TC’nin “devlet etme” biçimi merkezcilik...
Türkiye toplumu da merkezci bir toplum.
Çünkü para, statü, türlü olanaklar, toplamda güç merkezde birikiyor, merkezden doğru dağıtılıyor.
Türkiye insanı düşünceye, hakka, hukuka, adalete bakmıyor; merkeze bakıyor, merkeze yakın durmaya bakıyor.
Merkezin iflah olmaz bir tuhaflığı var: Her ne olursa olsun iktidarı asla paylaşmıyor.
Paylaşma bir biçimde kendini dayatınca kriz çıkıyor, yetmeyince iç savaş çıkıyor.
Türkiye'de merkezileşme ve idari vesayet çok daha bir şekilde güçlendirildi. Vali ve kaymakam istemezse hiç bir şey yapamazsınız. En son Cumhurbaşkanlığı Sistemi üzerinden, yerel yönetimler üzerinde mali vesayet kuruldu. Cumhurbaşkanı şayet istemezse, değil yerel yönetim, vali ve kaymakam dahi bir şey yapamaz.
Kontrolsüzlük ölçüsünde tek’elleşmiş merkezi güç aygıtının bir biçimde dengelenmesi gerekiyor...
Yerel yönetimler üzerinden iktidarın bir ölçüde paylaşılması gerekiyor.
Yerelden doğru
Yerel yönetim, en kısa tanımıyla iktidar paylaşımı demektir.
Adı üstünde yerel yönetim...
Çöp toplama, yol, su, elektrik, barınma, iş, aş, dayanışma, çevre vb. sorunları çözüyor.
Ancak şu da bir gerçek: Merkezden doğru bu tip hizmetlerin nasıl, nerede, ne kadar yapılacağının kararını alma, uygulama ve takip etme zordur, hatta olanaksızdır.
Her sorun kendi kaynağında, konumuz itibarıyla bulunduğu yerde/yerelde çözülür. Bu tip sorunların çözümü için çok daha fazla geçerlidir bu.
Çözüm gücü: Halkın katılımı
Mademki sorunların yerinde, yani kaynağında çözülmesi gerekiyor, çözüm gücünü de oralarda aramak gerekiyor. Dolayısıyla çözüm gücü, yerellerde yaşayan işçi-emekçi, emekli, memur, öğretmen, gençlik, kadın gibi toplumsal halk katmanları olmuş oluyor.
Nasıl? İlgili yerelde yaşayan halk, ihtiyacına ve amacına tekabül eden bir anlayışla en geniş bir şekilde sürece katılır ve örgütlenirse; kararlarını kendi alırsa; pratiğini takip eder, hata ve eksiklerinden ders çıkarma yeteneğini gösterirse, hiç şüphesiz olumlu sonuç alınacaktır.
Başka bir ifadeyle, sorunları, yerinde yaşayan halkın katılımıyla, halkın doğrudan seçtiği, başarısız olduklarında geri çekme hakkını kullanabildiği temsilcileriyle çözme tercihi ve sürecidir esas olan.
İş bu temsilcilerin toplamda, adı aşağıda geçen mahallenin meclisi ya da halk meclisi, üstte adı geçen kentin meclisi ya da halk meclisi biçiminde kavramsallaştırılabilir. Ancak kavramsallaştırmanın siyasi iklime göre değişkenlik göstereceğini de hatırdan çıkartmamak gerekiyor. Fakat özü pek değişmez. Halkın yaşadığı yerellerde, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili kendi kararlarını verdiği temsili meclisler, halk için olan meclislerdir söz konusu olan...
Mali, iktisadi ve seçim denetimi
Sorunların yerinde çözümü arayışı, akışı içinde halkın katılımını getirir. Bu, sürecin gerektirdiği bütün bu ilişkileri ve sürecin kendisinin denetimini kaçınılmaz kılar. Belediye başkanlığı ve Belediye Meclisi üyelerinin seçimleri de dahil Belediyenin güncel faaliyetleri denetlemesi zorunlu olur.
Anlaşılır nedenlerle belediyeler usulsüzlüğe, yolsuzluğa, israfa ziyadesiyle açık kurumlaşmalardır. Bu nedenle Belediyeler üzerinde “olmazsa olmaz” türünden bir mali ve iktisadi denetim şarttır.
Yurttaş vergi verecektir. Vermelidir ki belediyelerin ihtiyaçlarını karşılayarak “kirli” yollara tevessül edilmesi sınırlansın. Buna bağlı olarak başta mali ve iktisadi faaliyetler olmak üzere, Belediye faaliyetlerini denetleme hakkına ve yetkisine sahip olsun.
Seçimler, demokratik denetimin bir biçimidir. “Görevini yapmayan ya da ihmal eden seçilmez” ilkesi esastır. Bu yolla vergi veren yurttaş yaptırım hakkını da kullanmış olur. Görevini yapan, yapabilen ve liyakat sahibi insanlar seçilmiş olur.
Yerel yönetimin çözeceği sorunları merkezden yerele doğru değil de, yerelden ve yerinden doğru ya da aşağıdan yukarıya doğru çözüm yoluna gidilirse, yerellerde yaşayan halkın en geniş katılımının koşulları yaratılmış olur. Halk katıldıkça siyasileşir ve yurttaşlık haklarının bilincine varır. Vergi verdiği gibi modern toplumlarda vergi vermenin getirdiği türlü denetimlerin yanı sıra, ama özellikle mali ve iktisadi denetimin önemini, yüklediği görevleri kavrar. Bu kavrayış onu doğru seçime ve seçilme ile ilgili haklarına sahip çıkmasını, görevini yapmayan seçilmişlere oy vermemesini, seçtirmeme yaptırımını kullanabilmesini getirir.
Etkinlik ve sonuç alma
Bütün bunlar yerel yönetimlerde liyakati geliştirir. Emek sürecinin daha kalifiye bir tarzla gerçekleşmesinin koşullarını geliştirir. Alınan kararların uygulanmasında ve sonuçlanmasında ciddi bir etkinlik yaratır.
Ankara’dan, merkezden doğru kararlar alınabilir. Ancak bunun etkinlik getireceği diye bir şey yok. Çünkü Ankara’dan alınan kararları Türkiye'nin bütün kent ve ilçe merkezlerine, beldelerine ve köylerine kadar yaymak, takip etmek, denetlemek mümkün değildir. Oradan Türkiye'nin kent ve ilçe merkezlerine, beldelerine, köylerine bakmak, çok kuş bakışı olur. Ayrıntılar, özgünlükler kaçınılmaz olarak görülmez. Bürokrasi-halk çelişkisi derinleşir. Tek Parti döneminde bu çelişki çok canlı yaşanmıştı. Sonuçları ortada. Sovyet Rusya'nın çöküşünde bu çelişkinin esaslı bir rolü olduğu iddialarını hafife almamalı.
Velhasıl kararlar yerinde alınırsa, halk katılımını ve denetimi sağlayacağından daha etkili bir uygulama ve sonuç ortaya çıkar... Bu durum kaynakların heba edilmesini sınırladığı gibi verimli kullanmasını getirir. Merkezdeki güçlerin istismarları buna paralel dengelenebilir. Yurttaş olmanın getireceği haklarını bilme ve haklarına sahip çıkma hali o kadar güçlenir. Devlete karşı yurttaş, merkeze karşı çevre, yukarıya karşı aşağı, aşırı güçlüye karşı güçsüz korunur.
Böylece devlet-toplum ilişkilerinin belirli bir demokratik-sosyal dengeye oturması daima iyidir. Sağlıklı ve yaşanılır toplum olma hali böyle gelişebilir.
© The Independentturkish