Uyumsuz biri olarak Uyuyan Adam

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Textualites

Geçmişi referans alan hafıza, dünyanın şimdiki anında beliren görüntülerle kendini tanımlar. Fakat hafıza bu basit tanımlamanın kıyısından geçerken, zamanın edilgen geçişkenliğinden çok bireyin öz tarihine dönük bir sadakatten gücünü alır.

İmgeler ve kavramlar arasında sıkışan öz tarih, benliğin zihindeki kayıtlı alanlarına çekildikçe güncel yaşama yönelik birleşme, duyu ile aklın aynı anın içinde işlenmesiyle kodlar dünyayı.

Varoluşsal bir bollukla perçinlendiği gözlemlenen bireyin, bu bolluk içerisinde bocaladığı, yaşamı karşısına aldığı ya da yaşamın karşısına dikildiği de hafızanın bir sonucudur.

Ama bolluğu neşreden, hafızadan bahsedilmesini sağlayan da nesneler ve olaylar dünyasındaki imgelerin bireyin zihninde vücut bulmasıdır.

Ölümsüzlüğün insandan insana, kuşaktan kuşağa aktarıldığı, hakiki anlamını bulduğu, yaşamın devamını sağladığı bir yapı olarak ilerler hafıza. 


Nietzsche, 'Güç İstenci' kitabında, "Bellekle ilgili düşüncelerimizi gözden geçirmek gerekir. Bellek tüm canlı yaşam deneyimlerinde, kendi kendilerine düzene giren, karşılıklı eylemlerle oluşan, birbirleriyle mücadele eden, olguları basitleştiren, özetleyen ve pek çok birime dönüştüren canlı deneyimler yığınında bulunur. Burada mutlaka pek çok münferit vakadan bir kavram çıkardığımızda olana benzeyen içsel bir süreç vardır. Bıkıp usanmadan ikincil özellikler göz ardı edilerek temel olgular çekip çıkarılır, altları çizilir" der.

Bireysel düzeydeki hafıza, referansını elediği önemli olaylardan alarak şimdiki yaşamını kodlar. Kodlanan geçmişin önemli bir kısmı da dışarıda kalır.

Buradaki vahim olan durum, insanın genel hatlarıyla yüzleşmeme ve çabalamama acziyetinden doğar.

İnsanoğlu, ağırlık yükleyen tarihi olayların gölgesinde korku kültürüne büründüğünde, hafızanın sadece ve sadece işini kolaylaştıran kısmıyla ilgilenir.

Böylece önem derecesi yüksek, toplumun dönüşümünde yarar sağlayan birçok konu heba edilir. Nietzsche'nin hafızayı 'Güç İstenci' üzerinden yorumlaması, bilinçli bir tartışma yaratma amacındadır.

Hiç de uzak olmayacak bir ihtimaldir, çünkü hafızanın sadece biyolojinin konusu olmadığı gerçeğini göz önüne serer. 


Yazınsal süreçle iç içe olan sanatçıların, hatırlama aşamasında hafızanın yaralayan kısmını bir biçim olarak arka perdede seslendirdiği görülür.

Sanatçının kendi özyaşam bilincini, hafızanın bütünsel kısımları arasında ayrıştırarak anlattığı ya da başka bir yön tayin ettiği metinlerin arasında fark edilir.

Bunun bilinmesi için de, sanatçının özyaşam öyküsünün ne olduğuna dair donelerin de olması gerekir.

Farkındalık yaratma dışında, sanatçının tıkandığı, ilerleyemediği, baş edemediği meseleleri imgeler yoluyla anlatması kaçınılmaz bir durum olarak bizi karşılar.

Planlı ve arşive dayalı olan kısmından öte, sadece olayın belli bağlarını yaşamında sürdürdüğü gibi eserinde de dile getirir.

Bilinçli olarak esere aktarılan olaylar dizini, bir birey olarak sanatçıda kendiliğinden ortaya çıkaran, korkularını gösteren, telaşını açık eden, yüzleşmemesini topluma aksettiren doğal sürecin rengini gösterir. 


George Perec: Uyuyan Adam

George Perec, 'Uyuyan Adam' kitabında yalnızlığı şiar edinmiş, toplumdan kopuk bir bireyin ayrıksılığını temele alır.

Topluma ve dünyaya dair bakış açısı, dil ve yaşam tarzıyla birlikte kendine dönük içeriye genişleyen biricikliği temsil eder.

Toplumun ayna görevi, çarpan bir aynaya dönüşmesiyle karakter bundan sıyrılarak yaşamına yeni bir mevcudiyet kazandırır.

Hafızada topluma dair kodlanan her şey, romanın merkezine ve karakterin üzerine oturtulur. Yazarın, yaşamında geçmişe uzanan ağır olayların etkisi yoktur diyemeyiz.
 

George Perec.JPG
George Perec / Fotoğraf: El Pais

 

George Perec, Auschwitz'de annesini kaybetmiş, bunun hafızasıyla yaşayan bir insandır her şeyden önce. Felaketlerin anlatıları kadar felaketlerin hafızasıyla yaşamın akışında yer alır.

'Uyuyan Adam'da da bu hafızanın izlerine rastlanılır elbette. En can alıcı kısım da topluma dönük kayıtsızlık güçlü bir şekilde belirirken, hafızanın güç istenci de kendini iyiden iyiye kabul ettirir.

Aslında bu, Perec'in 'Şeyler' kitabındaki hiç yabancı olmadığımız genel benzer yanlarının denkliğine götürür.

'Uyuyan Adam', edebiyat tarihinin aykırı karakterleriyle yan yana duracak bir karşı çıkışla toplumun arasındayken toplumun dışına iter kendini: 

Çok mutlu bir parantez içinde, hiçbir şey beklemediğin, vaatlerle dolu bir boşlukta yaşıyorsun. Görünmez, duru ve saydamsın. Yoksun artık: Saatlerin ardından, mevsimler geçerken, zaman akarken, neşelenmeden, hüzünlenmeden, geleceksiz ve geçmişsiz, öylece, düpedüz, apaçık yaşayaduruyorsun, tıpkı sahanlıktaki musluktan damlayan bir su damlası gibi, pembe plastik bir leğende suya bastırılmış altı adet çorap gibi, bir sinek ya da istiridye gibi, inek gibi, salyangoz gibi, bir çocuk ya da bir ihtiyar gibi, bir fare gibi.


"Yapmamayı tercih ederim" diyen Katip Bartleby'in kayıtsızlık işlevi, her şeye karşı bir saldırı amacını güderken, 'Uyuyan Adam'da geri çekilme, etkisiz kalma ve kendini yok sayma üzerine kurulu bir amaç vardır.

Duran ve yaşamaya devam eden bir nesnenin, bitkinin seyrine dalan Uyuyan Adam, sorunsal bağlarını içe dönük tutarlılıkla yok eder.
 

 

Uygarlığa ve modern hayata yönelik bu karşı çıkış, kitlesel bir hınç değil, bireysel bir kabul görüş ve geçmişin hafızasına yönelik kavganın ortasına insanı koyarak netleştirir.

Netleşen 'Uyuyan Adam' değil, netleşen insan türünün felaketlerin doğuşundaki korkunçluğu ve dünya felaketini doğuranın ta kendisi olmasıdır: 

Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar âleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan başlama makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet.
 

 

Gönüllü sürgünlükten gönülsüz varoluşa merdiven dayayan bu geri çekilme, aynı zamanda doğası gereği başkalaşmış ve fark edilmeyen bir yönelime de götürür.

Aylak, yabancılaşmış bir ritimde görüntü vermiş olsa da 'Uyuyan Adam', düşkünlükle arzu edilen yaşamı ve güç istencine pencere açar.

Perec, günümüz modern hayatı ve bu hayatın akışında yaşayan insanları bir felaket imgesi olarak çizer. Uyuma hali ve uyuşuk hal, toplumdan sıyrılan uyanmaya talip bir karakteri haber verir: 

Artık sen dünyanın adsız efendisisin, tarihin üzerinde artık etki yapmadığı kişisin, yağmurun yağdığını artık hissetmeyen, gecenin gelişini artık görmeyen kişisin.


George Perec, sorgulayarak her şeyin ardında gizlenen hakikatleri bulmaya çalışırken, tarihin ve uygarlığın yıkıntılarını hafıza kritiğiyle süzer.

'Uyuyan Adam', tek başına bu uyuşuk hayatı seçmez, yavaş yavaş üstüne sinen geçmişin dağılmışlığıyla seçer. Yine uygarlık anıtının izlerine Perec'in müdahalesiyle karşılaşırız: 

Büyüklüğün, çektiğin acı nice örnek hikâyede yüceltiliyor. Nice Robinson'lar, Roquentin'ler, Meursault'lar, Leverkühn'ler... Ölmedin. Delirmedin... Düş gören bir adam gibi konuşmaktan vazgeç. 

Bak! Onlara bak. Oradalar, binlerce ve binlerce sessiz nöbetçi, hareketsiz Dünyalı rıhtımlar, kıyılar boyunca, Clichy Meydanının yağmurdan yıkanmış kaldırımları boyunca dikilip duruyorlar, okyanus hayalleri kurarak… 

Hayır. Sen artık dünyanın adsız efendisi, tarihin üzerinde hiçbir etki yapmadığı kişi, yağmurun yağışını hissetmeyen, gecenin gelişini görmeyen kişi değilsin. Sen artık ulaşılmaz, duru, saydam değilsin. Korkuyorsun. Bekliyorsun.


George Perec, 'Uyuyan Adam'a büyük bir felaketin tortusu altında kalmış, dünyaya ve insanlığa sorularla gelen bir karakterdir, diyebilir miyiz? Elbette diyebiliriz.

'Uyuyan Adam', can alıcı hatlarıyla yüksek perdeden olmasa da yavaşlayan, takılan ama belirli ölçülerde akışkan olan sorularla cevaplara kapı aralar.

Gündelik yaşam sıkışmışlığını, uyuşuk halini geçmişin ağırlığı altında alır. Yaşamla baş edememenin yolunu, yaşamın dışına kendiliğinden bir itilmeyle alan ve arkasında hala bilinmeyen sorular bırakan bir metin 'Uyuyan Adam'

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU