Dosya/Soruşturma: Döviz kurunun yükselişiyle butik yayınevlerini hangi sorunlar bekliyor? (2)

Mustafa Orman, dosya/soruşturmanın ikinci bölümünde Kutu Yayınları'ndan Alparslan Demir ve Vacilando Kitap'tan Mustafa Okumuş ile konuştu

Fotoğraf: Pixabay

Hayat pahalılığı, üst üste gelen zamlar, insanların gün geçtikçe zorluklarla boğuşmasına yol açtı ve yol açmaya devam ediyor.

Yayıncılık sektöründe de durum pek farklı değil. Döviz kurunun ani yükselişi ve inişi, şu anki kur rakamları yine de yayınevlerine derman olacak bir durumda değil.

Döviz 6,7,8 lira olduğunda da yayınevleri zorluklar çekiyordu. Şu anki kur hâlâ yayınevlerinin ensesinde gezinmekte.

Türkiye'de politik durum ve yerleşik kültürel algılar nedeniyle insanlar her şeyin bir anda iyiye gittiğini düşünüyor.

Bu noktada, kavramlarla yapılan her türlü eleştiri gerçekçi bir dönüşüm olarak topluma yansımıyor. Topluma bu durumun anlatılabileceği bir dil yıllardır oluşturulamıyor.

Hal böyle olunca da yayıncılık dünyasındaki kişiler de ancak durumun vahametinden haberdar oluyorlar. Yazarlar, okurlar, yayıncılar, editörler ve çevirmenler bu meselenin ne olup olmadığını biliyorlar.

Onların bilmesi bir işe yarıyor mu? Elbette yaramıyor. Bu çevrenin, yaşanan durumu kendi arasında paslaşmaktan öteye gitmiyor. 


Bugüne dönüp baktığımızda aslında değişen hiçbir şeyin olmadığını, piyasadakilerden anlayabiliyoruz. Kötü bir gidişatın hızı kesildi yalnızca.

Gidişat olduğu yerde duruyor. Dövizin en yüksek kurda olduğu günlerde kâğıt alanlar var, telif ödeyenler var. Piyasanın güvensizliği nedeniyle, matbaacılar, kâğıtçılar fiyat veremiyor.

Yayınevleri zararlarını karşılayacak bir sistemin içinde de değiller. Temelde kurulu olan büyük sermaye sahiplerinin istediği gibi at koşturduğu, istediği biçimde yararlandığı bir sistemin içinde yoksulun da, küçük ölçekli işletmelerin de kendilerinden başka sığınacak kimseleri yok.

Emeğin karşılık noktasında tıkanıp kaldığı, vergi yükünün her gün biraz daha insanların üzerine bindiği bir ortamda, hakkaniyetli bir mekanizmadan bahsetmek imkansız.

Ve bu durum yeni bir şey değil. Her şeyi olduğu gibi anlatmak ve bunu dile getirmek de o derece imkansız. Yerleşik bir kültürde, iktidar ve devlet kodlarına bağlı, kültürel alanla pek ilgilenmeyen insanların çoğunlukta olmasının bir sonucu yine karşımıza çıkıyor. 


Türkiye'de geçmiş zamanlarda ve son günlerde artış gösteren döviz kuruyla birlikte, her alanda yaşanan sıkıntı, yayıncılığa en tepeden büyük bir sıkıntı olarak inmiştir.

Döviz artışının yüksek bir seviyeye yanaşmasıyla, özellikle kağıt alımı, matbaa ve telif giderleri nedeniyle yayıncılık durma noktasına geldi.

Birkaç yayınevi bazı kitaplarda tekrar baskı yapmayacaklarını, bazıları ise artık kitap basmayacaklarını kamuoyuyla paylaştı. Üretim koşullarının içerisinde yer alan herkeste doğal olarak bir endişe de ortaya çıktı.

Sadece bugünün değil, yarının başat sorunlarına kapı aralayan kur artışı insanların işlerini kaybetmelerine bile yol açabilecek seviyeye ulaşmış durumda.

Yayınevlerinin kâğıt alımında yaşadığı sorun, ilk başta sadece kâğıtla çözülebilir gibi görünse de, çevirmenlerden editörlere kadar sirayet eden bir krizle karşı karşıyayız.

Çünkü, yurt dışı telif alımlarında dövizin yayıncıların karşısına çıkması, kitabın telif haklarının ödenemeyecek seviyeye gelmiş olması birçok çevirmenin işsiz kalması anlamını taşıyor.

Keza, yayınevlerinde çalışan editörlerin durumları da bu zincirleme sorunların arasında yer almaktadır. 


Döviz kurunun yükselişiyle birlikte kitap fiyatlarında, buna bağlı olarak zamlar gerçekleşti. Fakat kitapların zamanlanması bir çözüm yolu gibi görünse de aslında hiçbir sorunu çözeceğe benzemiyor.

Çünkü insanların alım güçlerinin giderek düşmesi, krizle boğuşması öncelikli bir alımın içine almıyor kitapları. Yüzde 200 oranında artan maliyetler; en yüksek yüzde 70-100 oranlarında yapılan zamlar yayıncılık dünyasındaki endişeleri daha da tetikliyor.

Elbette hepimizi saran bu ortamda, yalnızca yayıncılık değil, tekstil, gıda sektörüne kadar birçok alan bu durumdan etkilendi.

Tüm etkilerin birbirini sıkıştırmasıyla insanların psikolojik olarak yönelimlerini başka yere çekmekte ve gelecek kaygısını yüksek seviyede tutmakta. 


Türkiye Yayıncılar Birliği: Devlet, birçok sektöre uyguladığı gibi, yayıncılık sektörüne destek ve teşviklerini artırmalı

Yayın ve matbaacılık sektöründe yüzde yüz döviz ile satın alınan hammaddelerin temininde bile sorunlar yaşanmaya başladı.

Döviz kuru sadece küçük yayınevlerine değil, büyük yayınevlerini de aynı ölçekte etkiliyor, etkilemeye devam edecek.

Yayıncılıkta yaşanan sıkıntılara dikkat çeken Türkiye Yayıncılar Birliği, acil durum çağrısında bulundu:

Devlet, birçok sektöre uyguladığı gibi, yayıncılık sektörüne destek ve teşviklerini artırmalı, dövize bağlı olarak aşırı yükselen hammadde ve telif maliyetlerimiz için acil ek kaynak yaratmalıdır.

Kitap kâğıdı ve hammadde tedarikinde dışa bağımlılıktan kurtulmanın önlemleri alınmalıdır. Sektörde ağır kayıplara neden olan basılı ve dijital korsan yayın-dağıtımla mücadelede hızla sonuç alıcı adımlar atılmalı; dijital ‘pazar yerleri'ndeki korsan kitap satışının önüne geçilmesi için gerekli yasa güncellemesi acilen yapılmalı ve uygulanmalıdır.

Ülkenin her köşesinde kitabevlerinin açılmasını özendirici teşvikler getirilmeli, kitabevlerine belirli bir süre vergi ve sigorta muafiyeti tanınmalıdır. Kitabevlerinin, zincir perakende ve e-ticaret firmalarıyla rekabet edebileceği adil bir ticari ortam hızla düzenlenmeli, e-ticaret firmalarının uyguladığı yıkıcı indirimlere izin verilmemelidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Soru 1: Öncelikle şununla başlamak istiyorum. Döviz kurunun yükselişiyle birlikte SEKA kâğıt fabrikası sürekli gündeme geliyor. SEKA kâğıt fabrikası 1998 yılında özelleştiriliyor, 2005 yılında ise bir şirketle birleştirilip kapatılıyor.

Genel olarak kimse SEKA'nın üretim koşullarını, ne kadar kâğıt ürettiğini, nasıl kâğıt ürettiğini, kâğıt kalitesini bilmiyor. Şunu söylemek istiyorum: SEKA kâğıt fabrikası kapanmasaydı, Türkiye'deki yayıncıların kâğıt ihtiyacını karşılayabilir miydi?


Soru 2: Yayıncılığın içinde olanlar, yayıncılığın sadece kâğıt satın almakla kitap basılmayacağını iyi biliyor. Çünkü, yurt dışından telif hakları satın alınmaya çalışıldığında da döviz kuru yine önümüze çıkıyor.

Bu süreçte, yayımlamaya hazır olup da ertelediğiniz kitaplarınız var mı? Bu süreci aşmak adına bir planlamanız var mı? 


Soru 3: Öte yandan yayıncılığın devlet tarafından desteklenmediğini biliyoruz. Desteklenebilmesi için neler yapılabilir, ne tür bir destek çıkması gerekir, bununla ilgili beklentileriniz var mı?


Soru 4: Yayıncılığın dijitale geçiş yapması mümkün mü? Mümkün değilse nedenlerini sıralayabilir misiniz? Yayıncılığın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Dosya/soruşturmanın ikinci bölümünde Kutu Yayınları'ndan Alparslan Demir ve Vacilando Kitap'tan Mustafa Okumuş soruları yanıtladı:


Alparslan Demir / Kutu Yayınları: "Ne güzel kitap, ne güzel basarız" dediğimiz onlarca kitaba teklif bile veremiyoruz

1- Karşılayamazdı. Bunu hem yayıncı hem iktisatçı olarak söylüyorum. Yayıncı olarak söylüyorum; bu işe yıllarını vermiş matbaacılar SEKA kâğıdının ne denli kusurlu ve zor bir malzeme olduğunu hep söylerler.

İktisatçı olarak söylüyorum; varsayalım ki dünya ile yarışacak kalitede kitap kâğıdı üretmeyi başardık (ki o zaman çalışmalar başlasa meyvelerini ihtiyarlığımızda ancak toplayabilirdik) o zaman da dünya piyasasında zaten tedarik sorunu olan bu kâğıdı iç piyasaya düşük fiyatla satmak mümkün olmayacaktı.

Yani kâğıdın fiyatını Türkiye de İsveç de belirleyemez, global piyasa belirler. Bugün piyasada en çok Creamy (Enso) ve Holmen kâğıt kullanılıyor ve bu kâğıtlar okur için de yayıncı için de çok iyi kâğıtlar.

SEKA kâğıdı aynı Holmen kalitesinde bugün var olsaydı devletin de olsa özel de olsa ihraç etmeyi tercih edecekti, iç piyasaya da döviz endeksli verecekti. Değişen bir şey olmayacaktı. Bu SEKA iyi ki kapatıldı anlamına gelmiyor elbette.
 

alparslandemir.jpg
Alparslan Demir 

 

2- Yurt dışına doğrudan teklif verdiğimizde çok şaşırıyorlar. Garip geliyor çünkü. Yazar eser üretmiş, 30 TL'ye sattığınız incecik bir kitabın yüzde 8 telifinin karşılığı 12 cent yapıyor.

2 bin adet için avans ödeyelim deseniz 240 euro. Şaka yaptığınızı düşünen yayıncılar ve yazarlar oluyor. Ertelediğimiz kitaplar var da en çok almak isteyip dövizden dolayı teklif etmeye cesaret edemediğimiz kitaplar var. Beni en çok üzen şey bu.

"Ne güzel kitap, ne güzel basarız" dediğimiz onlarca kitaba teklif bile veremiyoruz. Aşılmasının tek çözümü liranın değer kazanması ya da yabancı yayıncının / yazarın / ajansın anlayışlı olması. Başka türlü küçük yayıncılar olarak ne yapacağız bilmiyorum.
 

 

"Gerçek anlamdaki kitabın, tamamen dijitalleşmesini yakın vadede mümkün görmüyorum"

3-  Kültür Bakanlığının ilk eser destekleri ve kütüphane alımları var. Bunlar küçük de olsa cansuyu oluyor. O yüzden devlet tarafından hiç destek yok demek yanlış olur.

Ama Türkiye dışında, özellikle AB ülkelerinin çeviri destekleri olmasa çeviri edebiyatın yaşaması güç olurdu gibi geliyor. Bugün Norveç, Slovenya gibi ülkelerden çeviri, matbaa, telif gibi geniş destekleri döviz cinsinden alabiliyoruz. Emekçi de hak ettiğini alıyor yayıncı da önüne bakabiliyor.

Devlet desteğinin yazar telifi ya da kitap satın almaktan öteye gidip doğrudan yayıncıyı destekleyecek modeller üzerine çalışması gerekir.

Yazar ve çevirmen teliflerinde ilk baskıda stopajı istisna tutsa, kâğıt ve matbaadaki vergilendirme yeniden gözden geçirilse, matbaalar için teşvikler ve destekler sağlansa ki yayıncıya uygun fiyat verilebilse, kâğıt krizi için uluslararası kuruluşlarla devlet masaya otursa…

Yapabilecek şeyler çok. Bir de bürokrasiyi azaltsa yahu. Şu bandrol alma süreci bile tamamen dijitalleşse yayıncının mesaisini azaltacak mesela, küçük gibi geliyor ama bazen zulüm oluyor o evrakları hazırlamak. 


4- Ben aynı zamanda sesli hikâyeler ve kitap özetleri sunan bir platformun kurucusu ve ortağıyım. Gerçek anlamdaki kitabın, tamamen dijitalleşmesini yakın vadede mümkün görmüyorum.

Sesli kitap revaçta evet ancak sesli kitabın matbu satışları artırdığı da biliniyor. Kitap her zaman var olacak, kâğıda dokunmak / koklamak romantizminin ötesinde başka bir şey bu. Okur, kitaba sahip olmak istiyor.

Bugün e-kitabın en yaygın olduğu ülkelerde bile dijitalleşmenin çok hızlı olmadığını çeşitli araştırmalar gösteriyor. Matbu yayıncılığın geleceği ise kalıp maliyetlerinden ve adetten bağımsız baskı yapabilen PoD (Print on Demand) sistemler.

Kitapyurdu'nun KDD girişimi gibi… Yayıncının depoculuktan, kargoculuktan, dükkâncılıktan kurtulması gerekiyor. Eser üretiyoruz, metin ortaya koyuyoruz.

Bunlarla teknoloji ilgilensin. Amazon'da binlerce başlıkta kitap hiç matbaa yüzü görmeden milyonlarca okura ulaşıyor. Türkiye'de de bu olacak, dijitalde de sesli kitap trendinin bizim Biryudumkitap gibi alternatif kitap deneyimleriyle yükseleceği çok açık. E-kitap için daha zaman var.


Mustafa Okumuş / Vacilando Kitap: İthal kağıdın yerli olana göre teknik üstünlüğü açıktır ancak bu ürünün Türkiye'de üretilmesi için siyasi iradenin de hiçbir şey yapmadığı aşikardır

1- SEKA'nın adı son dönemlerde sıkça anılıyor olsa da fabrikanın o dönemdeki mevcut şartlarıyla üretime devam etmesi ve yayıncılara o gün bile yeterli miktarda ve standart kalitede kağıt sağlayamazken şu an bunu beklemek pek de gerçekçi değil.

Açıkçası şu an ülkemizde yaşanan sıkıntının en önemli sebebi döviz kurlarındaki şiddetli artış. Zira dünya genelinde kağıt fiyatları artsa da biz kur etkisi ile bu artışı fazlasıyla şiddetli hissediyoruz.

SEKA, o günkü haliyle değil ama teknolojisini geliştirip, üretim kapasitesini artırarak günümüzde var olsaydı tüm problemi çözmese de matbaaların yayıncılara fiyat dahi veremediği şu ortamda belki yayıncılık sektörünü biraz rahatlatabilirdi. 
 

mustafaokumuş.jpg
Mustafa Okumuş

 

2- Yayınevini kurduğumuz gün uzunca üzerinde çalıştığımız bir yayın programımız vardı. Bu program doğrultusunda –arada elbette çok istediğimiz bir dosyayla karşılaşınca eklemeler yaparak- kitaplarımızı okura sunmaya devam ettik.

Telifini almak istediğimiz çok iyi kitaplar var. Ancak hiç kimsenin önünü göremediği bir ortamda bu telifleri almanın maliyetini bir kenara bırakın, maliyeti karşılayabilmemiz için okura kitabı sunmamız gereken fiyatlardan kitabı alabilecek okuru bulmanın zorluğunu ve hatta imkânsızlığını da düşünerek ertelediğimiz kitaplar bunlar.

Çözüm topyekûn bir düzelme ile sağlanabilir belki. Zira insanların ucuz ekmek için kuyruğa girdiği bir ortamda kültür-sanat faaliyetleri ister istemez hiyerarşik olarak en önemsiz basamakta konumlanacaktır.

Biz de elbette mecburen yayın programımızda bazı eksiltmeler yaptık, yapıyoruz. Önümüzdeki sisin dağılmasını ve yolu rahatça adımlamayı dilemekten başka elimizden gelen bir şey maalesef yok. 


3- Kültür-sanat üretimi mutlaka devlet tarafından desteklenmelidir. Kimi yayınevleri arkalarında büyük sermaye güçleri ile çalışsa da bunlar azınlıkta. Ülkemizde faaliyet gösteren birçok yayıncı bağımsız bir şekilde yoluna devam etmeye çalışıyor.

Devlet hemen her iş kolunda verdiği destekleri yayıncılardan esirgiyor. Yayıncılığın da bu kapsamda maddi bazı destekler alacağı bir sistem kurulabilir.

Dahası yayımlanan kitaplardan, kütüphane sayısı da artırılarak, devlet eliyle direkt alım yapılabilir. Bu yayınevlerini biraz da olsun rahatlatacak bir adım olur.

Şu an bu yapılıyor görünse de kitabı maliyetinin bile altına almaya çalışan bir sistemde bu yayıncılar için ideal görünmüyor. Daha pek çok çözüm önerisi sıralanabilir. Ancak maalesef bunlar akımdan geçerken bile fevkalade ütopik geliyor.
 

 

"Her şeye rağmen, hayatın en buhranlı dönemlerinde bile kültür-sanat bir umut, hayatın içindeki bir renktir"

4- Dijital yayıncılık, kağıt sıkıntısının giderek artacağı öngörüsü ile kaçınılmaz bir evriliş olacak yayıncılar için. Hatta öyle ki bu noktadan sonra okurla yazar arasında belki yayıncılar bile fazlalık olacak.

Halihazırda küçük denemeleri zaten görünüyor. Google kitaplar ile kendi kitabını direkt olarak okura ulaştırmaya çalışan yazarları görüyoruz. Bunun yayında bazı yayınevleri, özellikle sermayesi güçlü olanlar, e-kitap seçeneği de sunuyor son dönemlerde okura. 

Fakat dijital yayıncılık da masrafsız bir yol değil. Aradan yalnızca kağıt çıksa da yayıncılar için maliyet kalemlerinden birçoğu burada da olduğu gibi duruyor.

Bir e-kitabı birden fazla okurun okuduğunu, dahası bunun kolayca çoğaltılıp paylaşılabildiğini, ülkemizde insanların alım gücünün oldukça düşük olduğunu hesaba katarak bu paylaşımın da hayli fazla olacağını düşünüyorum. 

Mümkün değil diyemem ancak öncelikle geniş kapsamlı bir çalışma yapılmalı ve gerekirse bununla ilgili özel hükümler belirlenmeli. Şu an için ideal değil diye düşünüyorum.


Yeniliklere karşı da katı olunmamalı tabii ki. Sesli kitaplar, e-kitaplar da yayıncılığın bugününde tohumları atılan ve geleceğinde muhakkak olacak olan araçlardır.

Ancak basılı kitap daha uzun yıllar varlığını bir şekilde sürdürecektir. Ancak daha fazla yazarın yayıncıya ihtiyaç duymadan e-kitaplarla okurla buluşacağını da düşünüyorum.

Zira yayıncılar artık eskisinden de daha katı davranarak yayın programlarına yeni dosyaları ekleyeceklerdir.

Her şeye rağmen, hayatın en buhranlı dönemlerinde bile kültür-sanat bir umut, hayatın içindeki bir renktir. Daha güzel, sıkıntıdan çok, yeni yayın programlarını konuşacağımız günler diliyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU