Osmanlı Devleti'nin Afrika kıtasıyla olan bağları, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethine, 1517 tarihine kadar gider.
Bu tarihten sonra Osmanlılar Mısır'dan Fas'a ve güneyde Somali'ye kadar Kuzey Afrika'da önemli bir kültür mirası bıraktılar.
Günümüzde Özdemir Paşa'nın mezarının Eritre'de olması o dönemde Osmanlı Devleti'nin Afrika'yı Anadolu'dan ayırmadığının müşahhas delillerindendir.
Fakat Türklerin Sahra-altı Afrika ile olan münasebetleri daha dolaylı yollardan olmakla birlikte 19'uncu yüzyıla tekabül eder.
Güney Afrika'da Osmanlı mirası
Osmanlı Devleti'nin 1838 yılından itibaren Güney Afrika'ya tütün ve Ankara Keçisi sattığını biliyoruz.
Öte yandan 1834 yılında köleliğin kalkmasıyla seyahat özgürlüğüne kavuşan yerli Müslümanlar Hacca gitmeye başladıklarında Arap yarımadasında Osmanlı hilafetinin varlığından haberdar oldular.
Ümit Burnu'ndan Hacca giden ilk Müslüman Hasanüddin Efendi, Cape Town'a ayak bastığında bu denizaşırı seyahat gazetelerde haber olur ve kendisine ilk hacı olması sebebiyle yerel dilde Carel Pilgrim adı verilir.
Carel Mekke'yi, Medine'yi ve Osmanlı coğrafyasını Cape Müslümanlarına anlatır, yerli Müslümanlar Sultan Halife Mahmud'a camilerde dua ederler.
1856 yılında Güney Afrika'nın Port Elizabeth şehrinde bir caminin maddi imkanlardan ötürü tamamlanmaması yerli halkı yardım arayışlarına yöneltir.
İstanbul'a sesini duyurup Osmanlı Devleti'nden yardım istemek ve yardımın ulaşması ancak 1865 yılında gerçekleşir.
Yardım ulaştığında Osmanlı Devleti Ümit Burnu'na Ebubekir Efendi adında bir fıkıh profesörü yollamış ve orada bir okul açmıştı.
Ebubekir Efendi gelir gelmez havali Müslümanları hakkında genel durumu İstanbul'a rapor etmişti.
Port Elizabeth Müslümanları kıtanın ucunda onları düşünen Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han'a minnettar kalmış ve caminin ismini Mescid'ul Aziz koymuşlardı.
Güney Afrika'da Osmanlı hatırası: Mescid'ul Aziz
Port Elizabeth Müslümanlarının gayretleri ve Osmanlı Devleti'nin desteğiyle inşaatı tamamlanan Mescid'ul Aziz İngiliz sömürgesi Güney Afrika'da endişeye sebep olur.
Osmanlı Devleti'nin imajını zedelemek isteyen İngilizler 1882 yılında Mısır'ı işgal ederek bu faaliyetlere başlar.
İngiltere Başbakanı Gladstone'un Türkleri Anadolu'dan sürmek için kullandığı "Bag and Baggage" politikası her türlü düşmanlığı içeriyordu.
Osmanlı Devlet'ine isnad edilen Ermeni soykırım propagandalarının bu döneme denk gelmesinin bir sebebi de budur.
Afrika'da İngiliz sömürgelerinde çıkan gazetelerde Osmanlı Hilafeti aleyhine yayınlanan haberlerde Osmanlı imajının zedelenmek istendiği görülür.
1896 yılında İngilizler Port Elizabeth şehrindeki Mescid'ul Aziz mabedinin yeni yasalara göre beyazlara ait olan yerde bulunduğunu iddia ederek caminin yıkılmasına karar verirler.
Müslümanların büyük protestosuyla karşılaşan İngiliz sömürge idaresi, Müslümanlara para ödemeyi ve başka yerde cami yapabileceklerini teklif eder.
Başka çaresi kalmayan yerli Müslümanlar parayı alıp sahile daha yakın bir yerde daha fazla para toplayarak büyük bir cami yaparlar ve 1901 yılında tamamlanan camiye yine Mescid'ul Aziz adını koyarlar.
Anglo-Boer Muharebesi sebebiyle duruma müdahele edemeyen İngilizler bu defa olan biteni görmezden gelmek zorunda kalırlar.
Müslümanların sahip çıktıkları Mescid'ul Aziz böylece eski yapısını muhafaza ederek günümüze kadar ulaşır.
Geçen ay Port Elizabeth şehrinde ziyaret ettiğimiz Mescid'ul Aziz'in imamı Mevlana Riyaad Jappie, "121 yıl sonra bir Türk'ün camimizi ziyaret edip Türk bayrağı hediye etmesinden büyük mutluluk ve şeref duyduk" demişti.
Ulusal basında yer alan bu belge, iki ülke arasındaki münasebetlerin geliştirilmesinde önemli bir kaynaktır.
Port Elizabethli yerel tarihçi Yusuf Agherdin, 'Batı devletlerinin sömürmeye çalıştığı Afrika'ya o yıllarda yardım gönderen tek millet Türklerdi, minnettarız' dedi.
Eski tarihi dokusunu koruyan Mescid'ul Aziz mabedi, Osmanlı dönemi resmi yazışmalarında ve basınında yer almıştı.
Dünyanın ucunda Afrika kıtasının en güneyinde bir Türk hükümdarının ismini taşıyan bu caminin tüm ihtişamıyla halen ayakta durması, Türk milletinin Güney Afrika'da bile ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunun delilidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish