Kutsal olanı övmek; belki de antik dünyanın en bilindik ritüellerinden biri olmalıdır. Kadim insanlık tarihi boyunca ait olduğumuz toplumun iyi yahut kötü tüm değerleri övülmeye layık bulunurken, onu tenkit etme girişimde bulunmak cesaret isteyen bir durum olarak karşımıza çıkar.
Bu konuda cesaret örneği gösterebilen çok az toplum bulunurken, onların da kendi içlerinde yaşadıkları bu kaos tanrısal argümandan öteye gitmemiştir.
Tanrının bir vaadi olarak refah içinde yaşama arzusu çok kez çatışmaya yol açsa da; onun adına girişilen her türlü savaş yahut çatışma kutsal olarak anılır.
Antik İsrail halkının Yahova'ya olan inancı ve katı tabiiyeti tartışılmaz ölçüde öne çıkarken, karşılıklı bir anlaşma niteliğindeki halkın ekonomik açıdan refaha ulaşması da onun bir görevi olarak görülmekteydi.
Antik İsrail halkı bolluk ve bereketin Yahova'dan geldiğine inanırken, bu bolluğun temelinde ona yapılan ibadetler olduğu gerçeğini defaatle gündemine alır.
Hayvanların çoğalıp verimli bir hale gelmesi, tarım ürünlerinde cari fazla vermek de yine Yahova'nın vaatleri arasında yer alırdı.
Tarım toplumlarında yer edinen bereket olgusu Antik Yakındoğu ekseriyetinde her daim karşımıza çıkmıştır.
Özellikle Neolitik devrim öncesinde çoğu tarihçi tarafından da mutabık kalınan tanrının varlığının ispatlanamaz olduğu düşüncesi, tarım toplumlarının ilk devirlerini saf dışı bırakır.
İlk yerleşik hayata geçiş ve tarımın sürdürülebilirlik seviyesine ulaştığı dönemler dikkate değer bulunurken, bolluk ve bereketin temel kaynağının tanrı olduğu düşüncesi pek yaygın değildir.
Tarım toplumlarının iktisadi faaliyetlerinin düzensiz bir şekilde icra ettikleri erken dönemlerde, aynı şekilde elde edilen ürünün pazarlanması ve vergilendirilmesi gerilla usulü hareket eden eşkıyalar tarafından yapılmaktaydı.
Bu sürecin oldukça yıpratıcı olması hasebiyle bir pazar oluşturmak mümkün değilken, bolluğun yaşandığı bu süreçte pazarlanma sürecinde Yahova'nın müdahalesinin olmaması, İsrail halkı tarafından ağır şekilde eleştirilmiştir.
Kendi iaşesini kazanmak adına yapılan her türlü girişim tarım toplumlarınca oldukça sancılı bir süreci ihtiva eder.
Günü çıkarma hesabı yapabilmek bir yana aç kalınan günlerin ekonomik açıdan nasıl sonuçlar doğurduğu da eşkıyaların faaliyetlerinden anlamak mümkündür.
Bu devirlerde bir güvence teminatı altına girmek pek mümkün olmazken temel ihtiyaçların stoklanması ve dağıtımı yahut pazarlanması tek elden yapılmaktaydı.
Tekel bir ekonominin kime karşı sorumlu olduğu etik açıdan son derece eleştirilirken, bunu tanrı adına yapan tüccar müsveddeleri halktan oldukça uzak idiler.
Hal böyle olunca Yahova'nın aracıları toplumsal çatışmaları da beraberinde getirmekteydi.
Halkın Yahova adına yaptığı ibadetlerin karşılığı olarak onlara vadettiği refah seviyesi yüksek bir yaşam arzusu çokta yakın görünmemekteydi.
Mavera-i Ürdün ve Yakındoğu'da değişim:
Kim ne derse desin bugün hala devam eden ve tarım toplumları olarak anılan, hem Yakındoğu, hem Anadolu coğrafyasının en doğu bölgesinde hem de modern İsrail'in köy ve kasabalarında tarım ve hayvancılık devam etmektedir.
Eskiçağdan günümüze bu bölgede nelerin değiştiğine dair bir soru ile karşılaşmış olsak, şüphesiz modern sulama ve besicilik cevabından öteye verebileceğimiz bir yanıt bulabilmemiz mümkün değildir.
Bölgedeki değişmezliğin tek tarafı sadece tarım ve hayvancılık olmazken, değişmeyen belki de en önemli şey hala bolluk ve bereketin tanrı tarafından verildiği hususudur.
Bahsetmiş olduğumuz bölge antik devirlerden bu yana tüm kadim din, gelenek ve kültürü kendi içinde beslerken, olası tüm adetler ortak paydanın bir ürünü olarak karşımıza çıkar.
Antik İsrail halkının Yahova'ya olan bağlılığı yaptıkları tarım ve hayvancılıkta ahlaki değerlerinin ölçüsünü de aynı şekilde ortaya koyar. Onun adına çalışmak, her zaman ve doğru şekilde…
Maddi bir kaygı bir yana dursun, Yahova'yı her daim el üstünde tutmak halkın hali hazırda istediği bolluk ve bereketin de kaynağı idi.
Bu sebepledir ki, bu bilincin hakim olduğu bir toplumda Yahova'ya ulaşmak çokta zor olmasa gerek.
Olası yıkım, kıtlık ve verimsizlikte metanetlerini korumaları gerektiğini defaatle ifade eden Yahova çok kez bu yıkımı halkı cezalandırmak için de kullanmıştır.
Yahova halkına şu sözleriyle seslenmiştir:
Yoksul olup RAB'den korkmak,
Zengin olup kaygı içinde yaşamaktan yeğdir.
Sevgi dolu bir ortamdaki sebze yemeği,
Nefret dolu bir ortamdaki besili danadan yeğdir.
Huysuz kişi çekişme yaratır,
Sabırlı kişi kavgayı yatıştırır.«Süleyman'ın Özdeyişler 15:16-17-18
Yahova ekonomik refahı vadederken bile bu vaadine karşılık halkının ona ibadet etmesi, olası kıyımda şükretmesi ve ona karşı gelmemelerin öğütler.
Antik İsrail halkı özellikle erken dönemlerde bu vaadin kutsallığına inanırken ilerleyen dönemlerde bu kutsallıktan ayrıldığını da söyleyebiliriz.
Nitekim Yahova halkını refaha ulaştırma yolunda çok kez onları açlık ve sefalete sürüklediği gerçeği de Kitab-ı Mukaddes'te sık sık karşımıza çıkar…
Devam edecek…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish