Bu yıl, bağımsızlığının 30. yıldönümünü her zamanki gibi renkli gösterilerle kutlayan Türkmenistan Cumhuriyeti'nin 30 yılın sonunda geldiği noktayı üç kelime ile özetlemek mümkün: baskı, korku ve yokluk.
Kötü yönetim
1991'de Sovyetler Birliği dağılıp Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığa kavuşunca, bu ülkeler onları İslami kökenlerine dönmeye çağıran İslamcılarla, serbest pazar ekonomisine ve çok partili demokratik düzene geçmesi için teşvik eden Batı yanlısı laikler arasında kaldı.
Sonunda bu cumhuriyetler, iki tarafı da dinlemeyip kendi bildikleri yoldan gittiler. Böylece, içinde doğup büyüdükleri eski komünizmin katı dikta yönetimini örnek alarak, ülkelerini laik diktatörlüklere çevirdiler.
Dolayısıyla Türk Cumhuriyetleri bir iki küçük istisna hariç tek bir aile ve hanedan tarafından yönetilmeye, ülkenin tüm kaynakları da bu ailelerin keyfi için pervasızca harcanmaya başladı.
Bu ülkeler arasındaki en kötü örnek, Türkmenistan.
Bağımsız Türkmenistan'ın ilk Cumhurbaşkanı Saparmurad Niyazov, kelimenin tam anlamıyla kendini beğenmiş bir diktatördü.
Önce Atatürk'e özenerek, Türkmenbaşı soyadını benimsedi. Atatürk Türklerin atasıysa kendisi de Türkmenlerin başıydı.
Ardından ülkenin dört bir yanında caddelere, meydanlara, çiftliklere, su kanallarına, hatta ülkenin beş ilinden birine kendi ismini verdi.
1995 yılına gelindiğinde ülkede üç binden fazla yer, Saparmurad Türkmenbaşı ismini taşıyordu.
Aşkabad'ın merkezi parkına Türkmenbaşı'nın altın kaplamalı dev bir heykeli dikildi, doğum günü ulusal bayram günü ilan edildi.
Cumhurbaşkanı'nın yazdığı Ruhname isimli bir kitap ilkokuldan üniversitelere kadar tüm eğitim kurumlarında ders kitabı olarak okutulmaya başlandı. Ruhname artık Türkmenistan'da Kuran'dan sonraki en önemli ikinci kitap sayılıyordu.
Niyazov, kendini beğenmişlikte bir ara o kadar ileri gitti ki, ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarında sınavı geçmek için biyografisinin ezberlenmesi şartını getirdi.
Sonra takvimdeki ayların ve günlerin isimlerini değiştirdi. Sıradan insanlar olan rahmetli anne-babasının heykelleri yol kavşaklarına, meydanlara dikildi.
Şairler, ozanlar, ses sanatçıları Cumhurbaşkanını öven şarkılar yazıp bestelemeye ve söylemeye, tiyatrocular onun hayatını anlatan oyunlar sahnelemeye başladı.
2006 Aralık'ında Türkmenbaşı aniden vefat edince, halkta bir değişim beklentisi ve umudu oluştu. Ancak ülkenin durumunda hiçbir değişim olmadığı gibi, her şey sil baştan yeniden başladı.
Bu kez yeni Cumhurbaşkanı Gurbangulu Berdimuhammedov'un heykelleri ülkenin dört bir yanını sardı, onu övüp arşa çıkaran romanlar, filmler, tiyatro oyunları, tv belgeselleri ve şarkılar ortalığa saçıldı.
Tıpkı Türkmenbaşı gibi Berdimuhammedov da kendisinin üstün vasıflarının tarifi ve tasviri için ülkenin tüm sanat camiasını seferber ederken, doğum gününü dünya starlarının katıldığı olağanüstü törenlerle kutlamayı alışkanlık haline getirdi.
Her yıl Türkiye, Hindistan, Rusya ve ABD'den dünyaca ünlü şarkıcılar Berdimuhammedov'un doğum günü törenlerinde sahne alıyor.
Nitekim, Berdimuhammedov'un 2013 yılındaki doğum günü kutlamalarına Türk sanatçılar Mustafa Sandal ve Ziynet Sali'nin yanı sıra, dünyaca ünlü Amerikalı şarkıcı Jennifer Lopez de katılmış ve bir milyon dolar karşılığında ona Happy Birthday Mr. President şarkısını mırıldanmıştı.
Niyazov'dan dah genç ve daha atak bir insan olan Berdimuhammedov, yeni yetme bir delikanlı gibi gösterişe son derece meraklı bir lider.
Bazen elinde gitarıyla sahneye çıkıp şarkı söylüyor, bazen üzerinde askeri kıyafet ve elinde tüfekle Karakum çöllerinde atış yaparak Ramboculuk oynuyor, kimi zaman da bir spor salonunda bisiklet üzerinde giderken potalara basket atarak NBA oyuncularına özeniyor.
Küçük bir ülkenin tüm kaynakları tek bir kişi ve ailesinin keyfi için çarçur edilirken, yüz binlerce Türkmenistan vatandaşı ülkelerinde iş bulamayıp, karınlarını doyurabilmek, ailelerine onurlu bir yaşam temin edebilmek için Rusya, Türkiye ve zengin Körfez ülkelerine giderek en ağır işlerde çalışıyor.
Fakirlik ve ekonomik sefalet
Istanbul Sefaköy'de daracık bir apartman dairesinde tam 6 kişi yaşıyorlar, yedikleri akşam yemeği bulgur pilavı ve yeşil salatadan ibaret. Kurban bayramı olmasına karşın sofrada etten eser yok. Dairedekilerin hepsi kadın ve Türkmenistan vatandaşı.
2 yıldan beri Türkiye'de kaçak yaşayan Türkmen bayanların kimisi hasta bakıcı, kimisi hizmetçi, biri de çocuk bakıcısı olarak çalışıyor ve ayda 400-600 dolar arasında bir para kazanıyorlar.
25 yaşlarındaki çocuk bakıcısı Aknabat Gılıçdurdıyeva, son derece bitkin bir sesle "Abi, bana sekreter veya tercüman olarak bir iş bulamaz mısın, çocuk bakmaktan bıktım" diyor.
Aknabat Türkmenistan'ın Marı ilinden geliyor, ailesine her ay düzenli olarak para gönderdiğini söylüyor. Yüz ifadesi, Türkiye'deki köyünden kopup 2 bin 500 kilometre mesafedeki Münih'e yerleşen ve Unterföhring beldesinde belediye işçisi olarak çalışan Yozgatlı Yusuf Şahin'in durumunu andırıyor.
İkisi de gurbette omaktan mutsuz ve geride bıraktığı ailesini özlüyor. Hedefleri de hemen hemen aynı: biraz para biriktirip ülkelerine dönmek, ev bark sahibi olmak ve insanca bir yaşam sürmek.
Yusuf'un bilmediği ise 25 yıl önce ayrıldığı ülkesinin artık başka insanlara umut kapısı olacak bir düzeye gelmiş olması.
Türk makamlarının açıklamalarına göre, Türkiye'de çoğu Istanbul'da olmak üzere 300 bin civarında Türkmenistan vatandaşı kaçak olarak yaşıyor ve çalışıyor.
Bu insanları buraya sürükleyense, ülkelerindeki ekonomik sefalet ve fakirlik. Türkmenistan'ın yer altı kaynakları açısından son derece zengin olması veya Türkmen hükümetinin arka arkaya ilan ettiği dev inşaat projeleri -anlaşılan- fakirlik ve işsizlik sorununu çözmeye yetmiyor.
Zira kalifiye eleman gerektiren bu projelerde çoğunlukla yabancı işçiler çalışıyor. İnşaat konusunda özel bir becerisi ve deneyimi olmayan az sayıdaki yerli işçiler de maaşların azlığından ve yabancı şirketlerin kendilerini sömürdüğünden yakınıyor.
Türk inşaat şirketi Polymex'in bir projesinde çalışan Bayram adındak bir Türkmen işçi, Türk işçiler 1500 dolar maaş alırken kendisine sadece 200 dolar verilmesinden şikayetçi.
Bayram'ın bilmediği veya anlamakta güçlük çektiği şeyse, Türk işçilerin belli bir işte usta olması. Yoksa hiçbir şirket, 200 dolara yaptıracağı bir iş için 1500 dolar ödemek istemez.
İşsizliğin yol açtığı toplumsal sorunların başındaysa rüşvet geliyor. Adını açıklamak istemeyen bir Türkmen öğrenci, maaşlar yetmediği için insanların doğal olarak rüşvete yönelidğini ve artık Türkmenistan'da rüşvetsiz bir iş yapmanın hemen hemen imkansız olduğunu vurguluyor.
Ona göre, Aşkabat'ta Üniversiteye giriş için rüşvet tarifeleri 10 binle 30 bin dolar arasında değişiyor. "Bu kadar param olsa gider Harvard'da okurum" diyor.
Yurt dışındaki Türkmenlerin hayal kırıklığı
Atavatanlarının Rus esaretinden çıkacağı günü kuşaklar boyu sabırla bekleyen yurt dışındaki Türkmenler için bağımsız Türkmenistan Cumhuriyeti maalesef büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Çok iyi hatırlıyorum, 1991 yazında SSCB dağılınca, biz yurt dışındaki Türkmenler büyük bir coşkuya kapılmıştık. Zira, 100 yıl önce ata topraklarımızı işgal eden Rus İmparatorluğu çökmüş, Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığa kavuşmuştu.
Ama ertesi yıl Türkmenistan'ı ilk defa ziyaret edip dedemin köyündeki akrabalarımızı bulduğumda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ben, onların bağımsızlığa kavuştukları için sevinçten havalara uçmasını beklerken, onlar giden Rus ağabeyleri için yas tutuyorlardı.
Nitekim 70 yaşlarındaki bir Türkmen aksakalı, "Sovyetler Birliği'nin dağılması iyi olmadı, artık 70 yıl önce olduğu gibi hayatımızı kazanmak için yine feodal ağaların kapısında çalışmak zorunda kalacağız" demişti.
Ben onlara, bağımsızlığın ve hür yaşamanın erdemlerini anlatmaya çalışırken onlar Rus diyordu, başka bir şey demiyordu. 70 yıllık esaret, komünizmin beyin yıkama metotları ve kültürel asimilasyon öylesine çok şey alıp götürmüştü ki, onları tanıyamaz olmuştum.
Sonraki yıllarda yurt dışındaki Türkmenler, hem asırlardır özlemini çektiği ata vatanlarını görmek hem de kayıp akrabalarını bulmak için Türkmenistan'a akın etmişlerdi.
Afganistanlı Türkmen işadamları da Aşkabad'a gidip işyerleri açmışlardı, herkes coşku ve umut doluydu. Aşkabad'ın caddelerini dolaştırırken rengarenk geleneksel elbiseler giyen genç kızlar ve kadınlarla karşılaşmak, en önemlisi de sağdan soldan Türkmence konuşmalar duymak, herkesin bizin anadilimizde konuştuğunu görmek, insana büyük bir keyif veriyordu.
Ama bu mutlu başlangıç dönemi maalesef uzun sürmedi. Önce geliş-gidişler kısıtlandı, vize işlemleri zorlaştırıldı, ardından Aşkabad'da faaliyet gösteren Afganistanlı Türkmen işadamlarının işyerleri çeşitli bahaneler ve ağır vergilerle kapatıldı.
Mesela, Türkmenistan'da şehirlerarası otobüs işletmeciliği yapan bir işadamımıza, bir aracı hafif bir kaza yaptığı için 80 bin dolar ceza kesilmişti. Oysa aracının yol açtığı hasar 200-300 doları geçmezdi ama buradaki amaç, firmanın batırılmasıydı.
Serbest Pazar ekonomisine ve rekabete alışık olmayan Türkmenistan makamları sık sık "Yabancılar gelip bizim zenginliğimizi götürüyor, ülkemizi yağmalıyor" diye şikayet ediyordu.
Bir kez Aşkabad havaalanında, gümrük memurları, pazardan aldığım çantamdaki birkaç hediyelik halı çantaya el koymuşlardı, "Siz yabancılar servetimizi malımızı alıp götürüyorsunuz" demişlerdi.
"Ama ben bunun için dolar saydım, ayrıca bunların satılması sizin için iş ve ekmek demek, anlamıyor musun" dediğimde gümrük memuru, yabancı bir dilde konuşuyormuşum gibi yüzüme aval aval bakmıştı.
Baskı ve korku
Dünya medyası bugün Türkmenistan'ı sık sık dünyanın en baskıcı rejimi Kuzey Kore ile karşılaştırıyor. Karşılaştırma boşuna değil.
Zira Berdimuhammedov'u hararetle alkışlayanlarla Kim Jong-Un'u alkışlayanlar, mimiklerinden el kol hareketlerine kadar birbirlerine öylesine çok benziyorlar ki, insan diktatörlerin korkuyla elde ettikleri saygıdan tiksinirken, onların karşısında tirtir titreyen kabalalıklara da acımadan duramıyor.
Berdimuhammedov yönetimi Türkmenistan'da öylesine bir baskı ve korku ortamı oluşturmuş ki, Türkmenistan vatandaşları bırakın yurt içini, yurt dışına çıktıklarında bile rejim aleyhine tek kelime söz edemiyor, hatta uluslararası konferanslara katılan Türkmen bilim insanları Türkmenistan'dan söz açıldığında son derece ihtiyatlı davranıyor, yanlış bir şey söylemekten ödleri kopuyor.
Rejimi biz eleştirdiğimizde de bir yorum yapmak yerine acı acı gülümsemekle yetiniyorlar. Bir süre önce Istanbul Zeytinburnu'nda görüştüğüm Türkmenistanlı bir yazar, bana iletişim bilgilerini verirken telefonda konuştuğumuzda "Adını söyleme, siyasetten tek kelime konuşma, WhatsApp mesajlarına dikkat et" diye özellikle ricada bulunuyor.
Aklıma gelen "neden" sorusunu ben söylemeden o yanıtlıyor:
Yoksa beni yakarsın.
Bağımsızlığın ilk yıllarında Türkmenistan'da işsiz gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan Ağzıbirlik adında muhalif bir grup ortaya çıkmıştı.
Sonradan buna, işten kovulan büroktarlar ve bakanlar da katılmıştı. Türkmenbaşı muhalif aydınların bir kısmını tutuklayıp hapse atınca diğerleri önce Moskova'ya kaçtı, oradan da AB ve ABD'ye iltica ettiler.
Muhalif gruba katılan iki eski Türkmen dışişleri bakanından biri İsveç'te sürgünde, diğeri hapiste hayatını kaybederken eski Ankara büyükelçisi Hanamov Viyana'da, gazeteci-yazar Akmuhammed Velsapar ise Stockholm'da yaşıyor.
1990'lı yıllarda Rus gazetelerine yazdığı zehir-zemberek yazılarla Türkmenbaş'ının ipliğini pazara çıkaran Velsapar, cesur bir gazeteci olduğu kadar usta bir yazar da.
Onun Türkmenistan'daki şu anki siyasi durumu hicvettiği romanı iki yıl önce Bilgi Yayınevleri tarafından Kobra adıyla yayımlandı.
Yine de ciddi bir Türkmen muhalefetinin varlığından söz etmek imkansız. Şu anda Batı'da yaşayan bir avuç Türkmen muhalif aydın birbirinden kopuk bir şekilde sosyal medya üzerinden yaptıkları yayınlarda habire Berdimuhammedov yönetimini eleştiriyor. Sayıları 20 kişiyi bile geçmeyen bu küçük zümre ne yazık ki bir araya gelemiyor.
Türkmenistan için özgürlüğe, demokrasiye ve insanca bir yaşama giden tek yol, Kırgızistan'daki gibi bir pembe devrim. Ama o konuda da ufukta bir şey görünmüyor. En azından şimdilik. Ama geleceğin büyük değişimlere gebe olduğunu söylemek için de kahin olmak gerekmiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish