Karadeniz çırpınırken Mezopotamya'da oyun var

Zeynel Karataş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

"Tanrının satranç tahtasına oturtulduğu yer neresidir" diye sorulsa tek cevabı Mezopotamya olurdu.

Aktüel, sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri hamle ve manevra zekalarının tanrıya atfedildiği coğrafya burasıdır.

Oyunun her hamlesi karşılıklı din/tanrı adına yapılır. Böylece cürümler, ne de kolay meşrulaşır.

Mezopotamya, bu oyunu sadece kendi içinde oynamadı. Tarih boyunca doğudan ve batıdan gelen her despot oyuncuyu karşıladı.  

Bu topraklar, duygu dünyasının tüm ekstremlerini iliklerine kadar yaşadı. Kini, merhameti, acıyı, coşkuyu; hiç kimse bu coğrafyanın insanları kadar suratın mimiğine işlemedi.  

Her bir müsabaka; deneyimlere, kültüre, inanca, düşünceye ortaklar kattı. Tüm oyunların her sonucu envanterin listesine eklendi.

Tanrı nerede miydi?

Kimin Tanrısı?

Hangi Tanrı?

Kim ne kazandı?

Kim hangi hakla?..

Bunlar, cevap anahtarı kayıp sorular… 
 

 

Bu coğrafyada oyunun kuralları "Gaza Mıraza/Göbekli Tepe" ile mi başladı bilinmez ama Sümerler başlangıçtaki sözü taşa çiviledi.

Hammurabi hukukun kalıbını çıkardı. Zerdüşt, inancı "kitabın en karasında" işledi.

Hz. İbrahim'den Hz. İsa'ya kadar aktarılan sufleler, oyunda zekânın kurnaz koridorlarını tıkayamadı.  

Ve son peygamber tüm zamanlara seslendi ve tahlilini ortaya koydu:

Huzur vermeyen hiçbir sistem ilahi ve insani değildir.

Sahte yönetimleri huzurunuz ile test edin.


Artık öğrenildi ki her oyun, şüpheler içinde zekânın her kıvrımını kullanır.

Kazanmak ve çoğalmak uğruna ustanın en sahtesi, arenadaki yerini alır.

İnanç, ideoloji ve tüm yönetim tanımlamaları bu ustaların elinde sadece birer malzemedir. 


Mezopotamya'nın en ihtişamlı yerlerinden biri 2150 metre rakımlı Nemrut ören alanıdır. Tüm gizemini hala saklayan bu Tümülüs; Doğunun (Perslerin) ve Batının (Romalıların) usta oyuncularına karşı gardını almış bir vaziyete bekler durur.

Doğu ve batı teraslarında satranç taşları misali konumlanmış tüm aktörler mağrur görevlerine talipler. Satranç oyun taşlarından farklı olan tarafı; Kral Antiochos Theos'un yanına tanrı Zeus'u da alarak tüm zekâlara meydan okumasıdır.

Tan vakti Güneşin muazzam doğuşu ile tüm hayatı güne sığdıran zirve, gurup vakti hikâyesini destanlaştırarak kızıla yazar.

Bu bitmez "döngü" her gün insanlığa dersini tekrar verir. Bu coğrafyanın müsabakaları agresiftir. Tüm oyunlar sonuç odaklı "Şah-Mat" üzerine kurguludur.

Sayısız mat olmuş şahların hikâyesi, taşların yeniden dizilmesi dışında farklı bir başlangıç doğurmamıştır. Tarafların tanrıyı kendi yanında zannettiği, taşların tekrar dizildiği bir başlangıçtayız.

Oyunun aktörleri belli olsa da sınırları kestirmek biraz zor. Taşlar siyah beyaz değil, karmaşık renklerden oluşuyor. Renkler anında taraf değiştirebiliyor.

Yeni olan bu tarz oyunu çok az kişi öğrenebiliyor.  Taşlar bazen Kuzey Afrika'da bazen Afganistan'da ya da Yemen'de diziliyor.

Bugün piyonlardan biri Karadeniz'in kuzeyinde kullanılıyor. Onlarca kültürü kıyısına taşıyan Karadeniz, yeni bir hamleye hazırlanıyor. 
 

 

Dünyanın her coğrafyası kendine has karakteri ile güzeldir. Doğanın tüm zenginliklerini çevresinde toplayan Karadeniz, yaşam için insanlığın gelecekte ki adresi gibidir.

Doğu-batı arasında önemli göçlere yurt olmuştur. 8 bin 350 kilometre kıyı şeridinde bağımsız 6 ülke bulunsa da 68 şehrin kurulduğu bir havzadır.

Bu şehirler ortak özellikler gösterse de dil, din ve kültür bakımından ayrışırlar. Farklılıkların çokluğu, uzak diyarlardan buraya dönük yaşanan göç, istila ve işgal hareketleriyle açıklanabilir.  

Karadeniz, tarih boyunca bu dinamik özelliğini kaybetmedi. Günümüzde Jeopolitik, stratejik konumu ile birlikte sahip olduğu enerji kaynaklarıyla yeni hesaplaşmaların başladığı bir arenaya dönüştü.  

O varyantını herkesle paylaşırken paydaşlar hesaplar içinde muharebeye hazırlanıyor. Bu yeşil coğrafyanın gerçek sakinleri daracık alanlarında dostça kalmayı öğrenmişler.

Ötelerden gelen sahiplenmişlerin doymazlığı bu havzayı huzursuz ediyor.  
 

 

Asya ile Avrupa'nın buluştuğu Karadeniz çırpınarak tüm çevresine hayat sunar. Birileri bu çırpınışı sadece kendine mahsus ister.  

Oysaki o, kendisine sığınanlara yetmiştir. Ancak bu defa hesap büyük, oyun başkadır. Komşu coğrafya olan orta doğuda şah çekebilmek için çevre hamlelere ihtiyaç duyulmuştur.

Bu hamlede kara gözlü, esmer tenlilerin çektiği acıyı renkli gözlü, açık tenliler de hissediyor.

Ortadoğu'da dayanılmaz acının çığlığı ile Karadeniz'in kuzeyinde ki çığlık, aynı nağmede birleşiyor.  


Okuduğumuz dünya tarihi içinde Karadeniz için etkin bir fikrin ortaya konulduğu söylenemez.  Geçer-göçer barbarların, Kafkaslarda bıraktığı acı Balkanlardaki ile aynıdır.

Zamanın güçlü toplumları, burayı arka bahçeleri olarak kullandı. Bu nedenle midir bilinmez, kıyı kuşağında yaşayan birçok etnik topluluğun dil ve kökenleri ispatlanamamaktadır.  

Eski Çağ boyunca Karadeniz; Roma, Bizans ve Yunan denizi olarak bilinirdi.  Bir dönem Slav denizi olarak da adlandırıldı.

1460 yılında Fatih Sultan Mehmet, Amasra'dan gördüğü manzara karşısında Karadeniz'in iyi bir arka bahçe olacağını anlamıştı.

Bir yıl sonra Rum Pontus Devletine son vererek bu coğrafyadaki hâkimiyetini ortaya koydu. Başta Kırım olmak üzere tüm kıyı alınarak, onlarca yıl içinde Karadeniz bir Osmanlı gölü haline geldi.

İbretlik bir şekilde Romalıların ve Yunanlıların esemesi mazide kaldı. Slav toplulukları ve Rusların yüzlerce yıllık şiddetine rağmen Türk ve Müslüman toplulukları azalarak varlıklarını korudu. 


Karadeniz kıyılarının yaklaşık yüzde 35'i Türkiye'nin, yüzde 36'sı Ukrayna'nın sınırlarında kalır.

Kuzeyin en stratejik kıyıları olan Kerç Boğazı ve Azak Denizi Ukrayna'nın, güneyin tüm kıyıları ve İstanbul Boğazı Türkiye'nin kontrolündedir.

Bu çerçevede bu havzada planlanan her çalışmada ve oyunda bu iki ülkenin en fazla etkilenmesi doğaldır.

Tarih boyunca birinde yaşanan dalgalanma ötekisini de sarsmıştır. Bu sarsıntıyı defalarca karşılıklı yaşadıklarını bilen bu iki ülke, çaresiz dayanışmaları yetersiz kalmaktadır.

Ukrayna'nın Rusya'nın hinterlandında kalmasına rağmen bağımsız kararlar alması "zaten olacakları" engelleme çabasıdır.

Savaş, işgal ve istila için her zaman mazeret vardır. Birilerinin güvenliği(?) ve bekası(!) için zayıfların yok olması gerekiyor.

Zayıflar, öldürmeyen acıların içinden güçlü çıkmasını bilmedikçe yok olmaya mahkûmdur.  


1940 Almanya'sının lideri Adolf Hitler, bütün dünyaya meydan okuyarak başlattığı 2. Dünya savaşı ile insanlığa en büyük acıyı yaşattı.

İnsanlık, evrensel bir barışın asla olmayacağını bir daha test etti. Bu savaşın şiddeti ve acısı o kadar büyüktü ki devletler olası 3. dünya savaşının mağduru olmamak için korkunç silahlar yarattı.

Zekânın tüm sınırları aşıldı. İnsanlık, hayal etmedikleri bir konforun içine sürüklenirken kendi kendini imha etmenin endişesini yanı başında taşıyor. 


Ruslar, Asya'nın soğuk steplerinden güneye doğru ilerlerken sadece önlerindeki komşu coğrafyaları tehdit ediyordu.

Şimdi tanrı/din adına savaşların bitmediği Mezopotamya'nın sıcağındalar.  Artık küresel güçleri tehdit ediyorlar.  Ustaların en sahtesinin tanrılarından da korkmuyorlar.

Akıbetin ne kadar zor geçeceği biliniyor olmalı ki 2022'nin Alman Lideri Olaf Scholz; 25.02.2022 tarihinde Rus Lideri Vladimir Putin'e savaşı durdurması için adeta yalvararak sesleniyor.  

USA'nın sahte vaatlerine ve tehditlerine kimse itibar etmiyor. Kenarda bekleyen Çin tehdidi, henüz oyuna dâhil olmadı. 


Biliniyor ki güçlü ülkelerin demokrasi veya barış adına bulaştıkları her ülke iflah olmamış, viraneye dönmüştür.

Herkesin bilip de yanlış yaptığı gerçek; mensubu olunan tarafın yanlışına kitlesel olarak tepki ve tavır göstermemesidir.

Kitlesel bu erdemli davranış sergilenmedikçe azınlıkta kalan narsislerin arzuları uğruna, yaşamın bir tarafı cehennem kalacaktır.

Oysaki az ve dara bakılmaksızın her kimlik kendi ikliminde cennetini yaşayabilir. Ütopya gibi görünen bu gerçeğe ne kadar umut bağlayabiliriz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU