakları ise, ülke içerisinde herkes tarafından aynı milli duyguları çağrıştırmaz.

Lübnanlı Şiiler sarı zemin üzerine kalaşnikoflu Hizbullah bayrağını kullanırlarken bu bayrağı neredeyse hiç sahiplenmezler.

Dürziler de beş köşeli yıldızlarını sembol edinirler. Özellikle üç şeritli bayraklarda Hristiyanlıktaki üçlemeye atfedilen anlamlara dair yorumlamalar olsa da gerçekte Fransız ihtilalinin getirisi bir kavram olan Liberte, Egalite ve Fraternite yani hürriyet, eşitlik ve kardeşlik vurguları ile başlayan ve her ülkede farklı renklere farklı anlamlar yüklenerek oluşturulan bir sembolizm ile belirlenmiştir bayrakların anlamı.

Birleşik Krallık'ın bayrağı ise aralarında en orijinal olanıdır. Çapraz İskoç ve Kuzey İrlanda bayrağı ile beyaz zemin üzerine kırmızı haçlı İngiliz bayrağının karması olan bu bayrak da bu üst üste farklı katmanlarla çizilmiş olmasından dolayı en orijinal bayraklardan biridir.


Ancak bayrağın kutsallığının derecesi her ülkede değişkenlik gösterir.

Kurulalı beri işgale uğramamış ve yok oluşla yüzleşmemiş ABD'deki anlamı ile tarihinin çeşitli dönemlerinde çok çeşitli yok oluşlardan sıyrılarak ve uzun süren bir teba döneminin ardından Meşrutiyet döneminin başlangıcı ile yeniden millet olduğunun bilincine varmış olan Türklerdeki anlamı elbette farklıdır.

Woodrow Wilson'un deyimi ile;

Bayrak, duygunun değil, tarihin somutlaşmış halidir. Erkeklerin ve kadınların, o bayrak altında çalışan ve yaşayanların deneyimlerini temsil eder.


Bir bayrağı kutsal da önemli de gurur kaynağı yapansa içerisine katılan o deneyimlerdeki duygu, milli ve maneviyat yoğunluğudur.

Sovyetler Birliği dönemini yaşayanlarla görüştüğünüzde Sovyet Bayrağı onlar için en çok "gurur" sebebi olarak öne çıkar.

Büyük bir ülkenin sembolünü taşımak ve o büyük gücün küçük bir parçası olmak ayrımında farklı hislerle dolar insanlar.

Çünkü devletler büyüdüğünde, zenginleştiğinde ve zafer kazandıklarında sembolün de değeri artar ve yükselir.

Devletler fakirleştiklerinde, küçüldüklerinde, mağlup olduklarında ve hatta yok olduklarında ise o sembol de önemini yitirir veya unutulur.

Osmanlı Türkiye'sinde II. Mahmut döneminde, bayraklar standardize edilirken özellikle Tanzimat sonrasındaki bir düzenleme ile artık Kırmızı zemin üzerine 'ay yıldız'da karar kılınmıştır.

Karar kılınmış diyoruz; zira o ana dek tam bir sembolizm yok ve bir standart da yok. Hatta bayrak standartlaştırıldıktan sonra bayrağın şekilleri ve oranları bile Allah'a emanet devam etmiş ta ki Cumhuriyet dönemine dek…


Çünkü ülkenin en belirgin sembolü, Osmanlı döneminde sadece padişahın tuğrası, yani imzasıdır. O da ülkenin değil hanedanın başındaki otoritenin gücünü temsil ediyor zira tam manasıyla milli devletlerin olmadığı ve milliyetçiliğin hiç başlamadığı dönemlerdir o yıllar.

Çok önemli meselelerde ise Sancağı Şerif denen ve üzerinde Peygamber'in sancağının bir kısmının dikili olduğu Sancak öne çıkar.

Seferlerde ise onlarca farklı çeşitte yüzlerce farklı sancak görülmektedir ki bunlardan birçoğu Viyana'da ve Karadağ'da müzelerde mevcuttur. 


Milliyetçiliğin Fransız İhtilali ile yayıldığı dönemlerden önce bir ulusun, milletin sembolünün olması da mantık dışıdır.

Önceki Türk devletlerinden itibaren de bayrakların temel fonksiyonu ordunun ve ülkenin egemenliğinin gösterildiği alanı simgelemesidir.

Her boyun birbirinden ayrı amblemi "tamgası" mevcuttur ve bayrakları da belirleyen bu olmuştur.


Polonyalı bayrak tasarımcısı ve aynı zamanda sembolizm uzmanı Alfred Znamierowski, Türk bayrağının 'ay yıldızlı' ilk görüntüsü için 1793 tarihini verir.

Buna rağmen bu tarihten evvel Türklerden ele geçirilmiş olan kimi bayraklarda ve gravürlerle çizimlerde Türklerin açıkça "ay yıldızlı" bayrakla da resmedildikleri veya tasvir edildikleri de belirgindir.

En azından hilal birçok bayrakta sabittir ancak ortasına yıldızın girmesi tam bir bilmecedir. Bu yıldız her zaman standart olmamış, köşeleri farklı biçimlerde olmuş.

Bazen hilalin ortasında ayet bazen bir yuvarlak ve bazen de altıgen, yedigen, sekizgen köşeli yıldızlar olmuştur. Hilal ortasında beş köşeli yıldız ise ilk Abdülmecid döneminde uygulanmış. Abdülhamid döneminde ise yıldızın köşe sayısı artırılmış.

Bu "ay yıldızı" ilk kullanan da biz değiliz. Sümerlerden tutun İlliryalılara ve hatta Bizanslılara dek birçok millet kullanmış. Haçlılar ile Arapların savaşlarında da kimi kitaplarda Müslümanların kırmızı zemin üzerine siyah "ay yıldızlı" bayrak tuttukları resmedilmiş.


Yukarıda da bahsettiğim gibi bayraklara milli anlamın yüklenmesinin ardından bayraklar "milli bir obje" haline gelmiş ve standardize edilmişlerdir.

Bundan önce ise bir hanedanın bir veya birkaç sancağı oluyordu. Osmanlı'nın ise seferlerde çektiği sancakları, tuğları (bu da başlı başına bir sembol), her yeniçeri ortasının kendi sembol ve çizgileri ile renklerini içeren ortalara has sancakları olurdu.

En büyük sancağa ise Azam Sancağı deniyordu. Sancakla bayrağın farkını bilmeyenler için belirtelim, Sancak askeri amaçlı kullanılanıdır.

Bayrak ise daha çok milliyetçiliğin gelişmesinden sonra standardize edilen bir türüdür denilebilir. 


Yeniçeri sancakları ve flamaları ise çok çeşitli. 1730 yılının 28 Şubat'ında Jean Baptiste Van Mour, İstanbul'dayken Patrona Halil'in resmini yapmış.

Bu resimde sağda görülen bayrak da yine Yeniçerilerin kullandığı ve oldukça yaygın bir flamadır.

Üstü kırmızı ve altı sarı olan bu flama, Yeniçeri bayrağı olarak da bilinir ve garip bir tesadüftür ki Galatasaray kulübünün de renkleridir.

Kulübün kurucusunun da tıpkı Patrona Halil gibi Arnavut kökenli Ali Sami Yen olması da yine enteresan bir tesadüftür...

Bir Yeniçeri olan Patrona Halil'in yanındaki kişilerce tutulan flama tesadüfi bir flama değildir.
   

 

Buna rağmen milliyetçilik öncesindeki Türk devletlerinin de kullandıkları sembolleri olmuş. Bunlar da Türk kabilelerini birleştiren yönetici boyun kendi sembolü aslında.

Milli dönemlerin öncesinde standart bir bayrağı bulmak başlı başına bir arkeoloji ve tarih araştırmasıdır.

Buna rağmen belli belirsiz şekilde Avrupalılarca yapılmış çizimlerde ve gravürlerde 'ay yıldız yine fark edilmektedir.

Maximilian Prandstatter tarafından 1600'lerde yeniçerileri günümüz Sırbistan'ındaki Osmanlı Kalesi Zemlin önünde ayılarla güreşirken gösteren bir resimdeki ufak detaylarda bu bayraklar arasında solda "ay yıldızlı" bir bayrak yine görülmektedir.
 

  

Avrupa'da Türklere dair merakın yoğunlaştığı dönem 1683 sonrası dönemdir ve Türklerden ele geçirilen ay yıldızlı yeşil bayrakların özellikle Avusturya Macaristan ve Alman prensliklerine hediye edildiklerini yazan yazılardan da söz edilir.

Bundan başka diğer ay yıldız örnekleri ise sıklıkla Hz. Ali'nin Zülfikar kılıcı ve Kelime-i Tevhid, Fetih Suresi ve Davut Yıldızı ile birlikte resmedilmiştir.

Bu bayraklar arasında ay yıldız simgesinin öne çıkması ise 1700'lerde olmuştur. (Yukarıdaki resim 1600'lere ait)

Buna rağmen yine 1500'lerden kalma sancaklarda 'ay yıldızları da farklı yerlerde bir arada görmek mümkün. 
     

 

Bunların bir kısmı Avrupalılarca Balkanlardaki tekkelerden alınarak götürülmüş bazısı ise halen duruyorlar.

Özellikle Balkanlarda saklanan sancaklarda yeşil renk hâkim ki bunda İslam'ın rengi olarak algılanması bence daha etkili.

Bu renk zamanla üzerindeki 'ay yıldızla' da harmanlanarak sıklıkla kullanılmış.

Özellikle gerileme döneminde başıbozukların taşıdığı ilk dönemlerde yeşil üzerine kelime-i tevhid yazan sonraları ise 'ay yıldız' çizilmiş yeşil bayraklar buna örnek verilebilir.

Başıbozuklar ise özellikle eşkıya ve Hristiyan tehdidinin olduğu yerlerde ortaya çıkan yerel milis güçleri olmuş.

Bundaki ana şeklin kuvvetle muhtemel Rumeli Sancağı'ndan geldiğini veyahut o sancağın en akılda kalan kısmı olan hilalden alındığını düşünebiliriz.

Zira Avrupalılarca 1700'lerden ama özellikle 1800'lerden sonra çizilen resimler, gravürler ve tasvirlerde yeşil renkli bayrak hayli fazladır. 
 

 

İngiliz Bahriye ressamı ve teknik ressam William Hyde Parker tarafından yapılmış bir resimde de Rumeli'deki başıbozukların yeşil bayrak tuttukları görülür.

30 yaşında hayli genç bir yaşta ölen bu kişinin çizimleri de önemlidir. Çizdiği resimde başıbozuklar bir sulak alanı geçmektedir ve önlerinde giden "Serçeşme" (Başıbozuk lideri) ise bayrağı tutmaktadır. 
 

 

Bu sembolün evrilmesi ve zamanla Yeşil zemin üzerine ay yıldız olarak kullanılması ise yine standartları ve kuralları koyulmuş bir uygulama değildir.

Kastamonu eyalet sancağı da Yeşil üzerine 'ay yıldızlıdır' ancak Rumeli'deki sancaklarda neredeyse birçoğunun tasvirinde yeşil zemin üzerine sarı ay yıldız veya beyaz ay yıldız belirginleşir.

1878'de Abdülhamit tarafından Avusturya'ya bırakılan Bosna Hersek'in Avusturya Macaristan ordularına karşı son derece kanlı direnişinde de Yeşil renkli 'ay yıldızlı' bayrak kullanılmıştır.

Hacı Loyo isyanı olarak bilinen bu isyanda Yeşil üzerine 'ay yıldız, Bosna'nın simgesi olarak kullanılmıştır.

Bu bayrak aynı zamanda Plevne'de ele geçirilen bayraklar arasında da hayli fazladır.

Örneğin Er İgor Zdanov'un Aşağı Mitropolya'da Türk Bayrağını ele geçirişi 1877 adlı tablo bu savaştaki hakim Türk Sancağını göstermesi açısından önemlidir.
 

6.jpg
Er İgor Zdanov'un Türk askerini öldürmesi, Plevne 1877

 

Bununla birlikte Türk Sancağı koleksiyonunda en ön plana çıkan ülke Karadağ'dır. Sebebi de Osmanlı güçlerine pusu kurmakla dolu bir tarihe sahip olmalarıdır.

Hayli dağlık coğrafyası ve geçilmesi son derece güvensiz geçitlerinde binlerce Osmanlı askerinin pusuya düşürülerek şehit edildiği Karadağ'da Çetinye şehrindeki müzede bu bayrakları görmeniz mümkündür.
 

 

Çetinye'deki askeri müzede tam 44 Türk Sancağı bulunur. Bunlar arasında da Yeşil üzerine ay yıldızlı bayrak öne çıkar.

2005 yılında Bulgaristan'da Vidin şehrinde bir müze deposunda bulduğum ve hayli kötü durumdaki ay yıldızlı Yeşil Bayrak da 1870'lerden kalmaydı.

Sosyal medyada paylaştığım resmini eklemiştim. Hatta müzeci bana parayla satabileceğini de söylemiş ve astronomik bir para da istemişti.

Günümüzdeki Türk Bayrağına çok benzeyen bu bayrağı söylediklerine göre Baba Vida burcundan indirmişler.

Bu da II. Mahmut döneminde bayrakların standart olarak Kırmızı üzerine 'ay yıldız yapılarak sabitlendiği durumu ile çelişir.

Demek ki Rumeli'de yine yeşil bayrak kalelere asılmaya devam etmiş diye düşünebiliriz.


Buna ek olarak hilal simgesinin bayraklarda simgesel olarak öne çıktığına dair bir delil de benzeri Macaristan'da Pecs'teki Yakovalı Hasan Paşa Camii (Günümüzde kilisedir) kubbesindeki hilalin böğrüne dikilmiş haç işaretidir (aşağıdaki resimde solda).

Ayrıca Rusya, Ukrayna, Moldova, Romanya gibi ülkelerde sağdaki resimdeki örnekte görülebilecek çok sayıda kilisenin kubbesinde benzer bir hilalin üzerine çakılı haç sembolü mevcuttur.

Bunun da manası Haçın Hilale karşı zaferidir ki bilhassa Türkler veya Tatarlardan ele geçirilen topraklarda bu sembollerin çoğunlukla kullanıldığını belirtmek gerekir. 
 

  

Hilale özellikle yeşil fon üzerinde rastlanılan yer, ağırlıkla Balkanlar olmuştur. Bulgaristan'ın Rus Çarlığı yardımı ile devletleştiği dönemlerde Bulgar Arslanının Osmanlı hilalinin üzerine çıkarıldığı betimlenmiş örnekler de ayrıca mevcuttur.
 

 

Hilal, her nasılsa Arap toplumunun sembolü olmamış. Suudi Arabistan'ın kuzeyinde bulunan ve El Hail merkezli Cebel Şammar aşiretinin bayrağı da Kırmızı üzerine 'ay yıldız'dır ve son ana dek Türklere bağlı kalmış bu Arap aşireti gibi Türklere bağlı kalmış veyahut Türklerden Avrupalıların saldırıları ve sömürgeciliği ile ayrı kalmak zorunda kalmış Tunus, Libya, Cezayir gibi vilayetlerin ve hatta Mısır'ın bayraklarında da 'ay yıldız' olmuştur.

Özellikle Tunus'un günümüzdeki bayrağı, Tunus'un Türk kökenli (Aslında Giritli bir ailedir) Hüseyni ailesinin kullandığı Tunus Beylik bayrağıdır. 

Yeşil ay yıldızlı bayrağın bir şekilde Rumeli Beylerbeyliğinin sancağında olduğuna dair de kimi yerlerde belli belirsiz ifadelere seyyahların notları ve sefer tasvirlerinden bahseden yazılarda rastlamak mümkündür.

Kimi yerde "Türklerin Yeşil Bayraklarının önden yürüdüğü" ve kimi yerde de "Hilalli bayrağın" tasvirine dair yazılara araştırmacılar okumalarında sıklıkla rastlayacaktır.


Viyana'da özellikle Fransızca'da Hilal manasına gelen Kruvasan yine bu kuşatma günlerinde Türk bayraklarından esinlenerek yapılmış bir çörektir.

Bu dönemin ardından gelişen ve çöküşe dek giderek sıklıkla kullanılmaya başlayan bayrağı özellikle bir "varoluş" sembolü olarak görmeye başlamaktayız.

Bu varoluş mücadelesi nerelerde ağırlaşıyor ve hayat memat meselesi haline geliyorsa bu bayrak da o derece çizimi ve edinmesi basit hale getirilmiş ve Yeşil üzerine ay yıldızlı hale gelmiş şekilde halk tarafından da kullanılıyor.

Esaret altına giren Müslüman ve Türk toplumları ise bunu minarelerinde bir "dini obje" olarak taşıyorlar.
 

17.jpg
İnebahtı Deniz Savaşı'nda (bozgunu) Hristiyanlar tarafından ele geçirilen Türk bayraklarından biri

 

Tekrar ifade etmek gerekir ki milliyetçilik öncesi dönemde bir standart bayrağımız II. Mahmud Dönemine dek yoktur.

Rumeli'nin sembolü veya Beylerbeyliğinin bir bayrağı da yoktur ancak savaşlarda kullandığı sancağı elbette mevcuttu ve bu da büyük olasılıkla yeşildi zira Balkanlardaki Türk Bayrağının yeşil üzerine ay yıldız olmasında bu algının rol oynaması muhtemeldir.

Dar'ül Cihad olarak nitelenen Rumeli ile Cihad Bayrağı olarak bilinen Yeşil üzerine ay yıldız bayrağı birbiri ile bütünleşmiş simgeler olmuşsa da günümüze dek unutulmuştur.
 

 

Özellikle Rumeli'nin kaybı ve elde kalan siyah beyazlı fotoğraflarda bayrakların renginin net görülmemesi ile bu bayrak neredeyse unutulmaya yüz tutmuştur.

Aşağıdaki resim ise İstiklal Caddesi ya da o dönemlerdeki adı ile Pera civarındaki kartpostaldan alınmadır.

Her ne kadar II. Mahmut döneminde bayrak bir standarda otursa da yine yeşil halinin sıklıkla kullanılması söz konusudur.
 

 

Bu bayrağı ilk önce Aydınoğlu Umurbey'in kullandığı ve bu sebepten "Cihat Bayrağı" olarak bilindiğini de belirtmeliyiz.

Belki bundan dolayıdır ki Dar-ül Cihad olarak da adlandırılan Rumeli'nde Yeşil Bayrağın kullanılmış olmasının yaygınlığı bundan dolayı olmalıdır.

Ayrıca Osmanlı arşivlerinde (2112-13 numaralı belgede) Rusların Platana (Akçaabat'ın eski adı) batısında Türk mevzilerini alarak Foll'e ilerledikleri, Ziya Bey'in esir edildiği, Foll'ün alındığı, Türk çetelerinin kutsal yeşil bayrağının ele geçirildiği şeklindeki ifade de Yeşil Bayrağın cihat ile yüzleşen bölgelerde sembol edinildiğini görmekteyiz.
 

 

Yazının başlarında da belirttiğimiz üzere "varoluş" mücadelesinde veya bu mücadeleyi içselleştirmiş olan bölgelerde de bu bayrağın daimi olarak kullanıldığı ortaya çıkar.

Özellikle Rumeli'de düşen Müslüman milletlerin son anda ele alıp yücelttiği bu bayrağı Avrupalılar da çeşitli tablolarda ve kartpostallarda resmetmiştir.

Mohaç'la ilgili eski savaş çizimlerinde ve akıncıların ellerinde bu bayrağı betimleyen tabloları da görürüz.
 

   

Ancak bu tablonun (soldaki) modern dönemlerde çizildiğini de belirtmek gerekir.

Yine 19'uncu yüzyılda İngilizler tarafından çizilmiş olan Osmanlı armasında ekseriyetle sol kısımda betimlenen Yeşil bayrak, haritanın batısı yani sol kısmındaki Rumeli'yi simgelediği için sol kısıma konulurdu.
  

 

II. Mahmud döneminde Statü Sarıkları kaldırılmış ve devlette tek tip fes resmiyeti getirilmişti ve devlet dairelerinde Padişah'ın portresi ve tek tip Türk bayrağı zorunluluğu gibi ıslahatlar sonrasında bu bayrağın da resmi kullanımı azaldı ve yerini al bayrağa terk etti.

Meşrutiyete giden dönemde vatan sevgisi, jön Türkler, İttihat ve Terakki dönemi zamanında da bayrak, belli belirsiz bir şekilde son dönemlere kadar varlığını korumuştu. 
 

 

Bu Meşrutiyet kartpostalında Rumeli Bayrağı yine arka planda yer almaktadır.

Yaygın bir cahil algısı olan "Abdülhamit'in Hilafet Bayrağı" ile alakası yoktur; çünkü ancak kesinlikle "Cihat Bayrağı" olarak sıkça kullanıldığı olmuştur.

Başıbozuk kuvvetlerinin de bu bayrağı kullanmasının ana sebebi büyük olasılıkla bu olmalıdır.

Seferde önde yürüyen bir sancağın "Cihat Bayrağı" olarak algılarda oturmuş olmasının da ana sebebi yine buna bağlanabilir.

Almanlar dahi, çizimlerinde Türkleri en sık gördükleri Yeşil Bayrakları ile sembolize etmiştir. 
 

 

Türk kıyafeti ile resmedilmiş kişinin Boşnak veya Bulgaristan Türklerinin giysisini giymekte oluşu bir tesadüf değildir.

Almanya'ya ve Avusturya'ya en yakın Türkler, onlardı. Enver Paşa ve Sultan V. Mehmet Reşat döneminde de bu Bayrağın Anadolu bayrağı ile birlikte yan yana dalgalanması, devletin iki coğrafi parçadan oluşan bütünlüğüne vurgu yapmaktadır.

Buradaki kırmızı ve yeşil bayrak, tesadüfi değil, vatanın iki yarısını resmeden bayraklardı. Tüm bu bayraklar o kadar güzel sahiplenildi ki, Osmanlı bölgeden ayrıldığında en mahrem ve dokunulmaz yer olan camilere asılarak korundu.

Esaret altındaki Müslüman halklar, milli aidiyetini resmi binalarda değil, dağlara taşlara asamadığı bu bayrakla camilerde yaşattı ve benimsedi.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtında Bulgaristan Deliorman'da şimdiki Tırgovişte yani "Eskicuma" şehrinde Türkiye'nin zafer sevinci ile coşan Türkler, cami minaresine yeşil ay yıldızlı bayrağı yine çekmişler ve ezanlar okuyarak kutlamışlardı.

Dönem, komünizm dönemiydi. Ve bu oldu. Bu bayrak o kadar özeldir ki, uzakta kalan hür vatandan ayrı kalmış evlatların, bayrağı düşmüş halkların mabetlerinde de olsa yaşattıkları bir bayraktır.

Günümüzde Üsküp'te, Saraybosna'da, Bulgaristan'da, Kosova'da, Makedonya şehirlerinde, Sancak'ta ve Romanya'da görülür.


Birisi sizlere yeşil bayrağın manasını sorduğunda bunun "Rumeli'yi temsil ettiğini" söyleyebilirsiniz.

Zira bu bayrak, yayınlanmış bir standardı ve olmadan ve bir şekilde ilan edilmeden Rumeli'de özümsenmiş ve tüm bölgelerde Müslümanların simgesi haline gelmiş tek bayraktır.

Tüm Balkanlarda eski çeyiz sandıklarının işlemelerinde, beşiklerde ve kartpostallarda kalarak günümüze gelebilmiştir.

Çoğu yıkılmış, topa tutulmuş onca eser ve mabetten arta kalmış binlerce mabet ve minarede hala dalgalanan tek bayrak budur. 

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan on sene önce son derece zor şartlarda kurulan ve Bulgar yarışmacılığına karşı bir varoluş mücadelesinin sembolü olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin bayrağında da dikkat edilirse yeşil üzerine beyaz ayyıldız bulunmaktadır ve böyle olması da tesadüfi değildir.
 

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin bayrağı.jpg
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin bayrağı

 

Velhasıl yeşil bayrak, kayıp vatanın sembolü olmuştur. O kayıp vatan ise Türklerin Endülüs'ü olan Rumeli'dir.

Unutturmayalım ve yaşatalım. Mümkünse Ankara'daki Beştepe külliyesine de bir tane koyalım.

Hatıralarda yaşatılmayan coğrafyanın ideallerde de karşılığı olmaz. Sembolü olmayan idealler ise akıllarda kalmaz.

Çocuklarımıza bırakacağımız en önemli şey ise bir ülkü, bir idealdir. Kopan uzuv bedene dâhil olana dek nesiller geçebilir ancak bizden sonrasında şartlar günümüze göre çok daha uygun olabilecektir.

Her millet her asırda kaybetmez. Tarih, uzun bir bayrak yarışıdır ve bayrağı bir sonraki nesle teslim ederken unutulan bir bayrağı da beraberinde vermemiz lazımdır.

Bu dünyada yapacağınız hiçbir şey yoksa da belki en anlamlısı bu olabilir.

Sizden sonraki nesle bir ideal vermek ve dedelerinizden alınanın sahibi olduğunuzu hatırlatmak.

Museviler binlerce sene sonra ülkelerine kavuşabiliyorsa yüz küsur sene beklemiş olanlar için de imkânsız yoktur.

Mümkün kılmanın birinci yolu da bilmektir. Bilmek, çalınanı geri almadan önceki en masum aşamadır.

Barışçıl bir milletin yapacağı en barışçıl şey de "bilmektir". 

Bu sebepten bir mefhumu bilmeniz için, bilincinize katkı maksadıyla yazıldı bu satırlar.

Selam ve saygılarımla hepinize iyi haftalar diliyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU