2021 biterken 2022 başlarken: Ortadoğu'da olası gelişmeler

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Timothy A. Clary/AFP

2021 Ortadoğu için birçok açıdan yeni eğilimlerin yönünü gözlemleyebileceğimiz bir zaman aralığını işaretliyordu. Bölgesel (Ortadoğu) düzlemde makro gelişmeleri muhasebe ettiğimizde karşımıza bir dizi başlık çıkar.

Öncelikle, İsrail'de Likud lideri Binyamin Netanyahu'nun başbakanlık koltuğunu Değişim Hükümeti'nin kurulmasıyla bırakması. Bu yeni hükümetin en önemli göstergesi ise İsrailli Arapların siyasi özne olarak ulusal siyasette ilk kez yer almalarıydı. 

Bu bir nevi İsrailli-Arap çatışmasının İsrail sınırları içerisinde kontrollü sönümlenmesi için ilk işaret olabilir. Pek tabi bu gelişmeyi besleyecek olan bölgesel jeopolitiğin yeni düzeni olarak adlandırabileceğimiz Abaraham Accords'u da eklemek gerekiyor. 

İç siyasete özne olarak katılım İsrail'de Araplara uygulanan olağanüstü hal rejiminden çıkışın ilk ve erken belirtisi olarak görüyorum. İsrail'de bu hükümetle berraklaşan bir diğer önemli siyasi fenomen dindarlığın ve milliyetçiliğin sentezlenmiş politik temsilinin İsrail sağ siyasetinde ortak bileşen olduğunun doğrulanması. Yamina, Tikva Hadaşa, Şaş ve Likud Partileri'nde bu eğilim net bir biçimde görülüyor. Bu esasında küresel siyasal eğilimlerle de uyumludur. 

Milliyetçilik ve dindarlığın birlikte yükselen siyaseti, dünyanın çoğu yerinde siyaset yapmanın temel deseni haline geliyor. 

İsrail'de bu türden bir siyasetin yükselmesinin arkasında, merkez siyasetin sağ ve sol kanatlarının demografik dönüşümden ve sosyoekonomik yapıda görülen değişimden kopan bağları ve günceli yakalayamamaları yatıyor.

Fakat İsrail'de görülen bu eğilimler farklı kurumsallıklar ve değişen söylemler altında birçok bölge ülkesinde de görülüyor. Bu açıdan İsrail'de yaşananlar ve görülenler bir istisnai durumu işaretlemiyor.

Bir diğer konu ABD Başkanlığına Biden'ın gelmesi. Bu, İsrail merkezli Ortadoğu siyasetinde bir değişimin habercisi olacak mı sorularını akla getirdi. Biden yönetimi birkaç küçük ayarlama dışında Abraham Accords'u bölgenin yeni normali olarak kabul etmişe benziyor. Hatta bunu geliştirmeye dönük teşviklerde bulunuyor.

Ortadoğu 2022'ye ilerlerken bu normalleşmeye İran'ı da katmak istiyor. İran'ın Arap Baharı süresi ve sonrasında başarısız olan birçok devlette vekil güçleri ile nüfuz alanları yaratması kontrolsüz bir aşamaya evrildi. Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta ve Yemen'de sosyal ayrışmanın kritik yönünü temsil eden mezhepsel aidiyetler jeopolitikleştirildi. İran ile bu ülkelerin kurdukları ilişki diplomatik olağanlığın ötesine geçiyor. 'Devlet içinde devlet' diyebileceğimiz İran yanlısı yapıların varlığı, ilgili ülkelerin hem ulusal siyasetlerini hem de dış politikalarını felç ediyor. 

Bu noktada İran'ın mezhepsel/dinsel aidiyetlerini, manipülasyonunu aşacak ve etkisini azaltacak alternatif kimlik kanallarının/temsillerinin teşvik edilmesi bir sosyal mühendislik çabası da olsa gerekli görülebilir. 

Bu noktada ilk açılması gereken yarık Arap Şii kimliğinin güçlendirilmesi hatta otonom politik bir güç kazanmasıdır. 

İkincisi ise teritoryal/ülkesel milliyetçiliklerin teşvikidir. Her iki akım da İran'ın ulus-aşırı güdülemelerini seyreltecek ve zamanla onun karşısında duracak toplumsal hareketler olmaya namzettir. 

İran ve P5+1 ülkeleri arasında 2015'te başlatılan ve belli bir anlayışa evrilen nükleer silah edinimini engellemeyi hedefleyen müzakerelerin Biden yönetimince tekrar başlatıldığı görülüyor. 

Ortadoğu'da düzenin tesisi için İran'ın potansiyel bir güç merkezi olmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Çünkü amaç ülkeler arasında belli bir anlayış etrafında işbirliğinin ve koordinasyonun kurulması. Bu müzakereler eğer bu amaca matufsa hayırlı bir işe vesile olacağını söylemek mümkün.


'Arap Baharı'nın ivmelendirdiği toplumsal hareketlenmenin en uzun süren coğrafi alanı olan Suriye, çözülmesi gereken diğer bir sorun olarak öne çıkıyor. 

Çatışmalı coğrafyalarda kontrolü sağlayacak bir lider/elit inşası arayışlarını geçici bir çözüm olarak görenlerdenim. Bu noktada Suriye'de uzun süren çatışmayı bitirmenin temel ekseni bölgede oluşan yeni fikirlere, yeni düzene ve yeni toplumsallığa Suriye'nin elde kalan kurumlarını ve Suriyelilerin katılımını ve entegrasyonunu sağlamak olmalı.

Bu süreçleri kolaylaştıracak faydalı ve eşsiz bir enstrüman var: Arapça. Bölge halklarının ekseriyetinin aynı dili konuşması yeni milliyetçiliğin yayılımını ve eşitlemesini kolaylaştırabilir. 

Suriye'de yeni toplumsal konsensüsü demokratikleşme, sivilleşme ve çoğulculuk gibi kulağa hoş gelen fakat bölgenin tarihsel-toplumsal yapısında gerçekliğe karşılık gelmeyen idealler üzerinden kurgulamak hatalı bir tercih olabilir. 

Suriye'de esas sorun yerleşik yönetici elitlerle muhalif gruplar arasında bir konsensüsün sağlanmasında yatıyor. Tarafların süreç içerisinde askeri ve lojistik dengelemesiyle atılacak adımlar bir konsensüsün sağlanıp sağlanmayacağını sınayacak. Bu ise mevcut ideolojilerin ve değerlerin yenilenmesi etrafında kurgulanacak yeni ve kapsayıcı bir idari yapıyla mümkün olabilir.

Selefi, Baas, Etnik (Arap ve Kürt) ve İhvanist eksenlerde görülen toplumsal gruplaşmaların teritoryalleştirilmesi (ülkeselleştirilmesi) ve jeopolitik uzamlarının zayıflatılması odaklanılması gereken temel sorunlar öne çıkıyor.

Fikirlerin, değerlerin, ideolojilerin teritoryal sınırlılığın ülkesel olması bu açıdan çok önemli. Eğer bu başarılamazsa mikro-devletçiklerin (Hamidi, 2021) bu fikir, değer ve ideoloji kümeleri etrafında örgütleneceğini beklemek sürpriz olmayacak. 


Sonuç olarak 2022 yılı bölge ülkelerinin yeni düzene uyum çabalarının arttığı bir dönem olacak. Bu kolay bir süreç değil. Dışa açılma değil, içe kapanmanın hızlanacağı bir dönemdeyiz.

İçe kapanmadan kastettiğim toplumsal proje ve jeopolitik esneme olarak yerlicilik ve millicilik değil. Ülkelerde değişen toplumsallığı (demografi, ekonomi, eğitim ve sosyal yardımlar) yönetilebilir kılmanın bir gereği olarak altyapı çalışmalarına yönelmeyi kastediyorum.

Bu sebeple jeopolitize olmuş değerlerin, fikirlerin ve ideolojilerin teritoryalleştirilmesi (ülkeselleştirilmesi) yönetici elit bloklarının temel gündemi olacak.

Ortadoğu'ya 'gelecek olan' kitlelerin bilgeliğine dayalı demokrasi değil, yerli ama kozmopolit bağları kuvvetli, eğitimli teknik elit sınıfın desteklediği milliyetçilik ve modernleşmenin sentezlendiği bir tür teknokrasi olsa gerektir. 

 

 

İleri okuma için:

Hamidi, Ibrahim, Syria: Three 'Microstates,' Destruction, Circles of Hell, Asharq Al-Awsat, 29 December 2021.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU