Rusya-Ukrayna krizinde bir yandan müzakereler devam ederken, diğer yandan savaş bir aydır aralıksız devam ediyor.
Savaşın ilk günlerinden itibaren uluslararası kamuoyunun aldığı pek çok kararla Rusya'nın bu haksız işgali kınanmış olsa da bu adımlar tek başına Putin yönetimini henüz durdurabilmiş değil.
NATO ve BMGK'nin Rusya'yı kınaması, Avrupa Konseyi'nin Rusya'yı üyelikten çıkarması, SWIFT sistemiyle ilgili atılan adımlar ve oligarklara yönelik yaptırımlarla Putin yönetimi köşeye sıkıştırılmaya çalışılsa da bu adımların tek başına henüz yeterli olmadığı görülmektedir.
Batı dünyasından farklı olarak Türkiye'nin tarihte pek çok kez izlemiş olduğu denge politikasını bu krizde de devreye koyması ise hem Türkiye'nin garantörlük rolünü hem de kolaylaştırıcılık noktasındaki önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Bu nedenle Brüksel'deki NATO zirvesi bu yönüyle hem Türkiye'nin bu süreçteki çabalarını NATO üyesi ülkelere anlatmak için bir fırsat hem de başta ABD olmak üzere Batı dünyasıyla yaşadığı sorunların da bir kez daha ele alınması açısından stratejik bir öneme sahiptir.
Zira Türkiye zirvede hem Rusya-Ukrayna krizindeki tutumunu net bir biçimde NATO liderlerine anlatma fırsatı elde edeceği için, hem de Türkiye'nin diplomatik girişimlerini ön plana çıkarma imkânı elde edeceği için önemli.
NATO zirvesi neden önemli?
Brüksel bu hafta sadece NATO değil AB ve G7 ülkelerinin liderlerine de ev sahipliği yapacak. Ancak özellikle NATO zirvesine ittifakın savunma alanında güçlendirilmesi konusunda atılacak adımların görüşülmesi hususunun damgasını vurması bekleniyor.
Önümüzdeki dönemde bölgede savaşla ilgili ne tür adımların atılacağına dair konuların da görüşüleceği bu zirvede NATO'nun askeri alanlarda caydırıcılık rolünün belirgin hale getirilmesi hususunun da ele alınacak konular arasında yer alması bekleniyor.
Zirveye ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın katılması Türkiye'nin sorunlar yaşadığı ülkelerle mevcut meselelerini görüşmesi açısından da önemli bir fırsat.
Zira Türkiye NATO liderler zirvesinde krizin çözümü için şimdiye kadar attığı adımları liderlere anlatırken bu hususları da gündeme taşıyabilir.
Türkiye'nin özellikle ABD ile ilişkilerinde son dönemlerde yaşanan sorunlar göz önünde bulundurulduğunda bu kriz Türkiye-ABD ilişkileri açısından bir fırsata da dönüşebilir.
Bu noktada Biden'la yapılacak görüşme F35, Patriotlar, S400, ABD'nin Suriye'de terör gruplarına yönelik yardımları, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, Ermeni meselesi gibi pek çok konuda yaşanan sorunların da yeniden ele alınması açısından bir fırsata dönüşebilir.
Aynı şekilde Türkiye'nin AB'ye üyeliğiyle ilgili olarak AB ülkelerinin takındığı olumsuz tavrın da gözden geçirilmesi açısından bu zirve önemli.
Bu nedenle Türkiye'nin NATO zirvesine mevcut gelişmeler ışığında avantajlı bir pozisyonda gittiğini söylemek mümkün.
Zirvenin sorunun barışçıl yollarla çözümü açısından da hayati bir öneme sahip olduğu söylenebilir.
Kriz çözülmediği sürece bu savaş Rusya ve Ukrayna'nın yanı sıra hem bölgesel hem de küresel çapta ciddi etkilere sahip olacaktır.
Bu nedenle Rusya Ukrayna savaşı hem bölgesel hem de küresel etkileri, özellikle de göç, Karadeniz'deki mayınlar, ekonomik ve enerji konuları nedeniyle tüm dünyayı da ciddi bir riskle baş başa bıraktığı için sorunun biran önce barışçıl yollarla çözümü elzem.
Türkiye savaşın en başından itibaren her iki tarafla iletişim halinde olduğu için tarafların hem kırmızı çizgilerini hem de nereye kadar taviz verebileceğini en iyi bilen ülkedir.
Bu da Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Türkiye sorunun kaynağını bilen bir Karadeniz ülkesi olarak arabuluculuk rolüyle de en aktif biçimde çaba sarf eden bir taraf olarak da öne çıkıyor.
Ayrıca gerek Antalya Diplomasi Forumu gerekse sonrasında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ilgili ülkelere yapmış olduğu ziyaretlerle de süreci yakından takip eden kolaylaştırıcı/arabulucu ve garantörlük yönüyle de stratejik bir noktada durmakta.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye bu zirvede tüm deneyimini ortaya koyarak savaşın barışa evrilmesi noktasında nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiğini tüm taraflara anlatabilecek bir pozisyona sahip olduğunu söylemek mümkün.
Bu nedenle NATO liderler zirvesinde Türkiye'nin girişimlerinin desteklenmesi yönünde bazı kararlar da çıkabilir.
Zirve aynı zamanda Türkiye'nin son dönemlerdeki artan jeopolitik ve jeostratejik önemini tüm dünyaya göstermesi açısından da tarihi bir fırsattır.
Rusya Ukrayna savaşı aynı zamanda NATO'nun kuruluşundan bugüne Varşova Paktı ve SSCB'nin dağılmasıyla birlikte adeta ilk defa konsolide olduğu bir döneme girmesine de vesile olmuştur.
Nitekim Fransa'nın "beyin ölümü gerçekleşti" dediği NATO'dan adeta küllerinden doğan bir NATO'ya dönüş yaşanmıştır.
Bu gelişmeler sadece NATO değil, AB ve BM gibi uluslararası kuruluşlar üzerinde bir takım etkiler de bırakmıştır.
Bu yönüyle savaş "beyin ölümü gerçekleşti" denen NATO ve diğer uluslararası kuruluşların da yeniden dirilişine vesile olmuştur.
Zirvede ayrıca askeri güvenlik mimarisinin yeniden inşa edilmesi hususlarının da gündeme gelmesi olası.
Bu noktada başta NATO olmak üzere AB ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından da önümüzdeki dönemde bazı yeni adımların atılacağını söylemek mümkündür.
Nitekim Almanya'nın silahlanma konusundaki adımları bu gelişmeler arasında ilk sırada yer alıyor.
Bu nedenle yeni dönemde dünyada yeni bir silahlanma yarışı sürecinin de önü açılmış bulunmaktadır.
Türkiye'nin Rusya Ukrayna krizindeki tutumu
Türkiye bu krizle ilgili ilk günlerden itibaren yapabileceği hemen hemen her şeyi yapmaya ve sorunu barışçıl yollarla çözmek adına ciddi bir çaba sarf etmeye devam ediyor.
Bu nedenle burada Türkiye'nin iki tarafla da iletişiminin olması hem kritik hem de hayati bir öneme sahip.
Batı ve AB ülkeleri Türkiye'nin iki ülkeyle de görüşebilmesinden övgüyle bahsediyor ve bu süreci desteklediklerini beyan ediyorlar.
Bu yönüyle Türkiye'nin arabuluculuk rolünün de olumlu bir şekilde Batıda karşılık bulduğunu söylemek mümkün.
Çünkü her iki ülke de Türkiye'nin Rusya Ukrayna savaşında barış için çaba sarf ettiğinin farkında bu nedenle mekik diplomasisini de bu olumlu sürecin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkün.
Bu noktada ilk etapta Türkiye her iki tarafla da yakından görüşen bir ülke olmanın vermiş olduğu avantajdan da yararlanarak tarafların nereye kadar ödün verebileceğini en iyi bilen ülkelerden biridir.
Türkiye, Rusya'ya yönelik BM yaptırımlarını uyguluyor ancak diğer yaptırımlar konusundaki sürece dâhil olmayarak bu hassas dengeyi sürdürmeye özen gösteriyor.
Bu nedenle NATO liderler zirvesinde hem Türkiye'nin bölgedeki rolü hem de müttefiklerin savunma anlamındaki kaygıları yeniden gündeme gelebilir.
Zirvede savunma sanayi konusunda işbirliği ön plana çıkabilir
Türkiye NATO üyesi bir ülke olarak savunma sanayine yönelik adımlar noktasında tam bir dayanışma bekliyor ve zirvede savunma sanayi sürecinin ne kadar önemli olduğunu da dile getirecektir.
Özellikle bu noktada Odessa'dan sürüklenen mayınların Türkiye'ye yönelik olası etkileri de son derece önemli.
Bu hususta gerekli tedbirlerin de alınmasının zaruriyeti gündeme gelebilir ancak zirveden bölgeye asker gönderilmesi konusunda somut bir adım çıkması beklenmiyor.
NATO zirvesinden olumlu bir sonuç çıkmaması halinde bu savaştan Rusya ve Ukrayna'nın yanı sıra en fazla zararı Türkiye ve Almanya'nın göreceği de unutulmamalıdır.
Türkiye savaş süresinde başarılı bir dış politika izlediğinden geldiğimiz noktada elinde oldukça güçlü kartları bulundurmakta.
Bu kartlar arasında Türkiye'nin konumundan, savaşın en başından izlemiş olduğu denge politikasına pek çok husustan bahsetmek mümkün.
Zirveden bir kınama kararı çıkma ihtimali olsa da somut bir sonuç beklemek zor gibi görünmektedir çünkü Batı dünyası sürecin en başından itibaren bölgeye asker göndermeyeceğini, hava sahasını kapatmayacağını adeta Ukrayna'yı Rusya'yla baş başa bırakacağını net bir biçimde ortaya koymuştur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish