Yaşar Kemal'in Sait Faik'le röportajı

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

İnsan üzerine yazılan her şeyin mutlaka bir karşılığı vardır. İnsanın kendini anlatamadığı yerde başka biri devreye girer ve onu anlatmaya başlar.

Anlattığı sadece dış görünüşünden ibaret değil, onun çıkmazlarını, zorluklarını ve yaşamla mücadelesini ele alır.

Yaşamın biricikliğinin yanında yaşadığı yeri de tüm ayrıntılarıyla vermeye çalışır.

Eski zamanlarda radyolarda dinlenilen haberler, türküler, haberler ve daha birçok şey insan yaşamının üzerinde etkili olmuştur.

Röportaj türüyle birlikte yaşamın birçok damarında insanın yaşadıkları gün yüzüne çıkmış ve başkaları tarafından konuşulmaya başlanmıştı.

Bir haberci mantığının dışında, insanın özüne inen, insanın ruhunu yansıtan röportaj, edebi özelliğiyle insanın yaşamının en karanlık yerlerini anlamaya yönelik bir çabaya girişilmiştir.

Yaşar Kemal de gözlemci, edebiyatçı kimliğiyle insanların yaşamına şahitlik etmekle yetinmemiş, bir de bunun aktarıcısı olma görevini üstlenmiştir.

Gazetecilik ile edebiyat arasında sıklıkla yad edilen röportaja, Yaşar Kemal, Sait Faik, Bekir Yıldız, Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Aziz Nesin gibi birçok yazar, önemli çalışmalarla imza atmıştır.

Ama işin ilginç yanı röportaj türü, hâlâ soru-cevap olarak biliniyor olması.

Oysa Yaşar Kemal'in röportaj için "bal gibi edebiyattır" demesi hiç de boşuna değildir. Soru-cevap olarak bilinilmesini de ortadan kaldırır.

Yaşar Kemal'in bu tür uğruna kah kaçakçı kılığına girmesi, kah trende bir yabancı, kah Ağrı Dağı'na tırmanan bir dağcı, kah mağarada yaşayan insanlarla yaşaması, kah da deprem bölgesinde eksi kırk derecede çadırda titreyerek uyumaya çalışan bir depremzede olması, röportaj türünün nasıl büyük bir emekten geçtiğinin göstergesidir.

İnsan yaşamının iktidarlarca gizlendiğini, zorlukların giderilmediğini anlatıyordu röportajlarında.
 

yaşarkemal.jpg
Yaşar Kemal


Onun röportajları iktidarların örttüğü insanlık dramlarını, şehirlerin yoksulluğunu, insanın doğayla olan savaşının bakışındaki duygu ve düşüncelerin yansımasıydı.

Bilinmezliğin şaşırtıcılıkla aktarıldığı gerçekliğin tüm ayrıntılarıyla ortaya atılmasıydı.

O dönem Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı röportajlarda sadece insanların zorluklarına değil, kültürel ve folklorik yönlerini de eğiliyordu Yaşar Kemal.

Ama Türkiye'de röportaj türü hiçbir zaman zirvede yer almadı. Gelişmedi.

Bunun nedenlerini Yaşar Kemal şöyle açıklamıştı:

Bizim politikamız uzun yıllar gerçeğe varmak değil, gerçeği örtmek oldu. Ben Doğu'daki mağaralarda yaşayan insanları yazdığım zaman kıyametler koptu. Az daha gazeteden kovduruyordu beni o çağın hükümeti.

Türkiye uzun yıllardır demokrasi uydurması, perdesi altında bal gibi faşizmi yaşıyor. Demokrasi demokrasi diye kendimizi aldatıyoruz. Çoğunlukla gazetelerimiz bu örtülü faşizmin birer çığırtkanı.

Gelen ağam, giden paşam gazeteleri bunlar. Bunlar yurdun, insanın gerçeğine varmak için kişilikli kimseleri bulacaklar, yetiştirecekler de insan ve yurt gerçeğine varacaklar, öyle mi?

Faşizmin yoğunlaşması Türkiye'de röportajın ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu bir orantı sorunudur. Türkiye'de bugünkü faşizm çözülürse basınımızda da değişiklikler olacaktır.

Şu günlerde tirajları tepe aşağı giden gazetelerimiz bir çıkar yol arayacaklardır. Onları kurtaracak, onları halkın, okuyucunun gözünde sevimli kılacak, gerçek insan yaşamını, olayların, haberlerin ardındaki gerçeği verecek olan tek yol röportajdır.

 


Sait Faik'le görüşme

Yaşar Kemal, aynı zamanda kendi arkadaşı olan Sait Faik ile yaptığı röportajda, onun karakterine dair bir resim çizer.

Üstelik ayaküstü, birkaç dakikalık bir sohbetin arasında bir dünya akar.

Yaşar Kemal, gene diğer röportajlarında olduğu gibi insanı yaşayarak, onun yerine geçerek, duygularını kendi süzgecinden geçirerek yazar.

Not tutmayla, ses kaydına almayla insanın yaşanmayacağına, duyguların aktarılmayacağına inanır.

Kendisini kısıtlayacağını düşündüğü için her daim insanı dinleyip gözlemleyerek sonuca varmaya çalışmıştır.

İnsanın korkularına, acılarına, mutluluklarına, çıkmazlarına bu yoldan ulaşarak edebi kimliğinin fotoğrafını çekmiş olur.

Sait Faik ile yaptığı görüşmede ise onu bir anda diğer insanlardan ayırarak, insanlar içinde bir insanın nasıl kendini belli ettiğini şiirsel diliyle anlatır.

Bunu yaparken hem mekânı konuşturur hem de Sait Faik'in tüm yönlerini, kelimelerle çizerek aktarır:

Akşamüstleri Tünelden Taksime doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar.

Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler.

Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez…

Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur.

Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık…

Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar.

Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız.

Bu adam hikayeci Sait Faiktir.

 

saitfaik-yasarkemal.jpg
Sait Faik ile Yaşar Kemal


Yaşar Kemal, Sait Faik'i anlatırken röportajı yapma amacındaki uğraşıyı işaret eder.

Günlerce onunla görüşmek için uğraştığını, telefonla aradığını, Taksim Tünel'deki kaldırımda onu bulamadığını, sonrasında Burgaz adasına gittiğinden bahseder.

Sait Faik'in annesi, onun İstanbul'da olduğunu öğrenince tekrar kaldırıma döner Yaşar Kemal. Sait Faik'i orada bulduğunda ise sinirli halini aktarır.

Böylece Sait Faik'in hayatın akışı içindeki sinirli ve üzgün haliyle karşılaşırız.

Yaşar Kemal, nereden bakarsa baksın yine sözü hikayeye getirir. Sait Faik'le bir başka karşılaşmasını aktarırken, onun dünyaya olan bakışını da çizer: 

'Ne var ne yok Sait?' dedim. 

'Hikaye yazıyor musun?'

'Yok,' dedi, 'yaşıyorum.' 

Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikayelerini Sait yazmaz, yaşar.

Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir ademoğludur.


Yaşar Kemal'in insan duyguları ve tasvirleriyle röportaja yüklediği bu güç, röportaj boyunca devam eder. Öyle ki karşısındakini bile etkiler.

Sait Faik, bu yüzden onun meraklı yönüne iğnelemeli bir şekilde yanıt verir.

Yaşar Kemal aynı zamanda ondan çekinir. Onların sıkı dostluğunun nişanesi olarak bu durum düşer cümlelerin arasına.

Sait Faik'in Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliğinin verilmesine dair bir konuşma geçer aralarında.

Yaşar Kemal sorularını uzatmak ister ama Sait Faik'in ne cevap vereceğini kestiremediğinden fazla üstelemez.

Ama en sonunda, "Mark Twain için ne dersin?" sorusunu sorar: 

Sen de amma sual sorarsın ha. Ne derim! Mark Twain de alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş cemiyetteki sahte vakarları, petrol krallarını, pamuk prenslerini, demir beylerini, çelik efendilerini sağlığında. Ölümünden sonra da bir Türk hikayeci ile şakalaşmasın mı? Eyvallah Mark Twain!


Yaşar Kemal, diğer röportajlarında olduğu gibi bu röportajında da insanın tüm özelliklerini vermeye çalışır.

Bunu yaparken, edebi inceliği ve şiirselliği elden bırakmaz. Her şeyin resmini çizerken mekânın sesini de unutmaz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU