Dosya/Soruşturma: Döviz kurunun yükselişiyle butik yayınevlerini hangi sorunlar bekliyor? (3)

Mustafa Orman Independent Türkçe için Notabene Yayınlarından Mehmet Emre Battal, Notos Kitap'tan Semih Gümüş ve Epona Kitap'tan Tugay Kaban ile konuştu

Fotoğraf: Pixabay

Türkiye'de günden güne zorlaşan hayat şartlarının neredeyse etkilemediği hiçbir alan yok. Mukayese edilemeyecek kadar zorlu bir süreç, yeni sonuçlar doğurmaya devam ediyor.

Ama özellikle yayıncılık sektörü artan maliyetler nedeniyle birçok sorunla baş başa kalmış durumda.

Sürecin son yükselişle ilgisinin olmadığının da bilinmesi gerekiyor. Çünkü 5-6 yıldır bu sancılı süreci yaşıyor yayıncılık sektörü.

Dergiler ve yayınevleri kapanıyor. Kitap üretimi her gün biraz daha azalıyor. Baskısı biten bazı kitaplar basılmıyor.

Ancak satış garantisi olabilen kitaplara yayınevleri yöneliyor. Dışa bağımlı yayıncılık sektörü, ekonomik krizden üretimin, dağıtımın her kaleminden etkileniyor.

Bu henüz krizin sancıları, günden güne her şeyin daha da kötüye gideceği şimdiden belli. 


Özellikle devlet ve iktidar politikalarının yaşam standartlarını düşürdüğü yerde, itirazını devletten ve iktidardan yana kuranlar da var.

Bunun en bariz örneğini geçen gün yayın hayatına ara verdiğini söyleyen Dergâh dergisinin Twitter hesabından gördük.

Dergâh dergisi, Twitter hesabından, "32. cildimizin son sayısı olan Şubat sayımız çıktı. Maalesef okuyucularımıza üzücü bir haberimiz var: Bütün dünyada gözlemlenen kağıt tedarikinde yaşanan zorluklar ve içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla Dergâh dergisi yayınına ara veriyor" açıklamasında bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öncelikle kimseyi yanıltmamak adını şunu belirtmek gerekiyor: Dünyada kağıt sıkıntısı yok. Türkiye'nin dışa bağımlılığı nedeniyle, kağıt almakta sıkıntı çekiliyor.

İktidarı koruma refleksiyle yapılan açıklama, gerçekleri çarpıtmaktan öteye gitmiyor. Dünyada kağıt sıkıntısı varken, yalnızca Türkiye'deki yayıncıların bağırması da şaka olsa gerek Dergâh dergisine göre.

Böylesine köklü bir derginin insanları yanıltma yoluna gitmesi, üzücü bile değil. Çünkü hangi saiklerle bu açıklamanın yapıldığının farkında büyük çoğunluk. 


Yayıncılıkta yaşanan ve yaşanmakta olan dalgalanmalar okuru da ciddi bir şekilde etkilemektedir.

Okur, alım gücünün düşmesiyle birlikte kitap satın almaya haklı olarak yanaşmıyor. Hatta kendi aralarında kitap takası bile yapanlar var.

Tüm aşamaları düşününce her şeyin daha da zorlaşacağını görebiliyoruz. Fakat bu konuda çözüm önerisini sunabilecek kimse de yok.

Ne yayınevleriyle iletişime geçebilen devlet kurumları ne de yayıncılara yardımda bulunacığına dair beyanlar var. Bekleyip görmekten başka bir yol görünmüyor şimdilik. 

Soruşturmanın üçüncü bölümünde Notabene Yayınlarından Mehmet Emre Battal, Notos Kitap'tan Semih Gümüş ve Epona Kitap'tan Tugay Kaban soruları yanıtladı:

Soru 1: Öncelikle şununla başlamak istiyorum. Döviz kurunun yükselişiyle birlikte SEKA kağıt fabrikası sürekli gündeme geliyor. SEKA kağıt fabrikası 1998 yılında özelleştiriliyor, 2005 yılında ise bir şirketle birleştirilip kapatılıyor. Genel olarak kimse SEKA'nın üretim koşullarını, ne kadar kağıt ürettiğini, nasıl kağıt ürettiğini, kağıt kalitesini bilmiyor. Şunu söylemek istiyorum: SEKA kağıt fabrikası kapanmasaydı, Türkiye'deki yayıncıların kağıt ihtiyacını karşılayabilir miydi?


Soru 2: Yayıncılığın içinde olanlar, yayıncılığın sadece kağıt satın almakla kitap basılmayacağını iyi biliyor. Çünkü yurt dışından telif hakları satın alınmaya çalışıldığında da döviz kuru yine önümüze çıkıyor. Bu süreçte, yayımlamaya hazır olup da ertelediğiniz kitaplarınız var mı? Bu süreci aşmak adına bir planlamanız var mı? 


Soru 3: Öte yandan yayıncılığın devlet tarafından desteklenmediğini biliyoruz. Desteklenebilmesi için neler yapılabilir, ne tür bir destek çıkması gerekir, bununla ilgili beklentileriniz var mı?


Soru 4: Yayıncılığın dijitale geçiş yapması mümkün mü? Mümkün değilse nedenlerini sıralayabilir misiniz? Yayıncılığın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?


Mehmet Emre Battal: Yazarlar ve çevirmenlerden kesilen %17 gelir vergisi ve %18 KDV kaldırılmalı
 

Mehmet Emre Battal.jpg
Notabene Yayınlarından Mehmet Emre Battal

 

1-  Türkiye'deki kağıt sorunu karşılayabilir miydi? Bilmiyorum lakin, önemli bir bölümünü çözebileceğini düşünüyorum.

Türkiye'de neredeyse tüm basılan kitapların kağıtları yurt dışından geliyor. Doğrudan tamamen dışa bağımlı bir kağıt alımımız var. SEKA bu ihtiyacın tamamını karşılayamasaydı da önemli bir bölümünü çözerdi.


2-  Yani yurt dışından çevirmek üzere kitap alıyorsunuz, telifi dolar ya da euro olarak ödüyorsunuz. Bu masrafları, daha kitabı hiçbir işleme sokmadan önden ödüyorsunuz.

Dolar ve euronun artışı doğal olarak planladığınız, almayı düşündüğünüz kitapları, ya ertelemenize ya da basmamanıza yol açıyor.

Yayıncı kitabı almak için dışarıya telif verecek, çevirmene de telif verecek, kağıt fiyatı da yükseldi. Matbaada kullanılan boyasından makinesine kadar hepsi yurt dışından geliyor.

Buna bizim bir çözümümüz yok maalesef. Elimizden geldiği kadar bu şartlarda kitap yayımlamaya devam etmeye çalışıyoruz.
 

 

3-  T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, yerel yönetimler ve üniversitelerin kitap alım bütçeleri arttırılarak kitap satın alınmalı ve bu yolla yayıncılık sektörü üzerindeki maliyet ve finansman yükü hafifletilebilir.

Bunun yanı sıra, yazarlar ve çevirmenlerden kesilen yüzde 17 gelir vergisi ve yüzde 18 KDV kaldırılmalı, bu meslek gruplarının finansal kaygıları olmadan üretim yapmalarının önü açılmalı. 


4-  Aslında dijitale geçiş mümkün ve yavaş yavaş geçiliyor, lakin hala bugün bu kadar yaygın ve ulaşılabilir değil. Kitap okuma alışkanlıklarımız dijitale geçişi biraz zorluyor.

Biz kitaba dokunmak istiyoruz hala. Tabi bu kağıt vb. artışlar bizi önümüzdeki dönem dijitale geçişe zorlayabilir. 

Yayıncılığın geleceği maliyet artışlarından kaynaklı zor günlere doğru gidiyor. Kötümser olmak istemem lakin önümüzdeki süreçte çok fazla yayıncının kitap basamayacağı, birçoğunun bu piyasaya veda edeceği görünüyor.


Semih Gümüş: SEKA'nın yok edilmesi önemlidir, toplumsal bir suçtur
 

semihgümüş.jpg
Notos Kitap'tan Semih Gümüş

 

1-  SEKA kağıdını kullandığımız yıllarda da yayıncılık yapıyordum. SEKA'nın ürettiği kağıtlara bastığımız kitaplarımız oldu. O zaman da SEKA kağıtlarının çok kalitesiz olduğu konuşulurdu. Kitap kağıdı için söylenen "saman kağıdı" sözü oralardan çıkmıştır.  

Bir tek Dalaman fabrikasında üretilen kağıtlar biraz daha iyiydi, biz de Dalaman kağıtlarını arardık. İthal kağıt getirme olanağı da pek yoktu.

Ama şu var: SEKA'nın yok edilmesi önemlidir, toplumsal bir suçtur. Aradan geçen zamanda SEKA da yerinde durmayacak, teknolojisini yenileyecek ve kaliteli kağıt üretebilir hale gelecekti. Yok edildi ve bu fırsat kaçırıldı.

Bir de ben bugüne dek özel sektörün kağıt üretimini gündemine almamasını da onlar için bir akılsızlık olarak görüyorum. Kağıt altın değerinde bir mal, seksen milyonluk bir ülkede tüketimi çok fazla, yani çok karlı bir iş alanı olabilirdi. Demek ki onlar da göremedi bunu.


2-  Ertelediğimiz kitap yok. Ama yayımladığımız kitapları azaltmak zorunda kaldık elbette. Notos Kitap bir yana, ben büyük yayınevlerine bakıyorum, onların da her ay yayımladıkları kitapların sayısını çok azalttıklarını görüyorum. Kaçınılmaz bir durum bu.

Son iki yılda yayımlanan kitapların toplam adedi, yaklaşık yüzde 40 yakın azalmış. Bu çok büyük bir gerileme. Ne kadar çok "çok" sözcüğünü kullanıyorum; ama durum böyle. Sorun çok ciddi.

Üstelik dediğiniz gibi, 14 liralık dolar, 16 liralık euro ile yabancı kitapların yayın haklarını almak da zor, hatta olanaksız hale geldi. Gidiş böyle, kötü, tehlikeli, ülkenin kültür hayatında büyük gerileme demek.

Bizim Notos Kitap'taki stratejimiz, hiç değilse borçlanmadan işimizi sürdürmek ve ben de dahil az sayıdaki çalışanımızın ücretlerini, telif ve çeviri ücretlerini düzenli ödeyebilmek. En azından önümüzdeki bir yıl boyunca bunu yapabileceğimizi görüyoruz. Ama bu da ancak yerimizde saymamızı sağlayacak.
 

 

"Yayıncılar devletten karşılıksız destek beklemez. Ama devlet bugüne kadarki duyarsızlığını terk edip yayıncılık sektörüne bazı desteklerde bulunabilir"

3-  Yayıncılar devletten karşılıksız destek beklemez. Ama devlet bugüne kadarki duyarsızlığını terk edip yayıncılık sektörüne bazı desteklerde bulunabilir.

Yayıncılar Birliği'nin 2022 Acil Çağrısında neler yapılabileceği sıralanıyor. Kültür yayıncılığının girdilerinin dışa bağımlılıktan kurtulması için çaba göstermek, en düşük bütçeli bakanlık olan Kültür Bakanlığı'nın bütçesini artırmak, kütüphanelerin sayısını artırarak yayınevlerinden alınan kitap sayısını artırmak, ülke çapında kitabevlerinin açılması için teşvikler uygulamak, faizsiz kredi olanağı sağlamak gibi bir dizi destek yapılabilir.

Devlet bunların benzerlerini öteki sektörlere yapıyor ama yayıncılık, yani kültür sektörlerine yapmıyor. Pek dile getirilmiyor ama bence en önemli destek kültür alanında çalışan şirketlere uygulanan vergi oranlarını düşürmektir.

Biz otomobil demir çelik üretmiyoruz ama onlarla aynı oranda vergi ödüyoruz. Yayıncılık sektöründeki vergi oranı bence yüzde 5'lere kadar düşürülebilir ve bu devletin gelirlerini düşürmez. Bunda ısrarlı olmak gerekir.


4- Pek çok okur, "Basılı kitap yayımlamak bu kadar zorsa, artık dijital kitaplar ve dergiler yayımlanabilir" diyor, sosyal medyada böyle görüşler öne sürülüyor.

Bunun aslı yoktur. Nedenlerini şöyle sıralayabilirim:

Notos Kitap hemen bütün yayınlarını e-kitap ve e-dergi olarak hemen hazırlayıp satışa sunuyor. Ayrıca bir de sesli kitaplarımız ve dergilerimiz var. Bunların toplam satış içindeki payı çok küçüktür.

Artması da kısa vadede beklenemez. Çünkü e-kitap okuyucu cihazlarına sahip olan okurların sayısı çok az. O zaman e-yayınlar ne kadar satılacak, dolayısıyla ne kadar okunacak.

Bunların dışındaki dijital kitaplar ve dergilerin satışında da benzer bir durum var. Nerede okunacaklar. Dijital yayınlara web üstünden kolaca ulaşılamaz. Dolayısıyla onların da satışı çok sınırlı olacaktır.

Üstelik dijital olan işler istemez basılı olandan çok daha küçük bir fiyata satılacak. Dolayısıyla getirisi küçük olacak. KDV'si de hala yüzde 18.

Yani devlete ödediğimiz vergilerin sınırı yok. Üstelik aynı kitapları ve dergileri hazırlamak için aynı ekibe sahip olmanız gerekir, bu da zor.  

Ayrıca, bu ülkede internet üstünden kitaplara ve dergilere ulaşma olanağının da sınırları var. Ben bu ülkede yayıncılığın geleceği konusunda karamsarım.

Yaptığımız işin bütün girdileri ithalse, yabancıların kendi parasıyla 1 liraya yaptığı üretimi biz kendi paramızla 14 liraya yapabiliyorsak, artık neredeyse yapılamaz hale gelecek bir işi sürdürüyoruz.

Basılı kitaplar ve dergi yayıncılığı elbette sürecek ama zorlukla, bir birikim yapıp işinizi geliştirmenize fırsat vermeyecek biçimde, yani sürünerek.

Ben 41 yıldır kitap ve dergi yayıncılığı yapıyorum, bu işten hiç para kazanmadım ama dünyaya yeniden gelirsem gene yayıncılık yaparım. Çünkü seviyorum ve kitap ve dergi yayıncılığı yüksek kültür içinde yaşanıyor.

Bu ülkede yayıncılık işte böyle bir duyguyla yapılıyor. Ama bu duygu da ölmeye yüz tutmuş durumda. 


Tugay Kaban/ Epona Kitap: Yayıncılık alanı giderek arz ve talep doğrultusunda büyümezse yapılan hiçbir çalışma bir işe yaramayacaktır
 

Tugay Kaban.jpg
Epona Kitap'tan Tugay Kaban

 

1-  Şöyle düşünelim, ülkemizde nasıl ki bir tane demir çelik fabrikası yoksa, bir tane de kağıt fabrikası olamaz. Kağıt sadece kitap için üretilmez. Defterler, ilaç kutuları, mendiller ve hatta banknotlar kağıt üretim sisteminin farklı parçalarıdır.

Kitaplarımızı içerisine koyup göndermek için de mesela kartona ihtiyacımız var. Yani SEKA kapanmamış olsaydı da kağıt ihtiyacımızı karşılamaya yetmeyecekti. Çünkü nüfusumuz ve üretim seçeneklerimiz hızla çoğalıyor.


2-  Evet, bizim de yayımlamaya hazır olup ertelediğimiz kitaplarımız var. Bu süreci aşmak adına farklı seçenekleri değerlendirmeye çalışıyoruz.

Kitapyurdu'nun KDD yani PoD veya talep üzerine baskı sistemi kitaplarımızı okurlarımıza ulaştırmak için alan açan önemli seçeneklerden biri.

Bunun dışında e-kitap çalışmalarımızı -her ne kadar e-kitap şu anda ülkemizde belirgin bir şekilde işlevsel olmasa da- hızlandırmaya başladık. Kitaplarımızın seslendirilerek sesli kitap olarak sunulması adına da çalışıyoruz.

Elbette bütün bunların toplandığı asıl nokta ise kitap denilen şeyin insanlar nazarında önemli olarak görülmesi gerektiği. Yani kitap, okunmayacak bir şey olarak görülürse ve ülkemizde yayıncılık alanı giderek arz ve talep doğrultusunda büyümez ise yapılan hiçbir çalışma bir işe yaramayacaktır.

Bu sebeple de elimizden geldiğince okurlar ile yazarlarımızı gerek internet üzerinden gerek yüz yüze buluşturmaya ve edebiyatın, hayatın önemli bir parçası olduğunu göstermeye çalışıyoruz.
 

 

"Radyolar her şarkı için her çaldıklarında nasıl telif ödüyorlarsa kitaplar için de öyle olmalı"

3-  Ülkemizde ilk eser desteği adı altında hem yazara hem de yayınevine katkı sağlayan bir uygulama bulunuyor.

Mesela Fransa'da şöyle bir uygulama var: devlet basılan bir kitaptan ülkedeki kütüphaneler için toplu bir alım yapıyor.

Bu alım uygulaması bizim ülkemizde de kısmî olarak var. Fakat var olan uygulamaların yetersiz olarak görülmesi gerek. Çünkü kültür sürekli bunu gerektirir.

Fransa'da toplu kitap alımı yapılmakla kalınmıyor misal. Kitap kütüphaneye ulaşıyor ve diyelim ki beş okur, kitabı ödünç alıp farklı zamanlarda okuyorlar. Her okuma üzerinden o kitabın yazarına devlet tarafından telif ödeniyor.

Bizde böyle bir devamlılık yok. Oysa kitabın telifi bitmiş değil. Radyolar her şarkı için her çaldıklarında nasıl telif ödüyorlarsa kitaplar için de öyle olmalı.

Fakat kitap, genel olarak ülkemizde koruma altında olan bir şey değil. Kutsallaştırmaktan bahsetmiyorum. Hakkının verilmesinden bahsediyorum.

Devlet tarafından yayıncılık sektörüne birçok destek verilebilir ve bunların hiçbiri yeterli olarak görülmemeli.

Fakat en başta, kitabın ve nihayetinde kültürün önemliliği tıpkı aşı olmanın öneminin vurgulanması gibi çeşitli vesilelerle topluma aktarılmalı.


4-  Yayıncılığın dijitale geçiş yapması elbette mümkün. İkinci suale verdiğim yanıtta bunu elimden geldiğince işaret etmeye çalıştım.

Yayıncılığın geleceği hakkında ise çoğu zaman düşünmemeye çalışıyorum. Çünkü halihazırda ben bu soruları cevaplarken, aynı denizi paylaştığımız iki ülke savaş halindeler.

Elbette uzun ve kısa vadede kendi çalışmalarımız bulunuyor. Fakat yarının ne göstereceğini daha da çok kestiremediğimiz şu zamanlarda kültür ve sanatın önemli bir parçası olan yayıncılığın, her şey olması gerektiği gibi olursa, önemli bir konumda olacağına eminim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU