Afrika'nın geçmişini okumak mümkün mü? (2)

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

June Bam / Fotoğraf: Cape Town Üniversitesi 

Afrika'nın sömürge öncesi tarihini konuşmanın zorluğunu daha önce belirtmiştim. Bugün Afrika'da özellikle akademik çevrelerde geçmişin, dolayısıyla tarihin yeniden yazılmasının elzem olduğu görüşü hâkim. 

Son on yıllarda gelişen bilinç, sömürgesizleştirme/decolonization sürecinin yeniden başlatılması yönündeydi. Bunun belki de en önemli saç ayağı üniversiteler ve okutulan müfredatlardı.

Ders kitaplarının bilgiyi oluşturma sistemlerinde önemli ve belirleyici olduğunu düşündüğümüzde, Afrika'da üniversitelerden okullara kadar başlatılacak olan yeni sürecin de şüphesiz bilginin sömürgecilikten azat edilmesini amaçladığını söyleyebilirim.

Bu konuda yazılmış önemli makalelerden birisi şüphesiz Achille Mbembe'ye aittir. Decolonization in Universities -The Politics of Knowledge- [Üniversiterde Sömürgesizleştirme Süreci-Bilgi Siyaseti] adlı derlemede yazdığı yazıda Mbembe, sömürge öncesi Afrika kültürlerinin hayatın sınırları konusunda hep bir sorgulama içinde olduklarını belirler.

Mbembe, mitlerin, kozmogonilerin ve sözlü edebiyatların kanıtladığı gibi, insani bilinç, görünürlük ve algınabilirliğin ötesinde bu tarz sorgulamaların eski kültürlerdeki başat karakterinden dem vurur: 

Nesnelerin zamanıyla insanın zamanı farklı değildi. Nesneler durağan şeyler olarak görülmezdi. Bilakis, nesneler hareket halinde yaşayan ve doğuştan hakiki, bazen gizli, büyülü ve hatta iyileştirici özelliklere sahipti.


Mbembe, sömürge öncesi Afrika'nın görme biçimlerinin Batı analitik sözdağarcına uyumsuzluğunu da dikkat çeker. Bu uyumsuzluk modernitenin normlarının ne kadar katı ve değişmez olduğunu gösterir. Bu algılama zorluğu bir imkansızlığı da beraberinde getirecektir.

Zira Batı epistemolojisi hiçbir zaman ötekinin varlığını bir değer olarak görmediği için, bilgi sisteminde algılanmayan herhangi bir oluşumun değerini de kabul etmez. 


Mbembe'ye göre modernitenin asla kabul edemediği bir gerçek de eski Afrika geleneklerinin sürekli olarak bir arayış içinde olmaları ve sıradan bir insan olmak yerine insanlığı geliştirmeye dönük çalışmalarıdır.

Hayvanların, bitkilerin ve nesnelerin yaşamsal olarak entegre olduğu bir hayatı öngören animizmi, Batı normatif yargısının kabul etmesi modernitenin içine dahil etmesi söz konusu bile olamaz. 


Afrika'ya kadın gözüyle bakmak: June Bam'ın Kadıntarihyazımı

Geçtiğimiz aylarda tam da Mbembe'nin vurguladığı epistemolojiyi yeniden kurmaya çalışan bir çalışma yayımlandı.

June Bam, Ausi Told Me: Why Cape Herstoriographies Matter [Ausi Bana Anlattı: Neden Güney Afrika Kadın Tarihyazımları Önemlidir] adlı kitabı Güney Afrika pre-kolonyal tarihini kadınların gözünden yeniden yazmaya çalışır.

En azından sömürge öncesi tarihin erkeklerin yazımıyla nasıl yok edildiğini göstermesi açısından çok değerli bir çaba olarak okumalıyız bu kitabı. 
 

 

"Ausi", Khoisan dilinde "bilge kadın" anlamına gelir. Bu bilge kadınların en önemli özelliği nesiller boyunca aktarıla gelen irfanî ve ritüel bilgiyi günümüze kadar taşımaları, yani silsileyi korumalarıdır.

En önemli özellikleri de bitkisel âleme vakıf olmalarıdır. Şifacı olarak da anılabilirler.

Aynı zamanda Cape Town Üniversitesi Afrika Çalışmaları bünyesindeki Khoi ve San Biriminin Başkanlığını yapan Bam, çalışmasını bilge kadınların engin deneyimlerine yaslayarak alternatif bir tarih okuması yapar. 


Bam, eserin hemen girişinde, amacının sömürge öncesi Güney Afrika halkları üzerine var olan ve kanıksanan aşağıdaki dört söylemi sorgulamak ve yanlışlamak olduğunu ifade eder. 

  • Birincisi, Khoi-San ulusunun bütün bilgi ve kültürel pratiklerle beraber 1700'lerdeki çiçek hastalığı sonucu tamamen yok olduğu savunan sömürgeci, erkek, Avrupa-merkezci, liberal söylem.
     
  • İkincisi, ağırlıklı olarak Afrikaner milliyetçilerin ürettiği San ve Khoi halkının safkan bir soy olduğu ve asla melezleşmediği yöndeki söylem.
     
  • Üçüncüsü, yerli halkın "ilk-insanlar" olarak toprak iddiasının Apartheid rejimi döneminde ileri sürülen inşa edilmiş tarihlerden beslenen post-Apartheid kimlik siyasetine yanlışlıkla dayandırıldığı iddiasını taşıyan post-modernist söylem.
     
  • Dördüncüsü ise, yerlilik iddiasını kabile ve ırksal düşünceye indirgeyen Markist, materyalist söylem. 

Bam bu dört söylemin doğurduğu yanlış temsilleri sorgularken, alternatif olarak geçmiş tarihin saklandığı bilgi üretim mekanizmalarına sığınır. Bunun başında tarihin kaydetmediği geleneksel bilgi üretimi vardır.

Ausilerin bilgileri, ya da halk tabiriyle kocakarı tedavi yöntemleri, içerdiği bilgelik dolayısıyla tarihin uzanamadığı alanları doldurabiliyor. Kadınların tecrübi bilgilerinin ürettiği bir tarihyazımı ancak erkek egemen tarihçiliğine itiraz olarak okunabilir.


Bam, en temelde Afrika'nın geçmişini donuk bir yapıda gösteren tarihçilere sert eleştiriler getirir. Geçmişin bilgisini ve kültürünü tarihten silmede haritacıların önemli rol oynadığını savlar. Sözgelimi, Arap haritacı Muhammed el-İdrisi'nin haritalarında Arapların ticaret ve köle rotalarının dışında kıta yoktur.

Yine Bam'ın öne sürdüğü diğer haritalar da Çinlilerdendir. Orada da Çin dünyanın merkezinde yer alan kocaman bir kütle iken Afrika sadece Kore'nin beri tarafına sıkıştırılmıştır. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Bam aynı zamanda, Apartheid ırkçı rejiminin ürettiği yeni-sömürgeci tarihyazımları sayesinde Northern Cape eyaletinde yaşayan San halkı Western Cape bölgesinde yaşayanlardan ayrı düştüğünü iddia eder.

Bu tarz ayrıştırmaların köken bulma noktasında ortaya güçlükler çıkardığını düşündüğümüzde hem mülksüzlüğün hem de aidiyetsizliğin sonuçlarının çetin olduğunu söyleyebiliriz.

Çünkü Apartheid rejimi Kho-San ulusunu "melezlerden" de ayrı kılmıştır. Bu da ırkçılığın toplumu inşa ederken nasıl kategoriler yarattığını yeterince gösterir.


Bam, sömürge öncesinde Çinlilerin yanı sıra Fenikelilerinde Güney Afrika uçlarına geldiğini iddia eder. Bunun da Milattan Önce 2500'lü yıllara denk düştüğünü kaydedilir.

Buna benzer tarihselliği kanıtlanmış pek çok örnek sunan Bam, Apartheid rejiminin insanlık dışında -barbar, primitif ve tembel- gördüğü Khoi ve San uluslarının başka dünya milletleriyle iletişim içinde olduklarını kanıtlar.  

Aktivist Yosheph E. Phillips, kitapta şunları söyler:

Tarihimiz 1488'de başlamadı. İnsanlar bu sınırı Diaz'dan çok önce geçmişlerdi. 1488 öncesindeki göçlerin, gezilerin, yolların, dağların ve manzaraların izlerine bakalım. Dilimizde varlar. Diaz'dan önce Hint Okyanusu tarihi ve Khoi-San tarihi bağlantısı ve teması vardı.


Aslında June Bam'ın izlediği yol kısmen arkeolojik kısmen de geleneksel tarihi deneyimlere dayanır.

Bam'ın Güney Afrika bağlamında yaptığını, Senegalli tarihçi Cheikh Anta Diop, The African Origin of Civilization [Medeniyetin Afrika Kökeni] eserinde farklı biçimlerde kanıtlamaya çalışıyordu. 

Bam'ın sözlü tarih yöntemiyle, geleneksel şifacıların anlatılarından yola çıkarak yeni bir sömürge öncesi tarihi inşa etme gayreti çok çarpıcı olduğu ve yol göstericidir de.

Özellikle kadın bilgelerin doğa deneyimleri ve gelenek taşıyıcılığı sayesinde ortaya çıkan çerçeve, insanlık tarihinin izlerinin asla kaybolamayacağını da bize göstermiş olur. 

June Bam çalışmasında doğada saklı kalan epistemolojilerle örülmüş sömürge öncesi Afrika tarihini sunarken kadınların gözünden alternatif bir tarihyazımı da önerir.

June Bam'in Ausi Told Me: Why Cape Herstoriographies Matter [Ausi Bana Anlattı: Neden Güney Afrika Kadın Tarihyazımları Önemlidir] çalışması cesur bir feminist tarihyazımı girişimidir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU