Bazen düşünüyorum, karbonmonoksit soluyan bir uzaylı tür bizim memlekete inmiş ve insan kılığına girerek bu memleketi kendileri için yaşanır kılmaya çalışıyor olabilir mi diye...
Normalde devletin doğayı, doğal yaşamı korumak için tedbir alması gerekir. Bizde tam tersi oluyor, halk doğayı devlet kurumlarından ve yasalarından korumaya çalışıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Geçenlerde "Hayatın üstüne beton dökmek..." başlığıyla bir yazı kaleme almıştım ve Balıkesir'deki Burhaniye Belediyesi'nin zeytinlik bir araziyi İbrahim Tatlıses'in şirketine alışveriş merkezi yapmak üzere verdiğinden söz etmiştim.
Gelen tepkiler üzerine Burhaniye Belediyesi geri adım attı. Karardan vazgeçildi.
Biz buna sevinirken, merkezi hükümet el büyüttü ve kömür madeni sahası açmak üzere zeytinliklerin köklenebilmesine izin veren bir yönetmelik çıkardı.
Tüm dünyada termik santralleri kapatma, güneş enerjisi gibi doğayla daha uyumlu olabilecek alternatiflere yönelme gündemleri konuşulurken, mevcut iktidar sadece bizim için değil, tüm dünya için önem taşıyan zeytinlikleri yok etmeye çabalıyor.
Üstelik 1939'dan beri var olan zeytini koruma yasasına rağmen çıkarılan bir yönetmelikle!..
Zeytin neden korunuyor?
Neden ülkemiz ve tüm dünya için önemli?
Zeytinyağı sağlıklı beslenmenin sembolü. Geleneksel olarak zeytinyağı tüketilen coğrafyalarda kalp rahatsızlıkları en alt seviyede. Ortalama insan ömrü çok yüksek.
Ve dünyada zeytin yetişen alanlar çok sınırlı. Bu alanları korumak, insanlık açısından büyük önem taşıyor.
Lakin iktidarda böyle bir şuur yok.
Kıyılarda yazlık yapmak, otoyol yapmak, kömür çıkarmak, gündelik kâr için zeytinlikler yok ediliyor.
Daha önce otoyol için yüz binlerce zeytin ağacı kesilmişti. Manisa Yırca'da 2014'te kömür için binlerce zeytin ağacı hukuksuzca köklendi.
Şimdi çıkarılan yönetmelik buna yasal bir kılıf sağlamayı hedefliyor.
Biz nereye kadar savunabileceğiz ağaçları, nereye kadar koruyabileceğiz doğayı, bilemiyorum.
Bıraktım doğayı, insan yaşamını savunamaz hale geldik.
Geçtiğimiz yıl ağustos ayında yine Balıkesir'de Edremit yakınlarında Efe Tur'a ait bir yolcu otobüsü devrilmiş, 15 kişi hayatını kaybetmiş, 21 kişi de yaralanmıştı.
Bilirkişi raporu, otobüs firmasının kusurlu olduğu yönünde rapor hazırlamıştı. Zira tanık ifadeleri şoför yoldan gelmiş, itiraz ettiği halde yorgun vaziyette ve zorla tekrar yola çıkarılmış, dahası otobüsün arızalı olduğundan yakınmıştı.
Ve şimdi öğreniyoruz ki, Balıkesir Cumhuriyet Savcılığı bu kaza hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı vermiş!
Biz bu kazada Ayvalık'tan Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi bir kızımızı kaybettik. Ailesi, yakınları perişan oldu. Böyle 15 aile, 15 can...
Bu kaza sonrası otobüs firmasının ihmalinin bulunduğunu, ihmalinden de öte yorgun şoförü sefere zorlayarak suç işleğini ortaya koyan onca haber yapıldı.
Biz de burada "Can pazarı" diye yazdık.
Dahası ortada Jandarma Komutanlığı'nın teknik bilirkişiye hazırlatmış olduğu raporda Efe Tur firması yetkililerinin 'tali kusurlu' olduğu kanaatine varılmış...
Üstüne, takograflarda usulsüzlük olduğu tespit edilmiş.
Savcılık ise ortaya konan onca habere ve bilirkişi raporuna rağmen şirket yetkilileri hakkında kovuşturmaya yer bulamamış!
Böylelikle arızalı olduğu iddia edilen otobüsle, hastalanan şoförün yerine yoldan gelmiş uykusuz şoförü yola çıkaran şirket patronlarının sorumluluğu ortadan kalkıyor.
Bu ülkenin sıradan vatandaşlarının canı kime emanet peki?
Yok mu o canların bir önemi? Niye hep patronlar aklanıyor?
Konu patronlar olunca niye hafifletici sebepler bulunuyor hep?
Niye adalet ait olunan sınıfa göre işliyor?
İşte memleketin umumi manzarası böyle.
Sonra insanlar umutsuz, insanlar mutsuz diye çok "mühim" tespitler yapıyoruz.
Böyle bir ülkede umutlu ve mutlu olmak için deli olmak lazım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish