Yaz sıcağı, çerçöp, rüzgârın toprağı süpürüp getirdiği aylar. Bir ağacın gölgesi olsa da nefes alsak. Bir yaprak kımıldasa da bize esenlik verse. Bir adam köye inse, haber etse, bir düğün var, bir dengbej lazım dese.
Ama hiçbiri olmazdı. Patosa attığımız ekinler, yavaş yavaş leğene düştüğünde, sıcaklık, ter bizi boğardı. Güneş, gökyüzünden yeryüzüne doğru inip kaybolmaya başlayınca, bir serinlik düşerdi.
Ahırın girişine bırakılmış kurnadan kana kana su içip harman yerine geri dönünce, kalabalık toplanırdı. Tenekeye doldurulan arpa, buğdaylar torbalara doldurulurdu. Biri de yorgan iğnesiyle torbaların ağzını dikerdi.
Radyonun saati gelmişti. Erimesin diye çıkardığımız piller, yeniden takılırdı. Radyonun anteni yukarı doğru çekilir, düğmesine basılırdı. Sessizlik çökerdi, ama hareketlilik devam ederdi.
Ağzı dikilen torbalar üst üste sırayla istiflenirdi. O sessizliği radyo bozardı. Köyün tek radyosu, köyü harman yerine toplardı. Çünkü o da bizim gibi Kürtçe konuşuyordu.
Egîtê Cimo'nun kavalından yükselen ses, üzgün yüzler, tütün saran eller, derine bakan gözler, bir ah getirip yüreğimize bırakırdı. Kaval ağlardı, biz kavalın gözyaşlarını dinlerdik. Bir acı dolaşırdı harman yerinde.
Sonra, acıklı kılamlar yerini halay çekeceğimiz kılamlara bırakırdı. Tütün saran eller, üzgün yüzler, derine bakan gözler neşeye boğulurdu. Hem kılama eşlik eder, hem torbaları doldurur, hem de bir yandan oynamaya başlardık.
Bir halay alıp başını giderdi. Bir kısa şenlik ve acı alayı dolaşırdı harman yerinde. Böyle anlatıyordu, tam olarak böyle anlatmadıysa da ben böyle anlatmak istedim yazın konuştuğum adamın söylediklerinden.
Egîte Cimo, kavalı ilk eline alıp dudaklarına götürdüğünde, nefesini derinden kavala üflediğinde, her şeyin buraya varacağından haberi yoktu.
Kavalın iniltisini kulaklarına misafir edenlerin de. Ama üflediği bir kaval değildi. Ermenistan'ın Erdeşir köyündeki sazlıklardan kestiği kamışla ilk kavalını yapmıştı.
Köyün en tepe noktasındaki evlerinin damına çıkardı. Kavalına nefesini bırakır, tüm köylü Egît'in derinden çalan kaval sesine koşardı. Toplanırlardı. Onu dinlerlerdi.
Egîdê Cimo'nun serüveni radyoyu dinlemekle başladı
Zamanının büyük bir bölümünü, kamıştan yaptığı kavalıyla geçiren Egîtê Cimo, köydeki damlarda bıraktığı izlerden sonra aradığı yolu radyo dinlerken buluyor.
Kürt halkının dinlediği radyo, sadece bir halkı değil, o halkın sanatçılarına da kapı aralıyordu. Egîtê Cimo, Irak'taki Kürtçe yayınların izini ararken ansızın Erivan Radyosu'nun sesiyle ayaklanıyordu.
87 yıllık ömrünün 35 yılını geçireceği radyonun kapısına dayandığında, kavalın piri olarak Kürtlerin kalbinde sökülmez bir sevgiyle kalacaktı.
Radyo, Kürtlerin şarkılarını, tarihini, tiyatrosunu, hikâyelerini dört bir yandan yasaklı Kürtlerin dilini, gün geçtikçe yaygın hale getiriyordu. Bu silinmez adımlar, arkasında başka insan hikâyeleri barındırıyordu.
Hikâye anlatanlar, türkü söyleyenler, tarih yazanlar, tiyatro oynayanlar, kendilerinin ve ailelerinin geçmişte hepsinin altında kaldığı yıkıntıyı da haberdar ediyordu.
Geçmiş, bugüne ve yarına taşınırken benzer acıları ortaya çıkarıyordu. Yüreklerinde saklı kalmış birçok heves ve amaç, doğup büyüdükleri memleketlerinin duvarlarında, kapılarında, pencerelerinde fısıldıyordu.
Onlar, pencerelerin, kapıların, duvarların fısıltılarını hafızalarında taşıyan büyüklerinin anlatılarıyla yaşanılan her şeyi yeniden canlandırıyordu.
O zamanlarda bir halkı uyandırmanın en önemli araçlarından olan radyo, hem kimliğin unutulmamasını hem de halkın uyanık kalması için önemli bir araçtı.
Yalnızca söyleyenlerin, anlatanların, oynayanların hikâyelerini halka duyurmakla kalmamış, radyo da halk arasında yeni hikâyeler doğurmuştu.
Radyo için yurt dışına çalışmaya gidenler, atını arazisini satanlar, her gece komşusuna bıkmadan gidenler, radyo aracılığıyla kaybettikleri akrabalarını bulanlar.
Egîtê Cimo, böyle bir radyonun kapısından içeri girmişti. Onu o radyoya götüren, kendi kendine söylediği cümle de şöyleydi:
Vay be radyo da Kürtçe konuşuyor ve bizim şarkılarımızı çalıyor.
Egîtê Cimo, Beşer köyünden kalkıp Erivan'daki radyonun kapısından içeri girdiğinde, onu memleketinden koparılıp Ermenistan'a sürgün gitmek zorunda bırakılan Celil ailesinin büyüğü Casimê Celil karşılamıştı.
Casimê Celil ve ailesi Erivan Radyosu'nun temellerini atarken önemli rol oynamıştı. Celil ailesi fertleri olarak Kürt tarihi, müziği, edebiyatı ve tiyatrosu alanında birçok önemli çalışmaya imza attılar. Şimdilerde Kürt kültürüne, tarihine dair eşsiz bir arşiv geride bıraktılar.
Egîte Cimo, o günü şöyle aktarıyor:
Ertesi sabah kalktım dosdoğru radyoya gittim. Kürtçe yayın bölümünün nerde olduğunu sordum, 'Kürtçe bölümü üçüncü katta' dediler. Gittim, kapıyı çaldım, rahmetli Apê Casim (Casim Amca) kapıyı açtı.
''Delikanlı, buyur gel.' (Gittim)
'Buyur, otur.' (Oturdum)
Dedim ki:
'Bağışlayın, ben müzisyenim. Ben buranın radyosundaki Kürtçe yayınları dinledim, mutlu oldum. Ben de müzisyenlik yapabilirim, saz çalabilirim. Benim müzisyenliğim de sizin işinize yarayabilir.'
Dedi ki:
'Buyur, biz de zaten senin gibi insanlar arıyoruz.' 1
Egîtê Cimo, 23 yaşında ayak bastığı Erivan Radyosu'nda Kürt coğrafyasının dört bir yanında yankılanan kavalının büyüsünü de insanların yüreğiyle tanıştırdı.
35 yıl boyunca çalıştığı Erivan Radyosu'nda, halkının acılarını ve yasak dillerini hatırlatmak için Casimê Celil ile birlikte köyleri bir bir gezdi, Kürt sanatına yeni sanatçılar kazandırdı.
Kürt sanatçılarının derin seslerini Kürt halkına duyururken, o da kavalın piri olarak onlara eşlik etti. Müzik öğrenimi gördü.
Öğrencileri oldu. Bunlardan biri de Kürt sanatçı Delîl Dîlanar'dır. Böyle hafızayı yerle bir eden bir yaşamın gölgesinde, Egîtê Cimo, Vodka Limon ve Kürdistan Kürdistan filmlerinde de oynadı.
Egîtê Cimo, 31 Ocak 2019'da 87 yaşındayken yaşama veda ettiğinde, kavalını da burada, Kürt halkının yanı başına bırakıp gitti.
1. Zeri İnanç, Erivan Radyosunda Kürt Sesi, syf.45
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish