Yoksullaşma, prekarya ve kimlik siyaseti

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

İllustrasyon: Edwin Schmitt

Postmodernizm ve neoliberalizmin çağımıza damgasını vuran kavramlar arasında yer aldığını biliyoruz.

Malum neoliberal düşünce devletin piyasaya olan müdahalesinin asgari düzeyde olması gerektiğini savunmakta; postmodern düşünce ise farklılıkları, heterojenliği, çoğulculuğu ve yerelliği ön plana çıkarmaktadır.

Günümüzde sınıf yerine kimlik siyasetinin ön plana çıkmasını ve çalışan kesimin her geçen gün yoksullaşmasını bu iki kavram etrafında yorumlayabiliriz.

Öncelikle şu saptamayı yapmak yerinde olacaktır; küresel kapitalizmin hız kazandığı 1980'lerden sonra neoliberal ekonomi politikalarının dünyamızda egemen olmasıyla birlikte çalışan kesimin refahtan aldığı pay düşmüştür.

Peki, yoksullaşmasına rağmen çalışan kesimin neoliberal politikalara karşı güçlü bir muhalif tavır sergilememesi nasıl açıklanabilir?

Evet, postmodern zamanlarda sınıf tabanlı siyaset yerini kimlik siyasetine bırakmıştır ki dünya genelinde pek çok siyaset insanının kullandığı dil de kimlik siyasetini destekler niteliktedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Modern paradigmanın egemen olduğu dönemde bastırılmış olan kimliklerin kendilerini kamusal alanda ifade etmelerini mümkün kılması perspektifinden kimlik siyaseti olumlanabilir.

Yalnız, şu da unutulmamalıdır ki kimlik siyaseti aynı zamanda ekonomide var olan birtakım sömürü ilişkilerinin gizlemesini de mümkün kılmaktadır.

Gerçekten de 1980'lerden sonra dünyamızda neoliberal ekonomi politikalarının egemen olmasıyla birlikte çalışma yaşamındaki sömürü ilişkilerinin gizlenmesi adına kimlik siyaseti çok önemli bir işlev gördü.  

Öyle ki söz konusu sömürü ilişkilerinin sonucunda prekarya olarak adlandırılan yepyeni bir sınıfın ortaya çıkmış olmasına rağmen kamusal alanda tartışılan söz konusu sınıftan çok kimlikler olmaya devam etti.

Prekarya, precariousness (güvencesiz) ve proleratariat (emeğini satarak geçimini sağlayanlar) kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kavram.

Küresel kapitalizmin sınıf yapısında meydana getirdiği değişimlerle ortaya çıkan prekarya, sürekli iş güvencesi ve sürekliliği bulunmayan güvencesiz işlerde çalışan sınıfı ifade ediyor.

Prekarya, emek yoğun çalışan, mavi yakalı sınıfından çok, bilgi yoğun çalışan sınıfa ilişkin bir kavram olarak kullanılıyor.

Ekonomist Guy Standing 'Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf' adlı kitabında dile getirdiği prekarya kavramı ile işte bu güvenceden yoksun olarak çalışan sınıfı kasteder.

Peki, güvencesiz işlerde çalışan insan sayısı her geçen gün artarken ya da çalışan kesim gün geçtikçe yoksullaşırken işçi sendikaları ne yapmaktadır?

Refah devleti anlayışının egemen olduğu 1980 öncesi döneme ilişkin işçi sendikalarının güçlü konumu bilinmektedir.

Bu dönemde pazarlık gücü yüksek olan sendikalar çalışanların haklarını gözetmek adına önemli bir işlev gördüler.

Oysa küresel kapitalizmin olanca hızıyla devam ettiği, neoliberal ekonomi politikalarının ve kimlik siyasetinin ön plana çıktığı 1980 sonrası dönemde söz konusu sendikaların eski pazarlık ve çalışan kesimin haklarını koruma gücünü yitirdikleri aşikâr.

Öyle görünüyor ki, gerek çalışan kesimin yoksullaşması gerekse de güvencesiz işlerde çalışan yeni bir sınıfın ortaya çıkması hiç de tesadüf değil.

Bütün bunlar olurken olan bitene meşru zeminde güçlü bir tepki verilmemesi ise neoliberal ekonomi politikalarıyla birlikte yürütülen kimlik siyasetinin deyim yerindeyse işe yaradığını göstermektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU