Yaşanmış birçok kayıp hikâye vardır. Orada, birilerinin heybesinde mahfuz kalan hikayeler... kayda geçmeyen her hikâyenin öğretecek dersleri, yitik dosyalarda saklı kalır.
Gerger coğrafyası ilginç öyküleri, birçok tarihi mekânı, gizemli alanı kendi içinde örtük korumaktadır.
En yüksek yerine kondurulmuş Nemrut Tümülüs'ü, Zümretaş'ın Nefsi Gerger Kalesi, doğu sınırlarını çizen muazzam Fırat kanyon vadisi, kim bilir, kaç tane saklı antik kentten türemiş; dilden dile aktarılan hikâyelerle doludur.
Gerger'in dünyaya açılan kapısı, Zuxrékané (Kanboğazı) olarak bilinen dar ve sarp bir geçitten oluşur.
Bu noktadan ileri, gökyüzü kıvrımlı çizgilerle yırtılmışçasına kesilmiştir.
Zuxrékané'nın dibinde belli belirsiz akan bir su, dik yamaçlarında ürkütücü geniş ağızlı mağaralar, düş dünyasını çağlar öncesine sürükler.
Burası bilimsel olarak hiçbir çalışmanın yapılmadığı bakir bir alandır.
Tarih 2 Ağustos 1914; öğlen sıcağında, dar patika yoldan katırı üzerinden Zuxrékané'de ilerleyen Remé Péreşa bastonu ile yürümeye çalışan yaşlı bir kadına rastlar.
Kadın, Remé Péreşa'ya seslenir;
Bu mağaralara bir bak, binlerce yıl önce yaşam dolu bu inler sel ve tufanlar ile boşaldı, sonra tekrar hayat buldu, bu defa salgın hastalıklar bu yamaçlardaki yaşamı süpürdü.
"Bu yamaçlara insanlar yerleştikçe akabinde başka bir afet buraları defalarca yineledi" diye söylenir.
Alvin Toffler'ın; "Son 50 bin yıllık insanlık tarihinin ilk 650 kuşağın yaşamını, mağaralarda geçtiğini belirlemesi" yaşlı kadını ne kadarda haklı çıkartır.
Remé Péreşa bir an önce geçitten çıkmak için kocakarıdan uzaklaşmaya çalışırken yaşlı kadın tekrar seslenir;
Yine dünya kendisine yetmeyecek kadar insanla doldu ve felaket kapıda tekrar bekliyor.
Remé Péreşa, Zuxrekané'den çıkar ve en yakın yerleşim yeri olan Narince'ye ulaşır. Caminin önünde büyük bir kargaşa ile karşılaşır.
Umumi seferberliğin ilan edildiğini, eli silah tutan herkesin savaşa gideceğini öğrenir.
Zuxrekané, ihtiyar kadın, mağaralar ve felaketler, Remé Péreşa'nın kafasında anlam bulur.
Bu coğrafyada; Birinci Dünya Savaşı'na katılanların çok azı geri döner. Yüz yıl içinde genel ve lokal savaşlar acıları büyütür.
Rövanş için hazırlıklar insanları biyodijital teknolojiye ulaştırmıştır.
Doğal yaşam daralıp can çekişirken, laboratuarlardaki çalışmalar sokağa taşmak için sabırsızlanıyor.
Yuval Noah Harari; binlerce yıl önce Homo Sapiensin egemenlik sürecini anlatmaya başladığında, Neandertallerin yok olacaklarını satırlarının arasına koyarak öyküyü bitirir.
Çünkü Homo Sapiens, Neandertallere göre daha zekidir. Neandertallerin fiziki gücü, zekânın karşısında yenilmeye mahkûmdur.
Homo Sapiens sadece kendine ait bir hayatın tarihini, kendisine en yakın türler ile yaptığı mücadele ile başlatır.
Zafere ulaştığında hiçbir coğrafyada farklı özelliklerde başka insan türü kalmamıştır.
Mücadele, kendi konforunu artırmak için doğa ve hemcinsi ile devam eder.
Zekanın ürettiği paradigma ve kavramlar natürel yaşam biçimini rafa kaldırılır.
İnsanlık; tarım, maden, sanayi, teknoloji etaplarını geliştirdikçe elde ettiği imkânlarla Homo Deus mertebesine göz koyar.
Homo Deus mertebesinin önündeki önemli engellerden biri Sapiens türündeki nüfus patlaması, bir diğeri insan anatomisinin hayal dünyasına karşı yetersiz kalmasıdır.
Bilgi, teknoloji ve ekonomiyi elinde tutan azınlık, çoğunluğu oluşturan öteki dünyayı gereksiz ve sorun olarak görmeye başlar.
Bu nüfusa karşı sömürü acımasızca kullanıldı, çağın tüm imkânlarından mahrum bırakıldı, denek alanları olarak kullanıldı.
Gelişen dünya; ortalama yaşamı iki katına çıkartırken, öjeniği uygulayan bir mekanizma geri kalmış dünya üzerinde uygulanmaya başlandı.
Bu coğrafyada yaşayan toplumlar afet veya salgın hastalıklar ile baş başa bırakıldı.
Oluşan kaotik ortam bu coğrafyalarda sağlıklı ve sağduyulu düşünmeyi ve gelişmeyi engelledi.
Dijital teknolojiyi anatomi ile örtüştüren zekâ ölümsüzlüğü simülasyonlar ile kurgulamaya başladı.
Homo Sapiensden Homo Deusa geçiş ile birlikte paradigma ve kavramlar tekrar değişime başlayalı çok oldu.
İdeolojik sistemlerde anlam kaymaları, İnanç tarzlarında güncellemeler sessizce kabullenildi.
Kapitalizm + liberal yönetim; sistemlerinde insanların mutluluğu için "birey" olmayı, Komünizm + Sosyalizm ise "komün" bir hayatı nihai sosyal bir yaşam tarzı olarak milletlere yaşattı.
Ortaya çıkan ideolojiler azınlıkların hayalleri veya sefası için acıdan enkazlar bıraktı.
Kendi kendini(zi) yöneteceksiniz vaadi ile kabullenilen "demokrasi" soldan-sağa tüm yönetim sistemlerinde ambalaj olarak kullanıldı.
Müstemleke memleketlerden sömürünün zenginleştirdiği gelişmiş ülkeler mutlu yaşamlarını; demokratik sistemlerine mi yoksa ekonomik refah seviyelerine mi borçlular?
Hayata sığmayan ekonomik güç, sınırların ötesindeki konforu istemeye başladı.
Eksik muhasebe ile gerçekleşen koşar adımlar tehdit ve tehlikeleri beraberinde büyüttü.
Geleceğin biyodijital topluluklarını inşa etmek isteyen mühendisler yeni kodlarla hata, yanlış ve suçları minimize edeceklerini iddia ediyor.
"Biyodijital insan tipi ideal insan tipi olacak mı?" sorusuna cevabımız yok.
Sekiz milyar insanın bu tezgahtan geçmeyeceği malum..
Doğada adil paylaşımı sağlayabilecek tek mahlûk insan olmasına karşın maalesef insan adil paylaşımı tarihe yazmadı.
Bu konudaki endişeler azalmıyor. Çünkü Homo Sapiens baştan beri türüne karşı acımasız davrandı.
Toplumları kimliklerle ötekileştirerek cürümünü meşrulaştırdı. Güncel olaylar tahammül kavramını pasif duruma aldı.
Olası bu ideolojik sistemin adı ve inanç tarzı tanımsız kaldı.
Önümüzde ki yakın gelecekte tüm inançlarda bir daralma veya hayatın sembolik karakterlerinden birine dönüşeceği söylenebilir.
Dünya nüfusunun hızla şehirleştiği toplumlarda seküler hayatın içinde dini ritüeller estetiği tamamlamaktan öteye geçmiyor.
Son 500 yıldan beri peygamberlerden devralınan inançların düşünce felsefeleri patinaj yapmaktadır.
Vaaz kürsülerin altında bir araya gelen topluluklar öğrenmek yerine duyduklarını tekrar işitmeye alıştı.
Mana dünyasının vazgeçilmezi olan "ilah inancı" söylem ile uygulama arasında riyakâr bir durum sergiliyor.
Din tacirleri ve kendilerini Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi rolünü alan sadist+narsistler sayesinde Allah inancı gönüllerde sınırlı kaldı.
Yunus Suresinin 99. ayeti ve paralelindeki terminoloji öğrenildikçe, sahte inançların şiddet sarmalı yeni kuşakların dini yapılara sırtını dönmelerine neden oldu.
Gelişen bu durum Homo Deusun inanç hudutlarını güncellemesini kolaylaştırdı.
Peygamber öğretileri, kutsal kitaplarda ve mabetlerde hapis kaldı. Geleceğin projektöründe din yapısının iki vazgeçilmezi; adalet ve ahlak olacaktır.
Sosyal davranış kuralları nanoteknoloji ile kontrol altına alındıkça mekanize edilmiş mutedil insan, adil davranmaya zorlanacaktır.
Hz. Muhammed'in ahlakı veya F.W. Nietzsche'in Ahlak Felsefesi güven ve özgürlük hatlarını dokuyabilecek mi?
İnsanının sosyal varlık yönü unutulmadan evrensel ahlak değerleri yozlaşma ile iyileşme tanımları arasında fazlaca tartışılmayacak gibi.
Her "yeni" modern ve kaliteli yaşam için yararlıdır yaklaşımı, kadim birikimi erozyona uğrattı.
Başkalaşmanın seyrine aykırı kaide ve kuralların dökülmeye başlaması çok oldu.
İnsanlık ruhunu geride bırakmış, olağanüstü kabiliyetler ile soluk bir hayatın eşiğinde bekliyor.
İnsanlık kendisini gerçekleştirmede başka bir merhaleye ulaştı.
Mükemmel bir organ olan beyin, zekânın farklı ve tüm kapasitelerini kullanma formülüne buldu.
Dünya "yapay zekâ"nın kazanımlarını veya tehditlerini tartışırken "biyodijital insan" türünün yapabileceklerini hesaplayan yok.
Mekanik bir yapıdan oluşan "yapay zekâ" duygulardan uzak kontrolü mümkün görünüyor.
Ancak insan bedenine eklenecek/yüklenecek teknolojinin sağlayacağı zekânın sınırlarını ölçmek gerekir.
Organik tam kapasite çalışan bir zekâ; Sapiens insan türünü Neandertaller gibi algılayabilir.
On binlerce yıl önce bitmiş bir savaşı "biyodijital insan" türü "Sapiense" karşı başlatabilir.
Bu savaş Neandertallerin hayatta kalmak için verdikleri mücadele kadar uzun sürmeyecektir.
İnsanlık için yeni bir tarihin başlangıcında olduğumuz gün gibi ortada.
Küresel ısınma, pandemi veya hesapta olmayan gelişmeler pusuda insanlığı izliyor.
Laboratuarlardaki çalışmalar tam kapasite sahaya çıkmadan fabrika ayarlarına dönebiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish