Destansı bir aşkın düşündürdükleri…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Görsel: YouTube

"Mem û Zin", "Zembilfroş", "Cebeli û Bınevş", "Heso û Nazê", "Siyabend û Xecê" Kürt sözlü edebiyatının asırlardır bilinen ve dilden dile aktarılan aşk destanlarından bazılarıdır.

Muhakkak ki benim bilmediğim, duymadığım başka aşk destanları da var. Dengbejlerin dile getirdikleri ölümsüz aşk hikayeleridir bunlar.

Mezopotamya'nın dengbej geleneğinin bir sonucu olarak özellikle uzun kış gecelerinde anlatılan aşk hikayeleri aynı zamanda Kürt toplumunun sorunlarını da en yalın şekilde satır aralarında da olsa dile getiren Kürt sözlü edebiyatının ölümsüz eserleridir. 

Bu ölümsüz destansı aşk hikayelerinin çoğu ne yazık ki yazılı Kürt edebiyatının gündemine yeterince gelmemiş, dengbejlerin dilinde asırlarca yaşayarak günümüze gelmiştir.

Bu destanların gerçek anlamda yazı ile tanışması Ahmedê Xanî'nin 1690-95 yıllarında dengbejler tarafından anlatılan "Mem û Zin"i Kürtçe kaleme almasıyla başlamış, kendi alanında bir çığır açarak Kürt edebiyatında bir ilk olmuştur.  

O tarihlerden çok sonra gerek Kürtçe, gerekse de Türkçe olarak bu aşk hikayeleri az da olsa kaleme alınmış, edebiyat dünyasında bilinir olmuşlardır.

Bu konuda Yaşar Kemal ve Mehmed Uzun'un dengbejlik geleneğini romanlarına taşıması aşk destanlarının dünya edebiyatının gündemine de girmesine neden olmuştur.

Bu destanların her biri en az Leyla & Mecnun kadar etkili, Romeo & Juliet kadar dokunaklı ve Kerem & Aslı gibi yakıcıdır.

Bu hikayeler aşkın sancılarını dile getirmenin yanında egemenlerin zalimane yönetimleri, yönelimleri de dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmişlerdir.

Tek başına iki karşı cins arasında yaşanan aşktan öte, yaşanmışlıkların sosyal boyutları da oldukça ciddi olarak ele alınmış, sözlü anlatımlarla nesilden nesile aktarılmış olduğu görülmektedir.

Kürt dengbejler sayesinde dile gelen bu destanlarda aile baskısı, ağa ve bey zulmü, yoksulluk, mir şiddeti ve nihayetinde devlet otoritesi aşkı ezen sistematiğin dişleri olarak anlatılır ve kavuşamamanın nedenleri destansı bir dille ifade edilir.

Anlatımlarda olağanüstü vurgular ,mucizeler dile gelse de işin özü  aşkın sarsıcı ve yakıcı yönüdür. 

Ben bu destanların çoğunu farkına bile varmadan duydum, dinledim, bir kısmını okudum. Yani bir araştırma yapmaktan ziyade yaşadığım coğrafyanın toplumsal hafızası ve sözlü edebiyatın güçlü olması nedeniyle doğal bir şekilde kulak aşinalığına sahip oldum.

Bunun için bir çabaya bile gerek kalmadı; zaten çarşı pazar, düğün dernek, tarla, bağ bahçe bu anlatımlar için doğal mekanlardı.  

Dengbejlerin, yaşlı insanların, mesel anlatıcıların olduğu her yerde destanlar doğal olarak dile gelirdi. 

İşte o destanlardan biri de "Siyabend û Xecê"dir. Ta çocukluğumdan beri duyduğum, çok kez dinlediğim ölümsüz bir aşk hikayesidir. 

Bugüne kadar defalarca anlatılmış, yüzlerce kez yazılmış, hatta filmi çekilmiş olan bu destanın köklü bir geçmişi var. Oldukça gerilerden gelen bir anlatım.

Hikayenin ne zaman ve nerede  yaşandığı da tam bilinmese de, olayın Serhat Bölgesi olarak bilinen Van dolaylarında geçtiği düşünülmektedir.

Keza bazı kaynaklar ise olayın Silvan yani Farkîn Bölgesinde geçtiğini ifade eder. 2

Daha farklı anlatımlar olsa da genelde yer ve zaman net değildir. 

Çocukluğunda duyduğum "Siyabendi û Xecê"nin aşkı yıllarca köy odalarında, bey konaklarında, mir divanlarında dengbejler tarafından söylenmiş, uzun kış gecelerinde yaşlılar tarafından anlatılmış, dilden dile aktarılarak günümüze ulaşmış bir Kürt destanıdır.

Tıpkı Batı edebiyatında şaheser sayılan William Shakespeare'nin yazdığı Romeo & Juliet gibi aşkları efsane olan iki çaresiz insanının yaşadıkları dile getirilmiş. 

Değişik yörelerde dile gelen anlatımlar  arasında nüans farklılıkları olsa da destanın ana konusu aynı kalmış.

Anlatan her yürek farklı yorumlamış, değişik şiirsel imgeler yüklemiş. Aşk kavramı da kişiden kişiye değiştiği için yüklenen anlamlar da zamanla farklılaşmış.

Bir dengbej meseleyi aşka dayandırmış, diğeri toplumsal yapıya. Biri ağaların zulmünü öne çıkarmış, bir başkası aşıkların direngen sevdalarını söylencesine mihenk taşı yapmış.

Buna rağmen öz değişmemiş ve aşk asırlardır dengbejlerin dilinde, ölümsüzlük notasıyla zamana karşı direnmiş, direniyor.

Farklı anlatımların hiç biri yanlış değil aslında. Bütün anlatımlar bir gerçekliği öne çıkararak, meselenin özünü arz ediyor.

Sanırım ben de aynı yöntemi izleyerek bu aşk hikayelerinin dokunaklı kısımlarını size aktaracağım.

Destanın aslına uygun anlatımlarının, ancak dengbêjlerin duru ve rafine edilmiş Kürtçeyle söylenen uzun stranlarda 3  bulanabileceğini belirtmem gerekiyor.

Hiçbir anlatım dengbejlerin anlatımının yerini tutmaz. Benim de yaptığım bir nevi çeviri sayılır. Bu nedenle biliyorum ki yazdıklarım dengbej anlatımları kadar etkili olmayacak ve bazı sihirli kelimeler dengbejlerin dillerinde kalıp, güzelliğini orada koruyacak.

Çocukluk yıllarımda annem, zaman zaman da babam anlatırdı bu hikayeyi. Sonra başka zaman ve mekanlarda hikaye anlatıcılarından da dinledim. 

O yıllarda modaydı sanırım. Evlerin duvarlarını süsleyen duvar halılarının dışında ucuz, pamuklu ince kumaşa değişik resimler basılır, basılan kumaşlar evlerin duvarlarını süslerdi.

İşte o resimlerden birinde yer alan boğa güreşçisini babam Siyabend'e benzetir, ve yiğit bir boğa güreşçisi olduğunu söylerdi. 

Doğrusu sonraki yıllarda Siyabend'in boğa güreşçisi olduğuna dair bir bilgi okumadım. Daha çok anlatımlarda güçlü birisi olduğu, karşısına çıkanları yıktığı ifade ediliyordu.

Yani Siyabend güreşçi olmaktan öte, günlük hayatın içinde kendini koruma güdüsüyle karşısındakileri yıktığı anlaşılıyor. Yani bu günkü bildiğim güreşçi değil, dağlarda yaşadığı için güçlü bir atletik bir bedene sahip. 

"Siyabend û Xecê"nin ne zaman bahsi açılsa babam Siyabend'ê Silifi derdi ve hikayesini kendi bildiği tek dil olan Zazacayla bize anlatırdı.

Yıllar sonra anladım ki babamın Silifî dediği, aslında Siyabend'in doğduğu düşünülen köyün adıymış. Bu nedenle de adı Siyabendê Silıvê olarak tarihe dipnot olarak geçmiş.

Hikayesi, yaşadıkları, gözü pekliği ve mertliği dilden dile aktarılmış ve aşkı halkın dilinde destanlaşmış. 

Anlatımlara göre Siyabend yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Daha çocukken anne ve babasını kaybeder, yapayalnız kalır.

Amcası bu durum karşısında Siyabend'i mecburen evine alır ve bir süre sonra da bakımı karşılığında kendisini köyün çobanı olarak görevledirir.

Amcasının yanında koyun gütmeye başlayan Siyabend, hem amcasının hem de diğer aile bireylerinin kötü muamelesine maruz kalır.

Gel zaman, git zaman bir gün koyunları güderken, dağdan yuvarlanan taşın, sürüden bir koyunun bacağını kırması, Siyabend'in hayatını değiştirir. 

Amcası otlattığı koyunun ayağının kırıldığını duysa kendisini fena dövecektir ve Siyabend de, amcasının belki de kendisini köyden kovacağını düşünmeye başlar.  

İçinde kovulma korkusu olduğu için Siyabend, koyun sahibine durumu anlatır, kayalıklardan yuvarlanan taşın koyununu yaraladığını söyler.

Durumu amcasına açmaması halinde, koyununa karşılık kendi ayağını kırabileceğini söyler. Koyun sahibi dediğini kabul etmez ve amcasına şikayet eder.

Amcası Siyabend'i sorgusuz sualsiz dövüp azarlayıp, hakaretler edince Siyabend koyun sürüsünü bırakarak köyün dışına kaçar ve bir daha amcasının evine dönmez.  

Siyabend geceyi köyün dışında, ağaç altlarında geçirmeyi düşünür. Amcası akşam olunca eve dönmediğini gördüğünde peşine düşer, korkutarak eve gelmesini sağlamaya çalışır.

Siyasebend ise amcasını görür görmez, oradan uzaklaşır,  Süphan Dağı'na sığınır.

Kısa zamanda dağlara uyum gösterip; doğadan beslenmeye, otla, avladığı hayvanlarla hayatını sürdürür. Bir gün dağ bayır gezerken, uyuya kaldığı bir ağaç gövdesinde bir rüya görür.

Rüyada  birisiyle güreştiği, ve güreştiği kişiyi yıktığı,  galip geldiği,  sonrasında da rakibiyle çok iyi dost olduklarını görür.

Bir süre sonra şaşılacak bir şekilde rüyası gerçekleşir. Etrafta gezinirken, köyün birinde  gençlerin güreşe tutuştuklarını görür. İzlemek için yanaşır.

Köylülerin güreşe davet etmesi üzerine en güçlü güreşçiyle karşılaşır. Herkes Siyabend'in yenileceğine kesin gözüyle bakar, güreş başlar ve Siyabend karşıdaki kişiyi yıkar, oyunu kazanır.

Bunun üzerine yenilen güreşçi bir süre önce gördüğü rüyasını anlatır. Anlattığı rüya Siyabend'in gördüğü rüyanın aynısıdır.

Bunun üzerine rüyayı her ikisi de hayra yorup, dost olurlar ve dağlarda birlikte yaşamaya başlarlar. Siyabend ve arkadaşı güçlü bir birliktelik kurup, özellikle ağa ve beylerin zulümlerinden kaçanlara kucak açar, zenginlerden alıp, fakirlere dağıtma yoluna giderler.
 

 

Yine böylesi bir günde Süphan Dağı dolaylarında dolaşırken, gözden uzak bir yerde kurulan derme çatma bir çadıra denk gelirler.

Çadırın hangi amaçla dağların arasında bulunduğunu öğrenmek için ziyaret eder. Siyabend çadırda yedi kardeşiyle yaşayan Xecê'yi görür görmez vurulur, kalbi yerinden sökülecekmiş gibi çarpmaya başlar.

Kimsiniz, nereden gelirsiniz diye sorduğunda Xecê hikayesini anlatır. Köyün ağasının kendisini zorla almak istediğini, bunu kabul etmediği için de köyden yedi kardeşiyle birlikte sürüldüğünü anlatır.

Bunun üzerine Siyabend de  amcasının kendisini döverek köyden kaçmasını sağladığını ve böylelikle tek başında dağlara sığındığını söyler. Kardeşleriyle tanışır ve ortak bir yaşamları oluşur zamanla.

Xecê de daha ilk günde Siyabend'i beğenmiş, gözlerinde ki sevgiyi, aşkı görmüş, karşılık vermiştir. İlerleyen zamanda Siyabend, Xecê'ye aşkını ilan eder, kardeşlerine söyler. Xecê ve kardeşleri beraberliğe onay verince Siyabend evlilik hazırlığı yapar.

Ancak Xecê'yi sürgün eden ağa olanları duyar, adamlarıyla çadırlarını basıp, Xecê'yi kaçırır, Siyabend'in arkadaşını da yaralar.

Akşam çadıra dönen Siyabend olanları görünce çılgına döner, arkadaşı son sözlerini söylerken hayatını kaybeder. Bunun üzerine Xecê'nin kaçırıldığı köye gizlice girer, yaşlı bir çiftin evine misafir olur.

Davul sesi,müzik köyde yankılanırken, Siyabend yaşlı çifte sorar :

Bu davul sesleri de neyin, nesi?


Yaşlı çift "Köyün ağası Xecê diye bilinen dünyalar güzeli kızla evlenecek" deyince Siyabend parmağındaki yüzüğü çıkarıp, yaşlı kadına verir, bunu hemen ağanın evindeki rehin olan Xecê'ye götürmesini söyler. 

Sen yüzüğü ver, o benim burada olduğumu bilsin ve kendisini kurtaracağıma emin olsun.
 

Siyabend-ve-Xecê-4.jpg
Görsel: YouTube

 

Düğün dernek sürerken, Siyabend bir yolunu bulur, ağayı can evinden, kalbinden okla vurur ve  Xecê'yi tutulduğu yerden alıp, yine dağların yolunu tutar.

Xecê'yle birlikte dağlarda bir yaşam sürdürmeye başlarlar. Günün birinde Siyabend, sevdiğinin dizlerinde uyurken, Xecê yanından geçen bir ceylan sürüsüne görünce, ağlamaya başlar.

Ağlayınca  göz yaşlarından bir damla Siyabend'in kapalı göz kapaklarına denk gelir ve aniden uykusundan sıçrar. Xecê'nin göz yaşları içinde görünce "Bir şey mi oldu, niye ağlıyorsun?" diye sorar.

Xecê "Bir şey yok, öylesine içim doldu ağladım, demin buradan bir ceylan sürüsü geçti, onları görünce ağladım işte" der.

Siyabend, sevdiğinin üzülmesine neden olan olayın açlık olduğunu anlayınca:

"Nereye doğru gittiler, bana tarif et" deyip, peşlerine takılır.

Dağların arasında, uçurum kenarlarında  sürüye denk gelir, en yaşlısını nişan alarak okuyla vurur, üzerine gittiğinde yaşlı ceylan son bir hamle ile Siyabend'i boynuzlarıyla iter.

Uçurumdan yuvarlanan Siyanbend bir ağaç dalının göğsüne saplanmasıyla ağaçta asılı kalır.

Siyabend'in geri gelmediğini görünce kaygılanan Xecê de kendisinin peşinden gider, uçurumdan bir inleme sesi geldiğini duyar, yaklaştığında bunun Siyabend olduğunu görür.

Ne yapar, ne eder sevdiğini uçurum dibinden çıkaramaz. Ağlar, dövünür, çığlık çığlığa kalır. Siyabend kendisini bırakmasını, yoluna devam etmesini istese de, Xecê kabul etmez, oda sevdiğinin peşinden kendisini boşluğa bırakır, aynı dalda, göğsünden yaralı olarak asılı kalır.

Hikaye burada biter ve denilir ki Siyabend û Xecê'nin mezarları başında her bahar iki gül biter, gülün arasında ise siyah dikenleri olan bir deve dikeni boy atar.

 

 

Kaynakça:

1 https://www.bernamegeh.com/siyabend-u-xece-destani/ 
2 https://www.kundir.net/siyabend-ve-xece-hikayesi/
3 Uzun ve manzum şeklinde söylenen ağıtlar, halk türküsü

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU